Harika bir yazı.... Her açıdan katılıyorum KEzzAP sana.
O "kitap okuyun!" klişesini işin içine katman iyi olmuş. Diyorum ya, evde pc'den felsefe okuyun bu değersizdir. Ama kitaptan "yılın osuruk şampiyonları"nı okuyun o değerli bir faaliyettir. Böylesine trip bir toplum olduk.
Çok ama çok ilginç bir istatislik vardı bu konu üzerine. PİAR'mıydı neydi, bir kamuoyu yoklama şirketi bir araştırma yapmıştı. İşte 1000 aileye soruluyor, "çocuğunuzun üniversite eğitimi almasını ister misiniz?" 900 tanesi evet diyor. Aradan 10 yıl geçiyor. Soru: "Çocuğunuzun futbolcu ya da manken olmasını ister misiniz?" Evet diyen rakam: 900! Neden? Çünkü ilk 900'ün amacı bilgi, görgü, eğitim falan değil. Para. Şİmdi para neyde? Futbolculukta, mankenlikte. Aynı kitle ya da en azından ilk 900 kişinin belki 700'ü fikrini değiştirmiş gibi görünüyor. Ama aslında değişen bir fikir yok. Ailelerin üniversite eğitimine destek vermesinin sebebi asla eğitim, bilgi, kültür, entelektüellik falan değil. Para. Bugün sorun 1000 aileye, "oğlunuz üniversite okuyup 2000 lira maaşlamı yaşasın yoksa ilkokul mezunu olup 5000 lira mı kazansın?" diye, %90'ı ikinci seçeneği seçmezse kolumu keserim.
Bilgi, görgü, kültür, cehaletten kaçınmak falan kimsenin umrunda değil.
Buraya nereden geldik?.... Şuradan: Günümüz entelektüel sinemacılarının gerçekten bir dert anlatmaya aday olduklarını hiç düşünemiyorum. Bunu engelleyen şey de gereksiz bir entelektüel olma çabası gibi. Şİmdi kalkıp "bu tiplerin alayı kereste, bir halttan anladıkları falan yok, bizi yiyorlar" falan diyemem. Belki filozoftur alayı. Ama ortaya çıkardıkları filmler hem "ırkçılık" seviyesinde izleyici seçiyor hem zerre kadar bir görsel keyif vermiyor. Irkçılık meselesi bu yapıştırma "ben entelim. Elim 40 senedir çenemde, hmm hmm diye geze geze 40 beste yaptım!" triplerinden galiba. Görsel keyif olayı da "görsel keyif poptur, benim insanları eğlendirmeyle keyiflendirmeyle falan işim yok, düşünsel adamım ben!" triplerinden gibi.
Ve şu Demirkubuz'un "Holyywood'taki olanaklar bende olsa aksiyonun kralını çekerim" lafı da bana göre hiç de inandırıcı bir söylem değil. Aha da ben de şöyle diyorum, "Demirkubuz'un olanakları bende olsa aksiyonun kralını çekerim!" HAdi bakalım!
Aksiyon demek şehirleri patlatmak, 40.000 terabaytlık pclerle efekt yapmak değildir ki birader! Zaten mesele aksiyon da değil. Mesele görsel zenginlik! Sinematografik zenginlik.... Ve bazı türler vardır, sinematografik zenginliğe daha uygun zemin sunar. Aksiyon bunlardan biridir. Gerilim de öyle. Eleştirmen Mehmet Açar (Fikirlerinde katılmadığın bir sürü şey vardır ama yine de severim, kesinlikle boş bir adam değil) şöyle diyordu: "İlk filmi gerilim türünde olan yönetmenlere bakın, genelde görsel güçleri yüksek seviyedeki yönetmenlerdir!" Bunu tersine de çevirebiliriz. Görsel güçleri gelişkin yönetmenlerin ilk filmlerinde gerilim mutlaka vardır.
SRTN, ben zaten Hayat Var için gereksiz bir filmdir demedim. Ne dedim? Anlattıkları çok flu, net değil. Bu nedenle de birşey anlatmıyor dedim. BEnim için böyle. VE bu fikrimin arkasında bir sürü açıklama var. Ha, bu açıklamalar sana tatmin edici gelebilir, diğerine gelmeyebilir. BUrada mesele yok. Mesele, bu tip filmlerin başka bir sürü tarza ve sinemacı-sinemasever ilişkisi gözetene karşı daha değerli bulunması.
Ve son olarak şöyle bir açıklamayla bitireyim: Tüm bu söylediklerimden, minimalizme karşı olduğum, entelektüel sinemadan tiksindiğim falan gibi bir sonuç çıkmasın. VAr, olsun, olmalıdır, ben de severim. İzlerim de. Ama allahaşkına diğerleri de olsun yahu.... Birileri de Oliver Stone'u (görsel olarak) örnek alsın. John Woo'yo, Spielberg'i, Tony Scott'ı örnek alsın. Ben de yerli film sever olaraktan bugün Nuri Bilge'nin 3 Maymun'unu izleyeyim (Harika bir film) yarın da aslanlar gibi bir yerli gerlime gireyim. Yok ki böyle bir seçenek. Çünki gerilim entel işi değildir ve alayımız entel olmak istiyoruz. Nuri Bilge Cannes'da mı? allaaah! Hadi minimal film çekelim! Dostumuz Alpgiray'ın harika bir lafı vardı: "Ne minimali sinemacılığı abi, bizimkiler s.ke s.ke minimal!" Var mı böyle güzel bir özet? BAşka türlüsünü beceremediğimiz için! 3 Maymun gibi gerçekten minimal çekilmeye uygun malzemeniz ve o tarzla anlatılacak senaryonuz vardır, çekersiniz minimal. Ama aklında aslanlar gibi görsellikle anlatılacak bir film var ise bunu çekebilmelisin. Alpgiray olman bunu yetmiyor olabilir ama Demirkubuz olman fazla fazla yeter!
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Kezzo ben senin anlattıklarını kısaca şöyle özetliyorum:
Yavrucum bir derdin varsa adam gibi açık açık söyle ki ben filmi izlerken takip edeceğim, odaklanacağım bir şey olsun. Onun altına ne kadar alt metin döşersen döşe, ona hiç karışmam. Ama önce en bariz derdini bana göster, ya da gösterir gibi yap, alt metinlerini çözmeye değer bulursam ben ilgilenirim onlarla, hadi canım, hadi bi tanem.
Evet, aynen böyle özetliyorum. Verebileceğim örnekler: Coenlerin tüm filmleri; Bu filmlerin çoğu açık seçik bir senaryoya ve derde sahiptir, derinlere indikçe ise insan kafayı yer. Big Lebowski, A Serious Man, Hudsucker Proxy iyi örnekler. Donnie Darko aklıma gelen bir diğer örnek. Şarlo filmleri bir başka.
Kısa filmlerden ise payi'nin filmi Gerçekten Fazlası Değil (ki hâlen daha bu filmi 1000 kişi izlemişse sadece 3 ya da 4 ü gerçek derdini anlamıştır iddiamı sürdürüyorum)'i ve yönetmenini unuttuğum Bank adlı kısalar ilk aklıma gelenler (Türk kısalarından).
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
başka bir yerde daha yazdım herhalde, burada da yazayım. sinema dediğimiz hadise bir hikayenin ses ve görüntü ile kodlanması değil mi en basit haliyle? şimdi hayat var'ı sevmemiş olabilirsin, hayat var'ın başarısız olduğunu da düşünüyor olabilirsin ama bu film bir şey anlatmıyor diyorsan eğer orada haksızlık ediyorsun bu filme işte. sayfalarca yazı yazıyorsun ama en nihayetinde vardığın nokta şu: bu film bir şey anlatmıyor. çok fazla şey var ama bir yere varmıyor. çok fazla tekrar var ama nedeni belli değil. bir de bu filme alkış tutanlar da aslın da bu filmden bir şey anlamayan bir grup entel dantel adam.
şimdi ben bu filmin neyi anlatıp neyi anlatmadığının tartışmasına girmem bile. o kadar abes benim için bu film bir şey anlatıyor mu tartışması. bildiğin komik.
ama tekrarlı öğelere anlam verilemiyorsa eğer. you are my sunshine diye bas bas bağıran renkli oyuncağın tadını alamıyorsanız, abi herif hindi seyrettirdi lan hindi diyorsanız, bu noktada bkz: auteur sineması.
bunun için de öncelikle reha erdem sinemasını düzgün okumayı bilmeniz gerekiyor. reha erdem'in kaç para kaç'tan sonra çektiği hemen tüm filmlerde işlenen belli başlı konuları biliyor olmanız gerekiyor. baba problemi, çocuk oyuncağı takıntısı, insanlarla birlikte yaşayan hayvanlar, ses-müzik-sinema uyumu üzerine arayış gibi konularda bazı imgeler seçip bunları kaşıdığının farkında olmanız gerekiyor. reha erdem'in astım hastası olduğunu, ayak fetişi olduğunu biliyor olmanız gerekiyor. reha erdem'in seyircinin görüşünü merak eden bir yönetmen olduğunu bilmeniz gerekiyor. bence bu eleştirileri yanlış başlıkta yazıyorsunuz. çünkü bu eleştiriler resmen kosmos için yapılan eleştirilerin aynısı.
bir de ucu açık noktaların varlığını eleştirmek fazla fazla post-brukaymır bir tavır bence. çünkü bir tarkovski var, bir persona var, bir barton fink var önümüzde. ha eğer siz persona'ya ya da barton fink'e entel zırvası diyorsanız o zaman zaten tartışmaya girmem ben sizinle ama merak ediyorum, barton fink'i ve persona'yı izlediniz mi? beğendiniz mi? beğendiyseniz ne anladınız da beğendiniz madem ki anlamak bir ön koşul sizin için.
başka bir yerde daha yazdım herhalde, burada da yazayım. sinema dediğimiz hadise bir hikayenin ses ve görüntü ile kodlanması değil mi en basit haliyle? şimdi hayat var'ı sevmemiş olabilirsin, hayat var'ın başarısız olduğunu da düşünüyor olabilirsin ama bu film bir şey anlatmıyor diyorsan eğer orada haksızlık ediyorsun bu filme işte. sayfalarca yazı yazıyorsun ama en nihayetinde vardığın nokta şu: bu film bir şey anlatmıyor. çok fazla şey var ama bir yere varmıyor. çok fazla tekrar var ama nedeni belli değil. bir de bu filme alkış tutanlar da aslın da bu filmden bir şey anlamayan bir grup entel dantel adam.
şimdi ben bu filmin neyi anlatıp neyi anlatmadığının tartışmasına girmem bile. o kadar abes benim için bu film bir şey anlatıyor mu tartışması. bildiğin komik.
ama tekrarlı öğelere anlam verilemiyorsa eğer. you are my sunshine diye bas bas bağıran renkli oyuncağın tadını alamıyorsanız, abi herif hindi seyrettirdi lan hindi diyorsanız, bu noktada bkz: auteur sineması.
bunun için de öncelikle reha erdem sinemasını düzgün okumayı bilmeniz gerekiyor. reha erdem'in kaç para kaç'tan sonra çektiği hemen tüm filmlerde işlenen belli başlı konuları biliyor olmanız gerekiyor. baba problemi, çocuk oyuncağı takıntısı, insanlarla birlikte yaşayan hayvanlar, ses-müzik-sinema uyumu üzerine arayış gibi konularda bazı imgeler seçip bunları kaşıdığının farkında olmanız gerekiyor. reha erdem'in astım hastası olduğunu, ayak fetişi olduğunu biliyor olmanız gerekiyor. reha erdem'in seyircinin görüşünü merak eden bir yönetmen olduğunu bilmeniz gerekiyor. bence bu eleştirileri yanlış başlıkta yazıyorsunuz. çünkü bu eleştiriler resmen kosmos için yapılan eleştirilerin aynısı.
bir de ucu açık noktaların varlığını eleştirmek fazla fazla post-brukaymır bir tavır bence. çünkü bir tarkovski var, bir persona var, bir barton fink var önümüzde. ha eğer siz persona'ya ya da barton fink'e entel zırvası diyorsanız o zaman zaten tartışmaya girmem ben sizinle ama merak ediyorum, barton fink'i ve persona'yı izlediniz mi? beğendiniz mi? beğendiyseniz ne anladınız da beğendiniz madem ki anlamak bir ön koşul sizin için.
Persona'yı izledim, Hayat Var'ı da izledim... Persona'nın üzerine yazdığım sayfalarca yazı mevcuttur. Üç yıl falan önce yazmıştım. Bir kere daha izledikten sonra üzerine oturup saatlerce de konuşabileceğimi düşünüyorum. Şimdi yazarsam da iyi bir yazı çıkartabileceğimi düşünüyorum. Kendi ilgilendiğim alanlar üzerinden filmi yorumlarımla zenginleştirebileceğimi düşünüyorum. Ama sonuç değişmiyor: Evet hepsi entel zırvasıdır.
Filmin ne anlattığı, doluluğu değil mesele. Bunu paylaşıp paylaşmamasında. Kim iddia edebilir ki Hitchcock'un herhangi bir filmi Tarkovski'den daha az içeriklidir diye? Ama biri içerdiği düşünceyi paylaşmak konusunda cömerttir, diğeri ise bunu birtakım entellere saklar. Çünkü modernizm bize bunu öğretmiştir, ne kadar az popüler olursan o kadar saygın ve gizemli olursun. (Bunun da aristokrasinin-burjuvaziyle kapitalizm çatısında birleşmeye başlamasıyla fazlasıyla alakası var. Feodalizmdeki saygınlığını kaybeden aristokrasinin yeni para kazanma yolu. Bunu da yazıyorum çünkü tüm bu süreçler tarihsel olarak da açıklanabilecek şeyler.)
(Barton Fink benim için ayrı bir yerde, çünkü Eylem'in de dediği gibi her Coen filmi gibi derdini (sonu dışında) açıkca belli eder. )
"hayat var " ve/veya "reha erdem" tartışmaları devam etmek için
http://www.idefix.com/kitap/reha-erdem-sinemasi-ask-ve-isyan-firat-yucel/tanim.asp?sid=C6FQJ0V6H2KQBL4FRZYU " onclick="window.open(this.href);return false;
kitabını okursanız, aslında bildiklerinizin veya düşündüklerinizin neler olduğunun daha iyi farkına varabileceğinizi düşünüyorum.
http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;
persona'yı beğenip beğenmediğini söylemedin hala ama.
persona'yı beğenip beğenmediğini söylemedin hala ama.
Enelektüel açıdan bakarsak değerli ve dolu bir film. Ama bütün olarak, bana verdiği keyif ile birlikte düşünürsek beğenmedim.
Nietzsche'nin "ahlakın soykütüğü üstüne" isimli kitabını da bir "eser" olarak beğenmedim, ama içindeki düşünceler fazlasıyla değerlidir. 🙂
Bu da meselenin genel olduğunu gösteren bir cümle.
yani diyorsun ki ben filmi beğenmedim ama kötü bir film diyecek kadar da kendime güvenmiyorum. beş milyar sinek yiyorsda vardır bir bildikleri.
?
yani diyorsun ki ben filmi beğenmedim ama kötü bir film diyecek kadar da kendime güvenmiyorum. beş milyar sinek yiyorsda vardır bir bildikleri.
?
Hayır, filmin entelektüel olarak içerikli olması benim onu beğenmem için yeterli değildir, hatta filmin entelektüel bir içeriğe sahip olup onu açığa vurmak konusunda cömert olmaması benim o filmden hiç hoşlanmamam için başlıca bir sebeptir diyorum.
Açıkca söylememi istiyorsan, söylerim de, Persona ve Hayat Var filmleri benim için kötü filmlerdir.
Puan da vereyim mi? 🙂
Puan verecek olursam Şabanoğlu Şaban filmine bu iki filmden daha fazla puan veririm yalnız. 🙂
ok hacım, kafidir benim için.
"hayat var " ve/veya "reha erdem" tartışmaları devam etmek için
http://www.idefix.com/kitap/reha-erdem-sinemasi-ask-ve-isyan-firat-yucel/tanim.asp?sid=C6FQJ0V6H2KQBL4FRZYU " onclick="window.open(this.href);return false;
kitabını okursanız, aslında bildiklerinizin veya düşündüklerinizin neler olduğunun daha iyi farkına varabileceğinizi düşünüyorum.
Yahu bir filmi anlamak için niye kitap okuyayım? Biz onu eleştiriyoruz sen gelip okuyun diyorsun 🙂
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
"hayat var " ve/veya "reha erdem" tartışmaları devam etmek için
http://www.idefix.com/kitap/reha-erdem-sinemasi-ask-ve-isyan-firat-yucel/tanim.asp?sid=C6FQJ0V6H2KQBL4FRZYU " onclick="window.open(this.href);return false;
kitabını okursanız, aslında bildiklerinizin veya düşündüklerinizin neler olduğunun daha iyi farkına varabileceğinizi düşünüyorum.
Yahu bir filmi anlamak için niye kitap okuyayım? Biz onu eleştiriyoruz sen gelip okuyun diyorsun 🙂
peki canım kardeşim okumayın.
http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;
"hayat var " ve/veya "reha erdem" tartışmaları devam etmek için
http://www.idefix.com/kitap/reha-erdem-sinemasi-ask-ve-isyan-firat-yucel/tanim.asp?sid=C6FQJ0V6H2KQBL4FRZYU " onclick="window.open(this.href);return false;
kitabını okursanız, aslında bildiklerinizin veya düşündüklerinizin neler olduğunun daha iyi farkına varabileceğinizi düşünüyorum.
Yahu bir filmi anlamak için niye kitap okuyayım? Biz onu eleştiriyoruz sen gelip okuyun diyorsun 🙂
peki canım kardeşim okumayın.
Hayır okuruz yani, en azından ben okurum. Ama aşağıda tartışılan da bu nokta, niye bir filmi anlamak için kitap okuyayım? Bu kadar kasmanın anlamı ne?
Coenlerin kısa filmi de bu konuya inceden dokunduruyordu.
Yoksa bütün gün okuyoruz zaten.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
filmi anlamak için değil, yönetmeni anlamak için the dude. yoksa herkes filmi kendi kafasında bilgisi,görgüsü,algısı dahilinde anlar zaten.
eser-yaratan ilişkisini kurmadığımız zaman sanat eleştirisi sığ kalır.
http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;
Ben bu konuda başka birşey üzerine konuştuğumuzu sanıyodum ama bambaşka şeylere kaydı. Ben daha basit şekilde anlatmaya çalışayım. Kimse bir filmi sevmek yada sevmemek zorunda değil, çoğunluğun olduğu yoldan gitmek zorunda da değil. Ben dediğim gibi bir filmi sanat yada değil diye kafadan ayırmaya çalışmıyorum. Daha önce de bahsettiğim gibi ülkemizde bir anlayış oluştu sıkıcı minimalist filmler izliyosan siyah resme uzun süre "hmm" diye bakıyorsan sanattan anlıyorsundur diye. Bu değerli zannedilene azınlığa katılma, farklı olma çabasından başka bir şey değil, ama çoğunluğun bu davranışı o filmler hakkındaki düşüncelerimi değiştirmez. Ve buna tepki olarak da çok genel olarak söylersek o filmleri beğenmeme eleştirme durumu belirginleşti. Bunun entel geçinen insanların durumundan farkı yok. Ben demiyorum ki Reha Erdem harika bir yönetmendir ve herkes sevmek zorundadır vs diye. Ama şunu söyliyeyim bana kalırsa Türk yönetmenlerin alayından da çok daha ileride işler çıkarıyor şu an. Hem de fersah fersah. Bunu birgün oturup hepinizle uzun uzun konuşmak isterim. KEzzAP, insanların ne kadar az populer olursan o kadar saygın olursun genellemesi , o filmin değerini düşürür mü sence? yoksa sen gerçekten Reha Erdem'in yada yabancı yönetmenlerin falan " abi biraz daha az populer olsun, biraz daha simgeler olsun " falan diye düşündüğüne mi inanıyosun ? İnsanlar senin yazını okurken " ulan bu Burjuvazi, Kapitalizm, Marx Platon Sokrates yazmış paragraf başlarında büyük başlamış. Bu herif entel çakmasından başka bir şey değil " ya da " bu herif aşmış abi übermensch " diye düşünmesi senin yazının değerini değiştirmez, okuyanu da yazanı da bağlamaz bence. Son olarak Persona ya kötü film demen şaşırmadım açıkcası ama yazdığın yazıları merak ettim gerçekten, onları bana bir şekilde yollayabilir misin düşüncelerini merak ettim gerçekten, yollarsan çok sevinirim.