Hehehe, iki paragrafta demek istedim. Düzelteyim.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Fincher'ın açık ara en kötü filmi. Vasat bir Hollywood filminden öteye gidememiş her anlamda.
Oscar'ı bonus diske versinler o zaman 😈
2 disk lik bluray setini mutlaka satın alıp izleyin.ben öyle yaptım sinemada izlememe rağmen.bonus disk tek kelime ile süper.
Kaç lira? 🙂
Social Network kendisine laf atanlara rağmen sinema tarihi sahnesindeki yerini almıştır dostlar, en iyi filmlerden biri olarak, istediğinizi deyin. 🙂
Bana bir sıralasana Fincher'ın filmografisini, puanlayarak.
Bence de:
Se7en = > 5 / 5
Fight Club ve Social Network 4 / 5
Game 3 / 5
Gerisi 2 / 5
Bence de:
Se7en = > 5 / 5
Fight Club ve Social Network 4 / 5
Game 3 / 5
Gerisi 2 / 5
"The Social Network"u seyretmedim ama fragmanı ve konusu itibarıyla Fincher bu filme ne katmıştır, başkası çekseydi ne kadar fark ederdi merak etmekteyim. Gerçekten "Fight Club" ayarında bir film diyorsun yani?
Bunları "Zodiac" filmine de uygulayabiliriz: Yine gerçek bir hikaye ve başkalarının yazdığı bir senaryo. Konusu son filmine göre daha sürükleyici olmasına rağmen, Fincher boşlukları kendi yeteneği ile doldurabilmişti ama ortalaması 8'in üzerinde olan bir yönetmen için film çok da beğenilmemişti. Son filminde Facebook'u değil de, Doom oyunun yaratıcısı John Carmack'ı odağına alsaydı aynı başarıyı elde eder miydi?
Bence de Fincher 8'lik bir yönetmendir. "Se7en"ı aştığı anda 9'luk yönetmen olup adını en üstlere yazdıracaktır. Ama bu bu tür filmlerle olmaz. Daha büyük oynayan bir Fincher görmek istiyoruz. Ayrıca yapımcılardan talep ettiği özgürlük kendine verilmeli.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Benim için can alıcı bir yerlere dokunan bir film. Filmin merkezinde facebook yer alsa da, daha önce de dediğim gibi benim için filmin facebook'la hiçbir alakası yok. O sadece bir nesne, dolayısıyla bence merkezde Doom da olsaydı olurdu.
Kezzap yapma gözünü seveyim bu filmi hangi ölçüye göre tarttın da Fihgt Club ile aynı puana koydun. Ben Dvd kutularını bile yanyana koymam. Hegel'in söylediklerine katılıyorum ve filmi izlemeden önce ben de heyecanlıydım çünkü çok iyi şeyler söylüyorlardı film hakkında. Ama belli ki susanlar da Fincher'a olan saygılarından susuyorlarmış. Açık ara Benjamin Button bu filmden daha iyi bir film bence. Fincher'ın en zayıf filmi bu, en gereksiz filmi. Çekmeseymiş ya da başkası çekseymiş bu filmi ne farkedermiş onu söyleyin bana baba. Var mı filmle ilgili bir artı değer. Ha belki başkası çekseydi Fincher'ın yarattığı atmosferi yaratamazdı evet. Ama o kadar da olsun yani artık. Tamamıyla bir fenomen olan FC ile bu filmi yanyana koymak, hiç mantıklı değil.
Ayrı bir mesaj yazayım da arada kaynamasın. Kezzap ne oldu baba senin Eko-politik görüşüne göre film değerlendirme mekanizması burada şaştı galiba :D.
Abi ben şimdi sana ne desem sen "yok" diyeceksin, ikna olmayacaksın. Sevmemişsin işte filmi. Gayet normal, anlayabiliyorum.
Ama bence Fight Club kadar doğrudan olmasa da, daha derinden dipten dibe bir kapitalizm eleştirisi var filmde övgüden ziyade.
O yüzden ekonomik-politik bakış açısı devrede abi, onda sıkıntı yok. 🙂
David Fincher'ın filme kattığı ise ritm ve atmosfer. Başka bir yönetmenin elinde çok sıkıcı bir hale gelebilirdi bu senaryo.
Müzik-kurgu-senaryo-görsel ve hatta oyunculuk müthiş uyumlu.
Social Network de birileri için fenomen duruma gelmiştir belki, ne bileyim.
Benim için çok mühim filmler listesinde.
Bu arada Panic Room'u unutmuşum, Game'in yanına onu da eklemek lazım.
Ben filmi sevmedim demedim ki. Film sıradan bir film, izlerken sıkılmadım çoğunlukla, öyle baktım baktım sonra bitti ve puf. Puf dedim en başta da çünkü hiç bir şey kalmadı aklımda, ve aklımda tutmama sebep bir şey de bulamadım ben. Yani ben ikna olmayacağım diye şartlı değilim ki, bu filmde sizi ikna eden ne ben onu anlamaya çalışıyorum. Üç sayfadır kimse yazmadı cevabını. Demek ki öyle bir cevap yok, beğenenlerin öylesine denk gelmiş beğenmişler, bana denk gelmemiş.
Ben bu filmi ilk izlediğimde hiç beğenmedim. Bu ne yahu, diyip durdum. Gel zaman git zaman, kano yarışması sahnesi için bir kere daha izlemek istedim. Sonra bir kere daha izledim. Yemek yerken, baktım bir kere daha açıp izliyorum. Derken derken ben filmi 4 kere izledim. Filmin, varsa eğer güzelliği de bu: İzlemesi çok zevkli. Temposu hep yüksek. Betimlemelerle falan hiç uğraşmıyor. "Gregor Samsa bir gün kendini böcek olarak buldu" ayarında bir biçimi var. Bodoslama. Ama filmin, varsa eğer bir kötülüğü de bu: Derinine inemiyorsun. Yani filmi izlerken inemiyorsun. Karakterleri, olayları içine çeke çeke yaşayamıyorsun. Film bittikten sonra oturup düşünürsen, eh, o zaman güzel yanlarını bulabiliyorsun. Kano sahnesini çıkar, bu filmden çok iyi bir roman olurdu.
Şeye benziyor: Suya dalıp çıktıktan sonra hızlı hızlı nefes almaya benziyor bu film. Öyle izliyorsun. Yine olsa yine izlerim, ama Fincher'ın iyi bir filmi, demem. Oscar?
Ben filmi sevmedim demedim ki. Film sıradan bir film, izlerken sıkılmadım çoğunlukla, öyle baktım baktım sonra bitti ve puf. Puf dedim en başta da çünkü hiç bir şey kalmadı aklımda, ve aklımda tutmama sebep bir şey de bulamadım ben. Yani ben ikna olmayacağım diye şartlı değilim ki, bu filmde sizi ikna eden ne ben onu anlamaya çalışıyorum. Üç sayfadır kimse yazmadı cevabını. Demek ki öyle bir cevap yok, beğenenlerin öylesine denk gelmiş beğenmişler, bana denk gelmemiş.
Abi ben şöyle yazmışım:
Şimdi bu kadar karşı gider yaptıktan sonra filmi benim nasıl okuduğumu söylemem gerek sanırım.
1) Harvard! : Dünya kapitalizminin bilgi merkezlerinden biri. Buradan çıkan genç cengaverler okulun rektörünün böbürlenerek söylediği gibi genç girişimciler olmak durumundalar, kendi girişimci fikirlerini iyi bir sermayeyle destekleyemezlerse de, sadece "yüksek maaşlı ücretli çalışan yaratıcı proleterler" olurlar. Bu üniversite, dünyanın belki de en büyük ve de en iyi üniversitesi olarak bize ve diğer bütün üniversitelere şunu söylüyor: Kapitalizm içinde üniversite böyle olur! Harvard bir prototip. Sadece buradan bakarak bile, üniversitelerde bugün yaşanan değişimler, ODTÜ'de tuvaletleri bok götürürken, hayvan gibi harç ücretlerinin neden yurtlara ayrılan "kıç kadar yere karşılık" hayvan gibi arazilere TEKNOKENT'ler yapıldığını gösterir. Bizim de o okuldan çıktığında, kimlerin hammadesi olacağımızı, ve bunun farkında olup kendini bu şekilde köleleştirmek istemeyen, ama evet belli bir süre sonra buna mecbur kalacak olan, "parasız ve bilimsel eğitim" isteyen "yumurta atan gençler"i de açıklar evvella.
2) Özellikle, Harvard gibi "zeka" isteyen üniversitelerde, karşımıza çıkan bazı tipler var. Zuckerberg genel olarak ÖSS birincilerinin dış ve sosyal görünümlerini gösteriyor. Çirkin, sivilceli, gözlüklü, fakat çok zeki ve bununla çok bağlantılı olarak asosyal. Zuckerberg, bunu simgeleyen bir tip. Bir tanesi benim yurtta oda arkadaşımdı. 2 sene aynı ranzadaydık altlı üstlü. İsmini değiştirerek yazıyorum. Selim. Hocalarına, koskoca profesörlere yani, aptal diyen, bu yüzden derse gitmeyen, bütün gün uyuyup gece uyanıp ders çalışan, fizik-matematik çift anadal yapıp her birinden 4.00'a yakın ortalamaya sahip, yürüyüş, bakış, tavır, giyim! (Zuckerberg sabahlık ve terlikle dolaşır, bizimki atlet, şort terlikle) saç şekli olarak Zuckerberg'le birebir uyumlu, şu anda doktorasına Amerika'da sanıyorum ki Boston'da devam eden bir tip. Bir yerde çalışıyormuş bizim bu küçük Einstein, iyi de para alıyormuş. Neyse, demek istediğim, bence fazlasıyla rehabilatasyona ihtiyacı olan bu arkadaşların "zekaları ve fikirlerinden" başka hiçbir şeyleri önemli olmadığından, bu film bize içinde yaşadığımız düzenin birilerinin "acılarından nasıl kar elde edebileceğini" gösteriyor. Biraz fazla hümanist değil mi? Zuckerberg çok mutludur, halinden de memnundur. Her yerde "salak filme bak, kız bulmak için yapmışım Facebook'u, ulan bilmem kimle Facebook'tan önce çıkıyordum ben" gibi cümleler kuruyor. Aksini iddia ediyorum, Zuckerberg fazla zekasının dışında, içinde yaşadığımız toplumun, yani o Fight Club'ta bunu açığa vurma yolunu bulmuş, x kuşağının bir prototipidir. Yalnızdır, konuşamaz, ilgi bekler, facebook'una ileti yazar birileri beğenince sevinir, facebook iletileriyle sosyalleşir, ben böyle bir insanım diye beğenilerini profiline dizer! vs vs. Sorunludur. Ben de dahil olmak üzere bu gençlik zengini ve de fakiri, köşeyi dönmüşü hala sürüneni gizli acılar çekiyorlar, bunun en büyük sorumlusu bugüne kadar bu gençlerin anca sistemin içinde yer alarak var olabilmeleri, sistemin kendisinin umrunda olmayan "acılar" ancak kara dönüştürülürse önem kazanırlar. Zuckerberg ve filmdeki diğer tipler günümüz sisteminin içinde varolan bir gençlik prototipini simgeliyor.
Facebook da acının ve yalnızlığın nasıl karaktersizliklere kara dönüştürülebileceğini gösteren bir ürün prototipi.
Social Network ismiyle bağlantılı olarak bize sunduğu sosyal tiplerden topluma bir "network" (ağ) oluşturuyor ve ismi de bu açıdan oldukça anlamlı. Filmin biçimsel tercihlerinin de benim bu yaptığım okumayı destekler nitelikte olduğunu düşünüyorum. Onu da tartışma ilerledikçe yazarım.
Kötü bir film. Oliver Stone renkleri ve anlatımı hakim. Bu tarz filmlerden çok var kenedy suikasti nixonun gtü bacağı, beyaz saray da aşk meşk cinayet fln filan iğrenç bir havası vardır bu tarz filmlerin bu film de aynı. sıkıcı mı sıkıcı. klişe bir ABD renkleri kokusu hakim olan bayat akademik zübüklere göre bir film...