"Bir yönetmen ne kadar çok film çekerse çeksin aslında aynı filmi çeker." diye bir laf var ya ben onu aslinda biraz daha genisletip, yazarlara, muzisyenlere ve daha bilimum yaratici sahsiyetlere uyarlamak istiyorum.
Ayn Rand'in kurmaca 3-4 kitabi varsa hepsi benzer temayi -bencilligin erdemini- isliyor. Michael Crichton'a, Tim Burton'a ne demeli? Peki ya Yavuz Turgul'a, ya da Kafka'ya?
M. Night Shyamalan'a ne diyecegiz peki? "Baba <Lady in the Water>'da artik birisi senin elinden kamerayi almaliydi." mi demeliydik? "Sinema cocuk oyuncagi mi kardesim? Dalga mi geciyorsun sen bizimle yahu? Cekiyorsan bir 6. His daha cek, yoksa pilini pirtini topla cek git!" diyenlerimiz azinlikta miydi? M. Night Shyamalan'nin her filmini izledigim gibi bu filmini de izledim. Sonuc mu? Ilerleyen paragraflara kadar sabredin lutfen. 🙂
6. His'in sinema tarihine adini altin harflerle yazdigini ve maddi ve manevi buyuk bir basari kazandigini kimse sorgulayamaz. 10 kisiden 7-8'i de filmi begenir -benim tuttugum istatistiklere gore-.
Peki senaryosu ve sonu ile bu kadar parlak, "asmis" ve dahiyane gozuken bu filmden daha once bu tarz filmleri insanoglu gormemis miydi? "Jacob's Ladder" 6. His'ten 9 sene evvel yapilmamis miydi? Peki niye idi bu kadar tantana? Cunku 6. His bir " The Usual Suspects" degildi, seyircisine ipuclari veriyordu ve comertti de bunu yaparken. Seyirci filmin sonuna sasirmakla kalmiyor ayni zamanda yonetmenin elini opmek de istiyordu cunku yonetmen "buyu" degil iluzyon yaptigini gogsunu gere gere soyluyordu.
E peki bu adamcagiza ne oldu da isleri giderek daha az begenilen bir yonetmene dondu? Asagida yonettigi filmlere bakinca insanlar ister istemez "Ne kadar da cabuk tukendi?" diye dusunuyorlarsa haksizlar mi? :
# The Happening (2008)
# Lady in the Water (2006)
# The Village (2004)
# Signs (2002)
# Unbreakable (2000)
# The Sixth Sense (1999)
# Wide Awake (1998)
# Praying with Anger (1992)
Neden bu adam hep "ayni" filmleri cekiyor? Daha da onemlisi nereye kadar cekebilecek? Yazar tikanmasi (writer's block) ayni zamanda yonetmen ve senaristlere de olabiliyorsa bu M. Night neden 5-6 sene film cekmeyip sarj olmayi denemiyor?
Simdi bir durun, adam salak degil herhalde, 6. His'si "yapan" adam bu degil mi? Nasil olurda "The Happening"'i montaj odasindan cikarabilir? Gozlerine katarakt mi gelmisti adamin? Ruhuna, yaraticiligina perde mi inmisti? Yoksa etrafi onun iyiligini degil de sadece ismini isteyen paragoz yapimcilarla mi doluydu? Ee filmin bas yapimcisi da o galiba... O zaman kacinilmaz su tespiti yapalim:
M. Night kendisinde 6. His'ten fazlasinin oldugunu kanitlamaya calisti. Kendi de belki inanmamisti 6. His'si yaptigina. Tesaduf olabilir miydi? Bir defa daha cekebilirse ayni filmi o zaman rahat olebilirdi belki? "Unbreakable" elestirmenlerce cok da hirpalanmadan para kazandirdi yonetmenine. Ama surpriz son taktigi yavas yavas insanlarin agzinda civiklasan bir sakiz edasinda uzuyor ve kisaliyordu. Ipuclari vermede eskisi kadar comert degildi M. Night ve gittikce cimrilesecekti. Genel tahlilde bir anlam ifade edebilmesi mumkun olan filmlerini inadina hep ayni tarzda cekecekti ve "The Village"'de kismen de olsa bir rahatlama yasayacakti. "Lady in the Water" ile mermiyi agzina vermisti bile silahin ama tabanca ancak "The Happening"'de patladi.
Ulan sen kimsin, Bayram? Adam caninin istedigi gibi film cekiyor? Sen istedigini bulamadiysan adama niye bok atiyorsun, cik git izleme o zaman? Ama gidemezsin iste, 6. His'in tadi tamadiginda hala cunku 🙂 Gargara yap canimin ici, gargara yap gecer.
Herkesin kalbindeki, vicdanindaki, aklindaki hikayeyi istedigi kadar ve istedigi sekilde anlatmasi dilegiyle...
"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen
Bayram Aygun
http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;
Şimdi bunu söyleyince abarttım diyor millet de benim bugüne dek izlediğim en kötü filmdi. Evet Red Eye ve Kurtlar Vadisi: Irak'tan bile daha kötüydü. Jenerik başladığı salise salonu terkettim.. Hakkında niye bu kadar yazıldığını da bilmiyorum, film çekilmeden önce neden 3 4 stüdyo tarafından reddedildiğini de çok iyi anladım.
Anlamadığım şu ki bariz bir şekilde filmdeki her şey bilerek ve istenerek yapılmış.. İlokul müsameresi kıvamındaki oyunculukların kasti yapıldığı ortada, Oskar adayı oyuncular hataları sonucu böyle leş performanslar vermezler, konunun gerizekâlılığı da belli ki 50li yılların bilim-kurgularına bir gönderme..
e be adam, amacın Rodriguez/Tarantino tarzı bi gönderme yapmaksaydı, niye filmini ciddi diye lanse ediyorsun? DEsenki bana ben 50li yılların "kızıl" uzaylı filmleriyle dalga geçeceğim, derdim ki eli yüzü düzgün bir film çekmişsin de şu anki haliyle resmen dumur şekilde izledim filmi.. Ama Lady in the Water'a da yarısına kadar dayanabildiğim düşünülünce, 6th Sense'in tamamen şans eseri olduğunu düşünmeye başladım..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Neden kimse sevmiyor şu hintliyi:)
Bence İşaretler başyapıt.
*our AC-130 in the air
Bence de tek Sixth Sense'i var bu adamın başka da bir numarası yok.
Ben İşaretler filminin bonusu olarak yaptığı ilk filmi izlemiştim, film dediğime bakmayın yani bi VHS bulmuş uzaktan kumandalı bir arabanın üstüne maske oturtup kendini kovalatmış, üperrr bi korku-gerilim tavsiye ederim:D
*our AC-130 in the air
village ın sonu bence çok güzeldi
şahsen öyle bir son beklemiyordum
Village harikaydı ya..
"Yok ben filmin başında bildim" diyenlere de inanmıyorum.. Sözlükten okuyup gidiyorlar:D
*our AC-130 in the air
Atilla Dorsay da çok seviyor Village'ı. En iyisi değil bence şayamalan'ın ama son 2 filmi gözönüne alındığında güzeldi.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
M. Night, The Village ve The Signs'da iyi kotu bir atmosfer yaratmisti ama son filminde boyle bir atmosferden eser yok. Ucuza mal olsun diye gozleri kurbaga gozu gibi bir kadini oynatmis, ustune bir de tarihin yuz mimiklerine en az hakim oyunucusunu basrole koymus. Allah askina matematik ogretmeni rolundeki John Leguizamo'nun yarattigi karaktere bakin bir de silik basrol karakterine.
Yani oyuncu secimi ve atmosfer yaratimi bakimindan cok basarisiz bir film. The Village oyle miydi? The Signs hakkinda fazla konusmak istemiyorum ama yani sunu soylemeden edemeyecegim: Ahsap kapiyi acamayan uzayli olur mu? Yani adam milyonlarca km asip Dunya denilen gezegene gelecek ama rahibimizin kurtlanmis ahsap kapisini acamayacak. Salak salak kapiya bakacak. Bu kadar hayal gucu beni asar 🙂
"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen
Bayram Aygun
http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;
Aşmış zaten sanıyorum.Ben filmi 3 kere izledim, hala da izleyebilitem var.O sahnede ki Mel G. 'da dediği gibi "Uzaylılar kapıyı açmak istemiyor, sadece gürültü çıkartıyorlar.Bu vakitte içeri başka bir yol ile girmeye çalışıyorlar." Filmi tam olarak algıladıktan sonra küçümsersek daha mantıklı eleştiriler yazmış oluruz.
Ayrıca komik ama gerçek milyonlarca km uzayın içersinden gelmesine gerek olduğunu sanmıyorum.Şuan Mars'ta veya başka gezegenlerde hayat olabilme ihtimali üzerinde duruyorlar.Konuyla alakası yok ama uzaylı her zaman yok uzun kafalı, pörtlek gözlü, kütahya porselen tabakları gibi uçaklara sahip "yaratık"lardı.Biz DE uzaylıyız zaten, bize bizden olmayan bir yerden gelecen olacaksa o da uzaylı olacaktır, koşullarına göre bize benzeyecektir yine.Ama yeşilmiş yok yuvarlak araçları varmış, telepati kurarmış:) çok komik kalıyor bana bunlar.Biz nası iki kanatlı uçağa biniyorsak onlar da ona biniyor diye düşünüyorum.Biz nası akbil basıyorsak, ekmeğin dirseğini yiyorsak, ayakkabının arkasına basıyorsak bir marslı da bunu yapıyor.
*our AC-130 in the air
M. Night, The Village ve The Signs'da iyi kotu bir atmosfer yaratmisti ama son filminde boyle bir atmosferden eser yok. Ucuza mal olsun diye gozleri kurbaga gozu gibi bir kadini oynatmis, ustune bir de tarihin yuz mimiklerine en az hakim oyunucusunu basrole koymus. Allah askina matematik ogretmeni rolundeki John Leguizamo'nun yarattigi karaktere bakin bir de silik basrol karakterine.
Yani oyuncu secimi ve atmosfer yaratimi bakimindan cok basarisiz bir film. The Village oyle miydi? The Signs hakkinda fazla konusmak istemiyorum ama yani sunu soylemeden edemeyecegim: Ahsap kapiyi acamayan uzayli olur mu? Yani adam milyonlarca km asip Dunya denilen gezegene gelecek ama rahibimizin kurtlanmis ahsap kapisini acamayacak. Salak salak kapiya bakacak. Bu kadar hayal gucu beni asar 🙂
57 milyon dolar bütçe var, ne ucuza mal olması? Başrol ile ilgili fikirleri katılmıyorum zira, Mark Wahlberg'in eski performansları çok iyi, Oscar adayı bile oldu, bu filmdeki tüm oyunculukların rezalet olmasının tek sebebi yönetimidir, onun da bilerek ve istenerek böyle rezil oynatıldığı çok ortada. Yani bir bildiği vadı Shayamalan'ın ama nedense bizimle paylaşmadı onu, o nedenle çok rezil geliyor bize.
Signs'da beni rahatsız eden, atmosferdeki nemden rahatsız olmayan uzaylının bardaktan korkmasıydı.. Çok acayipti, ama en azından atmosfer vardı filmde, hele o doğumgünü partisinde kameradan çekilen uzaylı.. Hâlen her izleyişimde tüylerim kalkar da katolik olmadığımdan yine biraz soğuk bakarım o filme..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Baris baba sen su kapi meselesini vaktin varsa kisaca anlatsana. Benim hatirladigim, kapiyi salak salak tekmeleyen sonra da kardesimin bile yapmayacagi bir sekilde elini kapi altindan sokan bir uzayli vardi. Nitekim bicagi eline yiyordu sonrasinda. Kapiyi neden acmadigini sen benden daha iyi anlamissin galiba, usenmezsen bir anlatir misin?
Uzayli stereotipine ben de karsiyim zaten. Baris hakli, adamlarin nasil olduklarina dair hayal gucumuzu sinirlandirmamaliyiz. Simdi aklima geldi mesela: Ben adamlarin gezegeninde olsam ve de onlarin soyle manyetik, garip gurup kapilari olsa ben de herhalde salak salak bakarim kapinin onunde. Adamlar da bana guler " Kapiyi acamiyor lan bu " diye 🙂
Son tahlilde, Dunya disi yaratiklari konu alan bir film yapilacaksa mumkun mertebe insanlara Eglaia'nin dedigi gibi ufak ama onemli noktalari soyletmemesi lazim bir filmin (Atmosferdeki nem olayi gibi). Cunku filmin butun buyusunu bozuyor bazi insanlarin gozunde. Benim uzayli konusunun ele alinisini sevdigim "Contact" var mesela.
Oyle iste,
"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen
Bayram Aygun
http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;
Bak zaten belirtmişsin:)Sonuçta süper teknolojileri olan insanlar bile en basit teknolojilere yeniliyorlar, mesela sen milyarlık tv yap ama üstüne su dök!bozuldu:)
Bunun gibi düşünürsekte daha önce görmediğimiz birşeyi irdelememiz zordur.Hatta onu da geçtim bir uzaylı anatomisine bakarsak ki oradaki uzaylı anatomisi insan ırkından biraz üstün zenci fiziğine sahip bir canlıydı.Görüş açıları bile düz bir yapıyı belki algılayamayacak yapıdadır.Bilemeyiz:) ama fikir yürütebiliriz.
Şimdi senin dediğin 2 sahne var.Biri yönetmenin oynadığı karakter uzaylıyı kilere sıkıştırıyor ve kapıyı kitliyor.Uzaylı buradan çıkış yolu arıyor.Sonuçta daha önce kapı ile karşılaşmasaydın; açılabilir olduğunu bilemezdin:)Altından bıçak sokuncada refleks olarak bıçağa yöneliyor.Bir ilgi kaynağı sunuyor hem de oynayan ve parıldayan.Bu sahnenin üstünde durmamak lazım.Ama dediğin son sahnede ki bodruma saklandıklarındaki kapı zorlamaysa görüyoruz ki.Hem artık uzaylımız kapıyı açmış ne olduğunu kavramış hem de o kilerden çıkmıştır, veya çıkarılmıştır.
Akabinde bodrum kapısını açmayı öğrenmiştir.Ama zaten sonrasında da dialog içinde geçtiği gibi başka bir yol arıyorlar girmek için.
Eylem'in söylediği çok ama çok mantıklı ama şuna da değinmek gerekir ki, repliklerin arasında yine yönetmenin karakterinin söylediği su birikintilerine yakın yerlerden hoşlanmıyorlar ben sahile yakın bi yere gidiyorum demesi zaten bu olayı sanırım bi nebze olsun açıklıyor.Yani uzaylının ifadesinde bir acı göremiyor olabiliriz ama açık bir yara gibi belki havadaki nem de onların canını yakıyor olabilir.Bunlar çok spesifik detaylar ve yine bu detaylar filmin içindeki spesifik detaylarla çürütülebilir.Bu çürükmeye yarayan detaylar ister bilinerek konsun ister konmasın zaten film izlerken de herkes filme biraz kendi kattığı ile yorumlamasıyla herkesin filme eleştirisi değişecektir.Beğeni de buradan gelecektir.
Ama o doğum günü sahnesi bu kadar güzel olabilir..
*our AC-130 in the air
Shyamalan'ın son filmini ben de izledim. Aslında film boyunc keyif aldım eksikler hissetsem de. Özellikle "ortalıkta görsle hiçbir şey olmadığı halde gerilim yaratabilmesi" muhteşem. Rüzgarın estiği sahnelerden bahsediyorum. Oyunculukta pek gözüme batan birşey olmadı. Ancak sonunun çok kötü bağlandığını düşünüyorum.
--- spoiler ---
Daha bitmesine 15 dk. kala eşim direkmen "aynı şey başka yerde de olacak öyle bitecek işte" deyince yok ya shyamalan yapmaz öyle dedim ama yaptı.
--- spoiler ---
Kısacası Lady in water'da yaşadığım, "bu ne ya" şokunu yaşamadım aslında. Ama aynı zamanda o film kadar keyif de almadım. Bu filme yapabileceğim ve bence bu yönetmene yapabileceğim en acımasız eleştiri "bittiği belli olmayan film" olabilir. Halbuki hollywood bunu çok iyi bilir, filmin sonuna güzel birşey koy ki seyirci mutlu çıksın ve o gazla filmi iyi hatırlasın, öyle anlatsın herkese vs.. Şu halimize bakarsanız bunun önemi de görülüyor...
İşaretler gibi bence bir başyapıtı yapan adamın bunları yapması gerçekten insana "yahu ben mi anlamadım yoksa kral gerçekten mi çıplak" dedirtiyor...
Selamlar...
- baço
Ben rüzgârın estiği her sahnede "acaba shayamalan ömründe fizik okudu mu" hiç diye düşünmekten gerilemedim..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.