Geçen günlerde forumda "eskiden Yeşilçamcılar ne iyi para kazanıyorlardı, dehşet bir gişe vardı" minvalinden absürt bir tartışma dönmüştü. O zaman da ulusal sinema tarihi hakkındaki kimi yorum ve değerlendirmelerimizin nesnellikten ve tarih bilincinden ne denli kopuk olduğunu düşünmüştüm. Elbette bu sadece bizim jenarasyonun veya özelde sinemacıların değil bir bütün olarak tüm toplumun sorunu. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak veya daha da kötüsü söylencenin peşine sorgulamadan takılmak.
Bu bağlamda Türk Sinemasının karanlıkta kalmış en önemli olaylarından birini ve ulusal sinema tarihimizin bir kesitini yeniden okumak için hazine niteliğinde bir makale, meraklısına:
http://sendika63.org/2019/04/gunesli-bataklik-gunese-bakan-kamera-ve-karanlikta-uyananlar-543642/
Bahsettiğin tartışma nerede dönmüştü?
Eskiden de şimdi de kazanan kazanıyor, kenara itilen itiliyor. Gişe tartışmasını hatırlıyorum, orada para ya da hasılat değil izleyen sayısı konuşulmuştu. Eskiden sinema filmlerini izlemek ucuzdu. Özellikle Anadolu'da iki yumurta parasına denk geliyormuş 70'lerin başı gibi. İzleyen sayısı da kopya sayıları az olsa da çekilen film sayısı fazla olması, insanların ilgisinin fazla olması ve sinemada bugünkü gibi mevsim anlayışı olmamasından dolayı çok daha fazla idi.
Vedat Türkali'nin başına gelenler de bu ülkeye özgü değil. Hollywood'da Dalton Trumbo da yaşamış bunları. Hitchcock da sansür yemiş çok. Ülkede adalet siyasi kontrol altında olunca, siyasette jenerasyon değiştiğinde arkadan gelenler iadeyi itibar yapıyor böyle durumlarla karşılaşan böyle insanlara da bunun ne olur var, tartışılır. Yeşilçam tarihi bu örnekten ibaret değil, unutulacak bir olgu da değil çünkü sürekli yaşanan şeyler bunlar. Bunları unutacak özgür bir ortam mı var ki unutulsun, unutulmaz da kanıksanır.
O abzürt tartışmanın bir tarafı olarak nacizane başlıgı açan arkadaş gibi ahkam kesmek gerekirse bence türkiyede ki insanların sorunu bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak değilde ;
Bildiği şeyi bir tek kendi biliyor ve tek dogru o gibi düşünmektir.
Sinema her türü ile bir sanattır,
bir filmin siyasi politik elestirisel yahut mesaj kaygılı olmasi onu diğer türlerden aşağı yukarı çıkarmaz yahut izleyicisi açısından bir nitelik ayrımı yaratmaz.
Yeşilçam tıpkı Hollywood gibi her türden tarih boyunca durum dönem konjektür gereği yahut bağımsız film uretmistir.
Ve emin olun her sanat gibi sinemada da bir eserin izleyicisi ve takipçisi varsa o eseri unutturmak mümkün değildir.
Kubrick'in dediği gibi "bir film unutulmuş ise ya onu izleyenler unutmak istemiştir ve yahut hepsi ölmüştür."
Politik dönemler her sanatçı için baskı sansür ve yahut susturulma hikayeleri yazmış tarih boyunca ama sanat sanattır sanatcida sanatçı,
Hayati boyunca sadece 1 resmini satabilmis, akıl hastanesine kapatılmış, fakirlik ve yoksulluk icinde yasayip 37 yaşında intihar eden van gogh misal
Kimse unuturulan ressam van Gogh diyebilir mi ? Hadi dedi diyelim Bu van Gogh için bir anlam ifade eder mi ?
Yada yönetmen Leni Riefenstah , halen sanat tarihi ve sinema okullarında okutulan bu yönetmenin , en meshur filmlerinin Nazi propaganda filmleri olması ? Bu adamı unutturabilmis mi ?
Kısacası siyasetin kısır tartışma jargonlari üzerinden , bazı filmler kayiriliyor bazı filmler hor görülüyor çünkü x siyasi görüşten edebiyatını bosverin bence
İyi film vardır kötü film vardır , hayatı varlık içinde geçmiş sanatçı vardır hayatı yokluk içinde geçmiş sanatçı vardır , politik sanatçı vardır apolitik sanatçı vardır ,
Ama sanat eseri sanat eseridir, kimse yaktı yıktı önünü kesti diye değer kaybetmez.
Birisi şu referans gösterilen tartışmanın linkini verebilir mi, bir okusam ben de.
O tartışmada ben yoktum sanırsam. Bütünüyle aklımdan çıkmış.
Bildiği şeyi bir tek kendi biliyor ve tek dogru o gibi düşünmektir.
Bu taş bana gelmiş galiba, ama çok da üstüme alınmaya niyetim yok. Zira bir önceki seferde de "ahkamı kesilen" mevzuu benim değil Türk Sineması içinden gelen yada araştıran insanların makale ve tespitlerine dayanıyorudu. Kısaca ahkamı kesen ben değilim 🙂 Ama kesen iyi kesmiş hakikaten bak ona katılırım.
Tarihsel olgular üzerine bir tezi tartışırken öncelikle bazı somut araştırma/derlemelere dayalı verilerden hareket edilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Yoksa ötesi kakafonidir. Sabaha kadar tartışıp duralım sen haklıydın ben haklıydın diye, hepimiz haklı çıkarız ancak o kadarcık hak hiç birimize yaramaz. (aha yine ahkam oldu galiba!)
Ama alıntı gönderme vs. bir kenara bırakıp bir konuda doğrudan kişisel fikrimi söyleyim: Sanat da sanatçı da politiktir. Nokta... Apolitiği de yoktur. Olamaz. Peki ne vardır: sadece "apolitik olunduğu" iddiası vardır. Politikanın çok sert tebipin pek şiddetli olduğu dönemlerde (bknz: 12 Mart, 12 Eylül ve bugün) can kurtarmak için çok da iyi yoldur o ayrı. Sanırım bu yorum da çok politik ve ideolojik oldu. Ne yapalım hayat acı.
Sonuç olarak: Sanat ve özellikle sinema toplumsal bir üretim alanıdır ve bu üretimin hem hammedesi hem de ürünü doğrudan toplumsaldır. Özellikle sinema 20. yy'da toplumsal "rıza" yaratmanın silahı olarak pek çok bombadan daha etkili olmuştur. Söz gelimi Leni Leidenstahl ablamız da bu çirkin vazifesini layıkıyla yapmıştır. O kadar ki sipariş üzerine çektiği propaganda filmlerinde figürasyonda kullandığı çingeneler çekimlerden sonra toplama kamplarını boylamıştır. Bana sorarsanız "güzellik" de "iyi ve kötü" gibi sonuna kadar politik tercihlerle ilintilidir ve kusura bakmayın ama Nazi sanatı/sanatçısı güzel değildir!
Kısaca toplumsal olana değenin apolitik olma şansı yoktur. Hiç Nazilere de gitmeye gerek yok, tanıdık olsun: Daha dün, Türkiye'nin en büyük kentlerinde bombalar patlayıp onlarca insan ölürken aynı haftalarda Survivor'in reyting rekortmeni olmasını kim apolitizmle açıklayabilir? Tam tersine bu gerek yapım gerekse yayın olarak "aşırı" politik bir tercihtir. Yapımcısının kazandığı dehşetli para ve ün ise doğrudan siyasal tercihinin getirisidir.
Kısaca sanatçı da (buradaki sanat kelimesinin Survivor ve türevleriyle bir ilgisi yok yanlış anlaşılmasın) sonuç itibarıyla yaptığı iş ve ürettiği eserle döneminin politik gerçekliği içinde bir yerde durur. Bu Van gogh için de böyledir Hitchcock için de Türkali için de.
Bu arada "iyi film unutulmaz" belki güzel bir film adı olur ama ötesi para etmez. Geçmişte de pek çok iyi sanatçının ve sanat eserinin ortadan kaybolduğu veya unutulduğu gibi iyi film de/sinema da unutulabilir ve dahası kolaylıkla unutturulabilir. Misal henüz George Orwell'in 84'ündeki "Gerçek Bakanlığı" kadar olamasalar da yıllardır bu iş için canhıraş çalışan çok kurumumuz var çok şükür. Zaten tam da bu sebepledir ki bu ülkede Vedat "Türkali" isimli bir yazar/sinemacı olabildi. Zira gerçek adıyla Abdülkadir Pirhasan yıllarca pek çok senaryosu ve işi sadece ismi sakıncalılar listesinde olduğu için çöpe atılmış ve eserlerine ancak kendi adını kullanmaması karşılığında yaşam hakkı tanınmış sayısız isimden sadece biridir.
Onu da ne kadar mı tanımışlar? Orasını da artık ilgilenen arkadaşlar bir zahmet okurlar:
http://sendika63.org/2019/04/gunesli-ba ... ar-543642/
Unutulmaması dileğiyle...
Not: Tartışmaktan ve hatta atışmaktan hiç kaçınmam ancak kısır ve içi boş tartışmanın da forum gibi ortak alanlarda enerji sömüren fuzuli bir işgal biçimi olduğunu düşünüyorum. Başlığı açmamdaki sebep forum olarak Vak'a Nüvis'e ve ortak hafızaya bir küçük katkı yapmaktı amacına da ulaştığını düşünüyorum. O yüzden bu başlık altında tartışmayı daha da uzatmayı kendi adıma anlamlı bulmuyorum.
Başlığı açmamdaki sebep forum olarak Vak'a Nüvis'e ve ortak hafızaya bir küçük katkı yapmaktı amacına da ulaştığını düşünüyorum.
Bence iyi ki de açtınız.
Azıcık bildiğim noktaların yanısıra, hiç bilmediğim noktaları, açtığınız konu ve de tüm katılımcıların görüşleri sayesinde öğrendim. Teşekkür ediyorum.
Ayrıca
http://sendika63.org/category/haberler/kultur-sanat/sinematek/
adresine sinematek tv tarafından Mart başından beri haftada bir eklenen diğer sinema yazılarını da ilgilenenlere tavsiye ederim.
Tartışmanın eksenini yakalamakta zorlandım vallaha.
İki birbirinden çok farklı sorunsal bir arada tartışılıyor gibi geldi bana.
O nedenle dahil olamıyorum.
Çok fazla uzatmaya niyetimde yok vaktimde lakın tartışma eşiği yine "Survivor izleniyor" mihvaline geldiğine göre tartismaya da gerek yok.
Politik sinema vardır başından beri olmuştur , lakin sinema politik birsey değildir.
Sanatta politik birsey değildir .
Politik Sanatcida vardır fakat sanatcida top yekun politik değildir , apolitik adamdanda bal gibi sanatçı olur .
Sanat dediğin şey tek bir politik görüşün etrafında mi olmak zorunda ? Bu ne saçma bir görüş
bal gibi Nazi propaganda filmi çekmiş ama kadrajlari kurgusu müziği ile sinema için çağının çok ilerisinde film çekmiş bir yönetmen
Neymiş ? Solcu yada komünist değil diye iyi film değilmiş .
İşte ahkam konusu bu , kendinden olanı Yücelt olmayanı göm diyenlerden dert yanıp aynı şeyi kendin yap mantığı .
Yılmaz Güney duvar filmini de çekmiş , kafasında kovboy şapkası ile çata patlı filmde hangisi iyi hangisi sanat hangisi daha çok gişe yapmış ne önemi var ?
Sinema budur, eğlence için de güzel kült filmler vardır , aksiyon içinde , korkutmak içinde , politik olaylar içinde hepsi sanattır hepsi emektir.
Bu konuda bir şey söyleyebilirim sanırım nihayet. 🙂
Diğer gişe tartışmasıyla bu mesele arasındaki ilişkiyi çözememiştim.
Sanat politik bir şey değildir demişsin Dnd. Bundan kastın iki şey olabilir. Eğer sanatçının belirli bir politik görüşünün olması ve bunun çerçevesinde, bu fikri yaymak, düşünmek, geliştirmek için filmler yapması bağlamında konuşacak olursak, böyle bir zorunluluk yok.
Fakat bu sanatın politikliğinin çok tek düze bir açıklaması olur zaten.
Fakat ikinci anlama gelirsek, hiçbir şey siyasal olanın alanından kaçamaz.
Her şey siyasal ilişkilerin sonucudur. Siyasalı sadece devletler ya da belirli düzey ideolojiler düzeyinde algılamamak gerekiyor.
Bir kişinin x durumu altında verdiği bir karar siyasaldır, ama daha doğrusu, kendisine sunulan sınırlı tercihler siyasal alan tarafından belirlenir. Yani ortada sadece a, b, c, d seçeneklerinin olması siyasaldır. x'in hoşuna a gider onu seçer, bu siyasal olmak zorunda değil, ama e seçeneğinin olmayışı siyasaldır, ya da a b c d'nin nasıl birer seçenek haline geldiği siyasaldır.
Bu şekilde algılarsak, her filmin, her sanat eserinin, her estetik tercihin belirli bir siyasal küme içinde hareket etme zorunluluğu vardır. Bu oksijen gibi bir şey.
Bu açıdan Recep İvedik filmi çekmek de siyasal bir tercihtir, bu açıdan baktığında o da siyasal bir filmdir.
Dolayısıyla her film aslında bir siyasal ideolojiye doğrudan olmasa da hizmet eder. İşin daha da ilginç yanını söyleyeyim, aynı anda birden fazla ideolojiye de hizmet edebilir. Ortada keskinlikten ziyade ideolojiler arası bir çatışma alanı vardır şeklinde düşünebiliriz.