Art niyetten kastım yani illa da kötü bir yan aramak, takılınmayacak yerlere takılmak. Yani illa takılacaksak, işinde dünyanın en iyisi olduğunu iddia eden bu adamın daha önce hiç yapılmamış ve yapılması imkânsız sayılan bir şeye kalkışmaya hazırlanırken mümkün olan en tecrübeli kaliteli ekibi kurması gerekirken gidip de en önemli görevlerden biri olan mimar için daha bu dünyadan haberi dahi olmayan birini seçmesi ve 40dklık baş döndüren bir kurguda ona dünyayı anlatmaya uğraşması gibi önemli sorunlara takılmak gerekli.
Bu hareketin tek bir amacı var: Seyirciye dünyayı tanıtmak. Bu o kadar can sıkıcı ve gereksiz bir hareket ki, çok daha iyi şekilde kotarılabilinirdi. Eleştirecek bu ve bunun gibi daha birçok ciddi hata varken adamın koruması yoktu, havayolunu nasıl alırı falan eleştirince samimi gelmiyor bana. Eleştirmek için eleştirilmiş gibi oluyor. Böyle yapıyorsunuz demiyorum, aman yanlış anlaşılmasın. Bende öyle bir hava oluşuyor ve eleştiriyi ciddiye alamıyorum demek istiyorum. Gavurun artistik lisans dediği, Türkçede ne dediklerini bilmediğim bir olayın parçalarıdır bunlar, Donnie Darko'da başka evrenden gelen uçak motorudur, Soul Kitchen'da ilahi adalettir, orada şudur burada bu..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Yani böyle bir projede yeni birine büyük görev verilmesine takılsaydım, samimi bir takılmamı olacaktı? Bu çok ilginç bir yaklaşım. "Orda takılma, burda takılacaksan takıl" demek biraz sanki... ne bilim...
Burda boktan bir filmin sadece bir karesi veya bir sahnesi için, o filme tapan insanlar olduğuna eminim. Yani şimdi o adama, "hacı geçecen bu sahneyi" demek, ne kadar doğru bir eleştiri olur o zaman?
Hepimiz aynı şeyi düşünemeyiz, ben o sahneye takılmıştım, nerdeyse bunun için idam sehbasına çıkaracaksınız beni 😀
Yok yok, tamamen haklısın. Ben de bazen çok alakasız şeylere takılıyorum da dediğim şu, diğer daha büyük şeylerden hiç bahsetmeyip de sadece senaryodaki mantıksızlıklara deyinince benim gözümde eleştirinin değeri düşüyor. Yani uzun uzun yazdığın kısımda senaryodaki ana sorunlardan bahsedip, sonuna da bir de şu şu şu ve şu salaklıklar sizce de çok mantıksız değil mi diye eklediğinde çok daha güçlü bir elin oluyor, full housea kadar gidebiliyorsun. Onu demek istiyorum.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Bence daha güçsüz elin olur. sickman gelir "la yarası adamı kabul ettin, onu kabul ettin, bunu kabul etttin, bunu mı etmedin" derse full yakalamış olur 😀 Süperman bir uçağı eliyle durdurunca gözüne batmıyor insanın, Süperman işte diyip geçiyorsun, ama Süperman uçarak gideceği yere yürüyerek gitse, adamın gözüne batıyor.
Ya zaten ben dediğim gibi, filmi kötülemek veya ne bilim hakkını yemek gibi bir yaklaşımda bulunmuyorum. Sadece bunu son iki Nolan filminde bunlar gözüme battı, yani yaptım oldu yaklaşımı yakışmıyor gibi düşünüyorum.
---------
"Bütün bu hayal dünyalarını kabul ettin, bunları mı kabullenemiyorsun?" diye düşünüyor olabilirsiniz, ama benim böyle şeyler ilgimi çekiyor. Yani gel iç içe 3 kurgu kurcam, hatta 4 e inecem de, in, sonra gel böyle şeyler yap. Nolan gerçekten inanılmaz bir yönetmen ve senarist, ama sanki bazen çok "yaptım oldumcu" gibi. Tamam yapıyor oluyorda, olmuyor gibi... Benim düşümcem tabi.
Şu çizgileri koymuşsun ben de onu mesajın sonu, imzaya geçiş gibi okuyup okumamışım bu kısmı. Filmi izlerken bunlardan rahatsız olmadım yani ama çok düşünülünce olunabilir evet 🙂
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Metafiziğin en alt katmanlarını ele geçirebilmiş gerçekliğin içinde yuvalanan filmler çekmeyi başarmış olan Nolan, bu sefer bütün metafiziği, “gerçekdışı”nı ele geçirmeye çalışıyor. Bunu isterken de, bütün “ya sonra”lardan arındırılmış eylemleriyle, fantastik yönü ağır basan bir Joker karakterine dönüşüyor. 10 yıllık bir demlenme sürecinden geçen senaryosunu, ilmek ilmek işleyerek hayata geçiriyor. Filmin mantığı, bütün açmazları aralayarak, bazen da sonuna dek açarak, saçmalamaya başlandığını düşünen seyirciyi içine çekip, bu büyük macerayı yaşamaya davet ediyor. Matrix devasa anlamıyla, tüm evreni öyküsüne kattığından, onunla karşılaştırılması yanlış olur. Çünkü bu özünde bireysel bir suç/soygun filmi. “An”ın kıymetini bilmek üzerine, o anın sarmaladığı tüm mekanı ve yaşayanları dikkate almak adına, o “an”ın geri getirilemeyeceğini görmemiz amacıyla çekilmiş bir film.
Hepimizi aynı anda tavlayan sahnelerin ise, aslında tamamen şova dönük bir Hollywood taktiği olduğunu unutmadan seyrettiğimizde, bu anları ayıkladığımızda dahi, geriye kalan kısım fazlasıyla çekici ve sinemasal duruyor. Başka bir film olan Av Mevsiminin ise problemi burada belki. Şov kısmını çıkardığınızda geriye elle tutulur bir şey kalmıyor. İlgimizi çeken, üzerine düşünmemiz ve keyfini çıkarmamız gereken de aslında bu kalan kısımlar. Kılçık yemeyi o kadar çok seviyoruz ki, balığın etini gözümüz görmüyor.
Nolan’ın bize sunduğu dünyanın gerçek olmasını arzuladığımız anda, kendi gerçekliğimizle takas etmiş oluyoruz aslında. Bu tek taraflı takasın bütün dramını da yüklenerek, seyrettiğimiz filme anlam ve değer katmış oluyoruz. Bu yüzden bu filmler daha değerli ve unutulmaz duruyor. Bir önermeler dünyası içinde, çeşitli alternatiflerin de olduğunu bilerek film içinde kaybolmak eşsiz bir deneyim ise, bir yaşam simülasyonuna bağlanmak kadar keyifli ve yoldan çıkarıcı ise, bu film bunun için biçilmiş kaftan.
Alt katmanlarda, rüya içinde rüya içinde rüyada, yüzyıllarca sürecek olan mutlu bir hayat yaşıyor olsak bile, bunun bir illüzyon olduğunu bilmek ya da hissetmek ve sona erecek olması, bütün bu sürece kederi de ekleyerek anlamlı ve yaşanılır bir hale getiriyor. Belki de insanoğlu cennetten bu yüzden kovuldu. İnsana uygun bir ortam olmadığından; insan, içinde yuvalanmış bir kötülüğün eksikliği ile yaşayamayacağından; iyilik tek başına beş para etmeyeceğinden.
Başını hiç hatırlayamadığımız bir rüyada yaşamanın ne kadar büyük bir kopukluk olduğunu ve bu yüzden yıkılmak zorunda olduğunu, temeli olmayan bu rüyaların ayakta kalamayacağını bize görkemli sahnelerle gösteriyor Nolan. Daha acısı da sonunu da bilememek aslında. Şimdiki zamana sıkışıp kalmaktan kurtulmanın tek yolu rüyalar bu yüzden. Bedenin tahakkümünden kurtulmanın bedeli de fazlasıyla ağır. Bu tarafıyla, Yeşilçam tarzı bir melodramın da, Hollywood tarzı bir aksiyonun da aktörleri aynı; insan. Bu ortak payda, aslında hepimizin aynı hayatı yaşadığını gösteriyor bir bakıma. Bu yüzden, Cobb’un (Di caprio) çocukları için biz de en az onun kadar üzülüyoruz. Cobb, Nolan’ın tasarladığı dünyada yaşanırlılığı test eden bir denek adeta. Sonsuz eksiden sonsuz artıya doğru savrulup durarak, uçlardaki yaşamı test ederek olgunlaşmış, her şeyi yaşayıp test etmiş, sindirmiş ve aşmış biri. Artık çocuklarına kavuşmak, sıradan birinin hayaliyle yaşamak, normalleşmek istiyor. Bunun mümkün olmadığını bilmesi ve bu korkunç gerçeği unutmak istemesi ise filmin bel kemiği aslında. Çırpınarak unutmaya çalışmak; çırpınarak kendinden geçmek; çırpınarak çıldırmak… Adeta, çırpındıkça, kanat çırptıkça, bir tür ateş olup kendi kendini yakan ve kendisinden yeniden doğan bir anka kuşu.
Başta dediğimiz gibi, o anın yitirilmiş ve geri döndürülemez olması, arkasından bakıldığında acıklı bir ütopyaya dönüşmesinden dolayı, kendi tasarladığı illüzyona kendini inandırarak çocuklarına kavuştuğunu düşlüyor. O anın gerçek olmasının da pek önemi yok. Çünkü kendini yeterince inandırmış olması hiç geçmeyen bir hastalık gibi üstüne yapışmış durumda. Bunun ayırtına sağlıklı bir şekilde varabilmesi, tüm yaşananlardan sonra imkansız artık. Bütün bir yaşamı düşleyen, ilk gerçeği özleyip ona öykünerek ömrünü geçiren biri. Aslında o, Kafka’nın Dava romanında, “kapıcı meseli”nde* geçen, orada beklemeye mahkum edilmiş kişinin ta kendisi.
* kapıcı meseli için: http://davadosyasi.blogspot.com/2009/12/kapi-meseli.html " onclick="window.open(this.href);return false;
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bu arada gecen gun d&r da inception'in orjinal dilinde senaryo kitabini gordum. Baya guzel, icinde storyboardlarin da oldugu guzel bir kaynak olmus, ilgilenenler kacirmasin derim