Forum

Living in Oblivion/...
 

Living in Oblivion/Tom DiCillo....

11 Gönderi
3 Üyeler
0 Reactions
2,399 Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Amerikan bağımsızlarının, eh pek de üretkenlerinden sayılamayacak ama gerçek bir sinemacı olduğu da yadsınamayacak, değerli heriflerinden olan Tom DiCillo'nın ikinci uzun metrajı.

İkinci uzun metrajı ama sanırsınız ki herif 40 sene sinema yapmış, gişenin de bağımsızlığın da tahtına ulaşmış ve sıkıntıdan, eleştiri kaygısından, eğlence olsun diye bu filmi çekmiş.

Living in Oblivion'ın neredeyse tamamı bağımsız bir film setinde/çekiminde geçiyor arkadaşlar. Kendisi de zaten gerçek bir bağımsız film. Bu filmin çekim bütçesi de inanın ki sıfıra yakın, izleyin kendiniz görün. "Hikaye yok, hikaye yok" ve hatta "para yok para yok" diye sızlanan herkese ders bu film. Bana inanmıyorsanız filmi hayranlık ve "nereden buluyorsunuz bu filmleri yahu?" yorumu ile karşılayan beettlejuice'a sorun.

Başta "muhteşem aktör" Steve Buscemi olmak üzere tüm kadronun enfes performanslar, incelikten kopan senaryonun her an keyif verdiği, pornografik seviyedeki ilginç görüntü yönetiminin her en kendini belli ettiği ve sinema sektörü ve işçiliğinin hemen her ayrıntısının hoyratça sergilendiği bu enfes filmi keyifle ve bu bir yana gerçek bir sinema dersi olarak izlemek isteyeceğinize eminim.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 14/09/2010 12:16 pm
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Konusunu okuyunca bir gazla izledim ama tam aradığım şeyi bulamadım açıkçası. Ama Görkem'in şukusunu verdim. Güzel bir keşif. Film konusu kadar özgün olamamış. Nedense bir yanı hep başka yerde kalmış gibi.

Bizim gerçeklik algımızla oynamaya başladığı yerlerde film kendini ele veriyor bir şekilde. İlla ki bir şeyleri bir şeylere bağlama ihtiyacından olsa gerek işin içine rüyaları kattığında, filmin başlangıçtaki havasını bozuluyor. Çünkü biz kendimizi bir film seti içinde hissedicekmişiz gibi olacakken birden filmin rengi ve yapısı değişir vs. vs. Hollywood'un iplerinden tam sıyrılamadığını göstermiş yönetmen. Nedensellikle çok ilgilenmiş ve filmin içinde kaybolmuş. Bu tip bir film bunu desteklemiyor. Bu türün gerçek bir örneği için:

C est arrive pres de chez vous
Nam-ı diğer: Man Bites Dog

 
Gönderildi : 15/09/2010 5:52 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Bahsettiğin filmi izlemiştim Payi. Living in Oblivion için bahsettiklerine ben de katılıyorum. Yani o rüya vs. durumları filmin esas meselesinin içine girmemizi engelliyor bence de. Eh, bu da filmi yaralıyor gerçekten ama atıyorum 8/10 olacaksa 7/10 oluyordur belki. Ama çok az filmde bu filmdeki gibi bir set ortamı, çekim süreci, "aksilikle mücadele" meselesi, setteki tüm görevdeki kişilerle ilgili temel klişelere dokundurmalar gibi şeyler işleniyordur, eminim.

C est arrive pres de chez vous çok da hoşlandığım bir film olmadı benim. Çünkü oradaki mesele sinema yapma, belgesel çekme vs gibi sinemasal olaylardan çok cinayet, ceset saklama, öldürme vs. gibi konulara eğiliniyor gibi geldi. Yani amaç bir belgesel çekme dürtüsünden çok cinayet işleme, öncesi ve sonrasını belgeleme gibi geliyor. Ve filmin bunu da çok etkileyici biçimde verdiğini düşünmüyorum. Doğal, gerçeğimsi bir kurmaca belgesel olduğu kesin ama akıcı, görsel şıklık içeren ve anlatmak istediğini de iyi özetleyebilen bir film olduğu fikrinde değilim.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 15/09/2010 2:35 pm
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Yok tabii ki aynı filmler değiller. Karşılaştırmak yanlış olur ama ondaki gerçekçilik duygusu bunda yok. Onu kastetmiştim. Yoksa Man Bites Dog görsel anlamda bir şey vaat etmiyor zaten. Ama bu film de görsel çok düzgün olduğu için kaybediyor. Her yerinden yapmacıklık akıyor bir süre sonra. İnsanın inanası gelmiyor olaylara, gidişata. Zaten rüya da karışınca iş bitiyor.

 
Gönderildi : 15/09/2010 5:46 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Valla ne diyim? 🙂 Tamamen haklısın. Buna göre bir kurmaca filmin çekimini tamamen kurmaca bir belgesel olarak anlatan film arayışımız sürüyor.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 15/09/2010 5:52 pm
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Valla ne diyim? 🙂 Tamamen haklısın. Buna göre bir kurmaca filmin çekimini tamamen kurmaca bir belgesel olarak anlatan film arayışımız sürüyor.

Hehe. Sürüyor valla. Bakalım yardım bekliyoruz.

 
Gönderildi : 15/09/2010 6:10 pm
(@hegel)
Gönderi: 0
 

... Çünkü oradaki mesele sinema yapma, belgesel çekme vs gibi sinemasal olaylardan çok cinayet, ceset saklama, öldürme vs. gibi konulara eğiliniyor gibi geldi. Yani amaç bir belgesel çekme dürtüsünden çok cinayet işleme, öncesi ve sonrasını belgeleme gibi geliyor....

Orada belgesel ile kurmaca gerçeklik birbirine karışıyor. Bunun bizim tarafımızdan görülen hali ise film oluyor. Yani kurmaca gerçeği belgeleme çabasının filme çekilmesi. Aradan belgesel çeken ekibi çekip alsak çıplak ve bildiğimiz filmle başbaşa kalacağız ve unutacağız. Ama araya şeytani bir zekayla eklenen bu olayı belgelemeye çalışan ekip, kurmaca gerçeği bize gerçekmiş gibi sunarken kendilerinin filme çekildiklerini umursamıyorlar. Umursasalardı daha da tuhaf olurdu. Kameraya bakıp konuşsalardı; onları gerçek anlamda çeken görüntü yönetmeni ile şakalaşsalardı, ortaya "kuyruğunu yutan yılan" çıkacaktı belki de.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 15/09/2010 6:14 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Burada sorun şu Hegel.... Bir ekip, cinayet işleme eylemine ve bunun öncesine/sonrasına ilgi duyup çekerken bu ilgiyi bizim adımıza icraata geçirmiş oluyorlar. Bizim, cinayet işleme eylemine peşinen ilgi duyduğumuzu varsayarak bu işe girişiyorlar. Evet, yaklaşımları başarılı belki ama biz onların adımıza ilgi duyduğu konuya ilgi duyuyormuyuz acaba?

Ve bu aslında çift taraflı bir soru ve sorun: Onlar da cinayete ilgi falan duymuyorlar ki. Bizim adımıza ilgi duyabilmek için ilgi duyuyormuş gibi görünüyorlar. Ve cinayet gerçekçi biçimde icra edilince mi daha sinemasal yoksa dramatik biçimde mi? Bu soruya güçlü bir cevap verebildikleri kanısında değilim.

Ayrıca senin dediğin gibi "cinayeti belgeleme çabasındaki ekibi çeken film" meselesinde iki tane yalan var bence. Oyuncu ekibin çektiği adam gerçek bir katil diyelim ki, burada sorun yok. PEki o ekip o adamın yaptıklarına kim adına ilgi duyuyorlar? İzleyecek birileri adına. Kİm onlar? Biziz. Yalan 1. Peki bu ekibin yaptıkları sinemasal mı? O ekibi çeken ekip bu soruya "evet" cevabını vermiş ama bende kasinlikle ortada hiçbir sinamasal malzeme yok. Ne ilginç ne de estetik.

Sonuçta ortaya çıkan şey ilginç ama başarıya ulaşamamış bir girişim. İşlenen konu cinayet olmasa da başka birşey olsa hiçkimse bu filmi konuşmaz. Öldürülen kişinin bedeninin suya atıldığında yüzeye çıkmaması için kendi ağırlığının kaç katı taşla bağlanması gerektiğini kameraya söylemenin hiç ama hiiiiçbir sinemasal içeriği yoktur. Bu direk pornografidir. Ve sorun şu: O adam hiç bir cesede bunu yapmadı. Yapıyorsa da bu, izlenmeye değer birşey değil bence.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 15/09/2010 6:27 pm
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Bizim kadar düşündüklerini sanmıyorum. Ham bir fikir olduğu için işlemekten korkmuş olabilirler. Başladıkları yerden çok da uzaklaşmadan ilginç bir film ortaya çıkarmışlar. Yönetmen zaten 2 sene sonra intihar ediyor. Hakkında bu kadar düşündürtmesi bile ciddiye alınması gereken bir film olduğunu gösterir. Ayrıca bu yazdıklarımızı bu filmle ilgili bir başlık açıp oraya koymak gerekir. Filmde baştan sona nihilist bir hava var. Kafa yapısı bu olunca kurallar yerle bir ediliyor. Yıkılacak kural kalmayınca yeni kurallar konulup onlar da çiğneniyor. Filmde bir taraftan da belgeselciliği de sorguluyorlar. Hatta haberciliği. Olay anında belgeselci/haberci kayıt altına mı almalıdır; yoksa müdahale mi etmelidir. Elbette adamlarımız uygulayacak üçüncü bir yol buluyorlar. Onları sıradışı yapan da, filmi seyrettiren de bu tuhaflık. Nasıl olsa gerçek değil deyip yaptıklarına gülüyorsunuz. Çok ilginç. Hayata bakışımızı, duruşumuzu bile sorgulattırabilecek kapasitede bir film var karşımızda. Eleman intihar etmeseydi daha neler yapardı kim bilir? Mezuniyet kısası da çok sıradışı.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 15/09/2010 7:26 pm
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Filmin yönetmenlerinden biri olan Rémy Belvaux -filmde gözüken kıvırcık saçlı- 2006'da intihar etmiş. Sinema ile ilgili bir şey yapmamış filmden sonra. Tutunamayanlara dahil sanırım.

Selim Işık Fransa'dan bildirdi.

Banu?

 
Gönderildi : 15/09/2010 8:01 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

"Bizim kadar düşündüklerini sanmıyorum!"

Valla bu ilginç tespit çok hoşuma gitti. Mantıklı....

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 16/09/2010 12:45 am
Paylaş: