Merhaba arkadaşlar. Başlıktan anlaşılacağı üzere senaryoya aktarmaya başladığım hikayeden bir anda soğuyorum. Daha doğrusu şöyle anlatayım; bir hikaye buluyorum. Senaryosunu yazmaya başlıyorum. Bazen bir kaç gün ara veriyorum çünkü aklıma bir şey gelmiyor. Bir kac gun sonra geri dönüp o ana kadar yazdıklarımı okuduğumda soğuyorum hikayeden. Bu his bazen yazdığım senaryoyu bir çok kez okuduktan sonra da geliyor. Acaba diyorum amatörce yazdığım icin mi begenemiyorum. Belki aynı hikayeyi baska biri yazsa daha cok begenebilirim. Sürekli yazı denemeleri yapıyorum kendimi gelistirmek icin belki de daha yolun başında olduğum içindir ya da gerçekten hikaye kötüdür. Siz ne dersiniz bu duruma? Daha once buna benzer olay yaşadınız mı tecrübelerinizden yararlanmak isterim.
Sanırım problem sadece senaryo yazmakla ilgili değil, daha ziyade günlük hayat içindeki genel motivasyon düzeyiyle ilgili. Yani hayatın diğer alanlarındaki işleri/hedefleri gayet konsantre bir şekilde yapıyorsunuz da bir tek senaryo çalışmasında mı aksaklık var?
İşin diğer bir yanı ise gönüllü çalışmalarla ilgili genel bir çelişki hali. Örneğin bu hikayeyi belli bir sürede yazıp teslim etmek üzere birisiyle anlaşıp hatta bir miktar da avans almış olsaydınız acaba yine bu kadar kolay yarıda bırakır mıydınız? Maalesef çoğunlukla zorunluluk haline gelmiş işlere kendi düş ve isteklerimizden daha bağlıyız. Modern insanın trajedisi diyelim. Yabancılaşma da çok iyi uyuyor aslında.
Belki de çözüm, gönüllü yaptığın işleri kendini onu gerçekleştirmeye mecbur hissedecek kadar çok istemek olabillir.
Teknik bir not: Senaryoyu sık sık değiştirmek ya da her döndüğünde bir takım ekleme çıkartmalar yapmak hiç kötü değil tam tersine gayet iyi bir şeydir. Çekim aşamasına gelmiş profesyonel bir senaryo çoğunlukla onlarca draft görür. Hollywood'da bile senaryo aşması çekim ve post aşmasından daha uzun sürmüş bir sürü film vardır.
"Ben istiyorum ki; film, siz sinema salonunu terk ettikten sonra başlasın." Jacues Tati
Aslında evet genel motivasyonum düşük son zamanlarda. Diğer yaptığım işlerde de aksaklıklar yaşıyorum. Bunu bildiğim halde sorunu başka şeylerde aradım.
Mecbur kalmış olsaydım yarıda bırakmazdım. Sanırım şapkamı önüme alıp düşünme zamanı:) Teşekkür ederim cevabınız için
Her şey olabilir. Ne kadar fazla yazar, ne kadar fazla işi bilen birilerine okutursan daha iyi olur.
O yabancılaşma hissi her zaman olur, kaçınılmaz.
Ama yazmaya ve okutmaya, yorumları dikkate almaya devam et.
Verilen cevapların hepsi doğru geliyor bana. Sanırım bir çok etmen etkili benim durumumda. Hem günlük hayatta konsantrasyon kaybı hem de hikayenin alt metnini oluşturamamak senaryoyu yarıda bırakmama neden oluyor. Özellikle dediğiniz gibi benim ne kadar okuduğum ve araştırdığımla ilgili bir durum. Daha çok geliştirmem lazım kendimi bunu iyice farkettim. Teşekkür ederim cevabınız için.
Merhaba arkadaşlar. Başlıktan anlaşılacağı üzere senaryoya aktarmaya başladığım hikayeden bir anda soğuyorum. Daha doğrusu şöyle anlatayım; bir hikaye buluyorum. Senaryosunu yazmaya başlıyorum. Bazen bir kaç gün ara veriyorum çünkü aklıma bir şey gelmiyor. Bir kac gun sonra geri dönüp o ana kadar yazdıklarımı okuduğumda soğuyorum hikayeden. Bu his bazen yazdığım senaryoyu bir çok kez okuduktan sonra da geliyor. Acaba diyorum amatörce yazdığım icin mi begenemiyorum. Belki aynı hikayeyi baska biri yazsa daha cok begenebilirim. Sürekli yazı denemeleri yapıyorum kendimi gelistirmek icin belki de daha yolun başında olduğum içindir ya da gerçekten hikaye kötüdür. Siz ne dersiniz bu duruma? Daha once buna benzer olay yaşadınız mı tecrübelerinizden yararlanmak isterim.
Bire bir aynı şeyleri yaşadım, hissettim; seni çok iyi anlıyorum. Verilen cevapların da hepsi doğru aslında. Ben de şöyle bir ekleme yapmak istiyorum. Yazar(ya da senarist), özellikle ilk eserine başladıysa çok kişisel şeyler yazar. Çünkü onu sanata, yaratıcılığa iten bir derdi vardır ve fırsatı yakalamışken o meseleyi diğer insanlara aktarmak ister. Bu yüzden de kendini sorgular: Acaba bu benim için olduğu kadar başka insanlar için de önemli mi? Acaba bu okunur/izlenir mi? Ve yazım aşamasında aldığı feedback'ler çoğu zaman motive edici değildir. Bu feedback'ler de yakın ve güvendiği çevresinden geldiğinden, bir miktar baltalar çalışma azmini. Çünkü içten içe yazmaya başlayan herkes, az ya da çok, ister istemez kendini dev aynasında görmeye meyillidir ve bu asla kötü ya da eleştirilecek bir durum değildir, normal ve insanidir. Sanatta, edebiyatta, sinemada en mütevazi olanın bile burnu Himalayalar'da olabilir. Çünkü o kişi farklı bir zeka, düşünce ve yaratıcılık sahibi olarak(en azından olduğunu sanarak), sürüden ayrılmış ve herkesin yapmadığı, hatta çok az insanın yaptığı bir şeyi yaparak eline kağıt kalemi almıştır. Ama er ya da geç, taze yazar kendi yazdıklarını çiğ bulur, yakın çevresi de aynı şekilde acemice bulur ve motivasyon baltalanır. Bir de "bildiğini yazabilirsin" durumu var. Eğer gerçek dünyada karşılığı olan, gerçek dünyada yaşanabilecek bir hikayeyi yazıyorsan, o konuda ortalama okuyucudan ya da izleyiciden daha fazlasını bilmen gerekiyor. Örneğin, bir zombi istilası ya da uzay macerası yazıyorsan sana kimse "bu yanlış, bu saçma, bu olmamış" diyemez. Ama bir polisiye yazıyorsan, bunu izlediğin filmlerden gördüğün kadarıyla asla yazamazsın. Okuma yapman da araştırma yapman da asla yetmez; mutlaka bir takım insanlarla tanışman, konuşman gerekir. Literatürde hali hazırda olmayan, belki bir polisin anılarından esinlenirsin; zaten böyle bir kaynağı kazıyorsan pata küte yazarsın. Öktem Başol bir dersinde söylemişti, "Bana çok iyi bir kısa hikaye getir, ya da çok iyi 4-5 sahne; ben yazayım senaryoyu, o kolay; hikaye zor." Kısacası bilmediğin konuda tıkanırsın. Bir de gerçekten yazmak bir alışkanlık. Kimseye bir anda ilham gelmiyor ve kimse bir anda oturup senaryo ya da roman çıkarmıyor. Amiyane tabirle sabah dokuz akşam beş yazıyor çoğu profesyonel yazar. Bir de şu var, bence en güzeli küçük görevler başarmak. Ben mesela öyle yapıyorum hala. İki tane uzun metraj yazdım, biri yüksek lisans tezi yerine verildi, diğeri bir senaryo yarışması için yazıldı, ikisini de yazarken muhteşem şeyler yazdığımı düşünmüştüm; şuan ikisinin de kapağını kaldırıp bakmak istemiyorum. Üçüncü bir uzun metraj yazmaya çalışmıyorum şuan, küçük görevler veriyorum kendime. Kafamdaki bütün fikirleri önce çok iyi kısa hikayeler olarak yazmaya çalışıyorum. Çok iyi olmuyorlar tabii ki, ama sürekli geliştirmeye çalışıyorum. Deneyebilirsin. Sahne, diyalog kaygısı olmadan hikaye yazmak gerçekten besleyici bir aktivite. Bir de gerçekten dolaş. Al bilgisayarını git bir kafeye, yürüyüş yap, müzik dinle, gitmediğin bir yere git. Kısacası besle kendini.
Merhaba arkadaşlar. Başlıktan anlaşılacağı üzere senaryoya aktarmaya başladığım hikayeden bir anda soğuyorum. Daha doğrusu şöyle anlatayım; bir hikaye buluyorum. Senaryosunu yazmaya başlıyorum. Bazen bir kaç gün ara veriyorum çünkü aklıma bir şey gelmiyor. Bir kac gun sonra geri dönüp o ana kadar yazdıklarımı okuduğumda soğuyorum hikayeden. Bu his bazen yazdığım senaryoyu bir çok kez okuduktan sonra da geliyor. Acaba diyorum amatörce yazdığım icin mi begenemiyorum. Belki aynı hikayeyi baska biri yazsa daha cok begenebilirim. Sürekli yazı denemeleri yapıyorum kendimi gelistirmek icin belki de daha yolun başında olduğum içindir ya da gerçekten hikaye kötüdür. Siz ne dersiniz bu duruma? Daha once buna benzer olay yaşadınız mı tecrübelerinizden yararlanmak isterim.
Bir de "bildiğini yazabilirsin" durumu var. Eğer gerçek dünyada karşılığı olan, gerçek dünyada yaşanabilecek bir hikayeyi yazıyorsan, o konuda ortalama okuyucudan ya da izleyiciden daha fazlasını bilmen gerekiyor. Örneğin, bir zombi istilası ya da uzay macerası yazıyorsan sana kimse "bu yanlış, bu saçma, bu olmamış" diyemez. Ama bir polisiye yazıyorsan, bunu izlediğin filmlerden gördüğün kadarıyla asla yazamazsın. Okuma yapman da araştırma yapman da asla yetmez; mutlaka bir takım insanlarla tanışman, konuşman gerekir. Literatürde hali hazırda olmayan, belki bir polisin anılarından esinlenirsin; zaten böyle bir kaynağı kazıyorsan pata küte yazarsın.
Çok teşekkür ederim cevabınız için. Senaryoyu bitirdikten sonra okutmak için çevreme gösteriyorum. Dediğiniz gibi aldığım yorumlar motive edici olmuyor her zaman. Bu sefer kendi kendime demek ki kafamda oluşturduğum dünyayı senaryoya yansıtamamışım diyorum ve biraz motivasyonum düşüyor. En azından şu durumda bunların farkına varmam yani sorunumun ne olduğunu anlamam çok önemli. Problemi bilmezsem onun üzerine de gidemem.
Bir de sormak istediğim bir şey var izninizle. Yukarıda alıntıda 'bildiğini yazabilirsin' durumundan bahsetmişsiniz. Mesela gerçek hayatta yaşanmış ve yaşanan olay hakkında konuşabileceğim kişiler ulaşamayacağım kişilerse ve sadece gazetelerden aldığım sınırlı bilgiler varsa bunu nasıl yazabilirim? Yani sınırlı bilgiyle senaryo yazılabilir mi? Ya da benim edindiğim bilgilerin ortalama okuyucudan fazla olduğuna nasıl emin olacağım? Sizler gibi bilgili insanları bulmuşken sorularımı sormak istedim:)
Aynı sorunu ben de yaşadığım için çözüm önerisi bulmakta zorlanıyorum. Hatta aynı sorunu çok daha yoğun yaşadığımı düşünüyorum. Herhangi bir başarı beklentisi olmadan kendimi tatmin etmek için yazmaya çalışıyorum. Fikir aşamasını geçip olay örgüsünü kurmaya başladığımda istediğim şeyi yazamadığımı fark edip o ana kadar yazdığım her şeyi yok ediyorum geri dönmemek üzere. O yüzden yazmış olduğum herhangi bir şey de yok 😀
Yakın zamanda Neil Gaiman'ın Masterclass derslerini izledim. Benzer noktalar üzerinde özellikle duruyordu. Masterclass'ının çoğu, hikayenin öğelerinden ziyade kendisinin bir yazar olarak gelişimiyle ilgili. Kendisinin ilk yazdığı hikayeleri beğenmiyor. Hatta bunları hiçbir zaman dış dünyayla paylaşmayacağını, bodrumunda saklamaya devam edeceğini söylüyor. Yazdıklarına baktığında beğendiği diğer yazarların stillerini nasıl taklit etmeye çalıştığını görüyor. Tekrar tekrar önerdiği şey sürekli yazmak. Yazma pratiğini alışkanlık haline getirmek.
Benim anlık olarak kendime de telkin ettiğim bu. İlk önemli olan yazma alışkanlığı edinebilmek. Bunu kazandıkça yazdıklarınıza geri dönüp analiz edebilirsiniz. Yanlışlarınızı bulabilirsiniz. Her sonraki seferde kendinizi geliştirmiş olursunuz.
Motivasyonun o anda yarattığınız ürüne yoğunlaşması doğal. Ama bunun yanında genel olarak yazarlığa ve kendinizi bu konuda geliştirmeye duyulan bir motivasyonun da önemi var. Özellikle umutsuzluk anlarında devam etmenizi sağlayacak motivasyon budur bence.
Gerçek hayatta yaşanmış, yaşanan, yaşanabilecek bir şeyi, gerçekçi bir formatta yazmak istediğinde ve bu bilgileri birinci dereceden edinmediğinde (yani bizzat senin yaşaman ya da bizzat yaşamış birinden dinlemen gibi) boşlukları kendin dolduruyorsun mecburen ve durum biraz "olduğu kadar" veya "ben yaptım oldu" gibi bir hal alıyor. Sınırlı bilgiyse elbette senaryo yazılabilir ancak sen herkese açık, herkesin ulaşabileceği kaynaklardan hikayeni derlediğinde, otomatikman ortalama izleyiciden fazla bir şey bilmemiş oluyorsun. Bunun en güzel testi şu; senin bildiğini herkes biliyor mu? Benim ilk bitirme tezim bir gerilimdi. Polisler, katiller falan vardı içinde. Senaryo danışmanım onlarca soru yöneltti: "Hayatında hiç karakol gördün mü? Polisiye filmler dışında ne biliyorsun? Türk polisi gerçekten de böyle mi konuşuyor? Bir katilin sorgusu böyle mi olur sence?" ve ben gerçekten o senaryoyu toparlayamadım. Bitirebilirdim, çekebilirdim, ama nasıl olurdu? Sonra mezun olup jandarma olarak askere gittim, askerliğimi bir karakolda yaptığımdan, bir sorgu nasıl olur, ifade nasıl alınır, asker nasıl konuşur, yerli jargon nedir, bir karakol nasıl idare edilir kim ne yapar gibi bir sürü bilgi sahibi oldum ve teorik olarak bu bilgi ve tecrübeyle benim hayali bir jandarma karakolundaki bir askerin kırsalda işlenmiş bir cinayeti çözmeye çalışmasını yazmaya çalışmasıyla, askere hiç gitmemiş ya da 20 gün bedelli yapmış birinin yazmaya çalışması aynı olmaz. Aynı şekilde senelerce jandarma olarak görev yapmış bir rütbelinin de anıları benim yazacağımın yanında çok farklı bir yerde olur. Bunlar örnekti. Senin sorunun cevabı ise, tabii ki yapılır ama nasıl oluru büyük bir soru işareti. Gerçek hayatta karşılığı olan hiçbir film(ister polisiye, ister drama, ister biyografi, ister tarihi olsun), kolay kolay hakkı verilerek yazılamaz. Hadi olayı iyice basitleştirelim, bir aşk ya da romantik-komedi düşünelim. Hepimizin sevgilisi oldu, hepimiz aşık olduk, hepimizin bu konuda bir tecrübesi var ve hepimiz yazabiliriz değil mi? Peki hiç yaşamadığın bir ilişkiyi, hiç beraber olmadığın/tanımadığın karakterleri kullanarak bir aşk hikayesi yazdığında ne olur? İşte o zaman bizim yerli dizilerdeki ve filmlerdeki "gerçek olmayan, saçma" ilişkiler, olaylar ve karakterler çıkar karşına. Senarist ya da senaryo ekibi, sadece kulaktan dolma bilgilerle dövmeci, tekstilci, kasiyer, barmen, moda tasarımcı gibi karakterleri yaratırken, bu insanlar o dizileri ve filmleri izlerken "biz böyle konuşmuyoruz ki, biz bu kadar çok/az para kazanmıyoruz ki, biz böyle yerlerde oturmuyoruz ki..." gibi şeyler söylüyorlar. Gerçekten zengin olup, boğazdaki yalısında otururken ailesinin anılarından esinlenerek yalı dizisi yazan yazarla, bir apartmanda doğup büyümüş, orta sınıf bir aileden gelen senaristin yazacağı yalı dizi aynı olabilir mi? O adamın yazacağı orta sınıf buhranını, kariyerinde tıkanmayı ve istediği evi/arabayı alamamanın verdiği beyaz yakalı bunalımını ise aynı şekilde yalıda oturan yazamaz. Bu arada, o apartmanda yaşayan senarist, gecekonduda yaşayan izleyiciye o diziyi satar, illaki onlardan bir tık daha iyi bilir çünkü; ama gecekonduda oturup bir yalıda şoför ya da hizmetçi olan biri güler geçer. O yüzden bildiğin yerden başlamak iyidir.
1) Daha fazla okuyun ve farklı şeyler okuyun.
2) Daha fazla film izleyin, farklı biçimler türler olsun.
3) Kendinize eziyet etmeyin, yazın ve işi bilen daha tecrübeli birilerine okutun. Bir şeyler tam istediğiniz gibi değil, ve buna isim koyamıyorsunuz, güzel gelmiyor ama neden güzel olmadığını bilseniz değiştirirsiniz zaten. Sorun neyin güzel olmadığını bilemiyor oluşunuz. Bunun sebebi 1 ve 2. maddelerin eksikliğidir muhtemelen, bu nedenle 1. ve 2. Maddelerde iyi olduğunu düşündüğünüz birilerine okutun, onlar neyin kötü olduğunu söyleyeceklerdir. Zamanla siz de anlamaya başlayacaksınız.
KEzzAP aslında olayı özetlemiş. Ben de anladıklarımı kısaca yazayım.
-En başta kesinlikle daha fazla kitap okumalıyım
-İkinci olarak deneyim kazanmalıyım. Dışarı çıkıp gözlem yapmalı, sürekli araştırmalı, yeni bir şeyler denemeli, her öğrendiğimi biriktirmeli, denemeler yapmalı, insanların tecrübelerinden yararlanmalıyım.
-Üçüncü olarak yazı denemeleri yapmalıyım ve bunları bilen birilerine okutmalı ve geri bildirim almalıyım.
-Yazacağım hikaye hakkında çok daha fazla bilgiye sahip olmalıyım. Farklı fikirler, görüşler, bakış açıları kazanmalıyım.
-Son olarak kesinlikle pes etmemeliyim.
Yeniden aynı hissiyatı yaşarsam dönüp bakabilmek için yazdım buraya. Herkese cevapları için teşekkür ederim.
Harika, aynen böyle. Kendinize eziyet etmeyin. Sevdiğiniz ve yapmak istediğiniz bir şey var bunun zorlukları var. Kolay olmayacak. Bitmeyecek. Hepimiz geçtik bu yollardan, hala geçiyoruz. Bunları paylaşmak ve kolaylaştırmak için buradayız. Fakat çalışmalısınız, çok çalışmalısınız.