Bu ayki Altyazı'da filmle ilgili değerlendirme yazım yayınlanacak.
İlgi duyanlara duyrulur.
Bu ayki Altyazı'da filmle ilgili değerlendirme yazım yayınlanacak.
İlgi duyanlara duyrulur.
İnternetten okumuyor mu bu?
Yok ya, koymaları lazım, insiyatif onlarda yani.
nihayet izlediğim için çok mutlu olduğum film...
hızlı çekilmiş sevişme sahnesi bana a clockwork orange da ki sevişme sahnesini hatırlattı...
cidden keyif aldım, çekimleriyle, tarzıyla çok orjinal buldum, türk sinemasına katkıları olduğuna/olacağına inanıyorum bu filmin...
kaan'ın bütün gün koltukta belgesel izleyerek yaşayan bir ev arkadaşı varmış gerçekten, şu anda aşk ve ceza dizisini yöneten mehmet ada öztekinmiş kendisi...
kimlerdir bu kulübün üyeleri, nasıl biriydiniz siz o zamanlar sorusuna nejat işler şöyle cevap veriyor, ki sevdim cevabı, -sakin, götü başı oynamayan...
bir de tolga örnek bu filmi iki kelimeyle "özgürlük ve hoşgörü" ile tanımlıyormuş...
oyuncuların filme bu derece aşık oldukları filme rastlamak zor gibime geliyor, resmen tutulmuşlar, bir ropörtajında ahu türkpençe şu anda nerede olmak isterdiniz sorusuna kaybedenler kulübü setinde diye cevap veriyor,
filmin diğer bir oyuncusu nejat işler de, filmi, başkası oynasa seti basardım diyecek kadar çok seviyor...
Bu ayki Altyazı'da filmle ilgili değerlendirme yazım yayınlanacak.
İlgi duyanlara duyrulur.
milliyet sanat alıyorum her ay geçen ay da bu ay da aklımdaydı altyazı dergisi alayım diye dün bulamadım ben o dergiyi yahu...
D&R a bakayım bir d eorada vardır kesin 😉
Bu ayki Altyazı'da filmle ilgili değerlendirme yazım yayınlanacak.
İlgi duyanlara duyrulur.
Sana özel bir sayfa mı, yoksa okuyucu mektupları denemeleri gibi bir yer mi? Altyapısı en güçlü sinema dergisi. Her durumda orada yazabilmen çok önemli, takdire değer bir durum. Mayıs sayısını alalım bakalım.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Eleştiri köşesi diye bir yer. Hem okurlar, hem dergi yazarları karışık yazıyor oraya.
Geçen ay da Selçuk'un Çalgı Çengi filmi eleştirisi yayınlanmıştı.
Ben de dergiyi sevdiğimden, yolluyorum.
Keşke ileride böyle bir mesleğim olsa. Kısmet...
Cüretkar kızlar/kadınlar, alkole ve hüzne boğulmuş adamlar. Statükolarını bir şekilde sağlama almış karakterlerin bundan sonra sızlanıp durmaları, -boğazda oturan anne, pahalı motorlar, bir yayınevine sahip olma kudreti vs.- J.P.Sartre'ın bilindik "modernliğin bireyi kuşatıp sıkması" sorununa gelip dayanıyor. Varoluşu anlamlandıramama, tüketimin tatmin aracı olarak seçilmesindeki ironi. Bir bakıma batılı yaşam tarzını her anlamda yakalamış olmak ve bunun da kesmediğini görmek açısından izlenebilir. Nereden baktığınızla alakalı. Yayını heyecanla dinleyen farklı karakterler programı ilk sıraya kadar taşıyorlar ama sonuçta kesmeyen, bitmeyen, yaşandıkça, yol aldıkça bir türlü ulaşılamayan bir şeyler var. Şeyler üzerine anlamlı sözler. Şeyliğin her şeyi bastırması. A.Camus, J.P.Sartre'ın varoluşçuluğuna "saçma" kavramını ortaya atarak cevap vermişti. Şimdi bu "saçma" üzerinden ilerleyen bir film seyretmek lazım, dengeleme açısından. Ying yang hesabı.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Benim yazı da bu çerçevede, ama derdini aktarmada yüzeysel kalmış bir film gibisinden bir eleştiri barındırıyor.
Hegel ile benzer çizgide algılamışız filmi.
Benim yazı da bu çerçevede, ama derdini aktarmada yüzeysel kalmış bir film gibisinden bir eleştiri barındırıyor.
Hegel ile benzer çizgide algılamışız filmi.
İşçilikte konunun yapısı gereği bir dağınıklık var. "Adamlar takılıyorlar. Onları en güzel bu şekilde anlatabiliriz" tarzında her çeşit açının, kesmenin, efektin, videoklip estetiğinin ve animasyon tekniğindeki zenginliğin kullanıldığını görüyoruz. Kurgu, senaryoya bağlı olarak yükselme düşme anlarında bir rastgelelik barındırıyor. Anlatılan şeyden dolayı bu kolaycılığa kaçtıklarını düşünmüyorum ama son kertede bir eksiklik, "herşeyi görememe" hali var. Bu da kaliteyi düşürüyor. Montaj da bazı yerlerde sorunlu. Şiddetli, tempolu bir müziğin bulunduğu sahneden, sessiz bir sahneye direk kesmek ne kadar doğru bilmiyorum. Bir düşme hissi yaşatıyor. Tabi bunun sorumluluğu montaj masasına oturan yönetmendedir öncelikle. Bazı yönetmenlere hiçbir şey anlatamazsınız, anlamak istemezler. Ya yanlış öğrenmişlerdir, ya da hiç bilmiyorlardır. Filmle ilgili kafalarında kurdukları çatının çökeceğinden korkarlar. Bazı büyük yönetmenlerin, her kesmenin bir problem olduğunu söylediklerini düşünürsek, bu kesmeleri ne kadar yumuşatırsak seyirciye hissettirmezsek o kadar iyi olur.
Yan karakterler ile iki ana karakter arasında yeteri kadar güçlü bir bağ veya çatışma kurulamadığını düşünüyorum. Güzel görüntüler izleyip, güzel müzikler dinliyoruz ama arkasında bir derinlik göremiyoruz. Bazı yan karakterler düpedüz aşağılanıyor, iki ana karakterin elinde oyuncak oluyor. Kullanılıp atılan tüketim maddelerine dönüşüyor. Bu anlamda sadece görüntü olarak "Otomatik Portakal"dakine benzer bir sahne çekildiğini düşünmüyorum. Karakterler de bir bakıma Alex'e öykünüyorlar her anlamda. Aşılamaz bir ahlaki, insani problem yaratıp onun altında kalıyorlar. Gönüllü kaybedenler aslında. Buna gönüllü olmaları vicdanları rahatlatmaz. Kendilerini kaybeden olarak niteleseler de, etraflarında kalın bir iktidar alanı var. Bunu rahatlıkla kullanıyorlar. Kolayca elde ettikleri şeyler onları sıkıyor. Film bu yanıyla gerçek olandan bir parça uzaklaşarak, fanteziye doğru yelken açacakken kendine geliyor.
Koltuktan kalkmayan karakterin, başlangıçta tamamen ağır ve espriye gelmez bir görüntü çizerken -söyledikleri ironidir sadece- sonradan bir komedi filminde görebileceğiniz türde bir dönüşüm geçirmesi de filmi hafifleten unsurlardan. Koltuktan kalkamayacak kadar bitik olan birini bu şekilde resmedemezsiniz. Kız başlangıçta rahat bir karakter olarak çizilirken, sonradan bazı şeylere kızmasını ve kabul edememesini anlayamıyorsunuz. Bu yüzden "ben buyum kızım...." diyen Kaan karakterinin sözü ve elbette bu sahne o kadar gereksiz ki. Genel durumun dağınıklığı filmde geçen zamana da yansımış. Olay örgüsündeki dağınıklık, motivasyonu olmayan iki ana karakterin üzerinden filmdeki tüm kişilere, olaylara, mekanlara yayılarak bir basitlik, geçicilik hissi uyandırıyor. Belki yönetmenin istediği tam da budur, bilmiyorum. Kafası kıyak, kuralları takmayan, dağınık bir film çekmek istemiş olabilir. Ama her filmin bir parçalanamayan çekirdeği vardır. Onu görebildiğinizde tüm filmi, yönetmenin duruşunu kavrarsınız. Sonuçta filmden atılması ve yerine başka sahnelerin konması gereken yerler var. Tempolu, güzel müzikli bir eğlencelik gözüyle bakarsanız tatmin olursunuz. Ama şeytana uyup altını eşelerseniz göreceğiniz şeyler sizi tatmin etmiyor olabilir.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bu ayki Altyazı'da filmle ilgili değerlendirme yazım yayınlanacak.
İlgi duyanlara duyrulur.
okudum kezzap yazını, kalemine sağlık...
Yazılanları kabaca okudum ve gerçekten şaşırdım. Bana göre Kaybedenler Kulübü, çok ama çok iyi bir film. Hikayesi, tam da olması gerektiği gibi "basit!" Senaryosu harika. Odaklandığı, öne çıkardığı, vurguladığı şeyler enfes. (Not: Bu tematik övgülerimin hiçbiri "verilen ya da içerilen mesajlar"la ilgili değil) Görselliği türk sineması için benzerine zor rastlanır derecede "şık, estetik ve üzerine düşünülmüş" Oyunculukları harika, ondan önce oyuncu seçimi bir kere gerçekten çok iyi.
BAşka bir çok açıdan da övülebilecek, harika bir film. Eksikleri, kusurlar da yok değil tabi. Ama en önemlisi, (Benzer yorumu, Ö.F. Sorak'ın Sınav'ı içinde yapmıştım) Türk sinemasının ihtiyacı olduğu türden projelerden ve filmlerden biri Kaybedenler Kulübü. Türk sinemasının kabuğunu kırışının esas, gerçek ve en doğru örneklerinden birisi.
Kişisel beğeni ve yorumlara tabii ki söylenecek birşey yok ama tüm iyi niyetimle tüm üye arkadaşları, film üzerine bir kez daha düşünmeye ve filmi kabaca da olsa tekrar incelemeye davet ediyorum.... 🙂
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Fragmanından ötürü bende bir antipati oluşmuştu filme karşı. Acayip gereğinden fazla ve mantık dışı bir marjinallik varmış gibiydi fragmanda ama filmi izleyince böyle olmadığını gördüm. Lakin buna karşın da filmi çok beğendiğimi söyleyemem. Genel kamu tepkileri genelde orta yol içermeyen ya "çok iyi, harika, hayatımı değiştirdi" tarzındaydı yada "öhh, böyle film olur mu? Allah cezanızı versin, parama yazık" yönündeydi. Bence her iki yolda bu film için fazla tepkiler olur, fena film sayılmaz vasatın daha üstünde lakin iyi tanımına da bir o kadar uzak bir filmdi diyebilirim.
Kaybedenler klübü yeniden online, http://www.birneviradyo.com " onclick="window.open(this.href);return false;
Beni açmaz diyerek uzun süre izlememek için direndiğim ama sonradan izleyince keşke daha önce izleseymişim diye pişman olduğum bir film.