Firatcigim: "TUTMASAYDIM DÜŞÜYORDUN " adli kisa hikayen "hakikaten benim de kendime tam aciklayamadigim bir sekilde" beni etkiledi. Otobiyografik olma olasiligi yuksek hikayecikleri bir paydada gayet guzel kaynastirmissin. Ozellikle tasvirdeki detaylarin beni perisan etti. 🙂
Mahalle macinin atmosferini, donerci tezgahini, park diye Turk insanina yutturulan "iki bank bir salincak" olusumunu hakikaten kelimelerle resmettin aklimda. Arada bir cumlelerinin cok degil ama biraz daha kisa olmasi halinde "Hikaye daha mi akici olur du acaba?" diye dusundum. Ama belli bir zaman sonra o dusunce de soluklasti, yok olmadiysa da.
Yuregine, derdine saglik.
"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen
Bayram Aygun
http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;
Çok ustaca bağlamışsın konuları birbirine. Helal.
Sağolun abiler. Yer yer otobiyografik, yer yer değil. Ama hislerin tamamı otobiyografik olayların olmasa da 🙂
Erkan senin okumanı istiyorum çok.
Böyle bilmiyorum, bir aralar yazdığın şeyler, çektiğin filmler, "dertlerim var abi benim, acılarım var" deyişin, böyle bir gönül teması kurdu benimle. Bu öyküyü seveceğini düşünüyorum.
Çok ustaca bağlamışsın konuları birbirine. Helal.
Keşke hayat bu kadar ustaca bağlamasaydı bu hikayeleri.
Artık yazmaya devam etmiycem. Zaten kimsenin okuduğu falanda yok…okumayacaklarda…niye okusunlar ki dimi...onlar benden daha iyilerine layıklar ve yazabilirler benden daha iyilerini …ben kimim… kayıp… beş para etmez bi berduş…belki de hiç yazmaya başlamamalıydım… hiç anlatmamalıydım derdimi size.. bütün yazdıklarımı yok edicem zaten gitmeden(!)… kimin için yazıyorum ki ne için yazıyorum? Neden yazdım onca şeyi? Neden? Düşündünüz mü hiç? belki beni bi nebze anlarsınız diye yazdım… gecelerimi uykularımı verdimde yazdım…akıllanın diye değil…hayatın anlamını öğrenin diye hiç değil…vallahi değil…beni anlayın diye yazdım…içimi paylaştım…içimi dışıma çıkarttım da yazdım…acılarım var lan benim...yaralarım var… kurumadı daha…kaç kadın terk ettim haberiniz var mı acılarım var diye? kaç kadın terk etti beni yaralarım var diye...aşk acısı mı sandınız, değil…ne açlıklar ve aşksızlıklar, ne susuzluklar ve huzursuzluklar da gördüm lan ben, gıkımı çıkartmadım …uzuvlarımı verdim size, gözlerimi verdim, dillerimi verdim… noolurdu lan beni de alsaydınız aranıza, bokkkk herifler! bir kişiye daha yer yok muydu yanınızda? bu kadar mı zordu bi şans vermek... bu kadar zor muydu lan bi insanın acılarını paylaşmak… bi kere olsun dinlemek bu kadar mı zordu…kimsiniz? asıl siz kimsiniz? kim verdi size sahip olduklarınızı…bana niye verilmedi… piç miyim ulan ben piç miyim!? kendimi kaldırıp kaldırıp bokkkk çuvalı gibi üstünüze atasım var…
yiyecek bişeyler bulmam lazım açlık midemi kemiriyor…
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Kamil'le Bir Başka Gece
Kamil bugün kendini Seher Dilovan gibi hissediyordu. Bir dönemler, hani şu TRT’nin 90’lı yıllardaki türkü patlamasında başrolü çekmiş türkücü hatunlardan biri gibi. Türkü deyince Belkıs Akkale ve Nuray Hafiftaş’la Seher Dilovan geliyordu bir zamanlar akla. Hatta çok da iyi söylemiyor olmalarına rağmen, bir şekilde parlayıvermişlerdi. TRT’de sık sık karşımıza çıkan Burhan Çaçan, Coşkun Sabah, Sinan Özen veya Ayhan Aşan gibi hissediyordu kendini. Ama daha çok Seher Dilovan’dı. İsmi biraz daha geri planda kalmıştı en ünlü olduğu zamanlarda bile, ama yine de tanınır bilinir sevilirdi bir aralar. Ama şimdi unutulmuştu. Sinan Özen gibi karizma değilşiklikleri de kurtarmıyordu, çünkü artık TRT ve Bir Başka Gece furyası bitmiş MTV Türkiye furyası başlamıştı Kamil için. Herkes çılgınlar gibi eğleniyordu. Kamil ise hep aynı Seher Dilovan’dı, ama modası geçmişti işte. Bir bardak çay aldı o yüzden eline. Biraz da fıstık. Sehpanın üstüne koydu. Kumandayı eline aldı. Zapladı. MTV’yi Kral TV’yi pas geçti Kamil. Flash TV’de durdu. Küstüm Show oynuyordu ve konuk Seher Dilovan’dı. Üzerine fıstık kabuklarını dökerek öldü Kamil.
...
Aslında uyumuştu. Annesi onu uyandırınca anladı. Annesi Belkıs Akkale’nin “İlvanlım” türküsünü söylüyordu. Kamil sıradaki parçayı kimseye armağan edemeyeceğini anlayınca, yine ölmek istedi. Ama fıstık yiyerek hayatına devam etti.
http://arabeskoykuler.blogspot.com/2009/03/kamille-bir-baska-gece.html
Böyle pohpohlamış gibi oluyor sürekli ama bu da çok iyi Kezzap. Yazmadan edemedim!
Birden çıkıverdi.
Ben de sevdim.
Uzun süredir yazmıyordum. Bir arabesk öykü daha:
"Dizi Sezonu"
Tahirlere…
Dizi sezonu başlamıştı. Bunu yaz boyunca kapalı olan televizyonların yavaş yavaş açılmaya başlanmasından anlamıştı Tahir. Hiç arası yoktu dizilerle. Mesele sadece diziler değildi onun için, genel olarak televizyondan hoşlanmıyordu. Bir tek “sayısal gece”yi izliyordu Cumartesi günleri bir umutla. Baştan sona izliyordu, ama en fazla üç tutturmuştu. Programı baştan sona izlemenin programın sonunda çekilecek rakamlara herhangi bir katkısı olmayacağını birilerinin Tahir’e söylemesi gerekiyordu, ama onlar da dizi izledikleri için meşguldüler. Sayısal Gece’nin başında öylece kalakalıyor, geri kalan zamanda ise televizyondan uzak duruyordu Tahir.
....
http://arabeskoykuler.blogspot.com/2009/09/dizi-sezonu.html " onclick="window.open(this.href);return false;
selamlar,
"Bu sabah uçabildiğimi fark ettim." cümlesiyle başlayan öykünü çekmek isteyen ya da çekmeye çalışan oldumu.
Keyifli bi hikaye gerçekten...
selamlar,
"Bu sabah uçabildiğimi fark ettim." cümlesiyle başlayan öykünü çekmek isteyen ya da çekmeye çalışan oldumu.
Keyifli bi hikaye gerçekten...
Yok hayır. Çekimi zor sanki, ama çekebilen varsa seve seve veririm.
Sevdiğim bir öykümdür.