Bayağı bi zaman önce, rahmetli babaannemin bir lafı aklıma gelmişti ve ben de çarçabuk bir şeyler kurgulamış ve yazmıştım. Merak ediyorum, acaba ben böyle hakikatten ajitasyon yaparak insanların duygularını mı sömürmek istiyorum? Eğer bu böyleyse çok fena, ama emin olun amacım bu değil, yazarken yalnızca hüzün hissediyordum o kadar.. Ve o ruh halinde anlatmaya çalışmışım mevzuyu heralde. Okuyup yorumlamanızı istiyorum.
Eee senaryo nerede?
ONLAR
1. DIŞ/SABAHA KARŞI SOKAK-FİKRET
Gökyüzünün puslu mavisini gören kamera,çok ağır hareketlerle aşağı inerken,bağdaş kurmuş,elinde içki şişesi olan ve hiç kıpırdamadan önündeki boşluğa bakmakta olan genç bir adama yaklaşır.(Fikret)Hava hafif rüzgarlıdır. Yalnızca rüzgarın çıkardığı uğuldama sesi duyulmaktadır. Saçı başı dağınık ve uzun sakalları olan Fikret aniden bir yudum içki alır. Ve ekran bembeyaz hızlıca kapanır.
2.DIŞ/ÖĞLEDEN SONRA SOKAK-FİKRET VE ÖZLEM
Fikret merdivenlerden hızlıca çıkar ve alelacele yürümeye başlar. Ortalıkta,Fikret'in biraz uzağında karşıdan gelen genç bir kız dışında kimsecikler yoktur.(Özlem)Biraz daha yaklaştıklarında birbirlerini fark eden iki gencin heyecanlı yüz ifadeleri yakın plan çekimlerle belirtilir. Yan yana geldiklerinde onlar için sanki zaman durmuştur. Fikret ve Özlem yan yana geçerlerken gözlerini kırpmadan birbirlerine bakarlar. Birbirlerini geçtiklerinde Özlem hafif duraksarken, Fikret arkasına döner. Tam bu sırada ekran yine hızlıca bembeyaz kapanır.
3. DIŞ/SABAHA KARŞI SOKAK-FİKRET
Ekran açılırken yakın planda belli belirsiz anlamsızca gülümseyen Fikret'in yüzü görünür. Gözlerini kırpmadan yine önündeki boşluğa bakmaya devam etmektedir. Ve ekran aniden bembeyaz kapanır.
4. DIŞ/GÜNDÜZ BANK-FİKRET VE ÖZLEM
Ekran beyazken fonda Özlem’in sesi duyulur. İki genç bir banka oturmuş konuşmaktadırlar.
ÖZLEM: Hep bana bakıyorsun. Hem de bugüne kadar hiç kimsenin bakmadığı kadar güzel… Yanındayken çok heyecanlanıyorum. Kalbim yerinden çıkacakmışçasına çarpıyor ve ellerim tir tir titriyor. Bunun hiç bir zaman olmayacağını düşünürdüm. Ne Garip... Şimdiyse sonsuza dek senin yanında olmak istiyorum.
Biraz sessiz kaldıktan sonra Fikret, Özlem’in titreyen elini tutar.
FİKRET: Ben de sonsuza kadar seninle beraber olmak istiyorum.O kadar güzelsin ki... Hep orda, gözbebeklerinin içinde kalmak istiyorum. Seni çok seviyorum.
ÖZLEM: Ben de, ben de seni çok seviyorum
Ve ekran bembeyaz kapanır.
5.DIŞ/SABAHA KARŞI SOKAK-FİKRET
Hızlı bir geçişle, Fikret görünür. Yine karşısında ki boşluğa kıpırdamadan bakan Fikret'in yüzü, gözü kıpkırmızıdır. Dokunsan ağlayacaktır, çok çaresizdir. Yine ekran bembeyaz kapanır
6.DIŞ/GÜNDÜZ ÇİMLER-FİKRET VE ÖZLEM
Kamera, birbirini sımsıkı tutmuş Fikret ve Özlem'in elini yakın plan görür. Yavaşça yukarı doğru yükselen kamera sırt üstü çimlere uzanıp el ele tutuşmuş ve gökyüzüne bakan iki gencin bedenleri üzerinde salındıktan sonra yüzlerine doğru yaklaşır ve durur. Bu arada Fikret bulutları işaret eder. Özlem merakla bakmaya çalışırken Fikret onu öper.
7.İÇ/GECE FİKRET’İN EVİ-FİKRET VE ÖZLEM
İki genç, loş bir ortamda yani mum ışığında romantik bir akşam yemeği yemektedirler. Fikret yerinden kalkar ve (.......) şarkısını açar ve Özlem’in yanına yaklaşır.
FİKRET: Güzel bayan… Benimle dans etmek ister misiniz?
Gülüşürler.
ÖZLEM: Elbette.
Dans ederler.
8.DIŞ/SABAHA KARŞI SOKAK-FİKRET
Dans kesilir ve ekrana aniden Fikret gelir. Önünde ki boşluğa bakmaya devam eden Fikret bu kez ağlamaktadır. Yeniden hızla geçmişi hatırlamaya devam eder.
9.DIŞ/ÖĞLEDEN SONRA ÖBY-FİKRET VE ÖZLEM
İki sevgili birbirlerine sarılmışlardır. Bir süre kamera onların etrafında döner.El ele tutuşurlar ve yürürler.Kamera onları arkalarından takip eder.
ÖZLEM: Bugünlerde uyuyamıyorum. Geçen gece sana mektup yazdım. Biliyorsun şimdilerde herkes 160 karakterlik bir cep telefonu mesajına sıkışıp kalmış. Ben böyle olmasını istemiyorum.
Çantasından mektubu çıkarır ve Fikret'e verir.
FİKRET: Haklısın. Bende bazen sana anlatmak istediklerimi yazmak istiyorum ama ne bileyim işte alıştık galiba cep telefonlarına. Artık herkese klişe geliyor mektup yazmak. Ben senin yaptığın her şeyi çok seviyorum.
ÖZLEM: Ama yanımda okumayacaksın.
Fikret gülümser.
FİKRET: Tamam evde okurum.
Vedalaşırlar, Özlem arkasını döner ve yürümeye başlar.Kamera ve Fikret onu gözden kayboluncaya kadar uzunca bir süre izler.
10.İÇ/GECE FİKRET’İN EVİ-FİKRET
Fikret, mektubu açar. Fonda Aynı anda hem Fikret’in hem de Özlemin sesinde mektup okunur.
Merhaba sevgilim,
Uyuyamıyorum. Neredeyse sabah olacak.İçimde anlatamadığım garip bir ürperti var.Hani olur ya sadece hissedersin ama anlatamazsın.Bazen mutluluğu düşünüyorum.Senin yanında olduğum gibi sonsuza kadar mutlu olabilir miyim diye?Bunu düşündükçe içinden çıkamadığım hastalıklı duygulara kapılıyorum.Hep çaresiz kalıyorum.Bi kere bu hayatta ölüm denilen şey varken nasıl mutlu olabilirsin ki..Hayaller kuruyorsun,onları gerçekleştirmek için çalışıp çabalıyorsun ama önüne olmadık engeller çıkıyor ve bi bakmışsın hayal ettiğinden çok uzaktasın.Bunlar,bana hiç inandırıcı gelmiyor.Sanki yazılmış da biz oynuyoruz gibi..Oysa ben hem yazıp hem oynamak istiyorum......................................................................Seni çok özlüyorum..Sabah ezanı okunuyor.Galiba artık uyumaya çalışmalıyım.
Seni her şeyden çok seven Özlem...
Ortalık ezan sesiyle yankılanıyordur.
11. DIŞ/SABAHA KARŞI SOKAK-FİKRET
Ekran mektubu okuyan Fikret’in görüntüsüyle iç içe girmiş olarak yavaşça açılır. Ezan sesi burada da yankılanıyordur. Fikret karşısındaki boşluğa bakarken artık hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Sonra gözlerini silmeye çalışır ama başaramaz. Bir an kendini toparlar ve yavaşça yerinden kalkar, elindeki içki şişesi parmaklarından kayıp gider. Kadraja, rüzgârdan uçuşmakta olan bembeyaz kıyafetler içerisindeki Özlem girer. Bembeyaz ve tepkisiz suratında donuk bir ifade vardır. Fakat Fikret Özlem'i göremez ve ağır ağır yanından geçip gider.
12 EYLÜL 2006
Erçin bence ajitasyonluk bir durum yok senaryoda ama ben bu tip filmleri sevmiyorum. Tarz meselesi olabilir.. Babaannemin lafından yola çıktım demişsin ama ben senaryonun söylemek istediği şeyi alamadım. O laf nedir tam olarak?
Ajitasyon sezmemen güzel benim açımdan, ayrıca bu tarz filmleri sevmediğini biliyorum ama ben seviyorum hehe. 😀
Baştan söyleyeyim yaklaşık 2 sene önce yazdığım bir şey bu, bayağı bi iddasız. Bu arada o lafı söyleyemem biraz düşün, ben çok eminim ki eğer daha dikkatli okursan o lafı çıkaracaksın.
Hah buldum "Sabah ezanı okunuyor" hehe şaka yaptım. Babaanne diyince ne bileyim 😛 Dur biraz düşüneyim..
Babaannenin sözünü senaryonda saklamışsın ama ilk mesajında o sözden bizim yola çıkmamızı ve acıtasyon yapıp yapmadığını öğrenmek istemişsin..Bilmem yanlış mı yorumladım??
Senaryoyu okudum ama pek acıtasyon göremedim doğrusu..
İnsanların duygularını kullanarak reiting kapmaya pek çalışmamışsın..
Seninkisi Kayahan'ın da dediği gibi "Bizimkisi bir aşk hikayesi" olmuş kanımca 😀
Maksadım sana gördüğünü anlatmak değil anlamadığını göstermektir.
Babaannenin sözünü senaryonda saklamışsın ama ilk mesajında o sözden bizim yola çıkmamızı ve acıtasyon yapıp yapmadığını öğrenmek istemişsin..Bilmem yanlış mı yorumladım??
Senaryoyu okudum ama pek acıtasyon göremedim doğrusu..
İnsanların duygularını kullanarak reiting kapmaya pek çalışmamışsın..
Seninkisi Kayahan'ın da dediği gibi "Bizimkisi bir aşk hikayesi" olmuş kanımca 😀
Ajitasyondan kastımın ne olduğunu doğru anlamışsın mobidik 😉
Bu ilk bakışta bir aşk hikayesi gibi görünse de pek öyle değil bu bir baba-oğul hikayesi de olabilirdi. Filmin ismi bu yüzden Onlar.
Ben aslında merkezde ki aşk hikayesini ana temamı güçlendirmek ve özellikle genç arkadaşları etkilemek için yazmıştım, buradan da neden sizden ajitasyon yaptığıma dair yorumlar istediğim de ortaya çıkıyor. Sanırım insanları etkilemek, onları anlatmak istediğim mevzunun içerisine çekmeye çalışmak pek de ajitasyon olmuyor. Bu ajitasyon mevzusunun da sınırının böyle bir şey olduğunu düşünüyorum.
Babaannemin lafı ve filmin ana teması ise şu, "ben ölüp gitsem dahi hep yanınıza bir yerlerde olacağım".
Not: Her zaman bir senaryonun filme çekilmeden pek bi anlam ifade etmediğini düşünüyorum ve bu yüzden mevzuyu bu kadar açık anlattım, yani bunun ukalalık olarak falan algılamasını istemem.
Filmin anlatmak istediği şeyi anladım ama bunu neden anlattığını anlamadım Erçin. Film diyor ki "ölenler aslında bir taraflarıyla hep yanınızdadır". Biliyorum, hepimiz biliyoruz. Ama bunu anlatmak istesem böyle direkt bir cümle (film) kurar mıydım bilmiyorum. Bir dönem Senaryo Yazarları Derneği başkanı olan Haluk Ünal hocadan ders almıştım, ona bir senaryo fikrimi söylediğimde "bu film senin önüne koyulsa zevkle izler misin, başkası yapsa getirse, fikir başkasının olsa. Gerçekten bir düşün ama" derdi.
Gerçekten cümlesini bu kadar düz anlatan bir filmi izleyip sevebilir misin Erçin? Ya da hepimizin bildiği bir gerçeği suratımıza söyleyen bir filmi? Her zaman amacım şu oldu, "bir senaryoyu ilk önce kendin için yaz, kendin seversen başkaları da sever" aynen tiyatro oyuncularına söyledikleri gibi "ilk önce kendin için oynayacaksın, seyirci senin peşinden gelir zaten".
kısaca eğer sen bu senaryodan "gerçek" bir zevk alıyorsan, bu senaryoyu başkası yazıp önüne koyduğu zaman heyecanlanacağın bir senaryo olduğunu düşünüyorsan güzel bir senaryodur. Bizim fikirlerimize çok da gerek yoktur aslında.
(not: ajite etme fikrini genellikle sanat camiası sevmez, az da olsa entelektüel bir birikime sahip olan birisinin ajite etmekle sömürü düzen arasındaki bağlantıyı kurması sevmemesine en büyük nedendir. Ama ajitasyonu halk çok sever, ki zaten halk sömürülmeyi de sever. Bu sayede mantığıyla değil duygularıyla yaşayan birisi olduğunu görmek hoşuna gider. Eh, sen de sonuçta sanatla uğraşan birisi olduğun için ajitasyonun altında yatan sömürüyü çok iyi anlayıp ondan sıyrılmaya çalışman ya da korkman bence oldukça güzel bir davranış. Kısaca bu senaryoda herhangi bir ajitasyon yok, yani halka oynamamışsın, seyriciye oynamamışsın. Ki sanırım şu an senin için önemli olan şey de bu. Kendi duygudurumundan çıkma bir senaryo olmuş. O yüzden senaryonun ajite ediciliği kısmını sorgulamaktansa anlattığının gerekliliği üzerine yoğunlaşman daha doğru olacaktır)
(not2 (tüm forum kullanıcılarına not): sitede senaryo eleştirisi pek yapılmıyor. Genellikle filmler üzerine eleştiri yapılıyor -ki bence yarıyanlış bir davranış. Henüz çekilmemiş bir senaryo oldukça fazla eleştirilmeli ki çekilene kadar yazan kişi üzerine enikonu düşünebilsin. Zaten çekilip bitmiş bir filme yapılan eleştiri o filme bir katkı sağlamaz, ancak bir sonraki filme sağlar. Yani aslında çekilip bitmiş bir filme yapılan eleştiri aslında sanatçıya bir eleştiri, çekilmemiş bir senaryoya yapılan eleştiri ise sanata yapılan bir eleştiridir. Ve benim için önemli olan sanata karşı yapılan eleştiridir. daha genel bir amaca hizmet eder, sanatçıya odaklanarak yapılan eleştiri asla genele hitap etmez. Kısır kalmak kaderidir. Asıl eleştiri üretilmiş bir metaya değil, üretim sürecine yapılmalıdır ki o süreç değişebilsin, gelişebilsin. Aslında uzun bir açıklama gerektiriyor ama kısaca değinmek şimdilik yeterli.)
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Filmin anlatmak istediği şeyi anladım ama bunu neden anlattığını anlamadım Erçin. Film diyor ki "ölenler aslında bir taraflarıyla hep yanınızdadır". Biliyorum, hepimiz biliyoruz. Ama bunu anlatmak istesem böyle direkt bir cümle (film) kurar mıydım bilmiyorum. Bir dönem Senaryo Yazarları Derneği başkanı olan Haluk Ünal hocadan ders almıştım, ona bir senaryo fikrimi söylediğimde "bu film senin önüne koyulsa zevkle izler misin, başkası yapsa getirse, fikir başkasının olsa. Gerçekten bir düşün ama" derdi.
Gerçekten cümlesini bu kadar düz anlatan bir filmi izleyip sevebilir misin Erçin? Ya da hepimizin bildiği bir gerçeği suratımıza söyleyen bir filmi? Her zaman amacım şu oldu, "bir senaryoyu ilk önce kendin için yaz, kendin seversen başkaları da sever" aynen tiyatro oyuncularına söyledikleri gibi "ilk önce kendin için oynayacaksın, seyirci senin peşinden gelir zaten".
kısaca eğer sen bu senaryodan "gerçek" bir zevk alıyorsan, bu senaryoyu başkası yazıp önüne koyduğu zaman heyecanlanacağın bir senaryo olduğunu düşünüyorsan güzel bir senaryodur. Bizim fikirlerimize çok da gerek yoktur aslında.
(not: ajite etme fikrini genellikle sanat camiası sevmez, az da olsa entelektüel bir birikime sahip olan birisinin ajite etmekle sömürü düzen arasındaki bağlantıyı kurması sevmemesine en büyük nedendir. Ama ajitasyonu halk çok sever, ki zaten hak sömürülmeyi de sever. Bu sayede mantığıyla değil duygularıyla yaşayan birisi olduğunu görmek hoşuna gider. Eh, sen de sonuçta sanatla uğraşan birisi olduğun için ajitasyonun altında yatan sömürüyü çok iyi anlayıp ondan sıyrılmaya çalışman ya da korkman bence oldukça güzel bir davranış. Kısaca bu senaryoda herhangi bir ajitasyon yok, yani halka oynamamışsın, seyriciye oynamamışsın. Ki sanırım şu an senin için önemli olan şey de bu. Kendi duygudurumundan çıkma bir senaryo olmuş. O yüzden senaryonun ajite ediciliği kısmını sorgulamaktansa anlattığının gerekliliği üzerine yoğunlaşman daha doğru olacaktır)
(not2 (tüm forum kullanıcılarına not): sitede senaryo eleştirisi pek yapılmıyor. Genellikle filmler üzerine eleştiri yapılıyor -ki bence yarıyanlış bir davranış. Henüz çekilmemiş bir senaryo oldukça fazla eleştirilmeli ki çekilene kadar yazan kişi üzerine enikonu düşünebilsin. Zaten çekilip bitmiş bir filme yapılan eleştiri o filme bir katkı sağlamaz, ancak bir sonraki filme sağlar. Yani aslında çekilip bitmiş bir filme yapılan eleştiri aslında sanatçıya bir eleştiri, çekilmemiş bir senaryoya yapılan eleştiri ise sanata yapılan bir eleştiridir. Ve benim için önemli olan sanata karşı yapılan eleştiridir. daha genel bir amaca hizmet eder, sanatçıya odaklanarak yapılan eleştiri asla genele hitap etmez. Kısır kalmak kaderidir. Asıl eleştiri üretilmiş bir metaya değil, üretim sürecine yapılmalıdır ki o süreç değişebilsin, gelişebilsin. Aslında uzun bir açıklama gerektiriyor ama kısaca değinmek şimdilik yeterli.)
Senaryo yazmak kolay bir iş değil hatta çok zor olduğunu bile söyleyebiliriz.Fakat kastettiğim bu zorluğun derecesi herhangi bir insan da doğuştan var olan ve yahut olmayan bir yetenenek değil aksine okumakla,çalışmakla etrafa daha doğru dürüst bakmakla alakalı özellikle hayata, insanlara,sinemaya ve hatta bir çok disipline dair elle tutulur bir birikiminin olmasıyla alakalı..İşte böylesi bir olgunluk ve birikim isteyen bir işte açıkçası daha yeni yeni yol almaya başladım. Tabi ki çok daha nitelikli ve özgün senaryolar yazmak amaç..Bunu sağlayabilmek için senaryo yazmak isteyenlerin önemli bir zaman dilimine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.Kendi gelişim sürecimde direk yaşadığım için söyleyebilirim ki, sürekli yazmak gerekiyor böylelikle gelişiyorsun ve hayalinde yarattığın o dünyayı daha somut bir şekilde aktarıyorsun. Yani işin özü; iyi senaryolar yazmak için sürekli pratik yapacaksın. Ben de bu süreçte aklıma gelen ve kayde değer bulduğum her fikrin senaryosunu yazdım ve yazmaya devam ediyorum. Burda sizinle paylaştığım Onlar da bunlardan yalnızca biri. Kesinlikle çok düz bir anlatımla yazılmış bu noktada mordevrim çok haklı. Fakat "ölenler aslında bir taraflarıyla hep yanınızdadır." gibi herkesin bildiği ve özgünlüğü olmayan bir konunun senaryosunu neden yazdığımı anlayamadığını söylemiş ve sormuş.Ayrıca bunu neden söylediğini de hocasının şu sözleriyle açıklamış;"bu film senin önüne koyulsa zevkle izler misin, başkası yapsa getirse, fikir başkasının olsa. Gerçekten bir düşün ama".Bu çok önemli bir tümce iyi senaryolar yazmak isteyen herkesin belki de yola başlarken soracağı en önemli soru bu olmalı. Çok önemli ve güzel bir ayrıntı. Ben mordevrime şöyle cevap verebilirim.Belki de ben biraz hüzünlenmeyi ve hüzünlendirmeyi sevdiğimden genelde böylesi temaları seçiyorum.. Onlar'ı da yukarı da bahsettiğim sürecin başlarında yazdığımdan dolayı, aynen kendisinin de söylediği gibi öyle bir ruh haliyle kendime dair bir şeyler yazmak istemiş olabilirim.
Tekrar ajitasyon meselesine gelirsem; bu aralar, hüzünlenmeyi sevmek ve hüzünlendirmek gibi bir tarzımın olması beni, acaba insanların duygularını mı sömürmek istiyorum gibi bir düşünceye itti. Kendimle çelişmeye başladım ve haliyle üzüldüm. Takdir edersiniz ki bu sömürü meselesi çok rahatsız edici üstüne basa basa söylemeliyim ki bunun bir sınırı olmalı, bahsedilen sömürü acizliğe kaçmamalı.. Her neyse bu senaryoyu buraya koyarak farklı düşünceler duymak istedim ki bu gelişim sürecim için önemli.
Mordevrime ve diğer arkadaşlara yorumları için teşekkür ederim.
Erçin yoğunluğumdan dolayı okuyamadım, kusura bakma.
En kısa zamanda okuyacağım...
Hiç sorun değil, okursun uygun zamanın da..