Nefreti katlamamı istedin demek ki.
Ben ''bebek'' yazan kısımları ''kadın'' yaparsın diye beklemiştim:(
Not:Vantrilok, ahlaksızın önde gideni zaten.Onu geçtim ben:)
İkisi de aynı anlama geliyor. Halk diline bebek olarak yerleşmiş. Yabancı dildeki karşılığının da etkisiyle herhalde. Bunun daha anlamlı ve uzun versiyonunu yazma niyetim var. (Yukarıya bir ekleme de yaptım). Uçlarda yaşayan iki insanın bu şekilde karşılaşması, karakter çatışmasına girip sonrasında -eşitliğin diğer tarafında- iki "normal" insana dönüşmeleri mümkün mü diye soruyorum kendime. Çarpışma onları nötürleyebilir ama ya toplama yoluna gidilirse? Yani ikisi de birbirine saygı duyup uçlardaki halini desteklerse. Bu bir anlamda eşitliğin öbür yanında ikisinin toplamından oluşan daha büyük bir sayı anlamına gelir. Toplum hızla marjinalleşebilir; bir
"bulaşıcı hastalık" gibi. Ve marjinalleri ortadan kaldırmak için ortaya çıkan gönülsüz antikahramanların, bu eylemleri -ortadan kaldırma, normalleştirme- gerçekleştirirken sıradışı yöntemler kullanmaları bir bakıma onları da marjinalleştirir. Bu aslında en başından beri içinden çıkılmaz bir döngüdür. Karamsarlığın beslendiği kaynak da budur aslında. Sonuçta zafer olmayacağını bildiği için, Tanrı'nın gökyüzüne inmesi bile bu kişileri heyecanlandırmayacaktır. Bu yüzden antikahramandırlar. Çünkü her olasılık bir şekilde bilinçaltlarında tasavvur edilip eskitilmiştir/yaşanmıştır. Normal ve sıkıcı bir günde bizler sıradan işlerimizi yaparken, onlar yanımızdan geçip giderlerken o anda Kaf dağındaki ejderhalarla savaşmaktadırlar. Bu yüzden deus ex machina*ya hayatlarında yer yoktur. Hayatları boyunca hiçbir şeye şaşıramayacaklarını bilmeleri, onları zamanla katılaştırır ve tuhaf bir sessizliğe bürünürler. Belki de insanlığı büyüleyecek şeylere imza atacaklarını bilmelerine rağmen, daha sonra da neler olacağını bilmeleri, başkalarınca "zafer/başarı" olarak görülecek şeyin kendileri için olağan bir durumdan farklı olmayacak olması onları durdurur. Ortaya eserler çıkaracak olanlar da bambaşka sebeplerden dolayı bu eyleme girişebilir. Belki sadece, bu olağanüstü durumda insanları gözlemleyebilmek için, kim bilir?
* Deus ex machina (deus ex māchinā, çoğulu deī ex māchinīs) (Okunuşu: deus eks makina); bir kurgu veya dramada beklenmedik, yapay veya imkânsız bir karakter, alet veya olayın senaryo akışı içinde beklenmedik bir yerde aniden ortaya çıkması, örneğin anlatıcının bir anda uyanıp her şeyin rüya olduğunu anlaması veya aniden ortaya çıkan bir meleğin sorunları çözmesi için kullanılan Latince kalıp. Birebir çevirisi "makineden tanrı" olup, antik Yunan tiyatrosunda bir tanrıyı canlandıran karakterin bir vinç (machina) yardımıyla yukarıdan indirilmesi anlamında kullanılmaktaydı.
Antik Yunan döneminde yazılan tiyatro eserlerinde, eser yazarlarının çok sık başvurduğu bir yöntemdir. Hikayenin gidişi öyle karmaşık, içinden çıkılamaz bir hal alır ki, artık yazarın üretebileceği ilginç bir çözüm kalmaz ve sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak da mitolojik tanrılar bir anda ortaya çıkarak olaya müdahale eder; ölmesi gerekeni öldürür, kurtarılması gerekeni kurtarırlar.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Deus_ex_machina " onclick="window.open(this.href);return false;
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Nefreti katlamamı istedin demek ki.
Ben ''bebek'' yazan kısımları ''kadın'' yaparsın diye beklemiştim:(
Not:Vantrilok, ahlaksızın önde gideni zaten.Onu geçtim ben:)
İkisi de aynı anlama geliyor. Halk diline bebek olarak yerleşmiş. Yabancı dildeki karşılığının da etkisiyle herhalde. Bunun daha anlamlı ve uzun versiyonunu yazma niyetim var. (Yukarıya bir ekleme de yaptım). Uçlarda yaşayan iki insanın bu şekilde karşılaşması, ama ya toplama yoluna gidilirse? Yani ikisi de birbirine saygı duyup uçlardaki halini desteklerse. Bu bir anlamda eşitliğin öbür yanında ikisinin toplamından oluşan daha büyük bir sayı anlamına gelir.
Haklısın bebek diye geçiyor.Ancak tek bir yerde o ayrımı gözettiğini görünce acaba bilinçli bir ayrım mı diye düşündüm. Dikkatli okuyuculara sunulan küçük bir ayrıntı(Bir nevi ''hegel şifresi''. Halk dilinin fütursuzluğundan da faydalanarak yapılmış.)
Normalliği -bir şekilde- reddetip kendini ''uçlara'' sürüklemiş iki insan, birbirlerine saygı duyabilir mi gerçekten? Bunu ''uçlara'' gitmeden çözebilir miyiz? Gittik ve çözdük diyelim; o zaman da bunu ''normal insanlara'' anlatmanın yolunu bulabilecek miyiz? Çok katmanlı bilinmezlikler yumağı...
Bu arada hikayenin son hali çok daha iyi olmuş.
Çok beklersen,hiçbir şey yapamazsın.
Hegel üstad, bir zamanlar benimle paylaştığın bir ikizler hikâyesi vardı, onu buraya alalım bence, şu yaz sıcaklarında insanların içler buz kezsin azıcık.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
..............
Haklısın bebek diye geçiyor.Ancak tek bir yerde o ayrımı gözettiğini görünce acaba bilinçli bir ayrım mı diye düşündüm. Dikkatli okuyuculara sunulan küçük bir ayrıntı(Bir nevi ''hegel şifresi''. Halk dilinin fütursuzluğundan da faydalanarak yapılmış.)
.........
Şifre yok, hata var 🙂
Sınırlı gücümüzle, önümüze konan sonsuz seçeneklerin her birini deneyemememiz yüzünden çıldırıyoruz biraz da. Bana öyle geliyor. Her ihtimali düşünüp, hayal edip yaşayamamak, tadını çıkaramamak. Çelişkiler yumağı.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Hegel üstad, bir zamanlar benimle paylaştığın bir ikizler hikâyesi vardı, onu buraya alalım bence, şu yaz sıcaklarında insanların içler buz kezsin azıcık.
Var o zaten ilk sayfada, "Divornik" adıyla. Ama onu senaryolaştırmıştım da aynı zamanda başka bir arkadaş için. Ayrıca sana verdiğim sözü de unutmuş değilim. Uygun zamanı bekliyorum.
DVORNIK (YA DA SENİN BULACAĞIN BİR BAŞLIK)
KARAKTERLER/ÖYKÜ
Abdül ve Sadık ikiz kardeşler. Anne babaları ölmüş. Bu ölümleri kabul edememişler. İkisinde de tahribata yol açmış. Bu kabul edememe hali, onlarda “gerçeklik” ve “kurgu”nun birbirine karışmasına yol açmış. Kendileri de bunun farkındalar az çok. Çok zekiler ve bu yüzden de yaşamak onlar için bir ölüm kalım meselesi artık.
TRETMAN
Aylardan Mayıs. Sıcak bir öğle sonrası. Abdül ve Sadık çam ağacı süslüyorlar. İkiz kardeşler, 30 yaşlarında. Oldukça keyifli ve mutlu görünüyorlar. Abdül ve Sadık kutuda kalan son parlak topu kapıp ağaca takmak için aynı anda hamle yapıyorlar. Topu kapan Sadık, Abdül’den kaçmaya başlıyor. Evin içinde koşuşuyorlar. Sadık pencere kenarına kadar gelip topu aşağı sarkıtıyor, “Yaklaşırsan atarım” diyor. “Sakın” diyor Abdül. Korkuyla titreyip ağlamaya başlıyor. Sadık arkadaşının yanına geliyor. Topu uzatarak “Hadi Pizza söyleyelim” diyor.
Sadık pizzacıyı arıyor. ‘Yarım saat içinde elinizde’ deniyor. Beklerken, diğer odaya odanın dört tarafının da kitaplık olarak döşendiği, binlerce kitabın olduğu yere geçiyorlar. Sadık gözlerini kapatıp, işaret parmağıyla bir kitabın sırtına dokunup çekiyor. Herhangi bir sayfasını açıp “Anlat sayfa 46” diyor Abdül’e. Abdül yanlışsız, ezberden okuyor kitabı. Aynısını Abdül de Sadık için yapıyor; O da başarıyor. Kahkahalar atarak içeri geçiyorlar.
Aradan 1 saat geçmiştir. Sadık tekrar pizzacıyı arıyor. Pizzacı yanlışlık olduğunu, pizzaların başka adrese gittiğini söyleyip özür dileyerek yeniden adresi alıyor. (Adresi bilerek veya unuttuklarından dolayı yanlış söylüyorlar) Pizzacının söylediklerini alaylı bir şekilde birbirlerine tekrar edip gülüşüyorlar. Abdül çam ağacından bir parlak top alıp (elma ağacından elma koparır gibi) tuhaf bir kahkaha atarak ısırıyor. Beriki daha da tuhaf bir kahkaha ile karşılık veriyor.
Bu seferde mutfağa gidiyorlar. Yiyecek bir şey kalmadığını buzdolabını açtıklarında anlıyoruz. Su ve sıvı içecekler dışında yiyecek bir şey yok. Yemek masasına oturup küçüklerken ölen babalarından bahsediyorlar birbirlerine. Arada bir oynadıkları bir oyun bu. Babaları hayattaymış gibi, onlarla berabermiş gibi davranıyorlar.
Sabah oluyor. Bir kez daha pizzacıyı arıyorlar. Adresi verirken yüzlerinde bilinçli bir keder ve acı var. Acıkıyorlar.
Bir kez daha pizzacı aranıyor. Telefon kapandıktan sonra konuşan kardeş, pizzacıyı neşeyle taklit etmeye çalışırken kelimeler boğazına takılıyor.
Başından beri kapısını açılmadıkları bir oda var, arada bir dikkat çekiliyor kapıya. Kardeşlerden biri açmaya yeltenince öbürü engelliyor. Aynısını diğer kardeş de bir süre sonra tekrarlayınca beriki de onu engelliyor.
Açlık dayanılmaz hale gelmiştir. Yaşayabilecekleri kadar olan bir süre, 1 hafta, 10 gün arası bir zaman daha, aynı acılı ve dayanılmaz deneyimleri yaşıyorlar.
Artık ayağa kalkamayacak durumdadırlar. Salonun ortasında ikisi de farklı yönlere sürünmeye başlar. Acılı ve acıklı bir süreçtir bu. Biri açılmayan kapıya doğru, öbürü de dairenin kapısına doğru sürünür.
Aynı anda kapılara varırlar. Dış kapıyı açmaya çalışan kardeş çok çabalar ve diğerine göre daha uzun sürer eylemi.
Diğeri o esnada hiç açılmayan kapıyı açar. Yatakta yaşlı bir kadın yatmaktadır. Yaklaşık 20 gün kadar önce ölmüştür. Görünürde hastalık yüzünden olduğu bellidir. Kardeş sürünerek yatağın kıyısına kadar gelir. Son bir hamleyle yatağa çıkmayı başarır ve ölmüş annesinin yanına yatıp gözlerini kapar.
Diğeri hala uğraşmaktadır. 5 – 6 saat kadar daha uğraşacaktır. Açıp açamadığını bilemeyiz.
İkizler ilk defa farklı düşünmüşler ve yolları ayrılmıştır. Biri ölümü seçer, diğeri yaşamayı.
SENARYO
SAHNE 1 – İÇ/GÜNDÜZ SADIK-ABDÜL
Sıcak bir öğle sonrası. Abdül ve Sadık çam ağacı süslüyorlar. Oldukça keyifli ve mutlu görünüyorlar. Abdül ve Sadık kutuda kalan son parlak topu kapıp ağaca takmak için aynı anda hamle yapıyorlar. Topu kapan Sadık, Abdül’den kaçmaya başlıyor. Evin içinde koşuşuyorlar. Sadık pencere kenarına kadar gelip topu aşağı sarkıtıyor.
SADIK
(Tuhaf bir sırıtışla)
Yaklaşırsan atarım!
ABDÜL
(Çok korkmuştur)
Sakın!
Abdül odanın ortasına doğru geri geri kaçar. Titreyerek ağlamaktadır.
Sadık kardeşinin yanına geliyor. Topu uzatır.
SADIK
Hadi pizza söyleyelim.
Sadık pizzacıyı arar.
SADIK
Ama bizim sadece 30 dakika ömrümüz kaldı. (Gülerek) Bu süreyi geçerse yiyemeyiz pizzaları.
O telefonla konuşurken Abdül yan odaya geçmiştir. Her tarafının kitaplarla döşendiği bir odadır. Sadık da odaya girer. Gözlerini kapatıp bir kitap seçer. Her hangi bir sayfa açar.
SADIK
Anlat. Sayfa 86.
ABDÜL
Ölmüşe karşı beslenen çifte duygu, yani şefkat ve düşmanlık duyguları, sevilen kimsenin ölümü karşısında kendini yas ve doyum biçiminde anlatmaya çalışır, bu karşıt duygular arasında doğal bir çatışma baş gösterir; bunların bir tanesi, yani düşmanlık duygusu, tümüyle ya da büyük ölçüde bilinç dışı olduğu için, bu…
SADIK
Tamam! Kes! (Çok sinirlenmiştir)
SAHNE 2 – İÇ/GÜNDÜZ SADIK-ABDÜL
İkisinin de farklı şeylerle sıkılmış bir şekilde oyalanmalarından zamanın biraz geçmiş olduğunu anlarız. Sadık tekrar pizzacıyı arar.
SADIK
Pizzalarımız gelmedi beyefendi. Aradan 1 saat geçti. Bedava pizzayı hak ettik. Tabii açlıktan ölmeden getirebilirseniz. (gülmemek için zorlanmaktadır)
SADIK
(Karşı tarafa) Efendim, mefendim yok! O zaman sana daha kolay bir adres vereceğim. Yaz bakalım.
SADIK
(Karşı tarafa) Evet. Pizzalar gelmeyince biz de sinirle dışarı çıktık, parkta oturuyoruz. Pizzaları parka istiyoruz. Bizi bulamazsanız herhangi birine verirsiniz. (Kendini tutamaz, bir kahlaha atar. Abdül de ona katılır).
SAHNE 3 – İÇ/GÜNDÜZ SADIK-ABDÜL
Oyalanmaları ve sıkıntılarından zamanın biraz daha geçmiş olduğunu anlarız. Abdül mutfağa doğru yürür. Buzdolabını açtığında yarım sürahi, su dışında hiçbir şey olmadığını görürüz.
Abdül biraz su doldurup yemek masasına oturur. İçki içer gibi ağırca suyu içer. Sadık da gelir karşısına oturur.
SADIK
Bu masada kahvaltı yaparken babam bizimle nasıl da şakalaşırdı hatırlıyor musun?
ABDÜL
Hiç unutmuyorum ki. (Suyun sonun fondip yapar)
SADIK
Bir keresinde ölü taklidi yapmıştı. Gerçekçi olsun diye kafasını omlet tabağına gömmekten çekinmemişti.
ABDÜL
O kadar gerçekçiydi ki, ikinci kerenin gerçek olduğuna bir türlü inanamamıştık. Hala daha inanamıyorum.
SADIK
(Kederli bir şekilde) Unutalım, unutalım.
SAHNE 4 – İÇ/GECE SADIK-ABDÜL
Sadık bir kez daha pizzacıyı arar. Açar açmaz karşıdan sinirli bir ses belirsizce de olsa duyulmaktadır. Sadık bir şey söyleyemeden korkuyla telefonu kapatır. Yutkunur, bir şey söyleyecek olur söyleyemez.
Başından beri kapısını açılmadıkları bir oda var, arada bir dikkat çekiliyor kapıya. Kardeşlerden biri açmaya yeltenince öbürü engelliyor. Aynısını diğer kardeş de bir süre sonra tekrarlayınca beriki de onu engelliyor.
SAHNE 5 – İÇ/GÜNDÜZ SADIK-ABDÜL
Aradan günler geçtiğini, açlıklarının dayanılmaz hale gelmesinden anlarız. Zayıflamışlardır, dermansız ve ayağa kalkacak durumda değillerdir. İkisi de odanın ortasında yerdedirler.
Salonun ortasında ikisi de farklı yönlere sürünmeye başlar. Acılı ve acıklı bir süreçtir bu. Sadık, hiç açılmayan kapıya doğru, Abdül de dairenin kapısına doğru sürünür.
Aynı anda kapılara varırlar. Dış kapıyı açmaya çalışan Abdül çok çabalar ve diğerine göre daha uzun sürer eylemi.
Sadık o esnada hiç açılmayan kapıyı açar. Yatakta yaşlı bir kadın yatmaktadır. Yaklaşık 20 gün kadar önce ölmüştür. Görünürde hastalık yüzünden olduğu bellidir. Sadık sürünerek yatağın kıyısına kadar gelir. Son bir hamleyle yatağa çıkmayı başarır ve ölmüş annesinin yanına yatıp gözlerini kapar.
Abdül hala dış kapıyı açmaya uğraşmaktadır. (Ekran kararır).
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Şifre yok, hata var 🙂
O zaman hayalkırıklığı da var.
Tam da 'tursusuyu' ndaki yazılarında patern aramaya çıktığım sırada 🙂
Çok beklersen,hiçbir şey yapamazsın.
ÇUKUR
Yıl 1972
30 yaşlarında bir erkek, içinde eski bir halı ve üzerinde kirli bir masa olan odada, bir bacağı olmayan bir sandalyede oturmaktadır. Gündüz olmasına rağmen perdeler ve güneşlik çekilidir. Masanın üstünde F.M.Dostoyevski'nin "Budala" adlı romanı durmaktadır. Genç dalmış bir vaziyette kitaba bakmaktadır.
Yıl 1978
Herşey aynıdır. Sadece genç kitabı okuyordur. 81. sayfadadır.
Yıl 1987
Herşey aynıdır. Sadece genç kitabı okuyordur. 112. sayfadadır.
Yıl 1999
Herşey aynıdır. Sadece genç kitabı okuyordur. 178. sayfadadır.
Yıl 2005
Herşey aynıdır. Sadece genç kitabı okuyordur. 213. sayfadadır.
Yıl 2012
Herşey aynıdır. Sadece genç kitabı okuyordur. 375. sayfadadır.
Yıl 2017
Herşey aynıdır. Sadece genç kitabı okuyordur. 480. sayfadadır.
Yıl 2022
Herşey aynıdır. Sadece genç kitabın son sayfasını okumaktadır.
Yıl 2028
Herşey aynıdır. Masanın üstünde F.M.Dostoyevski'nin "Budala" adlı romanı durmaktadır. Genç dalmış bir vaziyette kitaba bakmaktadır.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
DUVARDAKİ KADIN
Bir genç, sırtı kameraya dönük buzdolabını açar. Bir kutu bira çıkarıp açar ve içmeye başlar. Hala sırtı kameraya dönüktür. O yavaşça birasını yudumlarken, kadraj değişmeden dış sesi duyarız.
DIŞ SES - Onu niye içeri aldım bilmiyorum. Haline acımıştım. Asfaltta öylece toz, kir ve kan içinde yattığını görünce dayanamadım. Ama bakın birayı nasıl da iştahla içiyor şimdi. Ellerinde hala kan var. Birazı da benim kanım olmalı. Tam da kan kardeş olmuşken bu yapılır mı? Bu öykü onun gözünden, onun düşüncelerinden size sunulsaydı eminim ondan hoşlanırdınız; ama bu bana haksızlık olmaz mıydı? En azından ölerek bu hakkı elde ettim. Aslında onun kötü biri olduğu beni öldürerek tescillendi. Ya ben? Ölerek temize mi çıkmış oldum? Ses tonumdaki hüzün, siz göremeseniz de masum bir şekilde boylu boyunca, kanlar içinde yeni aldığım halının üstünde yatıyor oluşum beni iyi biri yapmaya yeter mi? Şu an ne yapıyorum ben? Neden kendimi temize çıkarmaya çalışıyorum? Arkamdan konuşacaklar; beni gömecekler. Hepsinin canı cehenneme! Cenazeme kaç kişi gelir ki benim? Çok az; o kadar az ki, bu uğursuz da cenazeme katılmış olsa sayının artacağından dolayı minnettar olurum. Şu an gelip beni almaları gerekmiyor muydu? Yoksa hepsi yalan mıydı? Ölen öldüğüyle mi kalıyordu? Ya kimse gelmezse? Ya bu uğursuz evimden hiç çıkmayıp, bir ömür odamda bira içerek yaşlanırsa? Çürümüş cesedime bakıp kahkahalar atarak, yakalanmadığına keyiflenerek geçirirse ömrünü? Ölmemiş olabilir miyim? Hala kimse gelmiyor ve hala bu uğursuz bira içmeye devam ediyor. Burada ne kadar daha böyle yatacağım? Kimse kapımı çalmazsa cesedim kokar. Şu alttan ikinci çekmecede parfümlerim var ama bu uğursuz sıkmayı akıl eder mi ki? Duvardaki kadın. Yattığım yerden ters de olsa seni görebiliyorum. Belki sen de bir cesetsin. Bir ömür boyu birbirimize böyle baksak. Ya da sonsuza dek; razıyım bu duruma, bu ölüme. Hatta bu uğursuzun bir ömür kahkahalar atıp bira içerek bu odada kalmasına.
Kadraj hala değişmemiştir ve "uğursuz" bira içmeye devam etmektedir.
Yusuf Atılgan'ın "Yaşanmaz"adlı öyküsünden, tersten uyarlama. Öykü için:
http://www.felsefeforumu.com/viewtopic.php?f=12&t=1320 " onclick="window.open(this.href);return false;
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Kamera yerdekinin bakış açısından karşı odadaki (mutfak) buzdolabını görüyordur. Eleman buzdolabının önüne gelir (dış ses girer) ve buzdolabının kapısını açar, birayı içmeye başlamasıyla kamera elemana doğru yavaşça hareket etmeye başlar. Tradın sonlarına doğru kamera elemanı yan profilden burun üstü gözükmeyecek şekilde gösterir; eleman koca şişeyi bitirirken, yerdeki son kelimelerini etmektedir. Trad biter, eleman şişeyi bitirir ve kameraya döner dudak ıslaklığı ve son.
(elemanın kesinlikle gözleri görülmeyecektir ve zamanın akşam olduğu, yerdeki elemanın oda ışığının yanmadığı, evde sadece mutfak ışığının yandığı bir ortam. Eleman birayı hiç ara vermeden içecektir ve yudum sesleri kameranın yaklaşmasıyla artacaktır; artı hiç bir müzik kullanılmayacaktır.)
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
ellerine sağlık
Yaş, milliyet yada özgeçmiş önemli değil; önemli olan söyleyecek bir şeyin olması.
^^KYKGM^^
ALKOLİK KASABIN HÜZNÜ VE BU DURUMDAN YARARLANMAYA ÇALIŞAN SAHTE İNEĞİN KAÇMAYA ÇALIŞIRKEN HÜZÜNLENİP KESİLMEYE KARAR VERMESİ
Dışarıda, insanlar arasında olsaydı çok komik görülebilirdi ama inek giysisi içine giren iki kafadar, istemeden mezbahaya dalınca durum değişir. Gerçek inekler arasında durumları pek de parlak değildir. Sırayla kesime gitmektedirler. Görünüşlerine göre inekleri seçip ayıran alkolik bir kasap, ineklerden birinin altına eğilip kanyağından bir yudumu gizlice çekerek doğrulur. İki kafadar sıkışıklıktan kurtulamamaktadırlar. Alkolik kasap onları görür ve ineğin insana benzer hali kendini duygulandırır. Boynuzlarından tutarak kendine doğru çeker. Çok sarhoştur. Hayvanıyla konuşan çocuklar gibi dert yanmaya başlar. Hayatının kötü anlarından bahseder. Onunda bu kesimlik hayvanlardan farkı olmadığını, bazen aralarına karışıp ölmeyi istediğini söyler. İki kafadar da gevşer. Kaçmaktan vazgeçerler. Alkolik kasap konuşmasının bir yerinde, bir şeye iyice öfkelenip bıçağını kaldırdığı gibi, iki kafadarın içine girdikleri inek kostümüne, boyun kısmına doğru sallar. İnek kafasının içi boştur; koparak alkolik kasabın önüne yuvarlanır. Kafadarlar korkuyla kostümü üstlerinden atıp alkolik kasapla göz göze gelirler. Kasap şaşırır ve ağlamaya başlar. Bunun bir mucize olduğundan, onların inek kılığına girmiş iki melek olduğundan bahseder. Ve kendini cennete götürmelerini ister. Kafadarlar kaçıp kurtulurlar elbette ve mezbahadan çıktıklarında, son bir kez geriye dönüp baktıklarında, mezbahanın kapısında şöyle bir şey yazdığını görürler: "Neyi hayal edersen içerde onu yaşarsın".
****************************
Seyirciler jenerikten sonra çıkmayıp sabrederlerse 2 saat sonra bonus olarak alttaki yazı belirecektir. Peşinden filmi de gelebilir sabredenler için, kim bilir.
ANLAMIN BÜTÜNSELLİĞİNİ AŞINDIRMAYA ÇALIŞANLARIN KOMİK GÖRÜNTÜSÜNÜN TADINI ÇIKARMAYA ÇALIŞANLARIN BU EYLEME İSTEMEDEN DE OLSA HİZMET ETMELERİ ÜZERİNE KENDİLERİNE GÜLEN ANLAMIN BÜTÜNSELLİĞİNİ AŞINDIRMAYA ÇALIŞANLAR
Başlık her şeyi açıkladığına göre altını doldurmak anlamsız.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
rus pastası iş görür. bayram sonu deneme çekimi yaparım,
Yaş, milliyet yada özgeçmiş önemli değil; önemli olan söyleyecek bir şeyin olması.
^^KYKGM^^
çukur da mükemmel
Yaş, milliyet yada özgeçmiş önemli değil; önemli olan söyleyecek bir şeyin olması.
^^KYKGM^^
rus pastası iş görür. bayram sonu deneme çekimi yaparım,
btatar ismini değiştirip çekmişti ama pek birşeye benzememişti.
http://www.filmfabrikasi.com/forum/viewtopic.php?f=14&t=5975 " onclick="window.open(this.href);return false;
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
FOTOKOPİ
Sırtında yapma kanatları olduğu halde, ilginç görünümlü biri fotokopiciye girer. 30 yaşlarında, soluk yüzlü, düşünceli, sabit bakışlı, saçı sakalı hatta kaşları olmayan biridir. Oldukça eski görünen bir kitabı fotokopiciye uzatır ve kısık sesle, bunun kutsal kitap olduğunu ve çoğaltılması gerektiğini söyler. Ve ekler: "Bütün kağıtların bitene kadar kopyalayacaksın ve para istemeyeceksin!"
Fotokopici sesini çıkarmaz. İçinde tuhaf çizimlerin de olduğu kitaptan 5 adet çıkartabilir. Kağıtları tasniflerken, dışarı bakmakta olan tuhaf adamın görmeyeceğinden emin bir şekilde bir nüshasını kendine ayırır.
Tuhaf adam ifadesiz bir yüzle, hiçbir şey söylemeden 4 nüshayı alır ve çıkar. Fotokopici, biraz masraflı olsa da elinde tuttuğu kitabın çok değerli olma ihtimali karşısında iyice neşelenir.
Fotokopici ertesi gün sahaflara, kitabı okutmaya gider. İlk girdiği dükkandaki adam kitabı görünce kahkahalarla güler. Bunun, orjinali çok pahalı olan latince bir tıp kitabının el yazması basımı olduğunu söyler. Fotokopisini çıkarmanın bile çok masraflı olduğunu, onun bile buralarda çok yüksek fiyata satıldığını söyler.
Adamımız inanmak istemez, tüm dükkanları dolaşmaya başlar. Ve tam da yorulmuş, inanmış ve de vazgeçecekken girdiği dükkanlardan birinde kendine bu kitabı getiren tuhaf adamı görür. Kendisi kitapçıdır ve tam da o anda elinde kalan son kopyayı satmaktadır.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer