Bence iyi bir film.
Filmin kendisi bir seyirlik olarak inanılmaz keyifli ve bu açıdan cidden son yılların en kaliteli işi.
Fakat filmden çıktıktan ve aradan zaman geçtikten sonra yani bıraktığı zevk unutulduktan sonra akılda kalan bir şeyleri var mı?
Yok. Ciddi bir şeyler üzerine düşündürtüyor mu? Yok.

Böyle yoğunluklu bir filmin cidden daha detaylı bir film olabilmesi için, yani psikolojik faktörlere vs. girebilmesi için bence iki ya da üç bölüm biçiminde planlanması gerekirdi Matrix gibi.

Yoksa biraz yavan kalıyor.

Görkem'le yaptığımız uzun tartışmalar sonucunda tekrar incelemeye karar verdim filmi. Sinemada izlediğim ve hiç beğenmediğim günden beri unutmuşum epeyce. Tekrar izlerken iyice tiksindim. Berbat bir film bana göre. Nolan'ın senaryoyu yazarken yola çıktığı 1-2 ilginç gibi gözüken fikir (ki çok da ilginç gelmediler bana) dışında bomboş bir film.

Filmin tek iyi yani Hans Zimmer'in harika müzikleri. Zaten onu da normal bir filme göre abartı şekilde ön plana çıkartarak kullanmışlar ki filmin dandikliği belli olmasın. Görsellikle yaratamadıkları gerilimi müzikle vermeye kasmışlar.

Wally Pfister denen adamın görüntü yönetmenliği yapması yasaklanır umarım. Şu güzelim ortamı bozuyor netekim. Adam gibi bir görüntü yönetmeni olsaydı en azından görüntülerden dolayı sevebilirdim belki filmi biraz. Alın size neden sevmediğimle ilgili fikirlerim ve filmden sahneler:

http://www.facebook.com/media/set/?set=a.10150665506273207.398003.754518206&type=1 " onclick="window.open(this.href);return false;

Olgay derinlemesine bir eleştiri hazırlamış. Okuduktan sonra bu filme bakışımı kökten sarstı. Tebrikler.

ayberk kardeş iyi diyorsun, güzel diyorsun. hoş kareler yakalamışsın falan filan hepsi çok güzel de ortada şöyle de bir gerçek var.
http://www.imdb.com/name/nm0002892/awards " onclick="window.open(this.href);return false;

adamın adının yanında koskoca: "WON OSCAR 2011 / Best Achievement in Cinematography
for: Inception (2010)."

yazıyor.

tamam "akademi" dediğimiz kurum bazen ciddi şekilde saçmalayabiliyor fakat; adama konusunda dünyanın en prestijli ödülünü vermişler arkadaş. sinema anlayışına, bilgine bir sözüm yok (zaten pek fikrim de yok) fakat üstteki albümü hazırlamadan önce de bir oturur düşünür bence insan.

Oscar'ı zerre kadar kaale alan insan sinema yapmasın. Oscar eğlenceliktir. Formula 1 izler gibi izlenir. Ooo hacı götürdü yine ödülleri denilir ve gündelik hayata devam edilir. Şimdi burda oscar geyiğine girmeyelim çok sıkıcı çünkü.

Ha oscar verseler almam mı? Alırım tabi ki. Ama oscar aldığıma göre süper bi adam oldum demem yani, oh şan şöhret para pul karı kız derim en fazla.

Bu arada bana bu filmin sinematografisinin iyi olduğunu iddia eden varsa söylesin onun filmlerini boşuna izlemeyeyim nitekim ben bu Wally Pfister denen adama öğrenci filmi bile çektirmem. Harddisk israfı olur. Memento'dan sonra yolları ayıracaktı Nolan bu adamla. Senaryoları görselliğe ihtiyaç duymaya başladığı anda adam gibi bir görüntü yönetmeni bulacaktı kendine. Tabi o kadar para kazandıktan sonra umrunda değildir ben boş konuşuyorum. Peter Greenaway falan boşa film çekiyor zaten manav açsaymış zamanında keşke.

Girmek istemiyorum hiç muhabbete ama duramadım. Oscar tamam da aynı filmle American Society of Cinematographers (ASC- ne kadar mühim ve büyük bir topluluk olduğunu bilen bilir) almış adam. Dark Knight'la da almış aynı ödülü. Birçok yerden de aynı kategoride ödüller almış. Amcadan mı torpilli bu adam yani, yoksa kimse görememiş mi bu adam "yeteneksizliğini"?

Bence biraz daha temkinli konuşmak lazım bazı konularda. Beğenmedim şu şu şu sebepten deyip geçebilmek gerek. Büyük laflara gerek olmadığını düşünüyorum.

Ne kadar önemliymiş Amerika'da verilen ödüller. 99'un senesinde Oscar'a Fight Club, Matrix, Being John Malkovich, Sixth Sense, Green Mile ve Magnolia'nın aday bile değil. Fakat kazanan American Beauty (Conrad L. Hall), aday olup kazanamayan Sleepy Hollow (Emmanuel Lubezki) var. Aynı sene ASC Awards'a American Beauty, Sleepy Hollow ve Sixth Sense aday olmuş diğerleri yine yok. Bu saydıklarımın hepsi çok iyi görüntü yönetimine sahip. Aday olamayanların bazıları ise çok iyi fakat aday olup kazananlar da müthiş.

Bunları niye anlattım. Çünkü neye göre, kime göre veriliyor bu ödüller bilmiyoruz. Bana şimdi biri desin ki Matrix'in, Fight Club'ın sinematografisi kötüydü, böyle bir ödüle aday bile olmayı hak etmiyordu.

Hele ki son yıllarda Hollywood sinemasının içler acısı hali ortada. Nolan bu boşluğu çok iyi doldurdu. Kötü filmlerin içinden ufak tefek numaralarda sıyrılmayı bildi ve deli gibi gişe hasılatı topladı. Fincher da aynı şekilde gidiyor bana göre. Ama ben Seven'ı, Fight Club'ı, The Game'i, Memento'yu, Prestige'i izledim. Böyle ucuz biraz süslü ama içerik olarak vasatı pek aşmayan Hollywood filmleriyle bilinçli sinema seyircisini kandıramazlar ancak ceplerini doldururlar.

Özetle çok iyi bir film bir ödülü alır, başka çok iyi bir film aday bile olmaz ve belki de çok kötü bir film aday olur ya da ödülü alır. Bunların hepsi ihtimal dahilindeyken ben herhangi bir ödülü kriter alamam.

Bana diyin ki Inception'ın görüntü yönetimi çok iyi çünkü... O zaman sizi dinlerim, tekrar değerlendiririm. Hatam varsa söylerim ya da en azından şahsi fikrinize saygı duyarım. Ama gelip de "şu ödülü almış olm sen daha konuş burda bıdı bıdı". Bunun "Recep İvedik'e bok atıyon ama adam 12 milyon gişe yaptı naber?" demekten en ufak bir farkı yok.

Ben çok iyi demiyorum, hatırlamıyorum bile. İlk gittiğimde çok eğlenmiş, etkilenmiştim, o etki ertesi gün geçti. Dolby Sorround sistem etkisi geçince olay bitiyor. Bir kere izlemelik bir film. Çıtır çerez. Ama görsel olarak kafamda bir iz bıraktığını söyleyebilirim. Ha bu görüntü yönetiminin iyi olduğu anlamına mı gelir, hayır. Görsel efektle de kötü görüntü yönetimini boyayabilirsin, hissettirmezsin. Nitekim daha çok görsel efektin ağırlığının hissedildiği bir film.

Beni rahatsız eden içerik değil, üslup. Böyle bir gazlı, meramını "adam değilsin" biçiminde açıklayan cümleler. Böyle cümleler üzerine tartışılmıyor, üslup içeriği örtüyor.

Böyle olmayaydı dahil bile olmazdım, bana ne Inception'ın görüntü yönetiminden, film bir kere izlemelik zaten.

Filmle ilgili söylediklerin zaten benim fikirlerimle örtüşüyor gördüğüm kadarıyla. Çok ciddi bir tartışma ortamı yaratmak değildi amacım zaten günlük hayatta da kullandığım eğlencelik dille yaklaştım filme. Zaten ciddi bir platformda tartışmanın çok da manası yok böyle bir filmi bana göre. Sanat eseri değil gişe filmi çünkü benim için. Gişe işleri üzerine beğendim/beğenmedim konusundan öte çok söylenecek bir şey de yok. Tabi gişe yapan tüm filmleri kast etmiyorum yanlış anlaşılmasın.

Akıntıya kürek çekmeyin gençler, insepşın iyi film 😀 😀 😀 imana gelin.

Akıntıya kürek çekmeyin gençler, insepşın iyi film 😀 😀 😀 imana gelin.

🙂

İyi film ama matrix gibi bir filmden sonra aynısı olmasa da benzer yapı filmi zevkle izlettirmedi. bu tarz filmleri sevmiyorum artık çünkü yaratıcılık birbirini tekrardan öteye geçemiyor. donnie darko gibi bağımsız bir bilimkurguyu izledikten sonra bu tarz filmler benim için dandik çerez film kategorisine giriyor malesef..

Ayberk'in yorumlarına hem katılıyorum hem de katılmıyorum, filmfabrikası'nın zırt diyen zurnası olarak yorumlarımı paylaşayım.

Kadraj hatalarına yönelik tespitleri yerinde olmuş Ayberk'in, bununla beraber çok öznel yorumlar da yapmış. Yorum dediğin zaten öznel olur tamam farkındayım, fakat işin şöyle bir boyutu var; hani ingilizceyi ilk öğrenirken "Ama gerçekte onlar ingilizceyi böyle konuşmuyo ki haheha" gibi şeyler söylerdik ya, işte bu filmi seyrederken klasik sinema anlayışıyla yorum yaparsak buna benzer bir duruma düşme tehlikesi var.

Rüyalar üzerine kurulu bir film izlediğimiz için rüyalardaki gibi olağandışı görüntüler ve kadrajlar olması mümkün hatta bizzat rahatsız edici kadrajlar bile olabilir çünkü maksat budur. Diğer belirgin boşluklara sahip kadrajlar da yönetmenlerin tercihi belli ki, yani türü gereği "her karesi kusursuz" bir film yaratmaya müsait değil.

Kurulan setteki teknik şartları bilmiyoruz, bu devirdeki onca yönetmen gibi her şeyi sanal yapmak yerine gerçek oyuncular ve gerçek araçlar kullanılmış filmde. Bu sinemanın samimi doğasına duyulan sadakattir. Filmin oyuncuları o minibüsle beraber suyun altına girip tüplerle nefes almışlar, özellikle Cillian Murphy çok zorlandığını dile getiriyordu röportajda, elbet kamerayla beraber bütün ekipman da o sahnede nehrin dibini boyluyor. Cafe'deki kadrajda üstüste binen kafalar çok kolayca düzeltilebilirdi katılıyorum, fakat minibüste kamera kaç farklı yere konabilir ki zaten?
Öte yandan Ayberk'in dediği gibi çok güzel dekorlar çok basit kadrajlarla harcanmış. Bunlar düzeltilebilirdi hem de kolaylıkla.

Savunuyor gibi görünsem de aslında ben kimseyi savunmuyorum sadece fikirlerimi paylaşıyorum, Inception çok lezzetli bir filmdi.

Şunu da unutmamak gerek, hayatta her 100 filmden 99 tanesi "izle, geç!" statüsündedir bizim için. Inception iyi bir film olmasına rağmen diğer filmler gibi izledik ve geride bıraktık.

güzeldi 🙂