Forum

Film Fabrikası En İ...
 

Film Fabrikası En İyi Filmleri Seçiyor!

161 Gönderi
22 Üyeler
0 Reactions
35.3 K Görüntüleme
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Bir örnek daha vereceğim. Şu eşsiz Metropolis. Bu film, sevilebilecek çok az tarafı olan bir film. Birçok açıdan günümüz sinemaseverlerine, hepimize yabancı bir film. Gerek tipleri, gerek oyunculukları, gerek görsel tercihleri. Ama bir (belki de sinema tarihinin ilk gerçek) bilimkurgu başyapıtı olduğu da ortada çünkü günümüz bilimkurgu anlayışının içerdiği çok sayıda motifi adam o zaman yapmış. Günümüz bilimkurgularını enfes yapan şeyleri geçmişe doğru takip etsek bu filme varıp kalıyoruz. İşte bu hayalgücü, bu hayalgücünü bütünlük sunan bir hikayeye aktarabilmek ve bunu iyi ya da kötü çekebilmek ortaya bir başyapıt çıkarıyor.

Bu da bizi ilk ABS'li arabaya götürüyor yine galiba, ne fasit daireymiş be kardeşim bir türlü kıramadık zinciri.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 10/07/2009 2:56 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Bu kırılacak bir zincir değil gibi o zaman.
3 tane (ya da 2) liste çıkarmamıza neden oluyor sadece.

Bu arada Görkem sen bu başlıkta yayınlanan listeleri göz önüne aldığında hangi listeni seçime dahil ediyorsun?

 
Gönderildi : 10/07/2009 3:01 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Bu arada Görkem sen bu başlıkta yayınlanan listeleri göz önüne aldığında hangi listeni seçime dahil ediyorsun?

Birinciyi.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 10/07/2009 4:44 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Bu kırılacak bir zincir değil gibi o zaman.
3 tane (ya da 2) liste çıkarmamıza neden oluyor sadece.

Yo öyle değil. İsteyen öyle yapsın listesini, isteyen öbür türlü yapsın. Kim nasıl algılıyorsa öyle liste yapsın. Ben Görkem gibi düşünmüyorum, hangi filmler benim için "en iyi" filmlerse onları yazdım ben. Metropolis'in türlü versiyonlarını da izledim, Yurttaş Kane'i de 10 sene, Dünya'nın Bütün Sabahları'nı da 13 sene önce izledim ve benim listem budur. Pulp Fiction bilmem ne bilmem ne diye benim listeme giremez. Aynı şekilde Yüzüklerin Efendisi de 68 kuşağı gibi benim için çok özeldir. Kitaplarını okurken arka sayfada olacakları düşünmekten okuduğumu anlamıyordum. Birinci filmçıktığı zaman askerdeydim ve Türkçe dublajlı izlememek için 1 seneye yakın bekledim. Üçüncü filme en arka koltuktan bilet aldım ve son bir saatin büyük kısmını ayakta seyrettim. Çok severim yani. Ama listemde yok misal. Koysam üçünü ilk üçe koymam lazım, dolayısıyla değerlendirme dışı bıraktım diğerlerine haksızlık olmasın diye.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 10/07/2009 5:02 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

çüncü filme en arka koltuktan bilet aldım ve son bir saatin büyük kısmını ayakta seyrettim. Çok severim yani.
Senin çocuk doğacağı zaman amutta geziyordun heralde.. Nasıl bir heyecan olum o..

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 10/07/2009 5:04 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

İsteyen istediği filmi listesine koyar tabii ki arkadaşlar, garip karşılamamak lazım.

Ben tüm bu açıklamaları "Yapma Görkem, Potemkin'in listende ne işi var?" yorumu geldiği için yaptım. "Sebepler bunlardır" demeye çalıştım. Gerekliydi ya da değildi o ayrı konu. Her sinemasever eğitildiği dönemin filmlerine sahip çıkar, bu kesin. Ama olay bununla sınırlı kalırsa ortaya çıkan liste hiçte tatmin edici olmaz, bu benim görüşüm.

Görüşlerime devam edeyim: Ben, sinema tarihinde dönemler olduğuna ve her dönemin başyapıtları olduğuna inanırım. Başyapıt barındırmayan bir dönem olamaz. Çünkü bu durumda o zaman dilimine "bir dönem" denemez. Ve eğer benim listemdeki filmlerin tümü 1980 sonrasından gelirse bu liste sinema tarihini kapsayan bir liste değildir. Son 30 yılın listesidir.

Neden? Çünkü "son 30 yılın başyapıtları, 1895-1920 dönemi başyapıtlarından daha iyidir bana göre" ya da "son 20 yılın başyapıtları, şu şu yılların başyapıtlarından daha iyidir bana göre" diye bir karşılaştırma olamaz bana göre, bu karşılaştırmayı yapan varsa da yaklaşım olarak ben ona katılmam çünkü farklı zaman dilimleri arasındaki filmler birbirleriyle direk olarak değil, sinema tarihine katkıları olarak karşılaştırılırlar. Yani "Nosferatu mu iyi Old Boy'mu?" diye bir soru olamaz bana göre. Bu direk 1909 model Ford T ile 2009 model Ford Mustang'i karşılaştırmak gibidir. Mutlaka ikisi de gaza basınca gider, ikisi de otomobildir. Gidiş farkları ait oldukları zamanın getirisidir (konfor, hız, güvenlik vs.). Direk "Mustang daha konforlu, güvenli ve hızlı, bence Mustang daha iyi" demek doğru değildir. Tabii ki öyle olacak. Ford T'yi aynı yıllardaki diğer araçlarla, Mustang'i de aynı yıllardaki diğer araçlarla karşılaştırırım. Ve bu karşılaşma da görülür ki Ford T, Mustang'ten daha iyidir. Çünkü Mustang'in döneminde (günümüzde yani) ona rakip on tane daha iyi araç vardır. Ama 1909'da, Ford T gibi bir araç daha yoktur.

Bu arada, listesini tüm sinema tarihinden filmlerle doldurmayan herkes için "direk 1909 model bir otomobille 2009 model bir otomobili karşılaştırıyorsunuz, bu yüzden yanılıyorsunuz" demiyorum. ("Direk "Mustang daha konforlu, güvenli ve hızlı, bence Mustang daha iyi" demek doğru değildir" derken bunu kast etmiyorum yani) Kimin listesini neyle bezediğini, neden o filmleri seçtiğini bilemem ve bilmem gerekmiyor. "Ben bundan dolayı böyle yapıyorum" diyorum.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 10/07/2009 6:04 pm
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Bu biraz da sinemaya hangi gözle baktığınızla alakalı bir durum. “Suç ve Ceza” da 1866’da yazılmıştır. “140 yıl önce yazılmış bu roman çok eskimiştir, romanda teknik çok ilerlemiştir, artık esamesi okunmaz” diyebilir miyiz? “Bu gün yazsa aynı etkiyi yapmaz” diyebilir miyiz? Diyebiliriz. Çünkü roman, tek başına roman değildir. Yazıldığı zamanı, çevreyi, toplumu, kuralları vs. kapsar ve etkileşim içindedir. Dönemin ruhunu hissettirir bize.

“Yurttaş Kane”, “Potemkin Zırhlısı”, “Metropolis” gibi filmler de oluşturdukları atmosfer, duygu yoğunluğu, insan ruhunun derinliklerine inebilmeleri bakımından üst düzey filmlerdir ve 10’luk, 20’lik listelerde kendilerine kolaylıkla yer bulabilirler. Bütün özelliklerini alt alta sıraladığımızda, “tarihe tanıklık etmeleri” en altta kalan madde olur ki, bunun üzerinden bu filmleri görmezden gelmek çok yanlış olur. Bunu tartışmak çok anlamsız bence. Herkes her şeyi sevebilir ama bu filmlerin hakkını da teslim etmek gerekir.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 10/07/2009 6:14 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Fuat Abi de yazmış aslında, daha önce de belirtmiştim, bana kalırsa zamanı aşan filmler de vardır.
Belli bir dönemin başyapıtı olup aynı zamanda tüm dönemlerin başyapıtlarının ötesinde olabilecek filmlerden bahsediyorum.

Yani Metropolis'i bence iyi yapan şey, ilk bilimkurgu öğelerini taşıyor olmasından gelmiyor mesela.
(Böyle düşünürsek tabi ki günümüzdeki birçok filmle karşılaştırılması anlamsızdır.)
Film sosyal demokrasi'yi tüm incelikleriyle anlatan bir filmdir. (Bölümümde 1.sınıflara "sosyal demokrasi" konusunda ders olarak gösteriliyor mesela.) Günümüzde müthiş teknolojik gelişmelerle, yeni anlatım teknikleriyle çekilecek başka filmler sadece Metropolis'e alternatif oluşturabilirler ama onu tahtından edemezler. O Sosyal Demokrasi'yi en iyi anlatan filmlerdendir ve hep öyle olacaktır. Yani sinema tarihine devamlı "ilerleyen" bir şey olarak bakamayız. Araba örnekleri çok yanlış çünkü biri teknolojiyi konu alırken diğeri sanatı konu alıyor. Bana kalırsa, ki bunun için yeni başlık da açmayı planlıyorum, birçok tarih öncesi sanat eseri günümüzdeki sanat eserlerinden bana göre "daha iyidir." Karşılaştırmayı sinema dahilinde yaparsak da bunu her başyapıt için söylemiyorum ama, zamanı aşan başyapıtlar vardır. Bunlar günümüzün filmleriyle de rahatlıkla kıyasalanabilirler gibi geliyor.

 
Gönderildi : 10/07/2009 6:28 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Hegel, dediklerinin doğru tarafları var ama sinema için mesele edebiyattaki kadar net değil.

Edebiyatın tarihi binlerce yıl. Olgunlaşmış, kendini defalarca kez incelemiş bir sanat edebiyat. Ama sinema da durum farklı. 2 açıdan farklı.

Birincisi sinema çok genç bir sanat. Neye evrileceği üzerine çok büyük spekülasyonların yapılabileceği bir mecra.

İkincisi sinema, çok fazla malzeme barındıran bir sanat. Resim ve fotoğraf, edebiyat, müzik vs. Çok fazla bileşke. Anlatım teknikleri olarak teknolojiyle ve insanın dünyayla ilişkisi ile çok yakından bağlantılı. Sinema hem bir sanat, hem bir iletişim yontemi, hem bir eğlence. Ve tüm bunların bir arada yapılabildiği-alınabildiği, ucuz, kolay, zahmetsiz bir şey. O yüzden temel fikir olarak sana katılsam da pratikte belirttiklerin tam olarak sinema-edebiyat karşılaştırmasıyla konuyu açıklığa kavuşturmamıza fayda sağlamayabiir.

Ve KEzzAP, gayet haklısın bence. Haliyle bu yorumu yapmanı anlayabiliyorum. Metropolis çok ciddi bir alegori ve sistem eleştrisidir. Otomobil örneğin de isesana katılmıyorum, yanıldığımı düşünmüyorum. Sinema tarihine de, "zevklere, algılara hitap edebilme becerisi" olarak "devamlı ilerleyen" birşey olarak bakabiliriz bence. İStersen ayrı bir başlıkta bunu da konuşalım. Ve.... bazı otomobiller kesinlikle birer sanat eseridir. Burada da dönemler, başyapıtlar, öne çıkanlar, kilometre taşları vardır. Otomotiv tarihi de sinema tarihi kadar zengin olmasa da gayet bir sanat dalı olarak incelenebilir.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 10/07/2009 6:35 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Görkem, öncelikle araba konusuna yeni bir açılım getirdiğin için tebrik ediyorum :). Fakat ben hala Metropolis'i listeme almamakta kararlıyım. Çünkü hegel'in verdiği örneği tersyüz edip de size sunabilirim başka bir fikirmiş gibi. Ama gerek yok.

Fakat şu var, her zamanın başyapıtları vardır diyorsun ama ben o zamanki filmlerin hepsini, en azından önemli sayılan filmlerin hepsini izlemek zorunda kalırım eğer değerlendirme yapmam gerekirse. Bu karşılaştırmaya ne zamanım yeter ne de böyle bir şeyi yapmayı istiyorum. O zamanı değerlendiren ve o zamanın filmlerini izlemiş olanlar söylüyorlar işte bu iyidir diye, biz de başyapıt falan diyerek izliyoruz, izledik. Ama sadece Yurttaş Kane'i izlemiş isem ben doğru karar vermemi bekleyemezsin benden. Belki aynı zamanda çekilen başka bir film bana daha iyi gelecek, daha çok beğeneceğim ayrıca. Ben mesela Malta Şahini'ni daha çok beğeniyorum, ama hiç izlemesem, birileri Yurttaş Kane başyapıttır dediği için evet öyledir deyip listeye alsam bana göre bu yapmacık bir antikacılıktan öteye geçmez. Dolayısıyla karşılaştırma yapabilecek kadar izlediysen ve öyle düşünüyorsan sen alırsın listene. Benim değerlendirme kriterim farklıdır ben almam.

Her zamanın başyapıtları vardır dedin yine. Mesela Matrix, bundan 30 yıl sonra bir çığır açan film olarak gözükecek belkide. Zamanının başyapıtı olacak, Cyberpunk'ın kırıldığı nokta olacak belki. Ama listelerinizde yok mesela. Ben onun muadili ve zamandaşı bir sürü film izledim ve ona bu zamanın başyapıtı diyorum. Bu zamanın Metropolisidir diyorum. Aynı şekilde başkalarının listelerine baksam Existence'i göremem, ama bana göre en iyi beş filmden biridir. Lostdream'in de dediği buydu yanlış anlamadıysam, ileride başyapıt diyecekler bu zamanın filmlerinden bazılarına. Ben şimdiden diyorum işte 80-90 moksan benim izlediğim filmlerde ben bunları seçtim. Öznelliğimi ortaya koydum, baktım bu çıktı. Yurttaş Kane çıkmadı. Çıkmadı diye de kayıtsız kalıyor falan değilim ki, izledim hmm, evet falan dedim orada bitti ilişkimiz. Başyapıt olduğunu da kabullendim diyelim, kaldırdım koydum rafa.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 10/07/2009 7:02 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Otomobil örneğin de isesana katılmıyorum, yanıldığımı düşünmüyorum. Sinema tarihine de, "zevklere, algılara hitap edebilme becerisi" olarak "devamlı ilerleyen" birşey olarak bakabiliriz bence. İStersen ayrı bir başlıkta bunu da konuşalım. Ve.... bazı otomobiller kesinlikle birer sanat eseridir. Burada da dönemler, başyapıtlar, öne çıkanlar, kilometre taşları vardır. Otomotiv tarihi de sinema tarihi kadar zengin olmasa da gayet bir sanat dalı olarak incelenebilir.

Gayet tabi. Otomotiv tarihini de bu şekilde inceleyebiliriz. Fakat sinemada da olduğu gibi teknolojik boyutuyla sanatsal boyutunu karıştırmadan incelemeliyiz. Durum bu olunca da, 1960'ların sanat eseri olan bir araba 2000'li yılların sanat eseri olan bir arabayla teknolojik olarak karşılaştırılmasa da sanat çatısı altında karşılaştırılabilir. Bunu belirtiyorum çünkü tartışmamızın temelinde bu yatıyor. Sanatın "ilerleyen" kısımlarının görmenin yanında aslında zamanı aşan ve hiç ilerlemeyen boyutlarını da görmemiz gerekiyor. Zaten sanatı bilimden uzaklaştıran yanlardan biri de bu "ilerlemeyen, aşkın" yönü bana kalırsa.

 
Gönderildi : 10/07/2009 7:03 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Sickman, ben zaten kimse listesini değiştirsin, Yurttaş Kane'i listesine alsın falan diye konuşmuyorum, fikrini değiştirip değiştirmemenle ilgili bir yorumum yok zaten. Dediğim gibi, kendi sebeplerimi açıkladım ve konuyu biraz da irdelemek istedim, olayım budur yani.

Valla KEzzAP, o söylediğin konuyu tekrar düşündüm de, otomobil tarihi, ilerleyen ya da aşkın kelimeleri falan beni biraz daha düşündürdü. O konu tahmin ettiğimizden derin olabilir. 🙂 1920 model bir filmi izlerken hissettiklerimizle 1920 model bir arabada yolculuk etme hissini bir açıdan bağdaştırmak yanlış değil bence ama sadece konfor vs. açısından kast etmiştim bunu. Eğer işe otomotivdeki "sanat" boyutu ile yaklaşıyorsak, birşeyleri inşa etme, kompozisonun bütününe bakma gibi şeylere dikkat edecek olsak makine dehaları kadar Pininfarina, Bertone gibi dizaynırları göz önüne almamız, otomobillerin estetik tercihleri ile mekanik tasarımın uyumu konularını falan düşünmek gerekir. Aramızda konuyu bu kadar incelemiş bir dostumuz varsa ne ala (11 yl Auto Show dergisi okumuştum ve neredeyse her sayıyı ezberlemiştim ama gitti o bilgiler hep)

Bu anlamda da şöyle bir bağ oluştu aklımda: Kubrick'in Shining'deki delirtici ince eleme sık dokuma saplantısyla Gordon Murray'in McLaren F1'in yol versiyonunu tasarlarken 11 kiloluk bir müzik sistemine "Hayır! Hafifletin bunu" diye çıkışması ve toplam ağırlığı 4,5 kiloluk bir müzik sistemine onay vermesi benzer yaklaşımlardır. E 36 kasa BMW 3 serisinin ön arka tekerler ağırlık dağılımının %50-50 olması bir sanatçı yaklaşımının eseridir. Mercedes'in yıldızı, Ferrarinin hemen her tasarımı, Lotus'un dünyanın en çabuk devirlenen motorunu üretmiş olması, Ferrari'nin F355 Berlinette'da litre başına 107 beygir güç üretmesi (zamanının otomotiv sektörü motor verimi rekoruydu).... Yani otomobil dediğimiz "eşya"yı, bir eşyadan farklı kılmak için yapılan her çalışmaya birer sanatsal çalışma diyebiliriz bana göre. Çünkü zaten sinema sektöründeki gişe filmlerinin büyük çoğunluğu da tüketilmek üzere tasarlanan eşyalarla aynı sınıfta ürünlerdir. Sinema, eğlence olarak doğmuş, sanata evrilmiş ve kariyerini hem bir sanat hem de bir tüketim/eğlence sektörü olarak sürdürmüştür. Otomobil sektörü ise bir "eşya" olarak doğmuş, sonradan sanata evrilmiş ve ikisini bir arada sürdürmüştür.

Eğlenceli konu ya. 🙂 Otomobil ve sinema dünyasını birlikte bir araştırmak lazım. Kimbilir neler çıkar. David Cronenberg'İn Çarpışma'sı ilk akla gelecek alışveriş örneklerinden olabilir mesela.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 10/07/2009 7:34 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Bence de eğlenceli. Mesela şu son mesajında yazdığına göre makina üretenlere sanatkar dedin ve gişe filmlerinde yapılan işi de aynı potaya attın. Ama makina üretenler mühendistir aslında ve bazı kimseler gişe filmlerinin yönetmenlerine film mühendisi diyorlar, sanat olmadığını söylemek için. Bu da bambaşka bir konu aslında.

1930 model bir filmi! ise şöyle değerlendirmek de mümkün bence. İzleyici açısından 1920 ye ait bir filmi izlemek ile 1920 model bir arabaya bakmak bir bakıma aynı da olabilir. Yapılacak iş anca ya "nostalji" adı altında irdelenebilir ya da "bilimsel araştırma" gibi bir şey olarak adlandırılabilir. Konu yine antikacılığa geliyor, o yüzden bitirdim burada.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 10/07/2009 8:02 pm
(@zepra)
Gönderi: 0
 

hehe antikacılığa döndük yine.

kezzapa katılıyorum öncelikle. görkem'e katılmıyorum ama. çünkü dönemlere ayırmak, "kendi zamanına göre iyidir" demek bir yere kadar anlamlı sadece. bu da bizi ilgilendirmiyor tarihçi olmadığımıza göre.

mimariyi düşünelim. mesela ayasofyayı. bugün o kubbenin daha iyilerini inşa edebilirsin teknik olarak. ama içine girdiğinde seni hayran bırakan bir şey vardır onda. "vay be adamlar o tarihte nasıl yapmış" demezsin, "o tarihe göre iyiymiş" demezsin, "ilk kez bilmemne tekniği kullanılmış burada" demzsin. seni eşi olmayan bir sanat eseri olarak çarpar o.

potemkinin veya metropolis bir ilktir daha sonra bin kat iyileri yapıldı diyemezsin. çünkü sonradan yapılanlarda ses çıktı mertlik bozuldu mesela. öyle bir sinema anlayışı yalnızca o filmlerde mevcut. bir daha çekilmedi.

filmleri sürekli gelişen bir teknolojinin ürünleri olarak düşünmemek gerekiyor. özellikle bu tip filmlere her biri ayrı, eşi olmayan sanat eserleri gözüyle bakmak lazım bence. o pencereden bakınca 2009 yapımı filmle 1930 yapımı film arasında ayrı gayrı kalmıyor. amerikan filmiyle iran filmi arasında da.

- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.

 
Gönderildi : 10/07/2009 10:03 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Bu biraz da sinemaya hangi gözle baktığınızla alakalı bir durum. “Suç ve Ceza” da 1866’da yazılmıştır. “140 yıl önce yazılmış bu roman çok eskimiştir, romanda teknik çok ilerlemiştir, artık esamesi okunmaz” diyebilir miyiz? “Bu gün yazsa aynı etkiyi yapmaz” diyebilir miyiz? Diyebiliriz. Çünkü roman, tek başına roman değildir. Yazıldığı zamanı, çevreyi, toplumu, kuralları vs. kapsar ve etkileşim içindedir. Dönemin ruhunu hissettirir bize.

“Yurttaş Kane”, “Potemkin Zırhlısı”, “Metropolis” gibi filmler de oluşturdukları atmosfer, duygu yoğunluğu, insan ruhunun derinliklerine inebilmeleri bakımından üst düzey filmlerdir ve 10’luk, 20’lik listelerde kendilerine kolaylıkla yer bulabilirler. Bütün özelliklerini alt alta sıraladığımızda, “tarihe tanıklık etmeleri” en altta kalan madde olur ki, bunun üzerinden bu filmleri görmezden gelmek çok yanlış olur. Bunu tartışmak çok anlamsız bence. Herkes her şeyi sevebilir ama bu filmlerin hakkını da teslim etmek gerekir.
hegel yanlış anlama da, en azından benim yazdıklarımı tam olarak idrak edemediğini düşünüyorum. Ben bu filmler bu listelere giremez demedim, bu filmleri bu listelere alırken, doğru nedenlerle almak gerekir dedim. Sırf "Bu film sinema tarihine yeni teknikler ve söylemler katmıştır" gibi bir sebeple sevmediğiniz bir filmi "En İyi Filmler" listenize almamalısınız, bunu diyorum ben kendi adıma.

Ayrıca bu sadece roman için değil, sanat, sunulduğu zaman kadar sunulduğu yerle de anlam bulur. Duchamp'ın pisuvarı buna en iyi örnektir.
a.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 11/07/2009 1:08 am
Sayfa 9 / 11
Paylaş: