‘’Sabahları Napalm kokusuna bayılıyorum.’’
Robert Duvall (Lt. Colonel Bill Kilgore)
Apocalypse Now, yine, yeni, yeniden. Bitmeyen azap. 4 metrekarelik odanda, tavandaki pervaneyi seyrederken yuvanı özlemek. Yuvandayken de buraları, savaşı, öldürmeyi. Kana, kaosa, dumana ve napalma bulanmış bir yeryüzü toprağında, senden olmayanlardan çıkarma, varoluşun derinliklerinden doğan acının histerisini. Anlamsızca bir intikam duygusunun seni de sarıp, seni de tamamen anlamsızlaştırması ve buruşturup bir kenara atması. Atıldığımız bu yerlerin konforu bizi kesmez olur ve özleriz bir kez daha bu zayıf insanların topraklarını ve onları öldürmeyi. Bu duruma asker iken isyan eden bir albayın avlanmasına sıra gelmiştir.
Coppola 150 dakikalık orijinal versiyonuna 50 dakika daha ekleyerek 200 dakikaya çıkarmış ve ‘’adına ‘Redux’ diyeler’’ demiş. Kasasında 5 buçuk saatlik (330 dakika) bir kurgusu daha var. Bakalım o da gün yüzüne çıkacak mı? Bu 50 dakika içinde, orijinal filmde hiç gözükmeyen Fransız kolonisinin uzun bir sekansı mevcut. Ayrıca bazı taşmalardan da bahsedilebilir. Yani eklenmeseydi de film değerinden bir şey yitirmezdi denilebilir.
Uyarlandığı romanın konusu Nijer’de geçerken –o bölgede bütün kaynakları sömüren bir şirkete gönderilen adamımız isyan eder ve kontrolü ele geçirir ve onu durdurmak için de biri gönderilir- Coppola konuyu Vietnam’a uyarlamıştır. Sıkı bir Nietzsche hayranı olan Coppola, filmine bir çok alt metin yedirerek, Nietzsche tarzı kafayı yemiş 4-5 adamı başrole oturtmuştur. Helikopterlerin saldırısı esnasında, Nietzsche’nin yakın arkadaşı Wagner’den ‘Tannhauser’i çaldırması manidardır.
Görünürde bir savaş filmi gibidir. Aynı zaman da bir yol filmidir de. Uğranılan her yer o tuhaf çılgınlıktan nasibini almıştır. Sanki herkes savaşın yaydığı kutsal bir trans halindedir. Emir-komuta zinciri kırılmıştır. Uğranılan bazı yerlerde komutanın kimde olduğu belli değildir. Albayı (M.Brando) yakalamakla görevlendirilen yüzbaşı Willard, (M.Sheen) yol boyunca albayın dosyasını okurken, bazı şeylerin yazıldığı/görüldüğü gibi olmadığının farkına varır.
Filmin Cannes’daki gösterimi öncesi basın mensuplarının karşısına geçen Coppola artık her şeyin değiştiğini Nietzsche’den bazı alıntılar yaparak vurgular. ‘’Bazılarınızın kameralarında film olmadığını görüyorum’’ der. Dijital kameralara yeni yeni geçilmektedir. Dijital devrimin ayak seslerini ilk duyanlardan biri olarak, filminde de bir çok ilki denemiş, çok zorlu ve uzun bir sürede tamamlayarak ustalığını iyice pekiştirmiştir.
Aklı çevreleyen, sınırlayan ve o iç kısma ismini veren yerin dışına taşmak. Bunu isteyerek ve çılgınca bir dürtüyle yapmak. Kısaca sınırları aşmak için –tehlikeli bir yolculuktur bu- birebir bir görsel şölen. Her anının tadını çıkarın derim…
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
79 yılında beyazperde'deki bir filmin tekrar gösterilmesi gerçekten çok güzel. Aynı şekilde Blade Runner filmide director's cut gördü fakat onun sadece dvd si yayınlandı.
Aman o gelmesin zaten. Dvdsine sahip olsam da ne kadar izlesem de sevemiyorum bu filmi. Bi de hem bilim kurgu hem de post apokaliptik fetişim var sözde..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.