Sanat filmi senaryosu nasıl yazılır? Diğer filmlerden, biraz daha farklı bir akışı oluyor sanırım.
Özgüveni kırılan yönetmenlerden.
Sanat filmi ne? Onu tanımlayabilirsen kendi sorunun cevabını vermiş olursun.
Kimi sanat filmi der, kimi festival filmi der. Yani NBC tarzı, böyle durgun filmleri diyorum.
Özgüveni kırılan yönetmenlerden.
sorunun aslında bir cevabı ya da mantığı yok ama bence içinde bulunduğumuz saçmasapan duruma değinmek adına güzel bir soru. Senaryonun sanat filmi, festival filmi, bağımsız sinema ya da arthouse denilen tarafla, gişe filmi, vizyon filmi, popcorn sineması ya da korku filmi, gerilim filmi, bilim kurgu yahut fantastik sinemaya göre ayrılan bir kurallar dizisi, akış biçimi ya da herhangi bir kriteri olamaz, yoktur.
Ayrıca sinema zaten bir sanattır yani bu ayrımı acayip saçma buluyorum ben. Nbc'nin yaptığı da sanat Eşkiya filmi de sanat. İzlediğiniz popcornlar sanat mı? bence hayır değil. Mesela şöyle başlanabilir bu tartışmaya, sanat tarihinin başlangıcında sanatın varolabilmesi için üç unsura ihtiyaç olduğundan bahsedilir 1-taklit 2-eylem 3-topluca katılım. sonra farklı kuramlar oluşturulur kimi der sanat dansla doğmuştur, kimi der sanat hikaye anlatmayla doğmuştur, kimi de sanat oyunla doğmuştur der. bu açıdan bakarsak bunlar da sanat. Ama bundan 3 bin yıl önce atina'da başlayan ve üç bin yıldır gelişen sahne sanatlarının -ki son yüz yılda bunlara sinema da eklendi- bir niteliği olması gerekiyor. Bu nitelik de dramatik olamları. Dramatik nedir diye sorarsak canlandırılacak ve izlenecek bir metnin toplumsal ve düşünsel bir boyutu olması gerektiği, ilgi uyandırıcı ve inandırıcı olması gerektiği, yoğun olması ve devingen olması gerektiği sıralanıyor. Bu açıdan bakarsanız da çok az film sanat eseri niteliği taşıyor. Bunları neden söylüyorum? ülkemizde nbc, zeki, semih kaplanoğlu gibi isimler tarafından bir ekol oluşturuldu ve Avrupa'nın aksine bizim kültürümüzde, toplumda bu sinema henüz karşılığını bulamıyor ve toplum nezdinde sanat sineması tıpkı sizin dediğiniz gibi işte nbc gibi, durağan, bakan adamlar, duran adamlar şeklinde algılanıyor. Fakat bu durum bu filmlerin sanat eseri olmasından kaynaklanmıyor. Yönetmenlerin tercihlerinden ileri geliyor. Dediğim gibi eşkiya da sanat eseridir, yüzüklerin efendisi de sanat eseridir. Bence sanat filmi denilen şeyin senaryosu nasıl yazılır sorusundan ziyade, sanatsal değeri olan bir senaryoyu nasıl yazabilirim sorusunu sormalısınız. Eğer sanat yapmak istiyorsanız.
Abi işte yıllardır anlatmak istediğim şey bu.
Ben Nuri Bilge'ye çok laf ediyorum mesela, artık kendi aramızda dalga konusu olmuştur benim Nuri Bilge antipatim, ama bu benim tarz olarak sevmememin ötesinde bu algıdan kaynaklanıyor. Yoksa benim aşırı saygı duyduğum, her filmine gittiğim, üzerine çok okuduğum, her şeyini takip ettiğim bir adam Nuri Bilge. Ama sevmiyorum, çünkü tarz olarak üzerine düşünsem de sevmeyebilirim. Bu onu değersiz yapmaz.
Ama bu ülkede "Nuri Bilge hattı" yani tür olarak minimalist diyebileceğimiz filmler sanat filmi diğerleri değildir gibi anlaşılıyor. Hatta öyle bir kuvvetli algı ki bu, yeni çıkan bir sürü genç Nuri'ye öykünüyor. Hayır değil. JeanG'nin dediği gibi sanatın sadece bir kolu o ve bence hatta Türkiye sinemasında kökü olmayan bu sebeple de bu ülkede hiçbir zaman toplumsal olarak karşılığını bulamayacak bir sinema bu. Mesela Sarmaşık'ı izledim. Nuri'nin bütün filmlerden kat be kat daha iyi bir film. Tarz olarak da bu hattın dışında kalabilmeyi başarmış, daha "gerçekçi" sinemanın yanına eklediği sürrealist öğelerle harika bir film çıkmış ortaya.
Biraz daha derinleştirelim. Türkiye sinemasının, sanatının kökeninde "sözsel" anlatı vardır. Söze dayalıdır. Ama söz de gevezelik düzeyinde değildir. Uzun uzun felsefe parçalamaz. Çok konuşur. Ama daha düşünceye değil duyguya dayalı konuşmalardır. Yani Kış Uykusu'ndaki 20 dakikalık dialogtan ziyade, bazı Zeki Demirkubuz filmlerinde gördüğümüz, örneğin Kader'deki, ya da Sarmaşık'taki bağrışmalar, çağrışmalardır.
(Ha kimse bizim sinemamızdaki hattı takip etmek zorunda değil, kastım o değil. Ama bilmek lazım. Tek sanat minimalizm değil. Gerçekçilik de bir akım. Sürrealizm de. Müslüm Gürses de sanatçı, Fazıl Say da. )
Sözün özü arkadaşımızın sorduğu minimalist, varoluşcu anlatıdır.
Bunu senaryoya nasıl yansıtırız?
Çehov, Kafka, Camus, Sartre okuyarak neyi anlattıklarına neyi ön plana çıkardıklarına bak.
Sonra bu tarz yönetmenlerin neyi görselleştirdiklerine bak.
Sonunda istediğin dile zaten ulaşacaksın.
Senaryoyu yazdığında öyle yazacaksın.
Ama okuman ve hayatı yaşaman lazım.
Paylaşacağım şey sorunuzun cevabı değil ama sanat sinemasından bahsedilince paylaşmak istedim...
"Ertem Eğilmez: Sinema çok yaygın bir sanat eseridir ve sinema; sanat sineması - ticari sinema diye ayrılamaz.
İyi sinema, kötü sinema vardır sadece.
Sanat sineması- ticari sinema diye ayrım yapanlar için en güzel film şudur: Film hiç iş yapmayacak, sanat filmi olacak ve kimse anlamayacak.
Yahu bunu toplumlar, kitleler izlesin diye yapıyorsun. İnsaf et.
Ben bunlara aydın bozuntusu diyorum. Bunlar bugün çıkmamış. 14. Lui'nin sarayından beri var. Diğer sanatlar, resim, müzik, edebiyat gibi sanatlar hep bu entelektüellerin elindeymiş. Halk fazla ilgi duymuyor. Çünkü okuryazarlık ve eğitim gerektiriyor. Sinema önce bunların elinden kurtulmuş. Şansı da bu olmuş.
Sinemanın sanat niteliği taşıdığını çakamamışlar. Çünkü sinema halk eğlencesi gibi doğmuş. 1905'ten 1925'e kadar özgürce doğduğu halkın kucağında gelişmiş. Sonra bunlar birden sinemanın sanatını keşfetmişler. Eyvah. Bir sanat eseri var ki biz bunu halka kaptırdık. Nasıl geri alalım? Ayırırsın halk sineması - sanat sineması diye. Halk sinemasının adı da kolay: Ticari sinema. İşte ondan sonra sinemanın içine edilmiş."
Ertem Eğilmez
(Yazı yigitguralp.tumblr.com'dan alıntıdır)
Kimse aksini söylemiyor ama yine belirtmek istedim, bu durumun suçlusu da nbc değil bence. adam zaten kısa filminden itibaren türkiye seyircisine film çekmiyor. kimse de illa bu insanların anlayacağı filmler çekmelisin diyemez. O da kendisiyle aynı duyguları paylaşan insanlar için yaptığını söylüyor. nbc'nin ortaya koyduklarına öykünen, yahut onun yaptığını anlamayan anlamlandıramayan insanların ortaya koydukları film, söz, düşünce, yorum ortaya bu karmaşayı çıkarıyor bence. sanat filmi nbc filmi gibi olur zihniyeti sanatın ne olduğunu anlamak bir kenara, sanatla tanışmamışlığın göstergesi bana kalırsa. dizi izleyip, sinemaya gittiğinde de yalnızca komedi ve korku filmleriyle haşır neşir olmuş insanların, yaşadıkları yerde bir tane farklı örnek olarak nbc var ve hmm demek ki sanat bu demeye başlıyorlar. aynı mantıkla film çekip hmm nbc bu filmlerle ödül alıyor demek ki ben de çekersem sanat bu deyip ödül verirler diyen sinemacıların kabahati olduğunu düşünüyorum.
kısacası nbc bu karmaşanın sorumlusu olamaz. ya da semih kaplanoğlu. zeki yine biraz daha büyük bir kitlenin izleyebileceği filmler çektiği için onu katmıyorum ben. belki ben de imkanım olsa nbc ile aynı tercihleri yapardım. sonuçta kişisel olarak sizin de zevk duyduğunuz sanatsal yönelişler var ve ha deyince de film çekilmiyor.
Tabii ki öyle. Bütünüyle katılıyorum.
Nuri'nin suçu değil. Ama şöyle bir şey var, sinema alanı içindeki "ulemaların" da NBC filmi sevmeyen sanattan anlamaz gibi hakim bir tavrı var.
Bunu bu şekilde ifade etmeseler bile, öyle bir tavrı az çok sosyo-psikoloji okumuş etmiş bir insan olarak anlayabiliyorum yani. (Zaten bu yüzden sinemayla ilgilenmeye başlayan arkadaşlar senin de dediğin gibi o moda giriyorlar. NBC gibi film çekmeliyim.)
Benim için en büyük sorun bu. O nedenle bu tarz insanlar var oldukça benim de tam uç tepkilerim devam edecek.
Bence Ertem Eğilmez'in birçok filmi NBC'ın filmlerinden daha iyi filmlerdir. Bunu söylemem beni sanattan anlamıyor yapmaz.
Sanatsal tercihi farklı bir insan yapar o kadar.
Ha sanattan anlamak zorunda da değilim ayrıca. (Sinemayla uğraşıyorsan anlamalısın tabi. Ama genel bir ahlaki kural olarak mecbur değil.)
Sanattan anlayınca çok önemli çok süper bir insan olmuyorsun, o da ayrı bir konu.
Arkadaşlar bence seviyeyi gereksiz yükseltmişsiniz... 🙂 Arkadaş festivalde kendine ödül getirecek türden entel film tanımı istiyor, siz fularları takıp sanat tarihinden girmişsiniz. Önce ben arkadaşa estetikten nasibini almamış ama dobra mı dobra Anadolu çocuğu usulü bir yol göstereyim:
1- Kameranı al, ufka, boş Anadolu kırlarına ya da son ihtimal olarak da bir deniz manzarasına bakan bir yere koy. Kayıt düğmesine bas, git bir sigara iç gel. Sigara kullanmıyorsan 2-3 dakika gez gel ve kayıt düğmesine tekrar basarak kapat.
2- Yukarıdakinin aynısını mekanı değiştirerek yap ama bu kez arkadan görünen bir adam olsun kadrajın sağ ya da sol tarafında ve mümkünse bu engin manzaraya bakarak sigara içsin. Bunu ne kesintisiz 2-3 dakika çek.
3- Adamın yüzüne yakın plan yap. Sakallı olsun, acılar çekmiş gibi olsun. Açıklama yapmaktan kaçın. Gizemli ol. Planların arasında mantıklı bağlantılar olmak zorunda değil hatta olursa kötü. Sadece "ben dertliyim... hem de öyle dertliyim ki..." havasını vermeye çalış.
4- Adam evine dönsün, Uzun uzu oturup boş televizyona baksın. TV'de görüntü de olabilir ama bu kez sıradan yarışma programı vb uyduruk şeyler olsun ki adamın ne kadar boş bir dünyada yaşadığını izleyici anlasın. Buraları çok uzatma çünkü izleyici bu kez televizyondaji programa takılıp dikkati dağılabilir. Malum o programlar bir şey anlatmadan süreyi uzatma teknikleri üzerine kurulu. Adam kalksın gitsin.
5- Adam bir nesneye uzun uzun baksın. Bu bir mücevher kutusu da olabilir, eski bir fotoğraf makinesi de ama biraz entel olsun. Tuvalet fırçası olmaz. Bunun o adama bir şeyler hatırlatıyor olması lazım.
6- Bir kadın ekle. Adamı arasın "nerelerdesin? Neden gelmiyorsun arkadaşlarl buluşmalara" vb desin. Adam cevap vermesin. Sonra kadın bir ara bunu ziyaret etsin, sevişsinler. Sabahın adam yine ufuklara baksın (ama bu kez çıplak olsun.Yatak odasının balkonu falan olur.) Kadın çıplak yanına gelsin ve arkasından sarılsın. Konuşmasınlar. Adamın derdi çözülmemiş olsun.
7. Böyle gitsin. Her yarım saatte bir uzun uzun 1. maddede anlatılan planları göster. İzleyici bıkma ie "ulan bu adamın derdi ne de biz bunu izliyoruz?" arasında bir yerlerde gezinsin.
8- Filmin sonuna dek böyle idare et. En son kadın "sen kendinle dertlisin. Senin derdin varolmak" gibi bir şeyler söylesin. Adam anlasın ya da anlamış gibi baksın. Kadın son kez ayrılsın adamdan (uçağa falan binip Avrupa'ya gitsin). 1. madde planı ile son ver.
Kabaca bu formatı kullan ama biraz çeşitlendirebilirsin. Bir de bunun daha dağınığını yapabilirsin ama o zaman sürreal de olmak durumundasın. Nereden geldiği belli olmayan unicornlar, taklalar atan palyaçolar vb girmek durumunda görüntüye ve kostüm masrafı çıkar çok. İnsanlar maske taksınlar falan çünkü maske sanatçılar tarafından çok sevilir. Bir sürü Freudyan ve Helenik yorum ve ilişki kurulur. Renkli toplar, Kaleidoskopik görüntüler ekleyerek psikedelik bir hava da verilebilir.
Umarım yardımcı olabilmişimdir. 🙂
(Entel mode on)
Arkadaşlar, bizdeki sinema daha Kezzap'ın dediği gibi görsel sinema olmayı pek başaramadı. NBC uzun pozlamalı görüntülerini kullanarak aslında roman yazıyor. Yani yaptığı fotoğraf ile roman karışımı ama kendine özgü bir sinema değil. İkisinin arasında bir şeyleri denediği an Üç Maymun'u yaptı ve onu da beğenmedik özgün bir bakışı yok diye. Aynısını Yavuz Turgul da Av Mevsimi ile yaptı. Sadece ve sadece sinematik olacak bir dil ortalarda ya yok ya da bulunduğunda da sanki tesadüf eseri tutturmuşlar gibi. Bunun dışında bugünkü Türk sineması 20 yy Türk öykü ve romancılığının film ortamına taşınma çabası gibi hala. Hala ve hala kasaba sıkıntısı izliyoruz. İlginç şey arayanlar da köy-kasaba ortamındaki çocuk öykülerinden medet umuyor. Haksızlık etmek istemiyorum ama buradaki dert şu: Bizimkiler gösterilmesi olanaksız derecede zor şeylerin filmini çekmek istiyorlar. Ben bu nedenle bu sanatsal ve bizi batılılara beğendirme kaygısı içinde gibi gelen sinemacılardan ümidi kestim ve aksine B filmlerden, tamamen alttan, yerin dibinden, kalite konusunda en ufak kaygı gitmeden hardcore ve zevkine film yapanlardan ümitliyim. Burada bir çıkış oldu ama ya Okul/Dersane türü taklitler ya da cin filmleri var. Cin filmleri güzeldi iyiydi ama artık birbirlerinden farkları yok. Buralardan bir yaratıcılık çıkacağını umuyorum ama her film bir öncekinin aynı geliyor orada da. Anadolu rock diye bir akım vardı ama adamlar türküleri rock formatına adapte etmek dışında bir yeni yol oluşturamadıkları için yok oldular. Bir furya oldu geçti diyoruz. Bu cin filmlerinin bir sonraki aşamaya geçip geçemeyeceğini göreceğiz bakalım.
Sanat ille de elitist yani burjuva kaygılarıyla mı ayakta kalabilir, ille de mi aristokrasi ve seçkinler lazım estetiği yaratmak içn bilemiyorum. Bu Batı'nın geçirdiği bir evrim. Belki seçkinci bir sınıfın ortaya çıkmasına gerek kalmadan da, daha kitlesel bir gelişme/evrim süreci ile de bir estetik, bir sanat ve bir sinema da doğabilir ama buradan çıkan her estetik ya fazla kaba saba oldu bugüne dek ya da işlevselliği (mesaj verme, topluma hizmet etme) sanarsallığının önünde yer aldı. Bu arada sanat ve estetik derken Rokoko mobilya estetiği arzusunda değilim ama mobilya diye iki odunu çakıp getirirseniz de buna tasarım diyemem.
Velhasıl, sanat ve estetik deyince sanırım önce insanın karnının doymuş olması ama aynı zamanda da ruhunun aç olduğunu farketmiş olması lazım. Yoksa orta karar bir kamera alan herkes kendince film çekmeye kalkıyor ama ortadaki şeyler ucuz Hollywood filmlerinin efektli kopyaları ile NBC filmlerinin popülist taklitleri oluyor. Bir şeyi aramayan adam bir şey bulamaz. Tesadüfen belki bir iki şey tutturulur ama bir ekol, bir gelenek olamaz.
Batıdaki dert ayrı; orada kendini gösterip anaakıma davet edilen adamdan artık hayır gelmiyor. Bizde ancak batıya gidip arkada bıraktığı Türklüğü pazarlayan adam biraz iş yapıyor çünkü batılı bizi hamamla, çayla kahveyle ama biraz da haspa biraz da eşcinsel olarak görmek istiyor. Adamın kültürel beklentisi bu. Sen de satacağın malı buna göre paketlersen batıda satılır. Burada doğan sanat var mı yok mu buna bakmalı derim ben, fularımı gevşeterek...
(Entel mode off)
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Valla ben de anlamadım konunun nereye gittiğini 🙂
Ben direk, "senaryo nasıl yazılıyorsa o şekil yaz" diyecektim.
haha fulgura tam bir şeyler daha yazıyordum mesajını görünce kendime gelip napıyoruz harbiden deyip sildim 🙂
Hahaha Fulgura öldüm gülmekten. 🙂
Genel olarak söylediklerine katılıyorum.
Toplumdan bir estetik çıkar mı günümüzde zaten onu çok apayrı tartışmak lazım ama bir birey toplumsal bir estetik yaratabilir. Toplumu iyi tanımak lazım ama işte o da mesaj kaygısına gidebiliyor gerçekten. (Benim de kısmen atamadığım bir özellik. Ama zaman geçtikçe dengeyi bulabileceğimi düşünüyorum.)
Ben insanın içindeki senin B filmlerinde bulduğun o insanın keyfine-zevkine yaslanması gerektiğini, ama bunu toplumsal bir bilinçle desteklemesi gerektiğini düşünüyorum. Yani çocukluk boyunca Van Damme filmlerini bayıla bayıla izlemiş insanlar, sinemaya ilgi duyup "ortama" girdiğinde geçer akçeyi iki şekilde yorumluyorlar. Ya Van Damme filmlerine özenerek benzerlerini çekmeye çalışıyor, piyasaya entegre oluyor, ya da "alternatif ortamda", abi burada Van Damme deyince insana gülüyorlar du bakayım Bergman var Tarkovski var NBC var diyerek Van Damme'ı terk ediyorlar.
Yapmayın. Kendinize bu kadar ihanet etmeyin. Van Damme filmi sevmişsen sinemayla onunla tanıştıysan, seni sen yapan kökenlerden biri orada demektir.
Onun üzerine bir şeyler bina edebilirsin.
Zaten kendi hayat kökünü hiçe sayıp diğer tür sinemaya öykünen insanın "kötülüğü" "yapaylığı" kendini belli ediyor.
Fulgura'nın tarif ettiği filmler gibi filmler çıkıyor.
bir de hiç konuşmuyoruz ama bu işin ekonomik boyutu da doğrudan müdahele ediyor içeriğe biliyoruz. hiçbirimiz istediğimiz filmi çekip gidip vizyona koyamayacağız. yatırım gerekiyor bahsettiğimiz filmlere de. bu noktada koşullar çok değişken olabiliyor, nbc hep festivalleri hedefledi, avrupaya satmayı hedefledi. şimdi türkiye'de bir film çektiğinizde bunu 2 şekilde amorti edebileceksiniz ya gişeye kaydıracaksınız hafiften ya da siz de festivalden medet umacaksınız. bu aşamada iyi formul üretmek lazım yapacağınız, yapmak istediğiniz işe göre. belki de bizim yerli yeni filmler burada tökezliyordur.
haha fulgura tam bir şeyler daha yazıyordum mesajını görünce kendime gelip napıyoruz harbiden deyip sildim 🙂
Yok yahu, yaz. Ben şaka yapıyorum. Böyle alaylı tavırla içimizi döküyoruz sadece biraz. Yani alay eder gibi yaparken ciddi olmanın da bir yolu bence. Merak ediyorum aslında insanlar ne düşünüyor bu konularda diye.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Kezzap, o eskidenmiş. Bir zamanlar "halk" diye kutsal bir kavram varmış. O halka sahip çıkılırmış, aydın olmanın en yüce biçimi halka erişmek, onu aydınlatmakmış. Son 10-15 senede bu kutsal kavram artık yok bence. Sende bunun varlığına dair bir inanç, belki de bir umut görüyorum hala. O kavramı hala değerli addediyorsun çıkış noktası olarak. Oysa artık halk denen şey bir ucubeye, bir zombi kitlesine dönmüş durumda. Kendini kurtarmaya çalışanı reddeden, yozlaşmışlığıyla uzlaşmış bir kitle var artık. Şimdi elbette gidip bunu o halkı bu duruma düşürenlerin bir projesi olarak görmek de mümkün ama biz İsa değiliz ki çarmıha gerilmekten zevk duyalım. O halk erişilmek falan istemiyor. Eskiden köylü cahildi ama bir sempatisi vardı. Bugün hem o saflığını kaybetti hem de neredeyse her biri toplu tecavüzden zevk alan, bedensel hazlar düzeyine inmiş bir kitle ortaya çıktı.
Eskiden inandığı din vardı bu insanların. Bir değer sistemiydi sonuçta ve iyi-kötü belliydi. Artık doğrusu eğrisi belli olmayan toplumlar var. Bir toplum ve değer sisteminden çıkmış ama bir diğerine girememiş bir toplum var. Ne inananı inanan, ne moderni modern bir toplum bu. Sanat değil zevk güdülüyor toplumu. Yoksa dini eser sayısında da patlama olması lazımdı ama ona da merak yok. Yani o cephede bir entellektüel ya da estetik gelişme de yok. Siyasi bir ağız dalaşının sinemadaki bazı karşılıkları var. Yani bu olay öyle batılı/modernlik ile islam/gelenek çatışması falan da değil aslında. Öyle olsaydı bir uygarlık tezinin karşısında başka bir uygarlık veya estetik/sanat tezi olurdu. Bunlar yok. Düşünmek falan istemiyor insanlar. Biraz farklı olanı yakıp yoketmekten haz alan bir kitlenin estetik kaygıları olmasını bekleyemezsiniz. Bu kitle tehlikeli. Olsa olsa zombi filmi olur bu ortamda. Artık orman içinde derme çatma küçük bir yer inşa edip bu kitleden uzak kalmaya, bulunmamaya çalışan insanlarız biz. Dİğer kurtulanlarla bağlantı kurmak dışında yapabileceğimiz bir şey yok. O film çektiğin mahalledeki insanlar senin üstüne benzin döküp yakarlar diye korkuyorum ben.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.