"Gerçek" entel olmadığım için gurur duyuyorum.
Öyle entelektüellik ile ilgili cümle kuruyorsak önce ne dediğimizi bilmemiz lazım.
Art niyet sezdiğim için tartışmaya dahil olmayacağım şu dakikadan sonra.
Güzel, özet bir yazı:
http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=2&dsid=271&dyid=4180
Nuri Bilge Ceylan'ın bu filmini hala daha seyretmedim onu baştan söyleyeyim lakin genel olarak konuşursak işte hakkında adeta ağıtlar yakıp, efsaneler ürettiğiniz Nuri Bilge Ceylan sinemasının senaryo hali.
http://www.birgun.net/writer_2009_index.php?category_code=1187091626&news_code=1234005118&year=2009&month=02&day=07 " onclick="window.open(this.href);return false;
Herhalde bütün o efsanevi hikaye vesairelerden oluşuyor olsa gerek. Daha öncede bunu yazdığımda kimseden bir cevap gelmemişti umarım bu sefer gelir keza NBC fanboylarının bu konudaki düşüncelerini gerçekten ama gerçekten merak ediyorum. Bu arada evet fanboy diyorum çünkü sinema ile ilişkisi ister hobi ister uzman düzeyinde olsun maalesef Türkiye'deki NBC hayranlarının en az %90'ının asıl amacı fanboyluk yapmak. Keza benim gözümde iPhone ve diğer Apple ürünlerine yapılan fanboyluktan bir dirhem farkı yok bunun. Kimse ne iPhone'un ne de iMac'in özelliğinin, donanımının ne olduğunu bilmeden bir tek kalıbına bakıp ve çok büyük bir oranda da sürü mantığıyla diğer bireylerin alması yüzünden alıyor. Bu birazda bizim ülkemizin tabiri caizse "Adam haklı beyler" anlayışından kaynaklanıyor, biri veya bir şey -özellikle de tam tersini söylersek toplumdan dışlanırız korkusu verecek kadar dünya kültürüne yerleşmiş- onun hakkında iyi diyor diye hemen arkasından iyi diye bağırıyorlar. Bir filmi iyi yapan sadece senaryosu, sadece yönetimi, sadece oyunculuğu, sadece kurgusu, sadece ışığı, sadece sinematografisi, sadece sesi, sadece alt metinleri, göndermeleri vs. değildir. Bunların ekonomik ve ergonomik olarak kıvamında kullanılmasıdır. Özellikle NBC gibi "İtalyan Yeni Gerçekçiliği" tadında halkın hikayesini anlatan bir sinema anlayışınız varsa. Halkın hikayesini halkın kendisine anlatamıyorsan ne anlarım ben bu işten.
Son olarak çok kaba bir tabir olabilir ama derdimi anlatır umarım, NBC filmlerinin görüntüsü (Görüntü Yönetimi değil dikkat çekerim, keza aldığı planlar çok etkileyici ve iyi olabilir lakin görüntü yönetimi, sinematografi en iyi kadrajı koyup vurdur gitsin demek değildir) iyi diyenler Avatar'ı, göndermeler, alt metinler vs. diyenler ise Anti Christ'ı izlesin. Ki doğru düzgün izleseniz Day Watch ve Night Watch gibi hafif kalbur üstü ve pek de sanatsal amaç gütmeyen filmlerde bile ne kadar iyi organize edilmiş bir sinematografi ve alt metin olduğunu görebilirsiniz. Kısaca kimse bana NBC iyi bir yönetmen demesin, bana iyi bir yönetmen olduğunu anlatsın. Şimdiden gelebilecek potansiyel cevaplara hemen cevap vereyim ki boşu boşuna forumda yer kaplanmasın (Daha önceden olduğu için yapıyorum bunu da götümden atmıyorum)
"Yahu iyi bir yönetmen ve iyi film, nasıl anlatılır ki yani?" - Bu cümleyi kuran zaten sinemadan anlamıyor demektir ve ben şahsen cevap verme gereksinimi bile görmüyorum.
"Bence iyi bir film" - Bence değil, yani?
"Cannes'dakiler bile iyi film demiş, sen kim oluyorsun?" - Ben Cannes'dakilere sormuyorum ama evet bir gün eğer o jürilere rastlarsan kesinlikle soracağım (Ciddiyim).
"Bilmem ne filminde bir sivrisinek Süleyman'dan kan emiyor, bu sinek Süleyman'ın onun sırtından yiyen kardeşine bir gönderme o yüzden NBC iyi bir yönetmen ve filmi de iyi" - Şirin Baba da Lenin'e ve tüm şirinler kötü de Rusya'ya gönderme, Gargamel kapitalizm iken köydeki tek dişi olan Şirine de Rusya Ana'ya gönderme.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, eğer bunların dışında gerçekten neden iyi bir yönetmen olduğunu açıklayacak olan varsa bekliyorum.
Ayrıca entel ve gerçek entel mevzusuna gelirsek;
http://www.tdk.gov.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=entel " onclick="window.open(this.href);return false;
Birilerine laf yedirmeye çalışmadan önce kendimizi küçük düşürmemeye çalışsak çok daha iyi olur, keza entel TDK'nın da kabul ettiği üzere entelektüel olmayan ama onu taklit eden demektir. Keza aslında sen Kezzap'a senin gibi entellerle, gerçek entelleri ayıran bir film olmuş derken aslında filme bok atıp, Kezzap'a katılıyor gibi olmuşsun. Ayrıca Kezzap'ı da entel olmak gibi ucuz bir sıfattan da kurtarmışsın. Keza entel olan sensin ve bunu da daha önce ki bunlarda film zımbırtısıyla kanıtlamıştın. Bu ortamdaki gerçek entel olan sensin, biz entelektüel miyiz, orası ayrı ama senin entel olduğun, aslında alabildiğine boş olduğun da bariz. Sesinin de böyle ortamlarda hep yüksek çıkması da bir fizik kuralı, boş tenekenin sesi daha fazla çıkar. Hatta bundan sonra bunlardafilm.com'u takip etmeye başlayabilirim keza senin film anlayışına ve (ve bağlacı "film"i kapsamıyor) zekana sahip birisinin sitesinde kötü diye tanıtılan bir filmin gerçekten iyi olma potansiyeli çok ama çok yüksektir.
Ed wood trolü buraya da peydah olmuş = D vakti zamanında açtığı bir siteyle millete bok atıyodu, şimdi forumlarda aynısını yapıyor
Bu filmin bu kadar polemiğe neden olmasına ve beğenenler beğenmeyenler kamplaşmasına gerçekten şaşırıyorum. Ben filmi basitçe ve sadece beğendim. Buna neden mi aramak lazım. Öyleyse izlerken keyif aldım. cevap bu kadar basit. bunun ne entellikle ne başka şeyle alakası var. Beğenmeyenler de basitçe sıkılmış, bitse de gitsek demiş olabilir. bu da beğenmek kadar anlaşılabilir ve haklı bir gerekçe. Beğenmenin, yada beğenmemin şartı şurtu olmaz herkesin paşa gönlü bilir.
Filmi beğenmek öte konular, yani alt metin analizler, yönetmenlik becerisi, kadrajlar vs tüm teknik konuları tartışacaksak önce filmi seyretmenizi öneririm. ve konuşarak tartışmayı tercih ederim, yazmaya üşeniyorum.
Birgündeki yazı tam bir saçmalık. Bir zamanlar Anadolu'da sadece fotoğraf estetiği filmi değil, entellektüel soyutlama değil. Filmde Anadolu bürokratları kendi çapında iktidar mücadeleri içinde anlatılıyor. Son derece ilginç bir olay etrafında olaylar gelişiyor. Sadece uzun planlar genel izleyiciyi sıkabilir ama iyi ki böyle yapılmış çünkü bu filmi bir aksiyon filmi gibi seyretmek olmaz. Film esnasında düşünmeye zaman ayırabilmek gerekiyor.
Film bir sonuç sunmuyor ki bence NBC eleştirileri hep bu noktadan sonra başlıyor. Bitince bazı seyirciler eee noldu şimdi diyebilir. Ona sen karar ver. Yaşam devam ediyor. cevabı ve mesajı yönetmenden bekleme. O da bilemez. NBC tanrısal bir buyrukla herşeyin en doğrusuna karar verecek kişi değil.
Film pekçok değişik şekilde okunabilir. Her okuma kişiye özeldir. nasıl okuyacağına NBC karar veremez. Çok farklı okumalar yapabiliyorsan haklısın, yapamıyorsan da haklısın. Bu filmle senin aranda. Ben böyle filmleri seviyorum.
Sağ ol KEzzAP. Şu "yıpratma" konusuna girmiyorum bile. Açıklamalarının referansıyla, "fikri değişim" işini hallet ve sinema yap diyorum. Görüşmek üzere...
Sağ ol KEzzAP. Şu "yıpratma" konusuna girmiyorum bile. Açıklamalarının referansıyla, "fikri değişim" işini hallet ve sinema yap diyorum. Görüşmek üzere...
Eyvallah. 🙂 Sinema yapar mıyım bilmiyorum ama. Bu aralar kendimden bu konuda şüphe eder vaziyetteyim. Belki sadece başkalarının sinema yapmasına katkıda bulunurum kendi filmlerimi çekmekten ziyade. Emin değilim.
Sinema yapar mıyım bilmiyorum ama. Bu aralar kendimden bu konuda şüphe eder vaziyetteyim. Belki sadece başkalarının sinema yapmasına katkıda bulunurum kendi filmlerimi çekmekten ziyade. Emin değilim.
Bir bir eksiliyoruz, zaten
Nuri Bilge Ceylan'ın bütün filmlerini izledim. Bir sıralama yaparsam eğer, Uzak benim için en iyi filmidir. Hattâ, Türk sinemasında izlediğim de en iyi filmdir. Bir Zamanlar Anadolu'da filmini de Uzak'ın hemen yanına koyuyorum. Uzun zamandır izlediğim en güzel, en iyi, en vurucu, en heyecanlandıran filmdi. Bu filmde, önceki filmlerinde olmayan yeni bir şey denediğini ve bunda da son derece başarılı olduğunu düşünüyorum.
Muhtar'ın olduğu sahne, sanki cennet ile cehennemin arasındaki Araf gibiydi. Geceyi gündüzden ayıran ve olayların artık çözülmesini sağlayan, filmin en önemli sahnesi. Muhtar'ın rolünü ve Muhtar'ın evini çok önemsiyorum. Kızının bir melek gibi odaya girmesi, mutlaka bir kadın sorunu olan karakterleri etkileyerek onları kendilerine getirmesi ve o sahneden sonra katilin, hikâyesini anlatması... Sonra geceden gündüze geçiş. Cehennem-cennet geçişi gibi.
Filmin belki de tek sarkan bölümünün otopsi sahnesi olduğunu düşünüyorum. Ama muhtemelen bunu da ben anlamamışımdır.
Nuri Bilge Ceylan'ın filmi çok uzun olabilir, ama her şey ekonomik. Bayıldım diyemiyorum, çünkü bayıldığım için söyleyemiyorum.
Ali'ye katılıyorum. Otopsi sahnesini görüşünce tartişalim.
Şimdi ortam biraz yumuşadı. Vakit geçti aradan. Fotoğrafa biraz da tersten bakalım. Kendim için söylüyorum bunu.
O kadar laf ettim "daha popüler olabilse keşke" anlamında. Ama şunu da çok net söylemem lazım. Popüler dediğimiz sinemamızın, (ben popülerin içine milyonluk seyircisi olan filmleri değil de daha önce dediğim gibi, altmetni oldukça kuvvetli, bir derdi olan ama yine de anlatım olarak popüler öğelere göz kırpan, iletişime girilmesi kolay filmleri koyuyorum-yani böyle olduğu halde de filmin az seyircisi olabilir-), bu filmden öğreneceği çok şey var. Birincisi görsel anlatım bütünlüğü. Filmdeki soğuk, bozkır, karanlık filmin bütün görüntülerinin içine işlemişti. Film boyunca yaratılan atmosfer çok etkileyici ve bir kopukluk hissi hissedilmiyor. İkincisi karakterlerin susma anları, bakışları vs. Genelde konuşma ve dialoglar üzerine kurulu sinemamızda bu anlara pek önem verilmiyor. Oysa bir insanın "susma" anları da oldukça manalı bir bütün sergileyebilir. Üçüncüsü de dialogların hiçbirinin "yazılmış" izlenimin vermiyor oluşu. Bu doğallık hissi sinemada genelde "iyi" oyuncuyla yaratılıyor, iyi oyuncunun yazılmış dialogları iyi oynamasıyla yani, ama onun üzerine bir de oyuncuyu doğaça, dil sürçmelerine yönelik serbest bırakırsan müthiş bir hava yaratabiliyorsun.
Şimdi belki yeni bir tartışma başlar. Filmi beğenmemiştin, bunlar ne demek oluyor diye.
Beğenmek beğenmemek ötesinde bir şey bence. Benim kafamda bir ideal var, o ideale göre değerlendirmeye çalışıyorum. "Kendi içinde" iyi olan bir film benim algıma gelince kötü olabiliyor, ya da tam tersi. Çok kişisel bir şey.
Nihayet filmi bugün izledim.
Ve film üzerine icra edilen bir tür "boks maçı"na dönüşen bu başlığı da baştan sona okudum.
Aslında en çok istediğim şey, başlıktaki, üzerine cevap vermek istediğim ya da fikir sunmak istediğim herşeyi alıntılayıp yazmak ama o kadar çok şey varki takıldığım bunu yapmam olanaksız. Saatler sürer. Yine uzun uzun yazacağım zaten, sabredip okursanız sevinirim çünkü fikirlerim çok yoğun bu filme karşı.
Fİlme notum: 7/10. Yani bana göre “iyi” bir film.
Ancak.... Tüm bunlar, minimalist sinema denen tür ve "Bir NBC filmi" kapsmaında geçerli şeyler. "Bana göre NBC, sinema sanatının gücüne hakim isim" söylemi, bir sinema yazarı olarak, minimalist sinema üzerine de fikir ve birikim oluşturma çabamdan doğuyor. Yani NBC çok iyi bir minimalist sinema mimarı, Bir Zamanlar Anadolu'da ise çok iyi bir minimalist sinema örneğidir. Genel sinema anlayışı için durum tabii ki farklıdır. Aşağıda değineceğim.
Metin olarak ise durum biraz kötü. Ya dakötü değil, “enfes”. Hem kötü hem mükemmel. “Bu film ne anlatıyor?” gibi çok da anlamlı olmayan bir soruyu bu film için sormak şart. Çünkü, aşağıda, uzun uzun anlatmaya çalışacağım “dayaklık” durumlarla çok ilgisi var çünkü.
BU filmin neyi anlatıp anlatmadığı, en zayıf tarafı. Hatta “yalancı”lıkla suçlanabilecek seviyede sorunlu bir film bu. (Bu odaklandığım şey konusunda şahsi fikrim bambaşkadır aslında. Aşağıda bir parantez daha açacağım, kastımı netleştireceğim. Hem mükemmel hem kötü olan şey bu zaten) Bu fikirde olmaya beni iten tek şey filmin adı! “Bir Zamanlar Anadolu”da. Hadi yaa….? Gerçekten mi? Bir arkadaşım, bu filmin “Anadolu”yla ilgisini, alakasını söylesin. Filmde Türkçe konuşuluyor oldğu gerçeğini silin ve bu hikayenin endonezyada, fijide, meksikada, ugandada geçiyor olmadığını gösteren tek bir şey söyleyin. Bir arkadaş “ülke insnaını iyi anlatan” gbi bir şeyler söylemiş. Hiç ama hiç alakası yok. Bu hikaye, bu ülkeye, toprağa, yurdum insanına ait değil bir kere. Peki neden adı “bir zamanlar anadoluda?” Bir zamanlar caponyada da olurmuş. Bu bir.
İkincisi bu filmin ne anlatıp ne anlatmadığı esas zayıf karnı. Çünkü anlattığı şeyi anlatması için böylesi bir süreye, minimalizme, hatta ve hatta NBC’ye bile gerek yok.
Bu film, yaşadığımız hayattaki gerçeği/gerçekliği, olan biteni, insanların ona nasıl baktığını ve bu tercihlerin insanların hayatında neleri etkilediğini anlatıyor. Filmin esas meselesi, insan hayatında olup bitenleri, kişinin nasıl görüp yorumladığı ve onlardan nasıl etkilendiği.
Hemen netleştireyim kastımı: Ortada bir cinayet var. Ama cinayetle ilgili hiçbir gerilim, yorum, sürükleyicilik, gizem vs. yok. Bu harika bir hamle ve tercih. Kim bu filmin bir polisiye, suç filmi vs olduğunu iddia edebilir? Edebilen varsa buyursun konuşalım.
Demek ki olayın merkezinde görünen cinayet falan aslında merkezde falan değil. Demek ki cinayet, başka bir şey için bahane.
Nedir o?
Hikayenin 3 ana karakteri var: polis, doktor ve savcı. Aralarındaki en temel fark ve benzerlik, yani “özdeşlik” şu: Geçmişte ve bugünde olup bitenleri kabul ediş yaklaşımları arasında ciddi bir bağlantı var. Polis o gün ve geçmişte olup biten her şeyi olduğu gibi kabullenmeye, yorumlamaya, irdelemeye, incelemeye çalışıyor. Böyle bir cinayetin işlenmiş olduğunu kabullenemiyor, olan bitenin doğurduğu duygusal yoğunluk taşkınlık yapmasına neden oluyor ve savcı tarafından ortamdan uzaklaştırılıyor.
Savcı, olanı biteni kabullenme olgunluğunu gösteren biri. Ama hayat bazen fazla acımasız. (Küt diye ölen güzel kadın anısı örneğindeki gibi) Bu durumda ne yapıyor? Olayı kendi gerçekliğine, kaldırabileceği yumuşaklıkta bir zemine çekiyor. Otopsi motopsi yaptırmadan, makul bir gerçekliği olaya enjekte ediyor ve dosyayı kapatıyor. Olan biteni kaldırma yetkinliğinde, kaldıramayacağı olayları da kaldırılabilecek şekilde güncelleme tercihini yapan biri.
Doktor ise bu iki uç arasında henüz bir tercih oluşturabilmiş değil. Arayışta ve fikir oluşturma aşamasında. Savcının geçmişteki tercihini kurcalıyor, kısmen yargılıyor. Savcı onun bu çabasını saygıyla karşılıyor. Hatta ondan etkileniyor ve bu savcıyı biraz yaralıyor. Ama sonuç değişmiyor. Çünkü savcının, yönlendirmesi gereken olayları, yaşadığı hayatını mümkün olduğunca makul, dayanılabilir biçimde yaşamasının yolu bu. Ve doktor savcının, bu tercihini, bu tercihi neden uyguladığını anlıyor finalde. Ölen adamın eşinin ve çocuğunun gidişini izlerken, adamın canlı canlı gömüldüğünün gizlemesinin açıklaması bu. Bakın, kadın ve çocuk gidiyorlar. Çocuk yakınına düşen topa vuruyor. Hayatları üzüntüyle de olsa devam edecek. Taşıdıkları üzüntüyü derinleştirmenin ne anlamı var? Onlara “babanız/eşiniz canlı canlı gömülmüş” demenin ne gereği var? Yok! Savcının yapıtğı gibi yapıyor doktor da. Gerçeği esnetiyor. Daha konforlu ve kaldırılabilir bir hayat için. Polis, olanı biteni asla esnetmiyor. Ama bu onu yıpratıyor. Savcı olanı biteni kitabına uyduruyor. En fazla içten içe üzülüyor ama bu tercihi onu daha mutlu kılıyor. Doktor da savcıdan yana yapıyor. Ve naısl bu denklemde bir tarafta olan savcı, diğer tarafta olan polisi, “yöneten kişi” ise, doktor da filmin finalinde, bulundu ortamdkai en yetkili kişi. Yazıcıyı ve operasyonu yapan kişiyi yönetiyor.
Zaten polis de, savcı da doktor da işleri gereği biraz böyle insanlar. Polis mesleği gereği kanıtlarla, gerçeklerle, olan bitenle meşgul. Savcı olan biteni yorumlamak ve sonuca bağlamakla. Doktor ise bir şeyleri tedavi etmekle.
İşte filmin, (yukarıda parantezde başlattığım mesele) böylesi evrensel ve dikkati hak eden konuyu işliyor olması mükemmel. Çünkü türk sineması için oldukça ilginç bir şey. Yani türk filmlerinin, illa türkiyeye ait şeyler anlatması gerektiğini iddia ediyor değilim. Hatta tam tersi beni çok daha fazla mutlu ediyor. Ama bu filmin kendini, bir Anadolu hikayesi gibi sunması sorunlu. İnsanların yaşamlarından kesitler falan değil bu film. Anadoluyu falan anlatmıyor. Anadolu kültürü falan yok filmde.
Ve ayrıca, bu enfes zemin için böylesi bir görsellik, böylesi bir minimalizm hiç gerekli değil. Bu film, minimalist sinema örnekleri ile değil Akıl Defteri ile akraba. Gerçekleri değil, gerçeklerle yaşanan ilişki üzerine bir film bu.
Gelelim NBC’nin sinemamızdkai konumu, izleyicisi ile ilşkisi vs. konularına.
Genel olarak bakarsam ise fikrim bunların biraz dışında. Bir kere film, gereksiz derecede uzun. Gereksiz ya da anlamı flu/net olmayan (entelektüel fluluk. Yİne tüylerim diken diken) çok fazla şey var. Film akmıyor, ilerlemiyor. Minimalist sinema, zaten akıcı, sürükleyici vs. değildir denir. Hayır, bu doğru değil. Minimalist sinemanın, sinema için çoğu zaman kaçınılmaz görülen bir gereklilik olan "akıcılık"ı elde ediş yöntemi, çok anlamlı kareler yakalaması ve o kadrajdaki anlamı çözmemizi istemesidir. Yani yönetmen kamerayı bir yere koyar, çekim başlar. UZun uzun o sabit kadrajı izleriz. İzlerken de o kadrajda bir anlam ararız. Eğer bulabiliyor isek film sıkıcı falan olmaz. Aksine akıcı olur. Ancak NBC, bu kapsamda bir isim değil. Bilal Bay'ın Gerçekten Fazlası Değil'inde (örneğimi garip görmeyin. O film gerçek bir başyapıttır) bir sürü böyle çekim var örneğin. Ama hepsi ama hepsi filmin duygusunu, dokusunu, içerdiği derdi destekleyen, zenginleştiren tercihlerle boyanmış durumda. Ama NBC'nin, Reha Erdem'in, Demirkubuz'un neredeyse hiçbir filminde bu tip bir şey göremedim. Bu heriflerin filmlerinde sabit, çok uzun çekimler var. Ama ne bu çekimler ne çok estetik. Ne de net bir anlam var. Hadi bazı örneklerde estetik olunsa bile ortada ya bir anlam yok. (Hayat Var/Reha Erdem) Ya da birden çok anlam var ama hangisi kast ediliyor, önemseniyor belli değil. (NBC) Ve bu ikisi de aynı kapıya çıkıyor: "BU herif çok akıllı ve entelektüel. BUradaki anlam çok derin, biz salağız ve anlayamıyoruz. Bari ödülü bu herife verelim" gibi birşey. Sayfa sayfa konuştuk. Reha Erdem'in Hayat Var'ındaki sayısız uzun çekimin anlamını sordum, bir kişi cevap vermedi. Çünkü ortada bir anlam falan yok. Bir Zamanlar Anadolu'danın 2.5 saat olmasının hiçbir anlamı olmaıdğı gibi. Sayısız uzun çekimin bir anlamı olmadığı gibi. Ya da çok fazla anlam var ama hengisine odaklandığı belirsiz. Entelektüel fluluk bu işte. Buna sırtını yaslayan ödülü kapar. Böyle ortamlarda sayfa sayfa konuşulur, değerlerini de artar.
Bakın çok basit bir örnek vereceğim: Fİlmde doktor karakteri sayısız çekimde sessiz sakin düşünüyor. Öyle mal gibi çevresine bakınıyor, öylece düşünüyor. Dertli, düşünceli. Bir adet düşünceli pis sakallı doktoru, 10 saniye değil, 40 saniye çekmenin anlamını bir kişi bana açıklasın.... Doktoru ve arabı o sahnede, arkalarından çekmenin ve ve bu çekimlerin inatla uzun uzun sürmesinin nedenini bir kişi açıklasın bana.... Yemin ediyorum, bu iki karakteri sırtlarından çekmenin kast ettikleri bağlamında 3 sayfa yazı yazarım. Bakın yemin ediyorum, şaka değil. Hİç de zorlanmam. O kadar derin, anlam yüklü anlar ve tercihler bunlar. Ama yazımda olası beş tane farklı kasıt ve anlam olur. Hangisini kast etmiş ya da önemsemektedir NBC? Ne anlatmaktadır bu çekimlerle? Bunu yaparsan saygı kazanırsın, ödül kaparsın.
Hayır! Yapamazsın. Yapmaya çalışsan da izleyici bunu anlayamaz. Sadece hisseder. O hisseden de entelektüel izleyicidir zaten. Seni anlamaz ama "burada çok anlam var, bu herif filozof galiba, seveyim bari" der. Ama aslında olanı biteni anlamaz. Çünkü anlatan, neyi anlattığını net biçimde belirlememiştir/seçmemiştir, elinden gelenin en "entelektüelcesi"ni yapmaya kasmıştır.
“Dolu gibi görünürüm” (Reha Erdem) ya da “çok doluyum, aklımdakilerin hepsini de tek bir kadraja sığdıracak kadar iyi sinemacıyım” dersen, esas eğitmen gereken genel izleyici kitlesini, senin doluluğuna ihtiyaç duyan insanları kovmuş olursun. Hatta onlara s.ktir çekmiş olursun. Ne pahasına? Ödülü kapmak, entelektüel kesimden saygı görmek? Ya da ne? Hangisi daha değerlidir?
Bunları söylerken imâ ettiğim şey şu değil: “NBC bunların hesabını yapıyor” Hayır. NBC, hesap mesap yapmıyor. Hatta hiç hesap yapmıyor. Çünkü bu dengeleri önemsemiyor. KEzzAP’ın tepki gösterdiği taraf bu işte. Ve ona katılıyorum. NBC istediği gibi sinema yapsın, karışmak ne haddimize, zaten biz kimiz ki? Bunları onun yüzüne bile söyleyecek olsak bizi neden umursasın? Eyvallah. Ama sonuç çok belli: Parayı bir cepten diğer cebe koymaktır bu. Kimsenin bir kazancı yoktur sosyal, kültürel anlamda. Bu filme beetlejuice bayılır, Eray dinç bayılır, ali ünal bayılır, Payi bayılır. Ama bu isimlerin, bu filme bayılmaya zaten ihtiyacı yoktur. Varsa da tek bir sebeple vardır: türkiyede yapılabileceğini görmüş olmak. Ama bu, hyundainin gelip türkiyede fabrika açması gibidir. Fabrikada yurdum insnaı çalışır 3 kuruşa ama üretileni dünya insanları ve türkiyenin zenginler kullanır. Mal burada imal edilir ama üreten kişiler ürettiklerini kullanamaz. NBC gerçek memleket malıdır. Ama bu memleket onun umurunda değildir. NBC Cannes’da saygı görür. Malatyada değil.
Ve zaten, malatyadaki yurdum insanı posta gazetesindeki baldırı çıplak hatunun yanındaki küçük kutucuğa bakıp “türk yönetmen oskar almış” haberini görünce o filmi gidip izlemeyecektir. Niyetlense bile beceremeyecektir. NBC bu ülkenin, bu ülke insanlarına pek de hayrı “olamayan” (“olmayan” değil. İsteyerek, kasten, inatla değil. Kötü niyet değil yani) değeridir.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Filmi yeni izledim.Tüm yorumlarınızıda okudum.NBC hayranıyım.Film,görsel kalite olarak iyi,ama film olarak değil.İlk yarının sonuna kadar 3 aracın dağlarda dolaşmasınını izledikte ne oldu ? . Tam bir otopsi izledik ve ne kazandık.2 saatten fazla zamanımız karanlık dağlara vurmuş araç farlarını izlemekle geçti ve öğrendikki,yuvarlanan bir elma sonunda biryerlerde takılı kalıyor 🙂 .Bu düşüncelerim belki biraz sığ,acemice olabilir ama hayranı olduğum adamında bana bu filmde veremediği çok şey var diye düşünüyorum.
Adamın neyine hayransın?
Adamın sinemaya olan tutkusuna,kadrajlarına,mütevaziliğine(gözüken kadarıyla),beğendiğim filmlerine ve Türkiye nin dışarıda adının geçmesine neden olan birkaç yönetmenden biri olduğu için hayranım.
Yillar önce kkym döneminde ilk kez foruma,(minimal sinemayi tür olarak ve NBC nin ilk islerini begenmeme ragmen) ,NBC nin ulu ,yüce ,dokunulmaz sekilde forum elitistleri tarafindan konumlandirilmasina,varilmasi gereken ideal sinemanin bu oldugu seklindeki atesli tezlere birsekilde isyan halinde ,adini hatirlamadigim modlardan biriyle NBC yi tartisarak girmistim.
ve ne yalan söyleyim,Kezzap seni de ;kalemi ve zihni güclü fakat bazen basit analizlerin yeterli oldugu durumlarda bile uzun felsefi cikarimlar yapan ,anlasilir olani ucuz ve basit görüp ,derin gözükenin büyüsünde kaybolan elitist tavirda algilamis ve takip etmistim.
basligi bastan sona okudum, ideal sinema konusu dahil genel anlayisinda artik bir basamak atladigini, olgunlastigini düsünüyor,yazdiklarinin hepsine katiliyorum.
bu arada filmle ilgili kismen hemfikir oldugum bir yorum :
http://www.slantmagazine.com/film/review/once-upon-a-time-in-anatolia/5803 " onclick="window.open(this.href);return false;
ve ort. sinema izleyicisi-NBC iliskisi yorumlariyla aklima geldi, amerika kirsalinda bir coban-cowboy ve Iklimler ;Coenlerden bir kisa..
" onclick="window.open(this.href);return false;
Yillar önce kkym döneminde ilk kez foruma,(minimal sinemayi tür olarak ve NBC nin ilk islerini begenmeme ragmen) ,NBC nin ulu ,yüce ,dokunulmaz sekilde forum elitistleri tarafindan konumlandirilmasina,varilmasi gereken ideal sinemanin bu oldugu seklindeki atesli tezlere birsekilde isyan halinde ,adini hatirlamadigim modlardan biriyle NBC yi tartisarak girmistim.
ve ne yalan söyleyim,Kezzap seni de ;kalemi ve zihni güclü fakat bazen basit analizlerin yeterli oldugu durumlarda bile uzun felsefi cikarimlar yapan ,anlasilir olani ucuz ve basit görüp ,derin gözükenin büyüsünde kaybolan elitist tavirda algilamis ve takip etmistim.
basligi bastan sona okudum, ideal sinema konusu dahil genel anlayisinda artik bir basamak atladigini, olgunlastigini düsünüyor,yazdiklarinin hepsine katiliyorum.
bu arada filmle ilgili kismen hemfikir oldugum bir yorum :
http://www.slantmagazine.com/film/review/once-upon-a-time-in-anatolia/5803 " onclick="window.open(this.href);return false;
ve ort. sinema izleyicisi-NBC iliskisi yorumlariyla aklima geldi, amerika kirsalinda bir coban-cowboy ve Iklimler ;Coenlerden bir kisa..
" onclick="window.open(this.href);return false;
Bana geçmişimle ilgili yaptığın eleştiriyi ben bir süre önce kendime yaptım (ya da hayatın gidişatı bana bunu yaptırdı) ve çelişkilerimin farkına vardım.
Kişinin kendini tanıma süreci bu foruma yansıyabiliyor. Hele ki benim gibi eski ve çok paylaşan bir üyeysen.
Ne demiş Yunus:
"İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir."
Ekleme: Ayrıca ben bu Coenlerin filmini bilmiyordum, mükemmelmiş.