Sinir bozucu her şeye rağmen film beni çok etkiledi.
Kezzap'ın spoiler dolu 😀 anlattıklarından sonra fazla bi şey söylemeyeceğim, çok güzel yazmış kendisi..
Filmin beni etkileyen yanı daha çok Yusuf'un her şeyi, annesini dahi bırakıp gitmiş olması.İnsanoğlu bunu zaman zaman ister, her şeyi bırakıp gitmek...Yalnız kalmak...Düşünsenize, her şeyi terketmek ve yalnız başına küçük bi sahafta üç kuruş kazanıp yaşamak..Hasta ruhlu insanların böyle yapacağını düşünebilirsiniz ama bence değil..Semih Kaplanoğlu,hayattan insana dair çok önemli bi anekdotu çıkarmış ve gözler önüne sermiş.
Yusuf karakterini oldukça beğendim.Çok nitelikli bi karakter yaratılmış. Annesinin ölümünden sonra dahi yusuf un içindeki o donukluğu görebilmek(sanki hiçbir şey olmamış gibi)
inanılmazdı,bu karakter hem yönetmen hemde nejat işler tarafından çok etkileyici bir şekilde yorumlanmış.
Eğer şu filmi adam aklıllı izleyebilmiş olsam çok daha iyi olacaktı ama neyse..Kesinlikle izleyin arkadaşlar.Bugün koca salonda filmi tek başıma izlediğim için inanın çok üzüldüm.Bunu yapmayın,doldurun salonları da böylesi sağlam filmler onbinlerde kalmasın.
Yine hedefine tam ulaşamayan bir sahnede Yusuf geri dönemeyeceğini kani olur. Bir çoban köpeği Yusuf'un uzaklaşmasını engeller. Ama köpek fazla dost canlısı göründüğünden bu sahnenin dramatik etkisi yeterince güçlü değil.
Buna katılmıyorum.Tabii haklı gerekçelerim var. 🙂
Ben yaklaşık 10 yaşlarındayken, hiç sevemediğim köyümüzdeyken 🙂 , amcam akşam üzeri beni ve kuzenimi sigara almaya göndermişti.Görseniz ve duysanız her yerde köpekler var ve hiç durmadan havlıyorlar.Amcam da bişey yapmaz onlar yapmaz, köpek görürsen kaçma,korkma diyor bu arada, gaz veriyor 🙂 .
Sahne aynen şöyle olmuştu;
Yol üzerinde büyük bi çiftlik var oranın köpeği de dillere destan kocaman bi kangal.Ben ve kuzen korka korka yürüyoruz.Çiftliğin kapısının önüne geldiğimiz anda kangal birden önümüze atılıverdi.Ben kaldım öyle ama bizim kuzen birden koşmaya başladı, ulan ne yapacağımı şaşırdım(amcam kaçma dedi yaa).Ama korkudan geriye doğru kaçmaya başladım,köpek kuzeni bıraktı benim peşimden koşmaya başladı.(Bu arada hala konuşuruz,kuzen bana hayatını borçlu 😀 ).Her neyse hemen amcamın söyledikleri aklıma geldi; köpekten kaçma olum bişey yapmaz,olduğun yerde kal.Bende birden durdum.O da ne köpek de durdu sonra beni koklayarak etrafımda dolaştı ve çekti gitti.Yırttım yani.Bi de şöyle bir şey var o köpek daha sonraları bi çocuğu hastanelik etmiş sonra da zehirlemişler.Galiba maharet gerçekten köpekten kaçmamakta(amcam haklıydı yani).Yumurta da yusuf da direk yere düşüyor ve o yüzden saldırmıyor.Bu benim yaşadığım bişey ve bence gerçekçi.
Filmin beni etkileyen yanı daha çok Yusuf'un her şeyi, annesini dahi bırakıp gitmiş olması.İnsanoğlu bunu zaman zaman ister, her şeyi bırakıp gitmek...Yalnız kalmak...Düşünsenize, her şeyi terketmek ve yalnız başına küçük bi sahafta üç kuruş kazanıp yaşamak..Hasta ruhlu insanların böyle yapacağını düşünebilirsiniz ama bence değil..Semih Kaplanoğlu,hayattan insana dair çok önemli bi anekdotu çıkarmış ve gözler önüne sermiş.
Evet bu durum karakterin en güçlü yanı!
O karakterin sessizliğinde bu yatıyor.
Çok başarılı canlandırılmış bir karakter...
--- spoiler olabilir, aman diyim ---
Ben Yusuf'un ağlamasını, adak adadığı koyuna yordum. Çoban köpeğinin canla başla korumaya çalıştığı sürüye karşılık, o hiç istemediği hâlde ve ne için olduğunu da tahmin ederek, inanmadığı bir yemin uğruna bir koyunu öldürmenin ağırlığıyla ağladı bana göre. O sahnenin bu kadar etkileyici olmasında belki birden çok anlamın çıkarılabilmesi yatıyordur, bilemiyorum. O köpeği ve Yusuf'u, hep o koyunla birlikte hatırlayacağım bu yüzden.
--- spoiler olabilir, aman diyim ---
Evet haklısın Xyneid.
Ben de filmde birtakım buna benzer metafizik bağların olduğu sahneler kurdum. Ama bunu düşünmemiştim.
Mesela düğün sahnesi ile, Yusuf ile Ayla'nın evli zannedilmesi arasında da buna benzer bir bağ var.
O koyunun, Ayla için dilenen bir adak olduğunu düşünerek, belki bir adım daha ileri götürebiliriz işi; yönetmen bunu düşünmemiş olsa bile 😉
Evet haklısın Xyneid.
Ben de filmde birtakım buna benzer metafizik bağların olduğu sahneler kurdum. Ama bunu düşünmemiştim.
Mesela düğün sahnesi ile, Yusuf ile Ayla'nın evli zannedilmesi arasında da buna benzer bir bağ var.
Ki adak sayesinde ilişkilerinin gelişiyor olması bu tezini biraz daha güçlendiriyor...
Gör bizi Semih Kaplanoğlu...
Filmini yiyip bitiriyoruz burada 🙂
--- spoiler olabilir, aman diyim ---
Ben Yusuf'un ağlamasını, adak adadığı koyuna yordum. Çoban köpeğinin canla başla korumaya çalıştığı sürüye karşılık, o hiç istemediği hâlde ve ne için olduğunu da tahmin ederek, inanmadığı bir yemin uğruna bir koyunu öldürmenin ağırlığıyla ağladı bana göre. O sahnenin bu kadar etkileyici olmasında belki birden çok anlamın çıkarılabilmesi yatıyordur, bilemiyorum. O köpeği ve Yusuf'u, hep o koyunla birlikte hatırlayacağım bu yüzden.
--- spoiler olabilir, aman diyim ---
Farklı ve güzel bir bakış açısı ama buna ben de bir şeyler eklemek istiyorum.O sahnede yusuf un bi türlü dışarı vuramadığı, hep içine attığı(mesela annesinin ölümüne dahi ağlayamaması ve bir çok olaya karşı vurdumduymaz hali vs.) isyanını izledik bence.Bu yüzden bu sahne filmin doruk noktasıydı ve önemliydi, ertesi sabah kahvaltıda, zaten yusuf un bu sahne sayesinde ne kadar rahatlamış olduğunu gördük.
Evet Erçin ben de bu yorumuna katılıyorum...
Filmden benzer tatları almışız.
Yazdığım yazıda şu şekilde aynı fikri belirtmiştim:
"Daha önce kabus olarak nitelediği ve uyanarak kurtulduğu korkularından uyansa da kurtulamıyor bu sefer. Korkuları uyanmasına rağmen karşısında tüm gerçekliğiyle duruyor. Çünkü bu sefer korkuları, Yusuf “giderken” hatta belki “kaçarken” karşısına çıkıyor ve bu kaçışa izin vermeyecek ölçüde kuvvetli ve gerçek olup, Yusuf’u yarım bıraktığı “yaşamına”, filmin başında kırdığı yumurtayı geri alması için güne başlayacağı kahvaltı masasına geri yolluyor. "
Sembolleri oldukça kuvvetli ama yormayacak derecede de açık bir film...
Dün ve bugün hep Yumurta yı düşünüyorum.
Üzerine Meleğin Düşüşü nü de izleyince beter oldum.
İlk defa minimal sinemadan bu kadar haz alıyorum.
Bunun nedeni daha önce bu denli birikimli bir şekilde oturup minimal bir film izlemememden kaynaklanıyor.Şimdi NBC nin Uzak ını izlesem ne olurum acaba.
Vallahi bu çok başka bir şey.Çok memnunun.
Ha yıllar önce uzak ı izlediğimde bi çokları gibi bende vasat bir film olduğunu düşünmüştüm, meğer sorun filmin eksikliğinde değil benim eksikliğimdeymiş.
Ne diyim allah herkese minimal sinemayı anlamayı ve bundan böylesi derin hazlar duymayı nasip etsin.
bir ek bilgi vereyim,bu filmin gorselliginde nbc nin parmagi ve yardimi var,yani eger filmin gorsel yapisini(bir bolumu,tamami degil) nbc islerine benzettiyseniz haksiz degilsiniz.
filme de deginecegim.
Evet zaten hissettiriyor...
Filme gitme sebebim de aslında buydu biraz.
Ama tam ondaki tadı alamadım görsel anlamda. Nuri Bilge'nin filmlerinde aklımıza yüzlerce kare kaznırken, yumurta bu anlamda biraz zayıf kaldı.
Aklımda kalan, giriş sahnesindeki pan hareketinden sonraki kare mesela. Ve de Ayla'nın göl kenarındaki karesi başta olmak üzere, yüze yapılan yakın planlar.
Atlamış olabilirim...
Ama bu anlamda kesinlikle Nuri Bilge kadar dolu değil bence...
Dv hocam "bu filmin gorselliginde nbc nin parmagi ve yardimi var" derken nasıl bir yardımdan söz ediyorsunuz? NBC'den esinlenip onun tarzına yaklaşmak gibi bir şey mi yoksa birinci dereceden NBC'nin el yordamı ile yapmış olduğu bir yardım mı?
Bu konuyu açabilir misiniz?
cekimin bazi bolumlerinde nbc direk olarak birincil elden cekimlere katkida bulunmustur,cogunlukla dis plan sahneleridir bu sahneler.kezzap aradan bir iki tanesini farketmis zaten,orman kenarindaki sahne de nbc nin katkisiyla olusturulmustur.zaten bu sahnelerin cogunun filmin bazi diger bolumlerinden cok daha ciddi ve farkli durdugunu filmi izlerken farketmissinizdir.
Zaten nbc bu tip islere fikirsel maddi veya manevi yardimda bulunur genellikle fazla dillendirilmese de.
Ben filmi yeni seyrettim. Bir çok şeyi yazmışsınız zaten. Film, Tarkovski’nin ‘’Nostalghia’’sına göndermelerle dolu; merak edenler varsa sıralayayım:
* İki karakterin de şair olması
* Taşraya yolculuk
* Bir kadın vasıtasıyla, etraflarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri (kız yanında olmadığında fena halde çuvallıyor)
* Süt sahnesi (Tarkovski’nin her filminde vardır)
* Tahta pervazların aynı şekilde açılıp, içeriyi aydınlatması
* Hamam sahnesi, suyun ayrıntılı çekimi (Su Tarkovski’nin de takıntılarındandır)
* Cep telefonun çekmesi için geldiği yer, fena halde Rus şairin gezintisi esnasında rastladığı yarı deli adamın yerini andırıyor. Taş duvarlar, yan iki karakterin farklı duruşları.
* Benzer sonlar, iç yolculuklarının bir şekilde tamama ermesi, oluşturulan katharsis.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer