Forum

The Fountain/Darren...
 

The Fountain/Darren Aronofsky

10 Gönderi
6 Üyeler
0 Reactions
2,777 Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Bu bahsedeceğim film de aslında bilinen bir film ama geniş oranda izleyici bulmuş bir film sayılmaz.

The Fountain/Darren Aronofsky

Aslında demek istiyorum ki Darren Aronofsky'nin en iyi filmi bu.
En azından "keyifle izlenirlik" açısından. Bir Rüya için Ağıt neticede gerçek bir "izleyiciye işkence" filmi olduğundan sinemanın olanaklarını muhteşem biçimde kullanıyor olsa da içerdiği acımasızlıkla tepkiyle karşılanması anlaşılır bir durum olarak görülmeli. Ama The Fountain, yine bazı zorlayıcılıklar ve karmaşıklıklarla bezeli olsa da en azından "işkenceye tanıklık" yaptırmıyor. 🙂

Ve filmin hikayesin özetlemeye çalışacaksak eğer, bu filmin de bir ölçüde işkence filmi olduğu söylenebilir. Çünkü çok zor bu. Ama bu, hikayenin özetlenmesinin zorluğu durumu inanın ki filmin leyhine işliyor. Aronofsky, çok devasa bir temayı ve konuyu ele alıyor. Zaten işlediği konuyu iki saatlik bir hikayeye sığdırması olanaksız. O da çok büyük iki hikayenin en önemli kısımlarını ve bu hikayelerden birinin, iki hikayenin de baş karakteri olan kişinin zihnindeki yolculuğunun yansımasını kurguya alıyor. Ve tüm bu hengamenin kısmen biraz açıklayıcı kısımlarıyla birlikte en görsel anlarını, en vurucu olaylarını gösteriyor.

Şahsen ben bu filmi her izlediğimde, sinemanın edebiyata çok da yakın olmayan bir sanat oduluğunu hissediyorum ve bu bana büyük keyif veriyor. Ve bu anti-edebiyatçılık meselesi de Peter Greeneway'in ki gibi entelektüellikle bezenmiş bir düşünsel sonuç değil. Aksine, inanılmaz görüntülerle, inanılmaz tiplemelerle, sarsıcı anların muhteşem biçimde kadrajlanmasıyla elde edilen yoğun duygusal etkileşim sayesinde oluyor. Hiçbir Greeneway filmin de yoğun bir duygusal paylaşım yaşadığımı hatırlamıyorum (Sinemayı edebiyattan uzak tutmaya çalışan isim denince genelde Greeneway akla gelir sanırım. Bu yüzden adı geçti yani....) ama bu film, baştan sonra "görsel duygusallık"la boyanmış ve bu yolla, edebiyatsever herkesin okuduğunu zihninde canlandırışıyla yaşadığı duygusallığa karşılık gelen bir güce ulaşabilmiş nadir işlerden biri.

Özellikle filmin yapım tasarımı/sanat yönetimi (hangisi daha doğru?) çok iyi gerçekten. Birbirinden bambaşka dünyalardaki olay ve tiplere ev sahipliği yapan ortamların ve ortamlardaki hemen herşeyin tutarlılığı öylesine kendilerine has ki sanki her biri, üzerine yıllarca çalışılmış devasa birer filmin kısa bir sekansı gibi. Görüntü yönetimi, oyunculuklar, kurgu, efekt çalışması herşey on numara.

Valla bu film, acayip bir film. Ve bana göre en büyük acayipliği de şurada: Hikayesi bu kadar karmakarışık ve anlaşılmaz olup da anlattığı şey bu kadar kısa ve sade olan bir film daha gördüğümü sanmıyorum. Ve filmin sonunda hikayeyi anlayamamış oluyorsunuz ama anlatılmak isteneni eksiksizce "hissediyorsunuz". Edebiyatta böyle birşey var mıdır acaba? Sanmıyorum....

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 12/03/2010 1:32 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Ve küçük bir not daha:

Hani bir film övülür, anlatılır. "Çok acayip, bambaşka, çok farklı" falan diye. Biz de o gazla filmin başına otururuz ve %90 olasılıkla o film bize bahsedildiği kadar farklı, ilginç gelmez. İyi gelebilir. Başyapıt olabilir. ama "farklı ve benzerine rastlanmamış" olmaz. İşte bu film benim için, en uç farklılık beklentisini bile aşan bir iş.

Ve bu konuda da bir şeyi belirtmek lazım. Anlatılan ve kast edilen farklılık hiçbir zaman hikayede değildir, bunu kabul etmek lazım artık. Fark anlatım takniğinde ve görsel tercihlerdedir çoğu zaman. İşte bu film, beklentileri aşabilecek nadir örneklerden. Fİlmi beğenmeyenlerin de buluştukları ortaklık bu gibi geliyor bana. Beklentiler, farklı hikayelere odaklandığıdan bu film hayalkırıklığı yaratıyor. Ama farklılığı hikayede değil başka şeylerde aramaya niyetlenilirse (ki bu zaten şarttır aslında) ortada her tülrü beklentiyi aşacak kadar farklı, cesur bir film var.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 12/03/2010 1:45 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Film bana da çok farklı gelmişti.
Ama film o kadar da çok sevememiştim. Dilm bittikten sonra "bir kere daha izlemem lazım" hissini hissettim.
Bunu yaptıktan sonra daha sağlıklı yorumlayacağımı düşünüyorum.
Ama kafamda hep "eee tamam da nedir şimdi bu filmin hikayesi" gibi bir eksiklikle duruyor.

 
Gönderildi : 12/03/2010 2:39 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Ben izledikten sonra keşke izlemeseydim, vaktime yazık, o hatun için bile izlenmezdi demiştim.. Bayağı oldu ama, şimdi izlesem belki fikrim değişir ama kafamda o kadar ötü yer etti ki cesaret edemiyorum.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 12/03/2010 4:02 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Film ancak, kullanılan çok yoğun ve özenli görsel tasarımın biçimlendirilmesindeki amacın anlaşılmaya çalışılması ile keyif verici olabiliyor.

Sürprizbozan
Adam ölüme çare arıyor bir kere. Sevdiği kadını ölümden kurtarmanın yolunu arayan biri neticede. Bunu bugünkü hayatta, çağa uygun biçimde doktorluğu ve araştırmacılığıyla, tıp bilimi ile yapıyor. Geçmişte geçen öyküde de o zamana uygun biçimde efsaneleri kovalayarak gerçekleştirmeye çalışıyor. Ve bu iki çaba da aslında ruhani ve fantastik bir arayış. İşte Aronofsky, bu ruhani ve fantastik arayışı da görselleştirmiş.

Günümüzdeki öykü izleyicinin kendisini filmin içinde hissedebilmesi, bir parça daha tanıdık birşeyler görebilmesi için yararlı. Geçmişteki öykü de yarı gerçekçi yarı fantastik yapıda. Hayat ağacını bulma çabası. Adamın zihninin içinde geçtiğini düşündüğüm hikaye ise tamamen fantastik.

Ve bu üçü enfes biçimde kurgulanıyor ve üç arayış çeşidi/türü için de enfes imgeler kullanılmış. Günümüzde geçen sekanslarda gayet duygulu bir aşk ve gerilim hikayesi var. Geçmişte geçen sekanslarda bir yarı aksiyon, savaş ve kısmen epik bir yapı mevcut. Ve o eşsiz hayat ağacına ulaşma sekansı. Tamamen fantastik sekanslarda ise tüm bu olanların insanoğlu için ne tür bir arayış olduğu üzerine çok güçlü bir tasfir söz konusu.

Ama tabii ki aslında hiçbiri tek başına yeterli bir hikaye anlatmıyor bunların. Ama zaten bu filmin amacı derdi, hikayeyle birşeyler vermek değil. Bu film, sevginin ölüme çare olma çabasını anlatıyor. Ama günümüz insanı için değil sadece. Bir olgu olarak insanoğlunun çabasını. Bu uğurda neler kaybedildiğini (hayatların örneğin), nelerin bu yola müdahale ettiğini (din, bilim, felsefe) ve tüm bu çaba boyunca insanın nasıl bir yolculuk yaşadığını görselliyor. Evet, belki de tek bir film için büyük bir amaç. Bunu başarması, klaisk sinema yapısıyla olanaksız. İşte Aronofsky'de bu yapının dışına çıkıyor zaten. Eğer gezinilen yeni alanları incelerseniz ve neden buralarda gezildiğini düünürseniz bu film bir başyapıt. Ama yok, "bunlara gerek olmadan da bunlar anlatılabilir" derseniz bu film kötüdür, eyvallah. TAbi enfes görselliğe nasıl yaklaşırsınız bilemem? 🙂

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 12/03/2010 4:53 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Kendin özetlemişsin: "Ama tabii ki aslında hiçbiri tek başına yeterli bir hikaye anlatmıyor bunların." Benim en büyük derdim buydu. Yok geçmişte geçen sahneye kaç milyon dolar harcamışlar da bilmem ne.. Bir şeyi anlatamadıktan sonra.. 3 tane kısa film yapsaydı demiştim o zamanlar.

Bir de şu sayfalara fotoğraf koyarken boyutlara dikkat edelim, tüm sayfa düzeni alt üst oluyor.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 12/03/2010 5:11 pm
(@homeros)
Gönderi: 0
 

The Fountain
6.5/10

Anlaşılması için daha çok izlenmesi gerektiğini düşündüğüm bir film, aslında tam anlayamadığımı düşündüğümden ötürü bu kadar düşük verdim diyebilirim. Daha sonra boş olduğum vakitlerde en az 2-3 defa daha izlemeyi düşünüyorum. Öte yandan Görüntü Yönetimi ve Sanat Yönetimi özellikle çok hoşuma gitti.

Sürprizbozan
Genel de yakın ve hatta aşırı yakın çekimler yapılması, iç mekanlardaki karanlık ve baskınlık hissi ve bu hissi dış mekanlarda devam ettirebilmek adına kullanılan büyük boşluk alanlar karakterlerin yalnızlığını çok iyi destekliyor diyebilirim.

Umarım tekrar izlediğimde daha çok anlayabilirim bu filmi.

Daha 2 dk önce şöyle bir şey yazdım "En Son İzlediğiniz Film" başlığına, sonra forumda arattım merak edip ve burada yazılanları görünce film hakkındaki düşüncelerimde yalnız olmadığımı fark ettim. Herkes 3 aşağı, 5 yukarı benzer hisler yaşamış ve düşünmüşler.

 
Gönderildi : 24/05/2011 2:30 am
 Vlad
(@vlad)
Gönderi: 0
 

İlk dakikalarda filmi kapatmayı düşünmüştüm ama film bitince baş yapıt olduğunu anladım. 10 dk sonra unutulan bir film değil günlerce sizi takip ediyor.

 
Gönderildi : 05/12/2011 8:53 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Bunu beğenmeyen çarpılır, gözü kulağı yamulur. Ben 5 tane gördüm çarpılan bunun yüzünden.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 06/12/2011 2:02 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Bunu beğenmeyen çarpılır, gözü kulağı yamulur. Ben 5 tane gördüm çarpılan bunun yüzünden.

😀 Aslansın gaplansın kanki...

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 06/12/2011 4:17 pm
Paylaş: