CİĞER BAYRAMI
Kumar oynuyoruz ama parasına değil anladın mı, kafataslarımıza. Kazanan kaybedenlerin öldüklerinde kafataslarını alacak ve evinin güneş gören duvarına asacak, dostluk hesabı. Poker oynuyoruz, purolar ve viski cabası ve cumartesi akşamı. Sanırsın bir Amerikan filminden bir sahne.
Karşımda Halis oturuyor ve arkasında sevgilisi şişme bebeği Neriman var. Bebeğin plastik kollarını omzuna attırmış, havaya giriyor bir aşkın özlemini az da olsa dindiriyor. ''Ne atıyım Neriman?'' diyor. Neriman da ses yok, ki mümkün mü? ''Ya siterim Neriman’ını, hadi oyna'' diyorum, kızmışım kafatasım canlanıyor gözümün önünde Halis'in güneş görmeyen köhne evinin duvarında.
O da bana küfür ediyor. Dayanamıyorum çekiyorum çakaralmazımı vuruyorum oracıkta Neriman’ı. Halis bu durumda ortalığı yıkması gerekirken çok soğukkanlı. 'Hah şimdi çıldıracak' diyorum yaptığımdan pişmanlık duyarak. Şişme bebek Neriman’ın düştüğü yere bakıyoruz, hala şişik sanki mermiyi o yememiş. Yine de acele etmeli, müdahale etmeliyiz.
Telaşla mutfağa koşuyorum ocakta bıçağı kor gibi yapıp, sıcak havlu, bir kova su içeri koşuyorum. Kemalettin babasının bisiklet dükkanına koşuyor pompa almaya. Halisi, merminin girdiği yere can havliyle nefes basarken -hayat öpücüğü gibi bir şey- görmeyi beklerken sapsakin bir adam görüyoruz karşımızda. ''Metin ol genç'' diyoruz, üzüntüyle.
Halis dudaklarında bir yarım gülümseme bebeğin üstündeki tişörtü çıkartıyor.
Bir de ne görelim: Çelik yelek. ''Biliyordum, içinizden birinin bir çılgınlık yapacağını'' diyor, ''ve ben Neriman’ımı asla savunmasız bırakmam.'' Çıkarıyor 2000 sigarasından. ''Yakın birer kalite keratalar'' diyor. Yakıyoruz, ciğerlerimiz bayram ediyor.
*******************************************************************
MANTI SEVEN MANTIK ADAMLARI
Mantı Seven Mantık Adamları derneğinin olağan kongresinde, bir taraftan mantı yeyip, bir taraftan da Kierkegaard'ın mantığını masaya yatırıyorlar mantık adamları. Mutfakta harıl harıl mantı yapan okumamış kadınlar olanlardan habersiz, evdeki durumlarını konuşuyorlar aralarında. Lezzetin kaynağını merak eden içlerinden bir mantık adamı süzülüyor mutfağa usulca. O gelince bir sessizlik oluyor kadınlar arasında. Adamın gitmeye niyetinin olmadığını görünce devam ediyorlar sohbetlerine mantı kadınları. Mantık adamı gördüğünden memnun bir ifadeyle ''siz benim midemi çok keyifli bir şekilde doldururken, neden ben aynı keyifle sizin beyninizi dolduramıyorum?'' diyor.
Annesine yardıma gelmiş liseli bir kız karşılık veriyor, ''bunun cevabı bizim sunduğumuzun somut elle tutulur bir şey olmasıyken, sizin sunduğunuzun soyut havada kalan bir şey olması olmasın sakın.''
Kadınlar gol atmış bir takımın taraftarları gibi coşuyorlar. Mantık adamı çok bozulup piposunu yere fırlatıyor. ''Shit!'' diyor, orta parmağını sallayarak. Bunun üzerine kadınlar zılgıt çekerek adamı mantı yağmuruna tutuyorlar.
Olaydan haberdar olan diğer mantık adamları kongreyi yarıda kesip, derneklerinin adının başındaki 'mantı seven' kısmını iptal ediyorlar. Artık hepsi evrensel düşünceye sarmalamaya çalıştıkları yerelliğin ne kadar ilkel olduğunu düşünüyor, bir taraftan midelerindeki mantıyı hazmetmeye çalışarak.
Hamburgercide ayın elemanı olan gencin ortaokuldan kız arkadaşı aynı zamanda mantık adamlarından birinin kızı. Babasına bundan sonra hamburgercide toplanabileceklerini, tanıdığı birinin olduğunu söylüyor. Babası teşekkür ediyor, kelime uyumu açısından bunun mümkün olmadığını, 'mantı' kısmını 'martı' olarak değiştirdiklerini söylüyor. Kız ''ama baba, martı eti yenmez ki'' diyor. İşte bunu hiçbiri bilmiyordu. Hiç bir mantık adamı da çıkıp ''durun arkadaşlar, biz ne yapıyoruz martı, eti yenmeyen bir kuştur'' dememişti.
Bir daha ki toplantıda adamımız bunu açıklıyor. Bütün mantık adamları başlarını öne eğiyor. Gözyaşını tutamayanlar masaların altına girip hıçkıra hıçkıra ağlıyorlar. Karınları da aç. Hepsinin canı mantı çekiyor ama artık çok geç. Aç ve üzgünler, durum çok ümitsiz. Ve beklenmeyen bir şey oluyor.
Mantı yapan kadınlar ellerinde mantı tencereleri ile giriveriyorlar salona. Duygu yoğunluğu son noktasında. Sevinç gözyaşları döküyor herkes. Mantık adamları mantı kadınlarının karşısında saygı duruşunda. Hep beraber oturup nefis mantıları yiyorlar. Artık toplantıya hakim konu, 'Kierkegaard'ın Ev Hayatı ve Ailesi İle Uyumu.'
************************************************************
DUYGU ADAMI HASSAS HASAN VE HİNDİSİ YETİM YETKİN
İki kardeş eski işyerinin yolunu tuttular. Minibüse bindiler. Kucağında hindi olan tuhaf görünüşlü bir adamın yanına oturdular. Adam hindi ile tatlı tatlı konuşuyordu, bir taraftan başını okşarken. Ama filmlerde gördüğümüz, çıkarı için hayvanla hayvan olan hayvan herifler gibi değil, iki samimi dost gibi. Lebis’in benimle konuşurken hissettiklerimi ona anlatamamam şimdi bu hindinin başına geliyordu herhalde. Adam, huzur dolu bakışlarını kızlara çevirip, onları da bu huzur deryasına ortak etmek ister gibi bakıyordu. Hindi kızlara bakarken, adam hindiye bakıyordu; adam kızlara bakarken, hindi adama bakıyordu. Sonra birbirlerine baktılar. Hindi devam et anlamında başını salladı.
Adam, bütün minibüstekilerin duyabileceği bir ses tonuyla konuşmasına devam etti: “Mezar taşları arasında dolaşmaya devam ettim. Burjuvazinin görkemli mermerleri arasında, onlara servis yapan bir uşak gibi hissettim kendimi. Buraya ait değildim. Sen daha küçücüktün, hastalanabilirdin. Ölülerin içinde yaşayamazdık. Kümesine sığamayacak kadar büyüdüğünde dönebilirdik belki bu et kokan topraklara, ama şimdi gitmemiz gerekiyordu. İnsanlar Noel’i kutlarken, biz annenin yasını tuttuk.” Biraz durdu, kızlara dönerek devam etti: “Annesini gözlerinin önünde yediler. Bu vahşi ailenin çöp tenekesinden annesinin kemiklerini topladık. Götürüp bu vahşilerin, aile mezarlığına gömdük. İçeride bulduğumuz iki-üç altın diş öfkemizi biraz olsun dindirse de, bu büyük acı ile yaşamaya devam ediyoruz.”
Hindinin gözleri yaş ile dolmuştu, adamın da öyle. Kızlar ağlamamak için kendilerini zor tuttular. O anda minibüsün camını kırarak hindinin kafasına gelen kağıda sarılı bir taş herkesi korkuttu. Talihsiz hindi oracıkta can verdi. Bütün minibüstekiler hıçkırıklara boğulmuştu. Larem kağıdı açtı, okudu: “Sizler bu satırları okuduğunuzda ben çok uzaklarda olacağım. Amacım önde oturan şişkonun biraz canını acıtmaktı. Hedefi şaşırdıysam şimdiden özür dilerim.”
“Hedefi şaşırdın alçaaaak!” diye bağırdı adam, hindinin cansız bedenine sarılarak.
Gün, kızlar için kötü başlamıştı. Böyle devam etmemesi için seslice dua ettiler. Ölü hindiyi adamdan izin alarak kurban ettiler, kanını alınlarına sürdüler. Yolculardan biri, bunun dinde yeri olmadığını iddia ederek uzun bir söylev verdi. Söylevi dinlerken sıkılıp uyuyanlar arasında şoför de vardı. Kazayı ufak sıyrıklarla atlattılar. Adam iddiasının ispatlandığını haykırıp, yine uzun bir söyleve hazırlanıyordu ki, yolcular ve şoförün üzerine hamle yapmasıyla çareyi kaçmakta buldu.
***************************************************************
VATMAN ARKASI BEYİN FIRTINASI
Terence Malik'in filmlerindeki kahramanlar gibi içsesimi dinliyorum. Duyan başkası var mı acaba? Ne düşünsem ne söylesem dublaja, altyazıya dönüşüp özünü yitirecek.
Trendeyiz. Can sıkıntısı had safhada. Kasvetli bir Pazar öğleden sonrası. Bakırköye gidiyorum. Kanyak şişemi çıkarmışım usul usul demleniyorum, umursamadan karşımda oturan iki takkeli cüppeli genci.
Vatman da o an demlenmekte, camdan görüyorum. Rakı, beyaz peynir, kavun...daha ne olsun. Canım çekiyor, bakışıyoruz. Şerefe anlamında kanyak şişemi kaldırıyorum. Gülümseyerek karşılık veriyor. Biz vatmanla bakışırken 30'larında güzel bir kadın raylara atlıyor. Kimse tepki vermiyor, sanki bütün vagon, bütün tren çakırkeyf. Sanki aşk treni bu. Yolda karşılaşılacak bütün aksilikleri şimdiden umursamayarak bizi aşk adasına götürüyor. Sanki bizi, boynumuza çiçekten çelenk takmak için sabırsızlıkla bekleyen esmer yerli kızlar var orada.
Karşımdaki gençlerin bana kızdığı belli. Ağır ağır Soğuksu İstasyonuna doğru ilerlerken gözüm uzaklarda. Beni terkeden kızları düşünüyorum ya da benim terkettiklerimi. Nedense hepsi özürlü, yaşlı ya da çok çirkindi.
Boğazımda bir acıyla irkilip kendime geliyorum. Karşımda oturan takkeli, cüppeli, köse genç 99'luk tespihi bir kement gibi sallayıp boğazıma geçirmiş vaziyette. ''Yeter içtiğin!'' diyor, ''cehenneme gideceksin.''
''Bu trende, bu vagonda aynı istikamete giden bizler, dünyada yaşayan varlıklar olarak da aynı yere gitmeyecek miyiz? Bence hepimizin kaderi/sonu aynı.''
Etkileyici sözlerim üzerine tesbihi gevşetiyor. Bir çırpıda yanıma atlıyor. Bana bir anlamlı bakış atıp, pencereye doğru dönüyor yüzünü. Ani bir hareketle takkesini fırlatıp atıyor dışarı, trenin açık penceresinden. ''Bir yudum versene'' diyor, yarıladığım kanyak şişesini tatlı tatlı sallarken ben.
Bir sigara yakıp derin bir nefes çekiyorum. ''Bu kadar çabuk karar değiştirme'' diyorum, ''belki de doğru yol seninkidir.''
Bir süre bakışıyoruz. Yağlı ve hantal bir fokbalığı gibi acemice kıpraşıp karşıya geçiyor tekrar. Cübbesinin cebinin derinliklerinden yedek takkesini çıkarıp, pişman gözlerle usulca geçiriyor kafasına. ''Özür diliyorum'' diyor, kendine benzeyen arkadaşına. ''Bir an şeytana uydum.''
Kanyağımı yudumlamayı sürdürüyorum. Canım hala sıkkın. Pisliğin tekiyim ben.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bunun üzerine kadınlar zılgıt çekerek adamı mantı yağmuruna tutuyorlar.
Abi koptum burda,çok güzel.Tebrik ederim.
tebrikler abi.. daha da istiyoruz.. (doyumsuz insanoğlu senfonisi işte naaparsın 🙂 )
tebrikler abi.. daha da istiyoruz.. (doyumsuz insanoğlu senfonisi işte naaparsın 🙂 )
iki tane daha ekledim ama akla ve göze zarar.. ben yandım siz yanmayın..
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
okudum abi. gelecem yanına istanbula, beraberce düşünecez-konuşacaz.. özgürce. belki senin elinde konyak belki bende tesbih ama düşünecez.
amacın ne? kıllandırma beni 🙂 yıllardır içmiyorum, sızıp elimde sigara uyuyup evimi yaktığımdan beri 🙂 Sezgilerin kuvvetliyse Inarritu-Arriaga gibi olabiliriz, 3 film çeker, kavga edip ayrılırız 🙂
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
hehe bi amacım yok be abi. şaka yapıyodum. Inarritu-Arriaga gibi olmayalım Inarritu'nun filmlerini sevmiyorum ben 🙂 ama herşeye rağmen kavga etçeğimiz kesin 🙂
güzel çok beğendim