Forum

Melancholia
 

Melancholia

2 Gönderi
1 Üyeler
0 Reactions
1,906 Görüntüleme
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Yönetmen: Lars von Trier
Senaryo: Lars von Trier
Oyuncular: John Hurt, Kirsten Dunst, Charlotte Gainsbourg

Dünyanın yok oluşunu bu kadar sanatsal ve psikolojiyle nasıl anlatılır ki. Trier hala yaşıyorken kafatasını açıp beyninin işlevinin incelenmesi gerek. Bir kere bu filmi oyuncularına hangi cümleleri kurarak anlattı acaba. İşin bu kısmı daha zor olmuştur herhalde.

Mekanın ve ışığın sinemada bu kadar cilveli hale gelmesi, sinemanın ne denli büyük bir sanat olduğunun ispatı oluyor.

Ve filmimiz Trier klasiği ile bambaşka bir sunumla başlıyor. Sinemanın en öte büyüsü kendini biraz gerçeğe yaklaştırdığında hafif baş dönmesi yaratabilir. Sebebi kameranın sürekli hareketli kullanımı. Alışmakta zorlandığımız bu çekim tekniğine belli bir süre sonra ayak uydurabiliyoruz. ve annenin konuşmasıyla artık karakterlerin kilitleri açılmaya başlıyor. Filmi anlamaya çalışan ve karakterlerin asıl meselesini kavramak için çaba sarfeden seyirciye bu kadar muazzam sahneler sergilemek Trier için dahiliğinin büyük ispatı olsa gerek.

Düğün gecesinde yıldızları gördüğü ilk anda değişim yaşamaya başlayan Justine'i anlamak biraz daha fazla çaba gerektiriyor. bu kadar aralara gizlenmiş anlatım ve durağanlık Türk seyircisinin alışık olmadığı bir durum. Bu yüzden bu film seyirciye biraz daha çaba sarf etmesini gerektiriyor ki belli bir süreden sonra Claire ve kocası seyircinin imdadına yetişiyor. Claire temalı part 2 kısmında ise filmin sunduğu görünür tema seyirci tarafından tamamen algılanmış oluyor.

Filmde yalnızlık unsuru öyle bir veriliyor ki seyirci direk etkiyi alabiliyor. Özellikle part 2'de felaket bu kadar yaklaşmışken ne bir haber bülteni ne bir sokak, ne de bir şehir görebiliyoruz. Sadece ana karakterlerin müstakil sınırları içinde felakete tanıklık ediyoruz. Yönetmenin yakaladığı üslup ve iliklerimize işleyen müzikle vermek istediği bu yalnızlık seyirciye altın tepside sunulan bir seyirlik taşıyor.

Trier karakterlerinin altmetinleri dolu dolu oluyor. Özenle bezenmiş karakterler kendi amigdalalarına oturuyorlar. Gitgide daha da sertleşen amigdala, ruhun ve bedenin yer yer sarsılmasına sebep olurken beklenen anın muhteşemliğinde sakinleşme çabası içinde, bedenen kayboluyor.

Genel manada Trier'ın görünür temanın ardında sunmak istediği ise biziz gibi sade ve basit bir anlatımı kullanmak istemiyorum. Hatta bu tarz bir söyleme karşı da çıkıyorum. İnsanın olduğu hemen hemen herşey zaten hep bizi anlatır. Olayın içine özellikle yalnızlık, isyankarlık ve çaresizlik girince bu tür klişe ve anlamsız söylemlerle olayı sıradanlaştırıyoruz ve değer kaybına uğratıyoruz. Bu tür söylemler karakterin altmetinlerini, öznellik boyutundan nesnellik boyutuna getirir ki filmin kahramanlarının olayını basitleştirir. Karakter yansımalarından mutlka nesnellik boyutuna ulaşılabilir fakat karakterlerin de öznelliğini korumalıyız.

Görsellikle bizi keyiflendirerek harikalar uyandıran yabancı gezenin yaklaşması, asıl dert edinilen karakterlerin psikolojik travmalarının anlatımda, seyirlik doyumun zirvelerine çıkarıyor. Aralarda gizlenmiş replikler amigdaladan sızan duyguların göstergesi. Seyirciye sorgulatan sözsel sanat, şeytanın kılkuyruğundan akıyor en zehirlisinden. Pek de sert gelebilecek bu doz, filmden ne aldığımızla bizi uçurabilir.

Filmin içine daha da somut verilerle girecek olursak bazı detayları yazabiliriz. Bu detaylar yönetmene yönelik hiç bir suçlama ve kınama içermez. Özellikle Trier'a... Karakter içeriğinde ve çevresinde betimlenen sentezler, kendi çevremizde de her zaman görebileceğimiz cinsleri oluşturduğundan senarist ve yönetmeni ahkamlarla boğmak gibi bir destursuzluk anlaşılmamalı. Aksine bu kadar sağlam ve yerinde yapılan gözlemlerin aralara sentez olarak katılması tam anlamıyla bir harikuladedir. Hikaye içinde hikaye; altmetin içinde altmetin daha ne isteyim ki canımıniçi...

(Spoiler özelliğini bu yazımda kullanmak istemiyorum, bundan sonrası spoilerdır canımıniçi)

Trier bu filmde erkekleri belli bir standart kalıba sokmuş ve kadınları erkeklere göre daha bir üstün kılmıştır. Özellikle Part 1 Justine kısmında bizzat gelin Justine'in damata yaptığı tavırları eziyet olarak da nitelendirebiliriz. Bir damat herhalde hiç bu kadar aşağılanmamıştır. Zavallı pozisyonunda yerin dibine giren damat beyimiz elveda derken bile bir ıslık da geri dönebileceğini göstermekten geri kalmaz. Onursuz ve gurursuz kalıplar içerisinde en şöhretli yerini almıştır zaten.

Diğer bir erkek figürü gelin babası ise ahmaklığını part 1 boyunca gösterir ve en son kızına yazdığı notta da kendinin aptal olduğunu belirtir. Daha sonra ise kızlarının çağırmalarına olumsuz yanıt vererek ne denli güvenilmez ve çocuklarını bile umursamaz bir karakter serilediğini gösterir.

Patron karakteri ise düğün gecesinde gelinle kurduğu her diyaloğu istisnasız kendi işi bakımından ele alır. Sürekli şirketin muhabbetini açar durur ve part 1'in finaline doğru ezikliğinin isyanı içerisinde çaresizliğini tabak kırıklarında bırakır.

Patronun yanı başında ki genç ise hem patronu hem de gelin tarafından aşağılanır. Patronun kariyer bakımından çocuğu aldatması şöyle dursun en ağırı Justine'in bu delikanlıyı umursamadığını her defasında göstermesine rağmen, erkek beyni ve gururu taşıyan delikanlının, onurdan feragat etmişcesine sürekli Justine'in peşinden sürüklenmesi de duygusal boyutta en ağır şekilde bir aşağılanma olarak yönetmenin bir erkek betimlemesinin ispatı oluyor.

Claeri'in kocası ise kendi sonunu aptallık ve korkaklıkla bir hayvan barınağında sonlandırıyor. Büyük bir tehlike altında işi gücü sadece olayın keyfini sürmek, eğlenerek değerlendirmek isteyip içindeki en küçük kuşkuyu bitirme arzusunda olan koca, işin doğru tarafını anladığı anda büyük bir tehlike karşısında karısı ve çocuğunu yalnız bırakıp bencilce davranıp kendini ortamda sonsuza dek soyutlayabiliyor. Ailesini düşünmeyen ve korkuyla yüzleşmekten müzdarip bir erkek profili daha. Koca rolü bu unsurlarla karşımıza çıkarken kadın rolü ise daha baskın ve daha güçlü larak sunuluyor. Kurtulma çaresi arayan ve çocuğunu bağrına basarak bir yol arayan anne. İşe farklı ve olgun bir bakış getiren Justine bu tip erkek karakterler karşısında daha bir göklere çıkarılmış. Artı Justine ve Claire 'in göstermiş olduğu kardeş dayanışmasına ise bayağı bir vurgu yapılmış. Yerin dibine sokulan erkek karakterler karşı yüceltilen kadın karakterler...

Çocuk karakter bile cinsiyetinin maduru olmuş. uyuşuk ve silik, olayın en heyecanlı anında uyuyakalan, uzun dallardan yapılmış aptalca bir sığınağın korunak olduğuna inanan ve görselliğiyle muhteşem olan bir gezenin dibine kadar sokulmasına rağmen meraksızca, oyundaymış gibi gözlerini kapaması erkekliğinden ötürü yönetmen tarafın nasibini alan bir karakter olmuş.

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 10/12/2011 11:32 pm
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Melancholia Prologue Soundtrack... Çok iyi...

" onclick="window.open(this.href);return false;

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 05/06/2012 10:55 pm
Paylaş: