Forum

Bir Zamanlar Anadol...
 

Bir Zamanlar Anadolu'da

97 Gönderi
32 Üyeler
0 Reactions
20.1 K Görüntüleme
(@eskici)
Gönderi: 98
 

Yahu bana ne! N'aparsa yapsın NBC. Bana ne.
Yazmaz olaydım ya! Ama duramadım. Şu ülkede insanların Şahan'ı değil, NBC'yi izlemesini istiyorum.
Kötü bir istek mi?
Elimde sihirli değnek yok, bütün insanları bu seviyeye çekeyim. Onun yerine NBC'nin sinemasına bazı özellikler katmasını istiyorum. Daha popüler özellikler. Kendi sinemasal dokunuşundan bir şeyler kaybetmeden bunu yapabileceğini düşünüyorum.

Filmi izleyip beğenip ardından forumdaki bu başlığa tıkladım.Filmdeki çözümlemelerden, olumlu olumsuz yanlardan bahsedenler olmuştur muhakkak, okur film hakkında biraz daha detaylı bilgi edinirim diye.Ama başlığın neredeyse tamamı "bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış"a dönmüş.(Teşbihte hata olmaz).Aynı tuzağa düşüp o kırk akıllıdan biri de ben oluyorum

kezzap kardeş, nbc yi de şahan gibi milyonlar izlesin istiyorsun bunu başaramadığı için de adama epey kızıyorsun ama dünya üzerinde sanat yapmayı dert edinen hiç bir yönetmen böyle bir amaç gütmez, çünkü içinde bulunduğu şartlar(kapitalist düzen tüketim üzerine dayalıdır, bu tarz filmleri tüketmek zaman alır) yönetmeni bu iki tercihten birini yapmaya zorlar.Ya sanat yapacaksınız, ya gişe.Hele ki Türkiye gibi az gelişmiş toplumlarda bu ayrım çok daha keskindir.

Benim yazılarını, yorumlarını takip ettiğim kadarıyla nbc nin hiç bir zaman gişe derdi olmadı, bunu bilerek yola çıktığını söylüyor.Bu durumdan da rahatsız değil.Ayrıca bu düşünce üzerinden devam edersek sadece nbc ye değil, yılmaz güneyden demirkubuza kadar epey kabarık bir sövülecek yönetmen listemiz var.

Bu tartışmayı bir kenara bırakıp film üzerinden tartışalım derim.

 
Gönderildi : 14/11/2011 12:04 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Temcit pilavı gibi döndürüp döndürüp aynı şeyleri söylemeyelim artık.
Ben de biliyorum Nuri Bilge Ceylan'ın gişe derdi olmadığını. Sizin farkında olduğunuz ayrımların ben de farkındayım.

Benim derdim elini taşın altına koymaktan tırsan, 5 kişiye film yapıp entelektüel cenahta havasını atan, ülkesinde kim ölmüş kim kalmış umrunda olmayan (bireysel olarak değil yyaptıkları işlerle bunu umursamayan) "sanatçılarla".

Diyorum ki, feragat edecekler. Cihangirvari hazlardan, entelektüel alkışından vazgeçecekler. Cannes da bu dünyanın New York benzeri bir haz merkezi. Hazzın türü arasındaki farklıklar birini entelektüel sinemacıların Haccı yaparken, diğerini şeytan taşlama duvarına çeviriyor.

Bu abilerimiz halklarının sanatını yaratacaklar. Bu ülkede bunu yapmaya çalışan ve bilgisizlik olanaksızlık gibi türlü sebeplerden bunu yarım yamalak da olsa yapan üstadlarının yarıda bıraktıklarını, Halit Refiğ, Osman Seden, Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz, Ertem Eğilmez'in tüm o bok piyasanın ortasında kafayı yorup ortaya çıkartmaya çalıştıklarını, yapacaklar. Ama yapmazlar. Çünkü "apolitikler". Başta sebebi bu. Politik fikri olmak, politik filmler yapabilmek değil politiklik. Elini taşın altına koyabilmek. Taşrada sümüklü çocuğun fotoğrafını çekip gelip İstanbul'da onu sergileyince politik olmuyorsun. Sümüklü çocuğun eline fotoğraf makinasını verince politik oluyorsun asıl. Bu yukarıda saydığım Türk Sineması'nın gerçek ustaları bunu yapabilecek yolu aradılar. Mücadele ettiler. Başardıkları da oldu, çuvalladıkları da. Ama mücadele ettiler.

Böyle bir dünyada sanatçıysan, görevin yönlendirici olmaktır. Kendi keyfinin sinemasını yapman ahlaksızlıktır. Bu benim fikrim tabii ki. Ama böylesine politik bir girdap içindeki dünyada bir sanatçının politik olmaktan uzak tavrı, evet ahlaksızlıktır. Şahan'ın sineması para için insanları satar, NBC'ninki entelektüel haz için, Cannes'da alkış için... Aralarında fark yoktur.

Bakın ne demiş Ahmet Mümtaz Taylan:

Kariyer, hayatın gereklerine kıyasla önemsenecek bir şey değil benim için. National Theatre’da Hamlet oynamaktan daha önemli işler vardır. Ve örneğin soğuk bir havada, bir kedi yavrusunu bir bankamatik kulübesine yerleştirmek National Theatre’da Hamlet oynamaktan daha ciddi bir iştir.’

Aynen öyledir işte.

Ben gişe tartışmıyorum. Ben bu insanların halkla birlikte, halk için sinema yapmasını istiyorum. Yeteneklerini buna kullanmaya mecburdurlar diyorum.

Dünya güllük gülistanlık olsun, insanlar istedikleri sinemayı yaparlar.
Ama dünya güllük gülistanlık değil. Ve halkın en başta sanatçılara ihtiyaç duyduğu bir dönem içindeyiz.

 
Gönderildi : 15/11/2011 2:08 am
(@eskici)
Gönderi: 98
 

Yukarıda yazmış olduklarının tamamına katılarak şunu da söylemek isterim.Nbc yi cihangir enteli kategorisine sokmak ona yapılacak en büyük haksızlık olur diye düşünüyorum.İlk filminden itibaren son filmi de dahil anadoluyu, bizi, bu ülkenin insanını anlattı.Belki iklimleri biraz bunun dışında tutabiliriz.

Kendisi politik midir, dünya görüşü nedir bilemem ama filmleri politiktir, özellikle son iki filminde politika, bürokrasi, ilişkiler epeyce yerden yere vurulmuştur.

 
Gönderildi : 15/11/2011 2:33 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Cihangir sadece basit bir örnek, cihangir enteli değildir de başka bir yerin entelidir.

Benim derdim her zaman söylediğim gibi, NBC'nin sinemasının kendi içindeki politikliğini anlamını tartışmak değil. Sümüklü çocuk örneğini de o yüzden verdim zaten. BZA ve Üç Maymun başta olmak üzere politiktir filmleri ama toplumdaki insanlarla etkileşim içinde olmayan bir politikliktir bu. Yani CHP'ye yapılan klasik, klişe eleştiriyi biraz benzeterek uygulayabiliriz. (Birebir bir örtüşmeden bahsetmiyorum.) Halktan uzak bir halkçılık... NBC'nin sinemasının politik zemini ancak böyle tanımlanabilir.

Şimdi... NBC bize güzel bir sinema bakış açısı sunabilir. Ben bunu reddetmiyorum ki daha önce de bunu söyledim. Birikimli bir sinemacıdır kendisi. Hatta yukarıda saydığım üstadlardan daha engin bir sinema bilgisi vardır. Ondan kazanacaklarımız çok. Ama onun sinema görüşünden kazandıklarımızı alıp, ona benzemeyelim. Benzememiz, geliştirmemiz gereken üstadlar yukarıdakiler. Tabii ki bence. Sebebini de söyledim bir önceki mesajda. İnsanların, kendileriyle konuşabilecek aydınlara/sanatçılara ihtiyaçları var. Yoksa meydan ya kendileriyle konuşmayan, onlara anlık zevkler sunan şaklabanlara, ya da onlarla konuşan ama onları bir adım ileriye taşıyamayanlara kalıyor.

 
Gönderildi : 15/11/2011 3:09 am
(@eskici)
Gönderi: 98
 

Mesaj verende değil alanda olsa gerek. Şimdi bu mesajı daha nasıl anlatacaksın da halk anlayacak. Kim "Aaa bak içimiz dışımız bir olsun, kol kırılıp yen içinde kalmasın, dürüst ve açık olalım " demiştir. Yani almak istedikten sonra toplumsal mesajlar da var. (ama mesaj kaygısı yok) Ha derseniz ki hocam seviyeyi düşür anlaşılmıyor nereye kadar düşürecek. Anlaşılma eşiği ne olmalı? evet aslında doğru soru bu.

halka inme mevzusu açılmışken aklıma ufuk urasın bir anısı geldi.Metrodaymış, kendisini tanıyan biri yanına sokulmuş,"ufuk bey sizi çok beğeniyoruz ama biraz halka inin" demiş, uras da "metrodayım, daha nereye ineyim" demiş.

nbc nin durumu da bundan çok farklı değil, filmlerini izlememiş olsam tarkovski gibi filmler çekiyor sanırdım.Gayet anlaşılır, sade filmler, bence burada burnu büyüklüğü "halk" yapıyor, dünyanın alkışladığı adamı beğenmiyor, biraz da halk "halka insin"

 
Gönderildi : 15/11/2011 12:27 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Ya kelime oyunun lüzumu yok bence. Ufuk Uras'ın halktan uzaklığını "metroya binmeyle ölçmesi" bile zaten gösteriyor her şeyi.
NBC'nin filmlerinde de mesafe kavramı çok açık bence. Sinema bilgisi kıt, popüler filmlere alışmış bir kişinin NBC'yi anlaması mümkün değildir. Bu kadar basit.

Kastettiğim klasik anlatım kalıpları içinde derinlik yakalamaktır bence.

 
Gönderildi : 15/11/2011 9:18 pm
(@zecalufinon)
Gönderi: 61
 

Filmi dün gece izledim. NBC'nin Üç Maymun filmiyle birlikte nesnel konulara yönelmesi bu filmde kıvamına gelmiş diye düşünüyorum. Önceki filmlerinde bayat yaşam felsefesini izlemekten sıkılmıştım. Şimdi daha bir iyi, derli toplu nesnel konuları irdeliyor.

Filmi beğendim. Dili, (bazı noktalarda) herkesin anlayacağı türden olmasa da kendi içinde tutarlı. Kezzap'ın birkaç sayfadır yazdığı konularda görüşüm onunla aynı ancak "mtnrdgn" arkadaşın şu sözlerini gözardı edemiyorum:

"......madem halkın anlamadığında dem vuruyorsunuz, hangi seviyeye hitap etmeli: ilkokul, okuma yazma bilmeyen, zeka özürlü? O zaman yaş ve eğitim seviyesi ayarlanmış eğitim programları hazırlayalım, ne diye sinemayla uğraşıcaz. Sinemaya halkı eğitmek misyonu bence yakışmıyor. Sinema seyretmek bir estetik yaşantıdır. Aslolan o yaşantının kendisidir, yaşandıktan sonrası değil........"

Öte yandan Kezzap'ın şu sözleri aklımı kurcalıyor:

".............Yönetmenin ilk katmanın altına işlediği 'alt metinler, mesajlar vs.'. Bu ikinci katmandaki mesajların, ya da anlatıların vs. hepsini eğitim seviyesi düşük insanların anlaması pek mümkün olmayacak, ama düz hikayeyi izleyebildikleri için , yani birinci katman onları sıkmadığı için, filmi belki tekrar izledikçe, her seferinde bir şeyler kavrayacaklar, kendilerini geliştirme aşamaları burada başlayacak.........."

Bu başlığı baştan sona okurken aklıma küçüklüğüm geldi. Küçükken, tahminen 9-10 yaşlarında bir filmin ne anlattığını zar-zor kavrardım. Öyle karışık kurgulu falan da değil, bildiğimiz düz filmler. Ancak bir filmin ortalama 90 dakika, olağan bir insanın yoğunlaşma süresinin 45 dakika olduğunu göz önüne aldığımızda haklı olarak çocuk zihnim onu toparlamakta zorlanırdı. Sonra fırsat buldukça film izler, anlamaya çalışır, diğer insanların yorumlarını alırdım. Bu şekilde sinema algımı geliştirdim.

