BBC haberi. Yazının başlığında da dedikleri gibi olağandışı bir durum. Şili'den bir resim:
http://www.bbc.com/news/business-37284938
Bana göre yazının özeti, farklı bir şeyler izleme isteği. Amerikanlardan sıkılınca bizimkileri izlemeye başlamışlar. Sonra bizimkilerden sıkılıp ya yeni şeyler izlerler ya da eskiye dönüş yaparlar.
Kültürel ortaklık da var.
Yıllar evvel bizimkiler de onların dizilerini izliyordu.
Yalan Rüzgarı, Marimar, Rosalinda vs.
Aslında birçok yerde var bu durum. Önce Arap ülkeleri ile başladı. Uzakdoğu'da da var ama dizi sayısı çok değil. Kore, Tayland ve Japonya'da TV meraklıları dizilerimizi biliyor ve takip ediyorlar. Tarihi konular onlara ilginç geliyor. Millet bıktı Amerikan özel operasyon timlerinin aksiyon filmlerinden. Batılı kasıntı tipler artık gözleri bıktırdı sanırım. Bizimkiler farklı ve yeni geliyor. Ayrıca onlarda da bizde olduğu gibi fakir oğlan, zenging kız, aksi baba, yenilik karşısında engel olan gelenek vb aynı temalar var ve batılıların dizginsiz rahatlığı karşısında bizimkiler daha anlaşılabilir geliyor.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Fulgura'ya ek yapayım. Bildiğimiz anlamdaki batı medeniyeti bu çatışmaları 300 yıl falan önce yaşıyordu.
Onların da edebi eserlerinde var benzer temalar tabi farklı tarihsel koşullar altında. Çoktan aştılar. (Kültürel olarak aştılar, yoksa aynı sorunlar yaşanıyordur, ama etkin bir kültürel ifadesi yok pek.)
Fakat bu sayılan ülkeler kapitalizmi taş çatlasın 100 yıldır yaşıyorlar. Tam etkisi 50 senedir falan var.
Dolayısıyla böyle bir travmayı yaşayan kuşaklar üzerinden ortaklık zeminleri var.
Yeni kuşaklar yani kapitalizmin içine doğan kuşaklar büyüyünce bu etkileşim de geçecek sanıyorum.
Biri demiş ki; "Amerikan dizilerindeki klişelerden sıkıldığım için Türk dizilerini izliyorum". Biz de burda yerli dizilerimizi hep klişe ve tahmin edilebilir buluruz. O yüzden ilginç geldi bana. Tabii biz 10larca diziyi kıyaslarken onlar 2-3 tanesini izleyip öyle yorum yaptıkları için her iki taraf da yanlış söylemiyor.
Benim yapacağım bir ek de, internet kullanmayı bilmemenin böyle seçimlere neden oluşu. Birçok insan Tv'de ne çıkıyorsa onu izliyor. Yani seçimleri kısıtlı. Hep aynı yerde yemek yemek gibi. Internette istediğin restauranta gitme olanağın var. Fakat benim gördüğüm kadarıyla insanlar hem yasal olmayan yöntemlerden çekindikleri için hem de birkaç internet sitesini kullanıyor olmalarını yeterli gördüklerinden, aslında interneti hiç kullanmıyorlar.
Fulgura'ya ek yapayım. Bildiğimiz anlamdaki batı medeniyeti bu çatışmaları 300 yıl falan önce yaşıyordu.
Onların da edebi eserlerinde var benzer temalar tabi farklı tarihsel koşullar altında. Çoktan aştılar. (Kültürel olarak aştılar, yoksa aynı sorunlar yaşanıyordur, ama etkin bir kültürel ifadesi yok pek.)
Fakat bu sayılan ülkeler kapitalizmi taş çatlasın 100 yıldır yaşıyorlar. Tam etkisi 50 senedir falan var.
Dolayısıyla böyle bir travmayı yaşayan kuşaklar üzerinden ortaklık zeminleri var.
Yeni kuşaklar yani kapitalizmin içine doğan kuşaklar büyüyünce bu etkileşim de geçecek sanıyorum.
Çok doğru. Geçenlerde akademisyen arkadaşlarla konuşurken aynı cümleleri kullandık hatta. Hatta kadın meselesi bile böyle. Kadın'ın görsel ve toplumsal değişiminin büyük kısmı son 200 yılda ve sanayi devriminin etkisiyle çıkmış. O dönemlerde Avrupa'da bile kadınların durumu bugün buradakinden farklı değil. Sanayi devrimi ile kölelik gelmiş ve kalkmış, kadın emeğinin karşılığını istemiş vb derken modern topluma gidiş başlamış. Bizim gibi geleneğin egemen olduğu ülkelerde bu süreç sürmekte ve değişim yaşanmakta.
Yalnız arkadaşın biri ilginç bir şey söyledi. Bu durumun bizde aynı süreçler şeklinde yaşanmayacağını, artık bu oluşumların kültüre dönüştüğünü söyledi. Yani artık bizdeki kadın batılı kadının aynı süreci izleyemez çünkü bugün toplum o kadına bakıp, onun gyim kuşamına bakıp "bu bizde olmaz çünkü kültürümüzde yok, bize aykırı" diyerek farklı bir direniş sergileyecek" diye düşünmekte imiş. O nedenle Hintli kadınlar ancak bir dereceye kadar değişecekler, tam anlamıyla batılı kadın ile aynı ya da denk bir konuma gelmeleri çok zor dedi. Bana ilginç geldi ve kısmen de hak verdim.
Şu anda bizde pek gösterilmese de aslında Çin vb dizilerinde de bize hitap eden özellikler var. CGI sayesinde bunlar da görsel açıddan zenginleşti. Yani klasik hükümdar/hakan önderliğinde yapılan büyük boyutlu savaşlar, taht kavgaları vb aslında bizim geleneksel seyircimize de hitap eder ama nedense oraların dizileri bize gelmedi. Herhalde dini boyutları var bu konunun da.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Arkadaşının söylediği çok doğru, çünkü tam bu süreç içinde modernizm de bir kırılma yaşadı.
Küreselleşme dediğimiz olguyu çoğunlukla "emperyalizm" ve tek bir kültürel tarafın baskın olduğu düşünce gibi okumaya meyilliyiz eski alışkanlıklarla, ki bazı açılardan doğrudur da, ama bunun tek taraflı olmadığı, yani pompalanan bir batı kültüründen ziyade küreselleşmenin güncel söyleminin "çok kültürlülük" olduğunu söylemek lazım. (Seni artık kendi kültürüyle değil, senin öz kültürünle tavlıyor basitçe.)Klişe bir örnek vardır ama iyi anlatır. Coca-Cola'nın ramazanda "yeşil kapak" çıkartması bu çok kültürlülüğe entegrasyondur, ama bunun bir ileri aşaması daha vardır ki o da artık Cola Turka çıkarmaktır.
Dolayısıyla şöyle bir sonuca varıyoruz bu tartışmada. Bir yandan modernizmin yarattığı gerginlikler hala dizilerin ana konusu, ama bir süre sonra bu gerilim bir alışkanlığa, bir olağanlığa evrildiğinde karşımıza tam bir batı modeli çıkmayacak, hibrid bir model çıkacak, çıkıyor.
Ama o hibrid modelin Brezilya'da çıkacağı da aşikar. Fakat bu sefer Türkiye'de ortaya çıkan ile Brezilya'da ortaya çıkan birleşim birbirine ne kadar benzeyecek onu bilemiyorum. Çünkü modernizme verilen tepki, daha sınıfsal kodlara yaslanan "zengin-fakir" eksenli, onun varyasyonlarına sahip bir tepkiydi. Ortaklık zemini buydu.
Burada nasıl bir ortaklık bulunacak, bulunacak mı bilemiyorum.
Bu da ilginç bir nokta. Evet biz Brezilya dizilerini zengin-fakir ayrımının çok evresel sunulması nedeniyle doğrudan anlayabiliyorduk. Eve pizza siparişi vermenin batılıların işi olduğunda da hemfikirdik ama buna da özeniyorduk. Sonra birden bunun yerini lahmacun aldı. Ben çocukken lahmacun iğrenç bir yiyecek olarak bilinirdi. Kedi etinden yapıldığı iddia edilirdi ve yiyenler ancak dolmuşçular vb yani "iğrenç ve aşağılık arabesk insanlar" idi. Sonra İbo sayesinde birden lahmacun başta sosyetenin sonra da sıradan insanın fast-food'u oluverdi. Yani yerli pizza (aslında kebap daha uygun buna ama neyse) oluverdi ve kabullenilebilir yani "popüler" oldu. Elbette arada bir Le Lahmacun, The Lahmacun gibi mutant evrelere de uğramıştır ama sonuçta bize ait diye sevdik tekrar. Şimdi bizim bir dizimizde lahmacun bizim takip edebileceğimiz bir unsurdur. Her filmde ayrı bir anlama gelebilir ya da başka bir ilişkiye işaret edebilir ama bunu bir Brezilyalının anlaması mümkün değil. Biz de onların dizilerindeki nüansları takip edemeyeceğiz. Yerelleşmenin böyle de bir sonucu olacak demek.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
güney amerika entelektüel birikim olarak bizden pek farklı olmayan bir bölge. Hepi topu 300 milyon civarında insan var. üniversite kuşağında bizdeki sosyalist ekol gibi bir ekol dışında çağı yakalayacak bir hareketlilik yok. yukarıda kezzap'ın söylediği gibi on sene önce rosalinda izleyen kitle süleymanı da severek izler.
Aynı odada yatan iki hastanın, birbirlerine bakarak bundan zevk almalarına benzer bir durum var ortada. Kapitalizm ölümcül bir hastalık çünkü.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bölge farklı olsa da aynı konu sayılır. Bazı sosyologlara göre Irak'ta artan boşanmalardaki etkenlerden biri, yayınlanan Türkiye dizileri.
Özetle, dizilerdeki erkeklerin kadınlara romantik yaklaşımları ve zorba kocalarından boşanan kadınların kötü gösterilmemesi, öne çıkan özelliklerden.