ÖRNEK 1
21. YY’ da “3 Kız ve 1 Erkek olmak üzerine” 30 Dakikalık Kısa Film Sinopsisi:
Jeremy, 23 Nisan şenlikleri için şirin ülkemize davetli gelen Samanta’nın abisidir. Kardeşine göz kulak olmak için O da yanında gelir. Samantha yaşından büyük gösteriyordur. (hepinizin yaşıt olduğunu düşündüğümden Samanta’yı içinizden biri oynayabilir, bu yüzden büyük göstermektedir)
(Minimalist çekilecekse, tren istasyonunda uzun bir bekleyiş ve yabancılarla tanışma anının gerilimi uzun uzadıya verilebilir. Elde var 10 dakika.)
Uygar, zengin, beyaz bir Türk ailesi sevinçle kucak açar bu iki yabancı yaramaza. Aile medeniyet konusunda çok aşmıştır. Ailenin iki kızı gelen misafirler ile aynı yaştadır. (Kızlardan biri büyük gösteriyor ayrıca Samanta’nın büyük gösterdiğini unutmuyoruz) Kızlardan biri sıkı sosyalist, beriki azılı kapitalisttir.
İki kız da Jeremy’den hoşlanır. Jeremy su götürmez bir liberal olduğu için kızların ikisinin de fikirlerini sırıtarak dinler, başıyla onaylar. Liberal olduğundan her şeyin bir ortası bulunabileceğinden bahseder.
Samanta yaşından büyük gösterdiği için, hep büyük şeylere ilgi duyar. Çaktırmadan baba ile yakınlaşır. Aslında nüfusa geç yazdırıldığından, yaşının 21 olduğundan bahseder.
(10 dakika daha geçti)
İki kızını Jeremy ile, kocasını da Samantha ile yakınlaşmış gören anne, yüzünde sıcacık bir gülümseme, ne kadar mesut, mutlu ve medeni olduğunu kabul ettirmeye çalışır kendine. Kendiyle, iç sesiyle girdiği çatışmayı kaybeder ve bir cinnet anında, mutfaktan bıçağı kaptığı gibi (kareden dondurma, Peckinpah tarzı stilize bir şiddetin habercisi) evdekilere saldırır. (Müzik girer: Overkill'den "Elimination" çalmaya başlar.) Samantha yaşından büyük gösterdiği için çabuk ölür (yaşlıdır çünkü) Baba o kadar medeni ve her şeye hazırdır ki hiç sesini çıkarmaz. Boynunu bıçağa uysal bir koyun gibi uzatıverir. İflah olmaz liberal Jeremy korkudan camdan atlayıp, geçmekte olan bir banka servis minibüsünün üstüne düşüp can verir. Minibüsün tavanından bankanın reklamının olduğu yan cephesine süzülen kan, reklamdaki mutlu, mesut ailenin oturma odasını kıpkızıl yapar. Kızlar annelerine sarılır, elinden bıçağı alırlar. Mutlu, huzurlu aile bir anda çökmüştür. Kamera sessizce evden çıkar.
S O N
Son kısım biraz kanlı oldu. İmkânlarımız ve içimiz bu son kısmı kaldırmaz derseniz alternatif son olarak “savaşma seviş” derim.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
diğer örnekleri merakla bekliyorum.
http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;
çok şahane olmuş gerçkten...
benim şimdi yabancı arkadşlarım var, konu 21.yy olduğu için biraz daha geniş yaklaştık...
ulaşımı da sokucaz ana temamız traji-komik olacak...
benim bi arkadaşım iran asıllı biri sıfat olarak mülteci sayılabilir fakat burda çok güzel şirketleri var vs... mülteci tanıdık da çok.. çekim için " Mültecinin hayatı" metroda film başlar
mülteci aşağıda metro bekler bi kız gelir bi klasik tanışma olur, aşk ve elektriklenme
mültecnin hayatına yön veren kız... ( aralarda ulaşım zorlukları... )
gittikçe genişleyen ve aslında çok güzel bi konuyu anlatan bişi olacak gibi düşünüyorum ve çok yattı kafama da...
2 kız da yoldan geçerken tanışıo ben belki bu mültecinin arkadaşı olabilirim bu arkadaş +1 oyuncu yani 4+1
ÖRNEK 2
KATAFALK (Klişeler İçinde Kaybolup Tükenme Üzerine)
Karanlık ve sessiz başlangıç. Saatin zili çalar. Sadece sesini duyarız. Peşinden açılma (fade in). Genç gözlerini açar. Kıpırdamadan tavanı seyretmektedir. Sabah olmuştur. İçerden annesi seslenir: “Kalk oğlum, okula geç kalacaksın, kahvaltını yap” der.
Kalkmak ister ama başaramaz. Büyük bir şaşkınlık ve korkuyla etrafına bakınır. Bir kez daha zorlar ama kıpırdayamaz. Annesi aynı cümleyi bir kez daha söyler kapının dışından. Ama bu sefer sesi biraz daha kalın ve korkunçtur.
Ölmüş dedesi siluet şeklinde başının yanında belirir. “Kalk oğlum” der, “Kalkamazsan öleceksin!” Annesinin sesi bir kez daha duyulur. Aynı kelimeler, daha da kalın ve korkutucu bir ses tonuyla.
Çok zorlayınca parmaklarını oynatabildiğini görür gencimiz. Dede gülümser “Başarabilirsin” deyip kaybolur. Direnci yavaş yavaş artar. 2-3 dakika boyunca kendini zorlayarak ayağa kalkmayı başarır. Bu süre boyunca ürkütücülüğünü arttıran annesinin sesi kesilir.
Kısa süren bir sessizlik anından sonra pencereye yürür. Perdeleri açtığında karanlık olduğunu görüp şaşırır. Bir köpek ulur peşinden acı acı. Sonra sabaha kurulmuş saatin çaldığını görür. Hızla saatin yanına gidip susturmaya çalışır zili. Ama başaramaz. Bu boğuşma esnasında kan ter içinde kalıp, öfkeyle bir çığlık atar.
Uyanmıştır. Sabah olmuştur. Kıpırdamadan tavanı seyreder. Gözbebekleri korkunç bir hızla hareket etmektedir. Ne olduğunu anlamaya çalışmaktadır.
Annesi elinde yemek tepsisi odaya girer. Boynundan aşağısı felç olan gencimizin yatağının yanına oturup yemeğini yedirmeye başlar.
(Müzik girer: Metallica’dan “Creeping Death” 03:39’dan itibaren çalmaya başlar.) Müziğin eşliğinde bir süre yemeğini yemesini seyrederiz. Jenerik girer.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
ÖRNEK 3
DVORNIK
Aylardan Mayıs. Sıcak bir öğle sonrası. Abdül ve Sadık çam ağacı süslüyorlar. İkiz kardeşler, 30 yaşlarında. Oldukça keyifli ve mutlu görünüyorlar. Abdül ve Sadık kutuda kalan son parlak topu kapıp ağaca takmak için aynı anda hamle yapıyorlar. Topu kapan Sadık, Abdül’den kaçmaya başlıyor. Evin içinde koşuşuyorlar. Sadık pencere kenarına kadar gelip topu aşağı sarkıtıyor, “Yaklaşırsan atarım” diyor. “Sakın” diyor Abdül. Korkuyla titreyip ağlamaya başlıyor. Sadık arkadaşının yanına geliyor. Topu uzatarak “Hadi Pizza söyleyelim” diyor.
Sadık pizzacıyı arıyor. ‘Yarım saat içinde elinizde’ deniyor. Beklerken, diğer odaya odanın dört tarafının da kitaplık olarak döşendiği, binlerce kitabın olduğu yere geçiyorlar. Sadık gözlerini kapatıp, işaret parmağıyla bir kitabın sırtına dokunup çekiyor. Herhangi bir sayfasını açıp “Anlat sayfa 46” diyor Abdül’e. Abdül yanlışsız, ezberden okuyor kitabı. Aynısını Abdül de Sadık için yapıyor; O da başarıyor. Kahkahalar atarak içeri geçiyorlar.
Aradan 1 saat geçmiştir. Sadık tekrar pizzacıyı arıyor. Pizzacı yanlışlık olduğunu, pizzaların başka adrese gittiğini söyleyip özür dileyerek yeniden adresi alıyor. (Adresi bilerek veya unuttuklarından dolayı yanlış söylüyorlar) Pizzacının söylediklerini alaylı bir şekilde birbirlerine tekrar edip gülüşüyorlar. Abdül çam ağacından bir parlak top alıp (elma ağacından elma koparır gibi) tuhaf bir kahkaha atarak ısırıyor. Beriki daha da tuhaf bir kahkaha ile karşılık veriyor.
Bu seferde mutfağa gidiyorlar. Yiyecek bir şey kalmadığını buzdolabını açtıklarında anlıyoruz. Su ve sıvı içecekler dışında yiyecek bir şey yok. Yemek masasına oturup küçüklerken ölen babalarından bahsediyorlar birbirlerine. Arada bir oynadıkları bir oyun bu. Babaları hayattaymış gibi, onlarla berabermiş gibi davranıyorlar.
Sabah oluyor. Bir kez daha pizzacıyı arıyorlar. Adresi verirken yüzlerinde bilinçli bir keder ve acı var. Acıkıyorlar.
Bir kez daha pizzacı aranıyor. Telefon kapandıktan sonra konuşan kardeş, pizzacıyı neşeyle taklit etmeye çalışırken kelimeler boğazına takılıyor.
Başından beri kapısını açılmadıkları bir oda var, arada bir dikkat çekiliyor kapıya. Kardeşlerden biri açmaya yeltenince öbürü engelliyor. Aynısını diğer kardeş de bir süre sonra tekrarlayınca beriki de onu engelliyor.
Açlık dayanılmaz hale gelmiştir. Yaşayabilecekleri kadar olan bir süre, 1 hafta, 10 gün arası bir zaman daha, aynı acılı ve dayanılmaz deneyimleri yaşıyorlar.
Artık ayağa kalkamayacak durumdadırlar. Salonun ortasında ikisi de farklı yönlere sürünmeye başlar. Acılı ve acıklı bir süreçtir bu. Biri açılmayan kapıya doğru, öbürü de dairenin kapısına doğru sürünür.
Aynı anda kapılara varırlar. Dış kapıyı açmaya çalışan kardeş çok çabalar ve diğerine göre daha uzun sürer eylemi.
Diğeri o esnada hiç açılmayan kapıyı açar. Yatakta yaşlı bir kadın yatmaktadır. Yaklaşık 15 gün kadar önce ölmüştür. Görünürde hastalık yüzünden olduğu bellidir. Kardeş sürünerek yatağın kıyısına kadar gelir. Son bir hamleyle yatağa çıkmayı başarır ve ölmüş annesinin yanına yatıp gözlerini kapar.
Diğeri hala uğraşmaktadır. 5 – 6 saat kadar daha uğraşacaktır. Açıp açamadığını bilemeyiz.
İkizler ilk defa farklı düşünmüşler ve yolları ayrılmıştır. Biri ölümü seçer, diğeri yaşamayı.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
AFRİKAYA UÇMAYI DÜŞÜNEN GÜVERCİN
Adamımız mini dv kamerasını ayarlamaktadır. Eli ile yaptığı ayarlardan sonra tripoda yerleştirir. Boş sandalyeye göre açıyı ayarlar. Sandalyeye oturup önündeki masadan aldığı bir kâğıdı sakin bir şekilde, yüzünü hiç kaldırmadan okumaya başlar:
[“İhtiyardan sonra, dış kapı kapanmasına yakın yakalayıp karanlık, nemli, serin koridoruna girdi binanın. Ağustos sıcağını sokağın kahrolası insanları ile baş başa bırakıp soluklandı. Burada, bu serin ve sessiz yerde bir ömür kalıp, aynı sessizlikle can verebilirdi. Otomatiğin, karanlığı ve zihninin köşelerini aydınlatmasıyla irkildi birden. İki ihtiyar kadın –yaşları birbirine yakın- inceler ve sorgular gözlerle bakıp kahramanımıza, Ağustos’un cehennemine neşe içinde katıldılar. Ağır kapıyı usulca açıp bir kez daha uğursuz buldukları bu genç adama bakmaları, yaşlı, çirkin ve korkunç iki zebaninin Cehennem’in kapısını açıp içeri çağırması gibi etki yaptı üstünde. Sağ koluyla yüzünü kapatıp, zayıf gövdesini de ikiye bükerek ‘istemediğini’ belli etti.”]
Başını kâğıttan kaldırıp kameraya bakar. Rahatsız edici, çılgın bir bakıştır bu. Kameraya bakarak kalkar ve vizörden boş sandalyeye, kalktığı yere bakar. Tekrar oturur ve başka bir kâğıt alıp okumaya başlar:
[“Koltuktaki Kaltak”. “İsmi bu olsun mu” diye düşünürken kitabının, koltukta ve yanmaktayken de sigarası küllükte geçiverdi kendinden. Korkunç bir rüya görüyordu: Cehennemdeydi ve yanmaktaydı. Sakallarında çocuk kokusu, yumruklanmış soğan ve zemine düşüp kırılan süt dolu bardağın sesi, günahlarının bedelini öderken uyandı. Sigara yanıp küçülürken küllükten koltuğun koluna yuvarlanmış, orada şirin siyah bir yuva yapmıştı kendine. Kirli, pis kokulu bir duman tüterken tükürüverdi oracığa hemen.
“Uyanmasaymışım gerçekten alevlerin ortasında kalacakmışım” diye söylendi, hayatta olmanın ve hesap gününe daha çok olmasının verdiği keyifle. Daldı hemen yine. Güneşin, yeşilliğin, içinde şaraplar akan ırmakların kıyısında, başlarının üstünde haleler olan güzel insanların arasındaydı şimdi. Hiç uyanmasın isterdi o an, yakasına yapışıp silkeleseydiniz hissettikleri konusunda. Deneseydiniz cevabını alamayacaktınız. Çünkü hiç uyanmayacaktı.]
Kafasını kaldırıp kağıttan, kameraya bakar. Onaylanmak ister gibi bakmaktadır. Kameraya bakıp konuşmaya başlar:
“Size bir olay örgüsü sunamadım. İlgi çekici güzel şeyler gösteremedim. Sizi şaşırtamadım. Benim arkadaşım yok. Bu konuda bana yardım edecek kimse yok.”
Biraz durup ağlamaya başlar ve devam eder:
“Ama bakın; Güzel yazıyorum değil mi? Bu kayıdı seyrederken siz, (es) kısa film olmasını ne çok isterdim biliyor musunuz. Ama acılar çeken bir adamın diri diri yanmasını seyretmek de az şey değildir hani.”
Nefretle kameraya bakar ve odadan çıkar.
Bir bidonla çıkagelir. Aynı nefretle kameraya bakıp bidonu üstüne boca eder. Masadaki çakmağı kapıp yakmaya çalışır. Islanan çakmak bir türlü yanmaz. Bir daha bu kadar ileri gidemeyeceğini bilmek, çakmağı yakmaya çalışırkenki halini fazlasıyla acıklı kılar. Yakmayı beceremez, çakmağı usulca masanın üstüne bırakır.
Masaya çöküp ağlamaya başlar. Müzik girer. (Müzik: Rahmi Saltuk’dan “Altın Hızma”)
Kaset bitene kadar kayıt devam eder. (İstenilen yerden kesilebilir, afiyet olsun)
F I N
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Hegel bu hazır sinopsis örnekleri nereden ? Sana mı ait ?
Evet, kaynak gösterilmediyse hegel kendi yazmıştır. Başkasının eserini kaynaksız sunmaz hegel.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Evet, kaynak gösterilmediyse hegel kendi yazmıştır. Başkasının eserini kaynaksız sunmaz hegel.
Aynı fikirdeyim. Dur bir tane daha ekleyeyim:
RUS PASTASI
Dış çekim ile başlıyoruz. Kalabalık içinde silik bir tip. Çok da adamımıza sabitlemeden çekiyoruz. (değersiz olduğu hissini arttırmak için) bir pastaneye giriyor. Elinde pasta –hediye paketi- ile çıkıyor.
Eve giriş. Dış kapıyı anahtarla açıyor. “Ben geldim” diyor. Kesme yapmadan –ağır bir kaydırma- mutfaktan yine kendi sesleniyor: “Hoş geldin” üzerini değiştirmiştir, zamanın geçtiğini anlıyoruz. Böyle tuhaf, küçük oyunları var.
Pastayı mutfakta tabağa koyup içeri masaya getirir. Bir de hediye paketi vardır. Pastanın üstünde 3 mum var. 3 mumu yakar, çakmağı söndürmeden bir de sigara yakar. Derin bir nefes çekip dumanını mumlara/pastaya üfler. Mumları söndürmeyi önemsemez.
Cep telefonu ile kendinin ve pastanın fotoğrafını çeker. Kolunu uzatabildiği kadar uzaktan çekmeye çalışması başka biri çekiyormuş hissi vermek içindir. Yalnız olduğunu saklamak ister.
(kendi kendine, kısık sesle) “İçimden bir ses ‘iyi ki doğdun’ diyor”
(sesini arttırarak, kendinden geçerek) “İyi ki doğdun Sami, iyi ki doğdun Sami”
Ayaktadır, kendinden geçmiştir, hep aynı şeyi bağırarak söyler. Sonra yorulur, sandalyesine çöker.
Cep telefonu ile arama yapar: “Merhaba, iyi günler. Bu gün benim doğum günüm. Bu gün boyunca bütün aramalarım bedava. Ben de rast gele aradım herhangi biri ile konuşmak için, siz çıktınız”….. “kızmanıza gerek yok, şaka falan yapmıyorum”…. “küfür etmenize gerek yok”… “bu gün benim doğum günüm ama”
İkinci arama: “Alo teyze, nasılsın… yok Kemalettin değilim ben.. rast gele aradım öylesine.. Doğum günüm bu gün de… tüm gün bedava konuşma hakkım var..neyi, ne süresi?... Kafirun?... Haa, genelde karıştırılır, evet. İki cümlesi aynıdır..vela entüm abüdune ma abud. Vela ene abidun ma abedtüm.. vela entüm abüdune ma abud. İki aynı cümle arası vela ene abidun ma abedtum diyeceksin.. Hatasız ezberleyinceye kadar farzlarda okumazsın teyze… sen de sağ ol.. Benim için de dua et…”
Üçüncü arama: (telefon kapalıdır, telesekretere mesaj bırakabilirsiniz der) “Telesekretere konuşamayanlardanım evet. Ama kalabalığa da konuşamam. Teke tekte de başarılı olduğum söylenemez. Doğum günüm bugün. (bu bölüm doğaçlama olarak, etkili bir şekilde uzatılabilir)
Kapaklı, plastik oyuncak cep telefonu yerde durmaktadır. Alır, açar ve bir tuşa basar. “İyi günler, yardım edebilir miyim” diye mikrofonik bir çocuk sesi duyulur. –vardır bu cümle-
Masadaki hediye paketini açar. Bir Kafka romanı “Dava” ve kitabın üzerinde bir tabanca vardır. Sahte bir şaşkınlık ifadesi. Tabancayı eline alır ve namlusunu pastaya daldırıp ağzına götürür. “Mmm, güzel, yaşamak kadar güzel” der. Ya da namlu ağzındadır, bulaşan pastayı yemiştir ve beklemektedir.
Masada duran el radyosunu alır. Açar ve klasik müzik yayını yapan bir yerde durur. Offret’teki Bach çalmaya başlar. Yayın birden kesilir ve şu anons yapılır:
“Önemli bir gelişme için yayınımıza ara veriyoruz…….” Nükleer savaş çıktığı, iki süper gücünde karşılıklı olarak füzeleri ateşlediği ve 12 dakika sonra İstanbul’a bir füze düşeceğini söyler.
Adamımız saate bakar, namlu hala ağzındadır. Tabancayı usulca masaya bırakır. Pencere kenarına bıraktığı zarfı –intihar mektubu- alır. Çakmakla tam yakacakken vazgeçer. Anlamsız bulduğunu sezdiren tuhaf bir gülümseme.
Dışarıda panik sesleri başlar, gittikçe büyür ses ve tuhaf bir gürültüye dönüşür. Müzik kaldığı yerden çalmaya devam eder.
Kamera, adamımızdan aşağı doğru tilt yapıp, ağırca evin içerilerine, hamam böceklerinin olduğu bir yere gidip onları çekerken jenerik girer. (nükleer savaştan tek canlı çıkacak tür hamamböcekleri imiş)
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bence çok başarılılar. Bunları sadece okul projeleri adı altında kısıtlamak bile hata olur 🙂
Bu son gönderdiğin rus pastasını çok beğendim. Tek mekanda geçiyor ve tek oyuncu ile.
Sağlam bir çalışma ile, çok iyi bir kısa film çıkarılabilir bu hikayeden. Adamın yalnızlığı, ilk önce ne yapıyor bu dedirten olayların gelişmeye başlaması, ve rastgele aramalar yapması çok ilgi çekici. Ama şu hollywood filmlerinde gördüğümüz türden dizayna sahip görsel olarak göze tat veren 🙂 evlerden lazım. Mekan bulma konusuda ayrı bir dert aslında.
Evet Rus pastası bana da çok şeker geldi. Çaktım öömeemi hemen hegel habiye.
Birilerinin işine yararlarsa anlam kazanabilirler, sağolun.
Tam olarak sinopsis diyemeyiz bunlara. Yönetime müdahale edilmiş kısımlar var. Sinopsis, tretman ve senaryoda, “kamera tilt yapar, oyuncu yakın plan alınır vs.” gibi eklemeler olmaz. Ayrıca, senaryonun tamamı geniş zaman kipiyle, hiçbir soyut anlatıma kaçmadan yazılır.
Bunlar en son, yönetmen, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni vs. toplantı yapıp çekim senaryosunu oluşturdukları zaman eklenir. Aralarına senaristi alma zorunlulukları yoktur. Sette senarist görmek istemeyen çok yönetmen vardır. Bu yüzden yönetmenler becerebiliyorlarsa, kendi senaryolarını çekmeyi tercih ederler. Bu da haklı ve saygı gösterilmesi gereken bir tercihtir.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bu kadar da sadist olmasınlar be abi. Ben kendi yazdığımı çekmezsem (ki MSN yüzünden yazamıyorum, dahiler boşuna MSN üyeliğinden kaçmıyo diorum ya hep) alırım senaristi de. Özü yansıtabilmek önemli çünki. Bence taslak senaryolarda soyut ve yönetimsel şeyleri de şeetmek lazım, hikayeyi yansıtmak açısından, okuyan inceleyen anlasın maksadıyla.
Hegel profesyonel bir çalışmadan bahsediyor, bizim kısa filmlerimizden değil tatar.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Ben de onu diyorum abi amatör ruhu kaybetmesinler canım 👿