Sn. Kezzap'a katılmadığım nokta, sinemanın halkı bilinçlendirme/eğitme olarak kullanılması. Eğer bu tartışmayı bir popüler bilim kitabı yazarının dili üzerinden yapsaydık (ya da belgesel yönetmeni), tamam "Kezzap" haklı derdim. Sosyolojik bir inceleme yapıp incelediği insanlara o çalışmaları anlatamıyor, o dili yakalayamıyor deseydik haklı bulurdum; ancak bu sinema, belirli bir kültür dahilindeki insanların (şimdiki duruma göre konuşuyorum) gidip, koltuklarda oturup izleyen (sonuçta sosyal bir etkinlik, bu doğrultuda belli bir kültür gerektirir); yönetmeni de o kültürü temel alarak onun üzerinden metinler yazıp gösteren kişi olarak görüyorum. Yanılıyor olabilirim, fikirlere açığım. Fakat, örneğin bir töre cinayeti konusuna parmak basan yönetmenin hata yaptığını (edilgen olması konusunda) düşünmüyorum. Bunun hatası sinemada, yönetmende değil başka yerlerde aranmalı. Şöyle düşünebiliriz: belgesel çekilen bir doğa ortamında, çita antilop'un peşinden koşup, yakalayıp, öldürüp taze taze yerken çekilen görüntüsü için belgeselin yönetmenine kızıyor muyuz? "neden müdahale etmiyorlar, yazık hayvana" diyor muyuz? Primatlarda ise karın doyurmanın yanında keyfi öldürmeler, bölge savaşları gerçekleşiyor, orada da ölümler var. Neden müdahale etmiyorlar diyor muyuz? Hayır. Bu aklımıza bile gelmiyor, çünkü ortada bir belgeleme söz konusu. Eğer müdahale edilecek bir nokta varsa, bu belgeyi okuyan/izleyen kişi gerekli hassasiyeti gösterirse, yetkili kişiye ulaşırsa -eğer isterse- bu görevi kendi üstlenebilir; ancak bu sinemacının işi değildir, diye düşünüyorum...

Dediğim gibi, yanılıyor olabilirim, fikirlere açığım.
Esenlikler.

 
Gönderildi : 07/01/2012 8:20 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Bu belgesel örneği çok iyi oldu aslında...

Şimdi çitanın ceylanı yemesine müdahale etmek çok saçma olurdu... O bir çeşit besin döngüsü çünkü. Ama insanı insan yapan şey kendi doğasına karşı çıkmasıdır zaten. Bir ahlak geliştirmiş olması. Ben öldürmüyorum diğer hayvanlar gibi diyebilmesi.

Sinemanın eğitici misyonu üzerine konuşacak olursak şunu söyleyebilirim.
Şimdi evet, böyle bir misyonu olması şart değil sinemanın. Ben de zaten şart demiyorum.
Ama tarihsel olarak bakarsak da durum farklılaşıyor. İçinde yaşadığımız tarihi şartlara göre değerlendirmemiz gerek bunu.

Dünya, içinde bulunduğumuz düzen, işleyiş çarpıklaşmış durumda, insanın insanı yediği bir duruma dönmüş halde.
Yani aslında hayvan olmaya geri döndük. Gerçi insanın tarihi bir çeşit hayvanlık tarihidir kendi geliştirdiği ahlakın içine etmiştir insan, yani sadece içinde yaşadığımız çağa özgü bir şey değil bu, ama günümüz artık en uç noktalardan birini yaşıyor. Şimdi böyle bir durum içinde aslında insanın insanı yediği bir dünyayı değiştirmek olması gerekiyor bence öncelikli şart. İnsanın attığı adımlar bu doğrultuda olmalı gibi geliyor bana. Yani bana ne BZA dünyanın en güzel filmiyse. İnsanlara faydası ne, ben ona bakarım dünya bu haldeyken. Aslında bunu tek bir filme indirgememek lazım... Dünyada insanlar can çekişiyor, ve elinde hepimizden daha fazla insanlara erişebilme gücüne sahip biri varsa, ki bu da sanattır çoğunlukla, karanlıkta bir mum yakabilmelidir. Bu filmler mesaj yığını olmalıdır demek değil. Sadece kendisini izleyen herhangi bir kişiyle rahat iletişime girebilmelidir. Söylediğim bu. Dünyada yaşam günlük gülistanlık olsa herkes istediği gibi film yapsın derim, ama ben şu anda böyle bakamıyorum. Estetik olarak müthiş olan, sanatsal olarak dolu olan bir film bu noktadan uzaksa ben o filme övgüler dizemiyorum. Belki de benim hatamdır.

 
Gönderildi : 07/01/2012 8:58 pm
(@zecalufinon)
Gönderi: 61
 

Şuradan başlayalım: öncelikle, film nerede nasıl izlenir? Film, en genel açıklamasıyla sinemada ya da evde izleniyor. Evi bir kenara koyarsak, asıl amacın beyazperde olduğunu göz önüne alırsak, sinemaya giden insanların profilini çıkarmalıyız. Kabaca, sosyal etkinliklerde bulunan, arkadaş çevresi veya aile ile birlikte gidilen, girişte ücret ödenen bir yer. Temelde ekonomi, aslında kültür ancak yine ekonomi ile bir bağlantısı olan bir konu. Eğer toplumun genelinden söz ederek bilinçlendirme görevi üstleneceksek, bakmamız gereken ilk yer sinema değil, televizyondur. Hem ücretsizdir, hem de her evde bulunur. Film ya da program başına para vermezsiniz. Karasal yayından ücretsiz izleyebilirsiniz. Sonuçta televizyonda da görsel anlatımlar sunuluyor, sunumların görüntü yönetmeni, sesçisi, ışıkçısı, kısacası sinemadaki kolektif eylemler televizyonlarda da var.

Toplumun genelini ilgilendirecek hangi konu olursa olsun (Örn."Töre cinayetleri" veya "kadına şiddet"), bunu sinemadan değil televizyondan beklemeliyiz. Sinema filmlerinden değil, reklam filmlerinden, dizi filmlerden beklemeliyiz.

Esenlikler.

 
Gönderildi : 07/01/2012 11:24 pm
(@zecalufinon)
Gönderi: 61
 

Filmin DVD'si ile birlikte sunulan "Special Features" içeriğinde, 92 dakikalık kamera arkası bölümü var. Dün gece izlemiştim. Yapılan işe, gerçekten büyük önem verilmiş. NBC, neredeyse ekranda görünen sineğe bile önem verip, eğer hikayede önemli bir yeri yoksa çıkarmış, varsa sineğe bile oyunculuk, bir anlam yüklemiş. Bu doğrultuda oyuncular nbc'nin çalışmasında bayağı bir yorulmuş. Bir sahnede defalarca tekrar almış. Öyle ki, oyuncular bazı anlarda "yahu ne yapıyoruz?" gibisinden ruh hallerine düşmüş. Tekrar, tekrar, sonra tekrar, yine tekrar... Muhammet Uzuner'in, "ne yaptığımızı da çok bilmiyorum aslında" diye bir sözü var, o derece. Bir diğer örnek muhtarın kızı. Elinde tepsiyle içeri girmesi sahnesine o kadar çok tekrar yapmışlar ki, kızın tepsi taşımaktan bilekleri yorulmuş..

Ortaya ne kadar güzel iş çıkarmış olursa olsun, oyunculara gerçekten eziyet etmiş nbc. Kelimenin tam anlamıyla "kukla" gibi oynatmış. Eski nbc belgesellerinin birinde amatör oyuncuları oynatma konusunun artılardan söz ederken bunu sezebilmiştim aslında. Uzman oyunculara nbc'nin nazının geçmesi gerçekten zor görünüyor. Ancak kendinde bu acımasızlığı yapabilecek özgüveni bulacak kadar ilerlediğini düşünüyor olmalı; ya da farkında olmadan bu seviyelere geldi. Zaten film setinde kendisi bile, kendi setine "bu benim setim mi?" diye her gün hayret etmiş.

Yine "Special Features" içeriğinde geçen 'Interview with NBC' adında 23 dakikalık bir konuşma var. Yekta Kopan ile birlikte yapılan konuşmada, sinema hakkında, bakın NBC ne diyor:

"Filmi özellikle uzun yaptım diyebilirim; çünkü sinema üzerindeki dayatmalar hiçbir sanatta bu kadar fazla değil. Bir romancı ister şu kalınlıkla bir roman yazar, ister şu kalınlıkta. Ama sinema endüstrisi insanı 90 dk film yapmaya itiyor, zorluyor. Çok fazla bir baskı var. Biraz o baskılardan arınmak istedim. Yani insanların 'sıkılmayacakları' bir film değil, sıkılanları filmin ilk yarısında elemek istedim. Sinemadan istiyorlarsa çıkabilirler, vazgeçebilirler."

Kamera arkası çekimlerini netten bulabilirsiniz. İndirip izlemenizi tavsiye ederim. Bulamazsanız özel mesaj atıp benden isteyebilirsiniz.

 
Gönderildi : 10/01/2012 1:04 am
(@eskici)
Gönderi: 98
 

Filmin kendisine ve kamera arkasına bir yollu ulaşmayı başardım, şimdi geriye bir tek "kurgu günlüğü" kitapçığı kaldı.Elinde bu kitapçığın hard veya soft kopyası olan var mı? Paylaşırsanız çok sevinirim.

 
Gönderildi : 11/01/2012 11:56 am
(@toska)
Gönderi: 67
 

Televizyonda duyduğum bir habere göre yabancı gazetelerden birindeki hiçbir filmi beğenmeyen bir eleştirmen bu filmi çok beğenmiş ve tarzını sergio leone'ye benzetmiş ve nbc'nin kendisi de leone sinemamı çok etkiledi gibi bir şeyler söylemiş sanırım.Siz ne düşünürsünüz bilmem ama leone nereye nbc nereye yahu.

 
Gönderildi : 11/01/2012 11:16 pm
(@toska)
Gönderi: 67
 

Ayrıca sıkılanlar filmin ilk yarısında elensin istedim de neyin kafası arkadaş.

 
Gönderildi : 11/01/2012 11:19 pm
(@eskici)
Gönderi: 98
 

adamı dünya alkışlıyor, çektiği her filme ödül yağıyor, birileri de çıkıp "sen kimsin yahu ,ne içiyon sen" perdesinden konuşuyor.Dönüp de o sana sorsa bu soruyu yeridir de sen hangi akla hizmet sorabiliyorsun.

 
Gönderildi : 12/01/2012 11:51 am
(@minstrel)
Gönderi: 18
 

Televizyonda duyduğum bir habere göre yabancı gazetelerden birindeki hiçbir filmi beğenmeyen bir eleştirmen bu filmi çok beğenmiş ve tarzını sergio leone'ye benzetmiş ve nbc'nin kendisi de leone sinemamı çok etkiledi gibi bir şeyler söylemiş sanırım.Siz ne düşünürsünüz bilmem ama leone nereye nbc nereye yahu.
Leone tarzı yüze yakın planlar olsun, bozkır olsun, Anadolunun vahşi batıya benzerliği olsun, Fırat Tanış'ın westernlerden fırlamışlığı olsun(iyi kötü çirkindeki kötüye benziyor), bu yüzdendir yoksa film türleri olarak değil.

Ancak bizim evde g.tlerimizin üzerinde oturuyor olmamız Leone ile Ceylan'ı karşılaştıramayacağımız anlamına gelmemeli bence. Bu adamlar tanrı değiller ki yaptıkları her şeye boyun eğelim. İşlerini yapıyorlar. Bizim için yapıyorlar. Yani film bitince bir oh çekip evde tek başına izlemiyor. Leone ya da Ceylan arasında bir mukayese yapabilmek için Tarkovsky olmak gerekmiyor bence.

Yanlış anlaşılmasın Nuri Bilge Ceylan'a da filmlerine de taparım orası ayrı.

 
Gönderildi : 13/01/2012 3:05 am
Sayfa 6 / 7
Paylaş: