Forum

General/Buster Keat...
 

General/Buster Keaton

4 Gönderi
2 Üyeler
0 Reactions
1,588 Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

1. Dünya savaşıyla birlikte Avrupadaki sinema üretimi büyük darbe yemişti ve Hollywood neredeyse tüm dünya sinemalarına hakim olmuştu. Zamanının en büyük yıldızlarından biri gayet iyi tanıdığımız Charles Chaplin'di zaten.

Ama tüm övgüler ona gitmiyordu elbet, tek başına değildi bu arenada. Hala ve hala hem yönetmenlik ve oyunculuk becerisiyle hem de işlediği konuların önemi ve güçlü içeriğiyle Chaplin'le karşılaştırılan, boy ölçüştürülen ve kimine göre daha değerli görülen sanatçı Buster Keaton'dır. Ve The General'de onun neredeyse tüm sanatçılığını sergilediği filmidir.

İnsan bu dehaya gerçekten şaşırıyor arkadaşlar. Tabii ki günümüz sinema anlayışına, yönetmenlik sanatının ulaştığı noktaya göre çok çok karikatür, küçük, aciz gibi görünen filmler bu yılların filmleri. Ama inanın ki The General, hayatınızda 100 film izlediyseniz, en az 50 tanesinin öncüsü olabilecek bir film. Baştan sona, bir şeyi yoktan var etme, var olmayan bir şeyi var etme, herifi sinemanın tanrısı yapmaya kadar gidebilen bir iş bu.

Sürprizbozan
Makinist olan, küçük, bıdık, sevimli, gariban bir herif. Savaş çıkıyor, askere almıyorlar bunu. Çok bozuluyor, zoruna gidiyor. Bir iki garibanca hile deniyor falan, yok olmuyor. Sevdiği kızı da vermiyorlar askere gidemediği için. Ve bunun lokomotifini çalıyorlar düşmanlar. Kızı da kaçırıyorlar. Bizim gariban da hem lokomotifinin hem de kızın peşine düşüyor. Uzun uzun kovalamacalar oluyor. Patlamalar, çatlamalar falan. Kızı kurtarıyor ellerinden, gecenin bir vakti ormanda yağmurda gezinip yollarını kaybediyorlar. Sonra sarılıp uyuyorlar. Sabah olunca gidip lokomotifi kaçırıyorlar. Düşmanlar onların peşine düşüyor. Yine uzun uzun kovalamacalar oluyor. Bizim bıdık herif kendi safına ulaşmayı başarıyor, düşmanların geldiğini haber veriyor. Sonra kendi tarafıyla düşman karşılaşıp çarpışıyorlar. Yeniyorlar düşmanları. Bu cesareti, becerisi ile bıdığı subay yapıyorlar. Kadınını da elde ediyor böylece. Falan falan falan.

Bugün için tabii ki çok basit, çok alışılmış bir hikaye mutlaka. Ama yıl 1926 olunca, esas bizim izlediklerimiz, övdüklerimiz alışılmış, The General ise gerçek bir sanat eseri oluyor.

Hikayeden anlayabileceğiniz gibi gerek tematik içerik olarak, gerek senaryo tekniği olarak, gerek aksiyon/macera olarak, karakter galerisi olarak, izleyiciyle kurulan ilişki olarak, tür filmi ve yapısı olarak, komedi anlayışı olarak…. Daha sayısız açıdan bakıldığında da rahatça anlaşılır ki The General, günümüz sinemasının temellerinin hemen hepsini tek bir filmde atmayı başarmış (yıl 1926) eşine az rastlanır derecede önemli bir film.

Ve ilginç birkaç not: Bu film, henüz tür filmi olgusunun tam olarak oturmadığı bir dönemde yapılmış ama inanılmaz bir tür kırması. Komedi, dram, savaş, aşk, aksiyon…. Gerçekten çok sağlam bir hikaye bu. Ve şaşırtıcı olan esas şey, film aslında bayağı da bir aksiyon içeriyor. Gayet uzun, heyecanlı tren kovalamacası sahneleri var. Yine, küçükçe bir köprü üzerinde çıkarılan bir yangın ve köprünün çöküşü ve trenin nehre düşüşü falan yapılmış, çekilmiş. O yıllar için gerçekten çok sarsıcı bir olay bu. Ve tren kovalamaca sekanslarındaki yönetmenlik, kamera konumlandırmaları falan çok çok iyi. Günümüz için bile gayet başarılı bir teknik beceri söz konusu. “Bu herif kamerayı nereye koymuş da bu çekimi yapmış lan?” dediğim anlar oldu örneğin.

Ve son olarak Keaton’la Chaplin’in karşılaştırılmaları üzerine de en azından ikisinin de izleyebildiğim birkaç filmleri üzerinden (ikisinin de çok fazla filmi var, hepsini görmüş olmak olanaksız tabii ki) şunu söyleyeyim. Keaton’la Chaplin en başta yüz olarak, oyunculuk tarzı olarak ve aslında yönetmenlik ve genel olarak sinemacılık olarak da biraz farklı sanatçılar. Chaplin sevimliliğiyle, abartılı olabilen ve kendisine çok yakışan oyunculuklarıyla, karakter odaklı hikayeleri ve yönetmenliğiyle, Keaton ise donuk suratı, sempatik ya da sevimli olmayla işi olmayan görünüş ve karakterleri, abartısız çok sakin oyunculuğu, karakter ve duygu odaklıdan çok durum ve eylem odaklı yönetmenlik ve sinema anlayışıyla öne çıkıyor.

Bana göre rakip da karşılaştırılacak isimler olmaktan çok ürettikleri dönemin farklı ama çok önemli boşluklarını dolduran, o yılları birlikte değerli kılan isimler ikisi de. (Ne şiş yansın ne kebap oldu bu da. 🙂 Ama gerçekten durum bu bence)

Mutlaka izleyiniz arkadaşlar. Artık yaşlınıza göre son 5-10-20 yılda izlediğiniz filmleri şöyle kabaca bir gözden geçirin, aklınızda/zihninizde ne kalmış bir düşünün. Sonra bu filmi izleyin ve ikisini karşılaştırın. Muhtemelen karşılaştıracak bir şey bulamayacaksınız çünkü ikisi aynı şey olacak.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 03/11/2009 5:24 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Görkem yazından sonra indirip hemen izledim. Hiç Keaton izlememiştim daha önce ve resmen hastası oldum. Muhteşem ötesi bir mizahı var..
Sevgilisi buharlı trenin ocağına odun atacağım diye çıra atınca, "al bunu da at da tam olsun" dercesine kızın eline kıymık verdiği sahnede resmen koltuktan düşüyordum. Şarlo'nun yeri her zaman ayrı ama Keaton hem onun tarzına inanılmaz yakın, hem de inanılmaz uzak. Çok farklı ama çok tanıdık bir mizah. Günümüz mizahına nispeten daha yakın diyebileceğimiz çok saf ve temiz bir performans çıkarıyor gerçekten. Büyülendim desem yeridir.

Kıymık sahnesi aklıma geldikçe gülüyorum. Pek çok insan sırıtıp geçecektir ama böyle nüanslar beni çok etkiliyor. Bir de boğazına sarılıp sonra da öpmedi mi, hehhe hâlen gülüyorum ya..

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 04/11/2009 4:36 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Go West'i izle zaman bulduğunda Düd.
Ki Go West çok daha mütevazı, daha minimal ve daha "normal" bir hikaye.
Ama çok daha duygusal. Eminim onu da seveceksin.
Keaton gerçekten çok çok önemli bir isim. Gerçek bir deha.
Bahsettiğin sahnede bende çok gülmüştüm. Ve dediğin gibi çok saf, çok direk, çok anlaşılır, çok sade bir mizah anlayışı var herifin.
Ve yine dedim ya, Chaplin'le rekabeti falan boşverin. İkisi de başka değerli. Ve ikisi birleşince o yıllar çok daha değerli oluyor.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 04/11/2009 12:48 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Ve Buster Keaton'ın yeni keşfettiğim bombası Out Hospitality/1923.
Her açıdan dört dörtlük bir komedi.
Ve enfes bir sessiz sinema örneği.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 04/11/2009 11:57 pm
Paylaş: