Bir senaryo yarışması için alel acele hazırlanmış uzun metraj film projesi aşağıda takdirlerinize sunulmaktadır.
GEZİ PARKI
--SİNOPSİSİ
2013 Haziran ayı İstanbul. Gezi Parkı’nda Türkiye’nin en önemli birlikte yaşama deneyimi gerçekleşmektedir. Gezi Parkı’nda halk, ideolojisiz, ayrımsız ve yalansız bir şekilde birlikte yaşamayı öğrenmektedir. Vatandaşlar, parkta huzurla, kitap okumakta, muhtelif kurslar ve aktiviteler düzenlenmektedirler. Ayrıca, birbirleriyle sohbet etmekte, forumlar düzenlemekte, şarkılar söylemekte ve birbirleriyle empati kurarak mizaha dayalı yeni bir siyaset oluşturmaktadırlar. Bunun yansımaları başta Ankara ve İzmir olmak üzere tüm Türkiye’ye yayılmaktadır.
Gezi Parkı olayları, annelerinin hasta olmaları nedeniyle nöbetleşe direnen iki kardeşin gözüyle aktarılmaktadır. Kemal ve Ata, Gezi Parkı’nda pasif direnişte bulunmakta ve insanlarla paylaşım içinde birlikte yaşamaktadırlar. Komşuları Murat ise, Gezi Parkı’nda internetten mizaha dayalı televizyon programı yapmaktadır. Ayrıca Parkta çadırlarını kurdukları alanda, Yunanlı Gekas, Dilan ve anti-kapitalist Müslüman Fatih ile yakın arkadaş olmuşlardır.
Kemal ve Ata’nın, Ankara’da Polis olan ağabeyi Mustafa, göstericilere sert davranması nedeniyle açığa alınıp eve dönünce, aile içinde önce bir huzursuzluk gösterse de aile üyeleri konuşarak sorunlarını çözer. Bu tartışmalar sırasındaki flash-backler ile; Mustafa’nın pısırık bir genç iken, insanların kendisine yönelik kaba davranışları ile babasının annesini devamlı dövmesi sonucu bir duygusal patlama yaşayarak, babasını döverek evden kovması ile okuduğu Üniversiteyi terk edip Polis olması da anlatılır.
Gezi Parkında “Gider TV” adı altında yayın yapan internet televizyonu sayesinde, Gezi Parkı’nın sembolleri olan, sloganlar ile şarkıların yer aldığı programlar aktarılır. Ancak, bu neşeli anlar, Gezi Parkına Polis’in müdahalesi ile sona erer. Herkes büyük bir panik içinde dağılır. Bu olaylarda, Kemal kaybolurken, Murat ile Ata ara sokakta siviller tarafından dövülür, Dilan ise yüzüne isabet eden gaz fişeği nedeniyle gözünü kaybeder. Müdahaleyi evinde televizyonda seyreden Fatma ise oğullarını bulmak için sokağa çıkar. Annesine engel olmaya çalışan Mustafa da sokağa çıkınca halkın protestosundan korkup eve kaçar. Bütün gece televizyon karşısında uykusuz beklerken sabah canlı yayında, annesinin Polislere sapanla saldırdığını, sonra da tutuklandığını görür. Duygusal olarak iflas eden Mustafa intihar eder.
Olaylar bitti zannedilirken, bu sefer “Duran Adam” Atatürk Kültür Merkezi önünde durmaya başlar. Film burada bitse de birlikte yaşamanın formülü olan ileri demokrasi daha yeni başlıyordur.
-- ANA KARAKTERLERİ
1. Karakter – Mustafa TÜRKCAN
Kafkas Türkü. Ailenin en büyük oğlu. 1.80 boylarında, kısa siyah saçlı, kahverengi gözlü, yüzü kemikli, atletik vücutlu, yirmi beş yaşında bir erkek.
Polis olduğu için, kendinden gayet emin ve güvenli bir şekilde yürüyor.
Düzgün İstanbul Türkçesi konuşmasına rağmen çok sık küfür ve argo kullanıyor. Konuşurken insanların gözünün içine dik dik bakıyor.
İnsanları küçümseyen bir yapısı var. Her şeyin doğrusunu kendisinin bildiğini zannediyor. İş bitirici, takipçi, insanların devamlı açığını arayan bir kişiliği var.
Rahat ve spor giyiniyor. Kareli açık mavi gömleğin altına mavi kot pantolon ile spor ayakkabı giyiyor. Sürekli güneş gözlüğü takıyor.
2. Karakter – Kemal TÜRKCAN
Kafkas Türkü. Ailenin ortanca oğlu. 1.75 boylarında, uzun siyah saçlı, kahverengi gözlü, yüzü kemikli, sıska ve çelimsiz, yirmi bir yaşında bir erkek.
Üniversitede Siyaset Bilimi okuyor. Girişken, paylaşımcı ve insanlara yardımcı olmayı seven bir aktivist.
İnsanların düşünce ve duygularına saygı gösteriyor.
Gayet güzel ve düzgün bir İstanbul Türkçesi ile konuşuyor.
Rahat ve spor giyiniyor. T-shirtün altına buz mavisi kot pantolon ile spor ayakkabı giyiyor.
3. Karakter – Ata TÜRKCAN
Kafkas Türkü. Ailenin en küçük oğlu. 1.75 boylarında, uzun siyah saçlı, kahverengi gözlü, yüzü kemikli, sıska ve çelimsiz, yeni on sekiz yaşına basmış bir delikanlı.
Üniversitede Siyaset Bilimi okuyor. İçine kapanık ancak, insanlara yardımcı olmayı seven bir genç.
Gezi Parkında tanıştığı İslamiyete teslim olarak, iyi bir Müslüman olmaya çalışıyor.
Gayet güzel ve düzgün bir İstanbul Türkçesi ile konuşuyor.
Rahat ve spor giyiniyor. T-shirtün altına kot pantolon ile spor ayakkabı giyiyor.
4. Karakter- Fatma TÜRKCAN
Kafkas Türkü. Ailenin anaç annesi. 1.65 boylarında, kısa beyaz saçlı, kahverengi gözlü, yuvarlak hatlı, beyaz tenli, 50 yaşında bir kadın.
Lise mezunu sıradan bir ev hanımı. Tansiyon, şeker ve kalp hastası. Çocuklarının üstüne titreyen fedakâr bir anne.
Güzel ve düzgün bir İstanbul Türkçesi ile konuşuyor. Siyasetten ve siyaset odaklı huzursuzluktan nefret ediyor.
5. Karakter – Murat MOROVA
Trakya göçmeni. 1.80 boylarında, uzun sarı saçlı, mavi gözlü, yüzü hafif yuvarlak hatlı, hafif kilolu yirmi üç yaşında, şeytan tüyü olan ve çevresindekilerin bakışlarını toplayan karizmatik bir erkek.
Reklam ajansında metin yazarı olarak çalışıyor. Gayet güzel ve düzgün bir İstanbul Türkçesi ile konuşuyor. Son derece zeki, esprili ve girişken biri.
Gezi Parkında çadırda kalmasına rağmen son derece şık giyiniyor. Kaliteli krem rengi takımın içinde parlak renkte lacivert gömlek ile bunun tam tersi kombinasyonda giyiniyor.
6. Karakter- Dilan TERKENLİOĞLU
1.65 boylarında, kısa kahverengi saçlı, renkli gözlü, yuvarlak hatlı, beyaz tenli, on dokuz yaşında dobra ve zeki bir genç kız.
Erkek gibi yürüyen, insanların gözüne sert bir şekilde bakan, kendine güvenen ve kendini erkeklerden üstün gören bir dişi aslan.
Düzgün ve şivesiz Türkçesine rağmen, devamlı laf sokarak konuşuyor. Ancak son derece iyi espriler yaparak herkesi kendine hayran bırakıyor.
Hayali stand-up şov yaparak meşhur olmak. Boş zamanlarında kitap okurken, kartlara da şovuyla ilgili notlar alıyor.
Erkek gibi giyiniyor. Lacivert kot pantolon, altına spor ayakkabı üstüne ise hafif lila (mor) gömlek, giyiyor. Huzursuzluktan hoşlanmıyor ve huzursuzluk olan ortamlarda fazla kalmıyor.
--SENARYOSU
SAHNE 1 DIŞ GÜN (FF) TAKSİM MEYDANI
FATMA - POLİSLER – KALABALIK FİGÜRASYON
Ön Fon : Arslanbek Sultanbekov’dan (sözleri değiştirilmiş olarak) Dombıra Parçası Çalmaktadır.
Taksim’de, çöp tenekeleri, moloz yığınları, büyük tahtadan çiçek saksıları ile demir korkuluklardan oluşan bir barikat.
Tomalar barikata gelende,
Çapulcu kanı yere düşende,
Pankartımı alaram,
Yürek sazımı çalaram,
Duran adama eş bulmaaam,
Fatma, ağzında gaz maskesi, gözünde deniz gözlüğü, kapri pantolonu ve t-shirt giymiş bir şekilde barikatın üstüne çıkar.
Pankartımı alaram,
Yürek sazımı çalaram,
Duran adama eş bulmaaam,
(Ağır Çekimde) Fatma, sağ eliyle pantolonun arka cebinden sapanı alır. Sol eliyle, ön cebinden çıkarttığı misketi sapanın lastiğine yerleştirir. Sapanını gerer, nişan alır, kolunda ojeyle yazılmış kırmızı renkte “B +” yazısı görünür. Gerdiği sapanı bırakır.
Duran adamı gören ataylar,
Manasına kulak veren analar
Eskilere koy vererek,
Yürekleri titreyerek,
Yeni nesilleri kıskanmazlar.
Eskilere koy vererek,
Yürekleri titreyerek,
Yeni nesilleri kıskanmazlar.
(Ağır Çekimde) Fatma, Sol eliyle, ön cebinden çıkarttığı misketi sapanın lastiğine yerleştirir. Sapanını gerer, nişan alır, gerdiği sapanı bırakır. Misket hızla sapandan ayrılır.
Heeeey duran adaaaam.
Heeeey duran adaaaam.
TOMA’dan Fatma’nın üstüne su sıkılır. Tazyikli su Fatma’yı barikattan aşağıya düşürür. İki polis barikata koşarak, nazikçe Fatma’nın kolundan tutup, yerden kaldırır. Fatma direnmez kendini Polislerin kollarına bırakır. Barikatı yavaşça beraberce tırmanıp aştıktan sonra, gözaltına alınan eylemcilerin bulunduğu otobüse doğru koşmaya başlarlar. İki TOMA birden barikata doğru hızla gider ve barikatı yararak, barikatın arkasında koşmakta olan insanlara tazyikli su sıkmaya başlar.
Jenerik akmaya başlar.
SAHNE 2 DIŞ GÜN GEZİ PARKI / ÇADIR ALANI
KEMAL- ATA- MURAT – GEKAS
Gezi Parkı. Bir ağaç altında sarı, yeşil, mavi ve kırmızı renklerde dört çadır bulunmaktadır. Ata sarı renkli çadırın başına gelip, çadırı sallamaya başlar.
ATA- Ağbi, ağbi.
KEMAL (Çadırın içinden)– Bu neey laaan ?
ATA- Ağbi, ben Ata. Sen gelmeyince telaşlandık, annem de beni gönderdi.
KEMAL (Çadırın içinden)– Tamam tamam, kalkıyorum. Uyuya kalmışım.
ATA- Telefonun da cevap vermiyor.
KEMAL (Çadırın içinden)- Lan tamam, amma dır dır ettin. Gece şarjı bitmişti.
Kemal gözlerini ovuşturarak çadırdan çıkar, esneyerek gerinir. Ata cebinden cep telefonunu çıkartıp, arama yapar.
ATA- Anne merak etme, ağbimin yanındayım. Uyuya kalmış, birazdan geliyor. Tamam anne.
Yandaki kırmızı çadırdan esneyerek Gekas çıkar.
GEKAS (Bozuk Türkçesiyle)- Amma gürültü yaptın be komşu.
KEMAL – Fena mı ettik ? Sayemizde kalktın ya laaan.
GEKAS- Allah kolaylık versin. Hem park hem anne nöbeti zor.
KEMAL- Ben eve gidiyorum. Benimle geliyor musun ?
GEKAS- Yok ya her gün her gün olmaz. Yarın inşallah.
KEMAL – Tamam o zaman ben kaçıyorum.
Murat çadırların yanına gelip durur.
MURAT – Nereye kaçıyorsun ? Program başlamak üzere.
KEMAL – Tamam tamam geliyorum.
Kemal Ata’ya dönüp,
KEMAL - Sen de annemi ara, arkadaşının televizyon programını seyredip geliyormuş de.
SAHNE 3 DIŞ GÜN GEZİ PARKI / GİDER TV ALANI
KEMAL- MURAT- ATA- GEKAS- HAKKI- HAKAN - KAMERAMAN – KALABALIK FİGÜRASYON
Gezi parkında başka bir ağaç altı. Plastik bir masanın arkasında Hakkı ve Hakan, taburelerde oturmaktadırlar. Hakkı Tibet rahiplerini taklit etmek için, portakal rengi bir çarşafı çıplak vücuduna dolamış ve alnının ortasına bir parmak portakal rengi boya çalmıştır. Kel görünmesine yönelik olarak kafasına plastik makyaj yapılmıştır. Murat, Kemal, Ata ve Gekas masaya yaklaşır. Murat hızlıca boşta duran ortadaki tabureye oturur. Saçlarını düzeltir. Masada, Murat’ın önünde kartlar ve herkesin önünde birer bardak ayran bulunmaktadır. Karşılarında ise tripoda yerleştirilmiş bir kamera, kamerama yanında bir laptop bulunmaktadır. Kameraman, kameranın ayarlarını yapar. Kemal, Ata ve Gekas kameramanın arkasına geçip durmaya başlar. Murat’ın cep telefonu çalar.
Ön Fon: Cep telefonu sesi
Murat sol eliyle ceketinin cebinden çıkardığı cep telefonunun ekranına bakar. Yüzünü ekşiterek, telefonun cevapla bölümüne parmağıyla dokunarak telefonu kulağına götürür.
MURAT – Buyurun efendim…
Murat, kameramana sağ eliyle işaret parmağını göstererek, kaydı bekletmesini ister.
MURAT- Daha henüz bakmadım…
Kemal Murat’a yaklaşır.
MURAT - Sorun değil efendim, akşama kadar 4-5 öneri gönderirim. Saygılar efendim.
Murat telefonunu kapatarak, masanın üzerine bırakır.
KEMAL- Bir sorun yok değil mi ?
MURAT- Yok ya ne sorunu, kapı gibi almışım yıllık iznimi. Buna rağmen hala kampanyaları bana yönlendiriyor.
KEMAL- Aman üstat işini kaybetme de…
MURAT- Yok ya, benim gibisi zor bulur. Bunu o da ben de iyi biliyorum.
KEMAL- Eee, akşam işe mi gideceksin ?
MURAT – Yok lan. Ben kampanyaların sadece metin kısmını yazıyorum. Programdan sonra oturur yazar sonra da mail ile gönderirim. Müşterilere sunumları ise bizim ofisteki hatunlar yapıyor. Eee, adamlar hatunları görünce de, kampanyayı mampanyayı unutuyorlar, patron da işi gargaraya getirip, işi bağlıyor.
Murat sırasıyla Hakkı, Hakan ve Kameraman’a bakar.
MURAT- Tamam arkadaşlar hazır mıyız ?
Hakkı ve Hakan toparlanır. Kemal hızla kameranın arkasına geçer. Kameraman, kamera ayarlarını yapar.
MURAT – Ver çoşkuyuuuu.
Kameraman yanındaki laptopun tuşlarına basar.
Arka Fon: ÖzgürB’den Yalan Kutusu çalmaya başlar.
Murat, Hakkı, Hakan masanın önüne geçip dans etmeye başlar. Kameraman da kameranın arkasında dans etmektedir. Murat duruşunu düzeltir, önündeki kartları eline alıp konuşmaya başlar.
MURAT- Evvvet sayın seyirciler.
Hakkı ve Hakan dansı bırakıp hızlıca masanın arkasındaki taburelere otururlar.
MURAT- “Para Peşinden Değil Alayına Gider Tv”nin, “Faiz Lobisi”nin desteğiyle hazırladığı “Bir Murat’la İki Tur At” programıyla tekrar birlikteyiz. Bu bölümde yaklaşık bir saat sizinle birlikte olacağız. Gördüğünüz üzere yanımda konuklarım var. Sağ tarafımda, Ferrari’sini satan Bilge YAYAKALIR, sol tarafımda ise Hayat Koçu Yaşam SEVER bulunuyor. Önce “Asparagas Haberler”imizle başlıyoruz, daha sonra konuklarımızla hayat ve bilgelik üzerine sohbet edeceğiz. Şimdi yurttan asparagas haberler.
Murat önündeki ayrandan bir yudum içer ve elindeki kartlara bakarak konuşmaya başlar.
MURAT- Patlamamış biber gazı kapsülünü Polise iade eden masum çapulcuya Polis ödül olarak, kumanyasından çıkan biber dolmasını verdi. Bu haberi, muhabirimiz karavanadan sallamış. İkinci haberimize geçiyoruz. Hükümetten beklenen açıklama geldi: Camilerdeki içki servisini yetersiz ve kalitesiz bulan eylemcileri dün gece Divan Otelinde yatırdık. Ankara'daki arkadaşlarımız da, Kuğulu Park'taki eylemcileri bu gece Allah’ın izniyle Ankara Hilton'da iki seksen yatırmak için gerekli ayarlamaları yapıyorlar. Ancak kimse Paris Hilton'da yatmak için bize başvurmasın, çünkü hem imkânlarımız sınırlı hem de biber gazına o kadar para veriyoruz. Bu haberi, muhabirimiz Paris HİLTON'un yatağından bildirmiş. Evet şimdi de Rize’deyiz. Rize'nin merkezinde, "Sevgi İnsanlığın, Şiddet Hayvanlığın Kanunudur. - Mahatma Ghandi" yazılı t-shirt giyenlere, "Ne Diyon Lan Sibop - Maganda Hayri" yazılı t-shirt giyenler saldırdı. Muhabirimiz son ütücünün yanından korkarak bildirdi. İşte beklenen haber. “Devrim Market” marka oluyor. Gezi Parkına yapılması planlanan AVM'nin isminin, tepkileri azaltmak adına “Devrim Market” olacağı bildirildi. Diyanetten beklenen Fetva ise geçte olsa geldi: Komşusu dövülürken, biber gazı solumadan yatan bizden değildir.
Murat masasındaki ayrandan bir yudum daha alır. Okuduğu kartı bakmadan arkasına atar. Elindeki kartı incelemeye başlar. Etrafına insanlar toplanmaya başlamıştır. Onlarla göz göze kontak kurup, gülerek başını sallamaktadır.
MURAT- Sırada, yurt dışından haberler var. “Femen Örgütü”nün Gezi Parkı’na destek için, Türkiye’ye göğüs göğse direnmeye geliyoruz açıklamaları üzerine, evde bekleyen yüzde elli, zor tutulmaktan kurtularak sokağa döküldü. Beklenen uyarı, Avrupa Birliği Parlamentosundan geldi. Avrupa Birliği Parlamentosunda yapılan görüşme neticesinde Türkiye’yi uyarma yönünde bir karar çıktı. Karar’da özetle; Türkiye’deki ileri demokrasinin artık çok ileri gittiği hususu vurgulandı. Bir başka habere göre ise, Kuzey Kore Lideri Kim-Jong-Un, staj yapmak üzere gizlice İstanbul’a gelmiş.
Murat’ın yanında oturanlar kahkahayla gülmeye başlar. Çevresinde onu seyredenler ise alkışlamaya başlar. Murat başını öne eğip, tebrikleri kabul edercesine, sağ elini üç defa kalbinin üstüne getirir. Sonra okuduğu kartı bakmadan yine arkasına fırlatır.
MURAT –Evvveet devam ediyoruz. Sırada, Ekonomi haberleri var. Standard and Poor's, Hükümetin, “Oğlum Bak Git" tehditleri nedeniyle Türkiye’nin ekonomi notunu "Durağan BB"den, "Atarlı Ergen"e yükseltti. Gülmek yok, yola devam ediyoruz, sonra toptan gülersiniz. Evet, kutsal kitapların, Katma Kazık Vergisi’nin indirilmesinden sonra bir de akaryakıt ürünlerin vergilerinin yükseltilmesi üzerine, yapılması öngörülen yüzde yüz yerli arabanın, Dua ile çalışması planlanıyor. Bu kapsamda, bin dört yüz motor olarak tasarlanan küçük arabaların Sübhaneke ile, bin altı yüz motordan büyük olan ticari araçların ise Yasin Suresi ile çalışması planlanıyor.
Murat’ın yanında oturanlar kahkahayla gülmeye başlar. Çevresinde onu seyredenler ise alkışlamaya başlar. Murat okuduğu kartı bakmadan yine arkasına fırlatır.
MURAT - Sırada sanat haberlerimiz var. Dün gece “Gezi Parkı”nda alınan içtimada bulunmayan sanatçılar için, yarın düzenlenmesi planlanan konserde, kurtarma sözlüsü yapılacak. Şimdi maalesef üzücü bir habere geçiyoruz. “Gezi Parkı”ndaki eyleme katılmak üzere yola koyulan, Esra ve Ceyda kardeşler, yani bizim “Cicişler” yolda yakalandıkları “Uygulama”da, hem ehliyetlerini hem de arabalarını kaptırdıkları için, “Gezi Parkı”na ulaşamadılar. Bu nedenle, büyük üzüntülere gark olan kardeşler; “Gezi Parkı”na destek olmak için, destekli sutyenlerini açık artırmada satacaklarını ve buradan elde edilecek geliri ise pankart yapmak üzere “Taksim Platformu”na bağışlayacaklarını açıkladılar. Televizyonumuza ulaşan son dakika haberine göre, sadece bir filmde yardımcı karakterde oynayan fotomodel, manken Tırışka Dan GÜZELİM; “Artık aptal sarışını oynamayacağını” açıkladı. Bu deklarasyonun hemen ardından kuaföre girip saçlarını kızıla boyatması, ne kadar da sözünün eri olduğunu gösterdi. Bu haberimiz “Rap”çileri ilgilendiriyor. Kültür Bakanlığı "Rap"e standart getirdi: Bundan gayrı, ana, bacı yok, eşiktekine ve beşiktekine de “Diss” atılmayacak. Sırada, bir albüm müjdesi var. Doğuştan Dikmen’li ortanca Faruk, Noel’de çıkacak “Müzük Albümü”nü tanıttı. Varoş sorunlarının irdelendiği albümde;
- CERN’den Büyük Allah Var. (Anonim)
- “Gök Götürü Konuksal Avrat”a Yan Baktım, Yarim İle VİP’te Suşi Paylaştım.
- Kentsel Dönüşüm, Kaynana Dırdırına Kesin Çözüm.
- Çok Temizdir Helal Sertifikalı Yarim, Damacana Suyunu İçmeden Önce Yıkar Yarim. (Anonim)
- Gülü Sevdim Diken Battı, Bir Kız Sevdim Hemen Protokolü Arttı.(Anonim)
- “Çok Oturaklı Götürgeç”e Binme Yarim, Az Bekle Çıkıyor İslami Bisiklet Yarin.
- Çürük Çıkmaz Bizim Varoş’tan, Bir Halt Olmaz Sakat Baroş’tan
- Evlenince Başım Ağrıyor Diye Tutturamazsın Bebeğim. Ooo Bebeğim. (Anonim)
Parçaları yer alıyor. Buradan ilham kaynağımız olan Soner GÜNDAY ustaya da saygılarımızı iletiyoruz.
Murat okuduğu kartı bakmadan arkasına fırlatır. Çevresindeki kalabalık ile masadakiler Murat’ı alkışlamaya başlar. Murat iki kolunu ve elini, omuzlarından aşağı yukarı hareket ettirerek, kalabalığa sessizlik mesajı verir. Önünde duran ayrandan bir yudum alıp, konuşmaya devam eder.
MURAT- Sırada spor haberlerimiz var. Menemen Spor Kulübü, Samuel ETOO’nun dayısının oğlunun kayınpederinin dünürünün eltisiyle görüşüldüğünü Kamu Aydınlatma Platformu’na bildirdi. Menemenspor’un görüşmelerde bulunduğu 52 yaşındaki La Bach Terry’nin, Menemenspor TV için yemek programları yapacağı açıklandı. Sırada çapulcular için pratik bilgiler bölümündeyiz. Polisin attığı boyalı plastik mermiler, t-shirtünüz veya bayrağınızda iz mi bıraktı ? Üzülmenize hiç gerek yok. Hemen bir TOMA’nın önüne geçiyoruz ve TOMA’dan üzerinize sıkılan, biber özlü tazyikli suları, lekeli alanlara yediriyoruz. Lekeli alanları biraz çitiledikten sonra, üzerimizden çıkartıp, bunları iki dakika dinlendirmeye bırakıyoruz. İki dakika sonra bir de bakmışız ki, lekeler kaybolmuuuuş.
Murat okuduğu kartı bakmadan arkasına fırlatır. Masadakiler ayağa kalkıp alkışlamaya başlayınca çevresindekiler de alkışlamaya başlar. Murat ayağa kalkıp reverans yapar. Bir yudum ayran içtik sonra konuşmaya devam eder.
MURAT- Evet sayın seyirciler faiz lobisinin sponsorluğunda hazırladığımız gündeme güldük. Şimdi programın bu bölümünde “Hayat Koçu” Yaşam SEVER ile Ferrari’sini satan Bilge YAYAKALIR ile birlikteyiz. Hoş geldiniz Sayın Bilge YAYAKALIR.
HAKKI - Hoş bulduk.
MURAT- Ferrari’nizi sattıktan sonra Tibet’e gidip bilge olma yolundaki deneyimlerimizi bizimle paylaşır mısınız ?
HAKKI -Ne diyeyim ? Kazıttığım kel kafama tüküreyim. Bir kitap okuyup hemen gaza gelip Ferrari’mi satıp, Tibet’e kendimi bulma yolculuğuna çıktım. Ulan hadi Ferrari’yi satıyorsun ama Mercedes ile BMW’yi ne satarsın be adam ? Üstelik 2009 yılındaki ekonomik kriz ayağına da çokta ucuza verdim arabaları. Parası da, Tibet’e gidiş-geliş ile konaklamaya ancak yetti.
MURAT- Konaklama mı ? Ben sizin tapınakta kaldığınızı zannediyordum.
HAKKI - Kaldık ama “Paris Hilton” tarifesinden kaldık. Herifler bilgeliği ticarete çevirmişler. Kendini bulmaya gelene gecelik 200 dolar fiyat çakıyorlar. Üstelik yemek olarak haşlanmış pirinç ile bitki çayından başka da bir halt yoktu.
MURAT – Yani pek memnun kalmadınız.
HAKKI - Tabi ki de. Sabahın 5’inde kalkıp, Tapınaktan 5 kilometre ilerideki dere boyuna, çıplak ayakla sırtımızdaki kovalarla su almaya gidiyorduk. Dönüşte kahvaltıda ekmeksiz çorba içtikten sonra, 5 kilometre dağa tırmanıyorduk. Orada büyük üstat Kalaylama nezaretinde kung-fu antrenmanı yaptıktan sonra...
MURAT- Büyük Üstat Kalaylama mı ? Şu uçtuğu iddia edilen Rahip değil mi ?
HAKKI- O kadar afyon çekersen sen de uçarsın tabi.
MURAT- Buyurun devam edin,
HAKKI- Sabah antrenmanından sonra tapınağa dönüp soğuk mermer üstünde meditasyon yapıyorduk. Her öğle yemeğinde haşlanmış pirincimizi yedikten sonra, tapınak temizliği ile tamiratı ile uğraşıyorduk. Akşam altıda haşlanmış ot yiyip yedide harap ve bitap bir şekilde yatıyorduk. Ne gece eğlencesi, ne bir sahil kenarı, ne güzel bir kız, ne güzel bir müzik, ne çarşı ne de pazar, hiçbir halt yoktu. Çıplak baş ve ayakla dolaşmaktan, yaş beton ile mermere oturmaktan, devamlı hasta oluyordum. Hasta olunca da öyle annemin ki gibi tavuk suyuna çorba da yok, varsa yoksa Yasemin ile Papatya çayı.
MURAT- Peki bu kendini bulma yolculuğunda ne öğrendiniz ?
HAKKI - Ne öğreneceğim, kaybettiklerimin kıymetini ve kel kafamın üzerinde amuda kalkmayı öğrendim, başka da bir halt öğrenmedim.
MURAT – Bir diğer konuğuma dönüyorum. Hoş geldiniz, Yaşam Bey.
Kamera Hakan’a dönünce, Murat masanın altındaki büyük ayran şişesini masaya koyar, sonra hem kendi hem de konukların önündeki bardakları doldurur. Sonra şişeyi yine masanın altına koyar.
HAKAN - Hoş bulduk,
MURAT- Sayın Yaşam Bey. Bize biraz “Hayat Koçluğu”ndan bahseder misiniz?
HAKAN - Memnuniyetle. Hayatımızda aldığımız küçük kararlar ileride bize olumlu veya olumsuz şekilde yansımaktadır. Bu yüzden kaliteli ve mutlu bir yaşam için atacağımız her adımı ve alacağımız her kararı iyice tetkik edip sorgulamalıyız. Küçük ve önemsiz bir konuda geçmişte aldığımız basit kararlar ilerideki yaşantımızda büyük zorluklara dönüşebilmektedir. İşte biz de insanların yanlış kararlar almasını engellemeye yönelik hizmetlerde bulunuyoruz. Örneğin Sayın Bilge YAYAKALIR, BMW’sini bize danışmanlık ücreti olarak verseydi, Ferrari’si ile Mercedes’ini satmak hatasına düşmeyecekti.
MURAT - Evet konuklarımıza soru sormak isteyenler 444 13 13 numaralı telefondan bize ulaşabilir. Evet hatta bir dinleyicimiz var. Yüksel TİCİ. Buyurun Sayın TİCİ. Sorunuzu sorun.
Kameraman kafasına takılı kulaklığın mikrofonunu, beline bağlı kumandasındaki ses ayarını açarak konuşmaya başlar.
KAMERAN- Ferrari gaç yapıyordu ?
HAKKI- 340 kadranı vardı, ama ben en son 283 kilometreye çıktım.
KAMERAMAN- Gavur yapıyor be.
MURAT - Evet başka bir dinleyicimiz hatta, Sayın Veyasay MAYIN. Sayın Veyasay ilginç bir isminiz var anlamını veya nerden geldiğini öğrenebilir miyiz ?
Kameraman sesini değiştirerek,
KAMERAMAN- Şimdi efendim benim rahmetli babam beceriksiz bir avukatmış. Bu yüzden de sadece “Veraset” davalarını kazanabiliyormuş. Bu itibarla da, ekmek yediği davalara ihanet etmemek için benim ismimi “Veraset” koymaya çalışmış. Amma velakin, Nüfus Müdürlüğü’ndeki, babamdan daha becerikli olan memur bey ise ismimi “Veyasay” olarak kaydetmiş. Bu vesile ile, babam ve ilgili memura duyduğum minnet duygularımı bir kez de huzurlarınızda tekrarlamak istiyorum.
MURAT- Sayın Veyasay MAYIN. Buyurun konuklarımız sizin. Sorunuzu sorun ?
KAMERAMAN- Ben sorumu her iki konuğa da yöneltmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla bilgelikte kafayı tıraşlamak şart. Bunun nedeni nedir ? Bir de, bilge olmak isteyen ancak alerjik bünyelere sahip arkadaşların kafalarını kazıttıktan sonra ortaya çıkan kızarıklar ile sivilceler ve bundan mütevellit kaşıntıları önlemeye yönelik önerileri nelerdir ?
HAKAN - Şimdi Sayın Veyasay MAYIN. Halkımızın da gayet iyi bildiği üzere “Maden olan yerde ot bitmez”. Ayrıca dış görüntünüz yerine sözleriniz ile insanlarla iletişim kurulması konsepti, bilgeliğin temelidir. Ancak, ben saçımı kazıtmadığım için diğer sorunuzu Sayın Bilge’nin cevaplandırması daha doğru olur.
HAKKI- Kafayı kazıtan tüm arkadaşlara sesleniyorum. Kazıtma sonrasında ortaya çıkan kaşıntı ve sivilciler için pudrayı, yok kendilerini iyice doğa vermişlerse, “Aloe Vera” veya “Kaynana Dili” yapraklarını çiğneyip kel kafalarına tükürmelerini, öneririm.
KAMERAMAN- Teşekkürler.
MURAT- Evet sorularınızı bekliyoruz. Programımız tüm hızıyla devam ediyor. Şimdi de hatta Eriş İMSİZ var. Buyurun Sayın Eriş.
Herhangi bir ses gelmez, kısa bir bekleyişin ardından,
MURAT- Eriş Bey...
Yine herhangi bir ses gelmez, kısa bir bekleyişin ardından,
MURAT - Evet maalesef kendisine ulaşamıyoruz. Hatta da başka dinleyicimiz kalmadığından; Sayın Yaşam ve Bilge son olarak dinleyicilerimize bir mesajınız var mı?
HAKAN - Ben bir mesaj vermek istiyorum. İnsanlar ne ararlarsa arasınlar, önce kendi içlerine baksınlar.
HAKKI- Evet. Ayrıca, bir şey aramadan önce, sahip olduklarının kıymetini bilsinler. Memleketimin, Ferrari’min, Bebek’in ve eski sevgilim Demet’in gözünü seveyim.
MURAT- Pardon, hattımızda bir izleyicimiz daha varmış. Buyurun efendim.
Kameraman sesini incelterek,
KAMERAMAN- Efendim, programınıza katılan bu isimler ile kişiler gerçek mi ?
MURAT- Olur mu hanımefendi, benim yazdığım bir skeci sanatçı arkadaşlarımla arzı endam edip beğeninize sunduk efendim.
KAMERAMAN- Ehe, ehe. Tabi canım ben de öyle düşünmüştüm. Hiç öyle isimler olabilir mi yani.
MURAT- Pardon kiminle müşerref olduk.
KAMERAMAN- Birsen EKSİKTİN.
Çevredekiler gülmekten iki büklüm olmuştur. Murat ayranından bir yudum alır. Kemal gülerek kalabalıktan ayrılır.
SAHNE 4 DIŞ GÜN GEZİ PARKI
KEMAL – ÇOCUKLAR - KALABALIK FİGÜRASYON
Kemal Gezi Parkında yürümektedir. Rengârenk çadırların önünde insanlar oturup yemek yemekte, kitap okumakta, sohbet etmektedir. Büyük bir çadırın önünde küçük çocuklar resim yapmaktadır. Hepsinin yüzünde mutluluk bulunmaktadır. İçlerinden biri neşeyle Kemal’e boyalı elleriyle el sallar. Kemal’de küçük çocuğa gülümseyerek el sallar. Kemal, yüzünde gülümsemeyle, yürümeye devam eder. Çöp poşetlerini elden ele veren, bir insan zincirinin yanından geçer. İnsanlar, siyah çöp poşetlerini elden ele uzatıp, parkın dışındaki sokağın önüne istiflemektedirler. Kemal yanlarından geçip parktan sokağa çıkar.
SAHNE 5 DIŞ GÜN GEZİ PARKI ÇEVRESİ/SOKAKLAR
KEMAL – POLİSLER- KALABALIK FİGÜRASYON
Ön Fon: Grup Yorum’dan Haziran’da Ölmek Zor Parçası çalmaktadır.
Kemal parktan çıkıp, caddede yürümeye başlar. Gezi Parkı’nın çıkışında beyaz bir pankarta yazılmış “Biz AKP’siz Dine, CHP’siz Ataya, MHP’siz Vatana, BDP’siz Kürde Sahip Çıkarız. Çünkü Biz Halkız” yazısı görünür. Kemal barikatlar ve moloz yığının bulunduğu sokakta yürümeye başlar.
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Yaralı bir şahin olmuş yüreğim
Yaralı bir şahin olmuş yüreğim
Uy anam anam,
Haziranda ölmek zor
Haziranda ölmek zor
Esnaf, dükkânın önünü süpürmektedir. Kapalı bir dükkânın vitrininde “Direnişe Gittim Dönecem” yazılı bir kağıt asılmıştır. Yolda, üzerlerinde gaz maskesi, deniz gözlüğü ile sırt çantası bulunan eylemciler ile vatandaşlar ayrı bir telaş içinde yürümektedir. Vatandaşların yüzünde yorgunluk ve bezginlik bulunmaktadır.
Çalışmışım onbeş saat
Tükenmişim onbeş saat
Çalışmışım onbeş saat
Tükenmişim onbeş saat
Yorulmuşum, acıkmışım, uykusamışım
İşe gidenlerin kaygı ve üzüntülü bakışları görünür. Mutsuzdurlar. İstemeye istemeye yürümektedirler. Eylemciler ise vicdanları ve kafaları rahat ve mutlulukları yüzlerine vurmuş bir şekilde yürümektedir.
Anama sövmüş patron
Sıkmışım dişlerimi
Islıkla söylemişim umutlarımı
Anama sövmüş patron
Sıkmışım dişlerimi
Islıkla söylemişim umutlarımı
Sıcak bir ev özlemişim
Sıcak bir yemek
Sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler
Kemal, Kütüphane’ye döndürülmüş, yakılmış ve camları kırılmış belediye otobüsün yanından geçer. Otobüs’te insanlar kitap okumakta ve birbirlerinin resmini çekmektedirler.
Çıkmışım bir dalgadan, vurmuşum sokaklara
Sokakta tank paleti
Sokakta düdük sesi
Sarı sarı yapraklarla dallarda
İnsan iskeletleri
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Uyarına gelirse tepemde bir de çınar demiştin yıllar önce
Uyarına gelirse tepemde bir de çınar demiştin yıllar önce
Kemal yolda yürürken yanından geçtiği duvarlardaki sprey boyalarla yazılmış yazılar görünür. “Benim gibi üç çocuk daha ister misin ?” “Yeter artık yaa. Polis çağıracağım”, “Bu ağaçlar bizim. Ancak sapları sizin olabilir.” “Gaz bombalarını Sabri’ye attırmayın ya, kafamıza geliyor.”
Demek ki on yıl sonra
Demek ki sabah sabah
Demek ki manda gözü
Demek ki şile bezi
Bir de Memedin yüzü
Bir de saman sarısı
Bir de özlem kırmızısı
Demek ki göçtü usta
Kaldı yürek sızısı
Demek ki göçtü usta
Kaldı yürek sızısı
Yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
Bıraktım acının alkışlarına
3 Haziran 63'ü
Kemal sokaktan caddeye çıkar. Cadde kenarında iki TOMA, bu TOMA’ların gölgesinde yere oturmuş ve uzanmış Polisler bulunmaktadır.
3 Haziran 63'ü
Bir kırmızı gül dalı eğilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Okşar yanan alnını
Nazım Ustanın
Nazım Ustanın
Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Yatıyor oralarda
Bir eski gömütlükte
Yatıyor usta
Yatıyor usta
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Kemal sakince kendine ters ters bakan Polislerin arasından başı önde eğik, yavaş ve tedirgin bir şekilde geçer.
Geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
Şuramda bir kuş ötüyor
Şuramda bir kuş ötüyor
Geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
Geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
Şuramda bir kuş ötüyor.
Polisleri geçince Kemal kafasını göğe doğru kaldırır, havaya bakar. Açık ve ışıl ışıl bir gökyüzü vardır.
Haziranda ölmek zor....
Kemal caddeden sokağa döner. Eski, kahverengi sıvaları hafif dökük bir apartmana girer.
SAHNE 6 İÇ GÜN APARTMAN HOLÜ
KEMAL - MUSTAFA
Kemal apartmanda ilerler. Giriş katındaki 1 numaralı Daire kapısının yanındaki zili çalar. Kapı açılır. Kemal önce şaşırır, sonra biraz korkar sonra gülümseyerek, kapıyı açan Mustafa’ya sarılır. Mustafa kendini geriye çekerek, kendine sarılan Kemal’i içeri doğru çeker. Kemal yalpalayarak Dairelerine girer. Mustafa sinirle kapıyı kapatır.
SAHNE 7 İÇ GÜN EV / HOL
KEMAL – MUSTAFA - FATMA
Mustafa, şaşırmış haldeki Kemal’e sinirle bağırmaya başlar.
MUSTAFA- Anamı niye yalnız bırakıyon lan. Senin salaklıkların yüzünden ya kadının başına bir şey gelseydi ne olacaktı ha ?
Fatma telaşla Mustafa ile Kemal’in arasına girer.
FATMA- Yok yavrum. Beni hiç yalnız bırakmıyorlar. Sadece bu gün Kemal sabah gelmeyince merak edip Ata’yı gönderdim.
KEMAL- Valla ağbi, ilk defa böyle oluyor. Annem hiç yalnız kalmadı.
MUSTAFA- Ya olay sadece yalnız kalması değil. Sizin itliğiniz yüzünden kadına bir şey olacak. Kalbi var, tansiyonu var, şekeri var, bir haber alıp yığılınca ne yapacaksın laan ?
FATMA- Ben iyiyim yavrum. Hadi bunları bırakın salona geçin, uzun zaman sonra ailecek güzel bir kahvaltı yapalım.
KEMAL – Ağbi valla annem hiç yalnız kalmıyor. Ata’yla nöbetleşe gidiyoruz.
MUSTAFA – Gitmeniz şart yani. Görende memleketi kurtarıyorsunuz sanacak.
FATMA- Eee, uzatmayın da geçin içeri,
Kemal ve Mustafa holden salona geçerler.
SAHNE 8 İÇ GÜN EV / SALON
KEMAL – MUSTAFA - FATMA
Eski eşyalarla döşenmiş bir salon. Sağ tarafta bir yemek masası ile altı sandalye, çevresinde iki konsol, ilerisinde ise bir oturma takımı ile duvara monte edilmiş bir televizyon bulunmaktadır. Yemek masasının üzerinde çeşitli kahvaltılıklar vardır. Kemal ve Mustafa beraberce masanın yanındaki sandalyelere oturur.
FATMA- İki dakika bekleyin, Ata gelsin de hep beraber bir kahvaltı yapalım.
Kemal ve Mustafa sandalyeden kalkıp, televizyonun karşısındaki kanepeye oturur. Televizyonda Halk Tv kanalı açıktır.
KEMAL- Anne, Ata daha parka yeni gelmişti. Eve geleceğinden emin misin ?
FATMA- Merak etme gelir birazdan. Sevinçten deli gibi koşuyordur.
Mustafa sinirle sehpadaki televizyon kumandasını alıp, kanalı değiştirir, televizyonda Atv’ye görününce durur. Fatma’ya dönüp,
MUSTAFA- Seni de mi zehirledi bunlar ? Ne öyle Halk TV falan ?
FATMA (Sinirlenerek) – Ne yapayım ? Olayları bir tek bu kanal veriyor. Oğluma mı bakacağım penguenlere mi ?
Kemal sessizce sırıtarak gülmeye başlar. Mustafa sert bir şekilde Kemal’e bakar.
MUSTAFA- Komünist artığı… Annemi de zehirlemişsin.
KEMAL (Hafifçe gülmeye devam ederek)- Sizin ideoloji ve halk bilginiz de bu kadar işte. Benim düşünce yapım, toplum mühendisliğine yönelik tüm diğer ideolojiler gibi komünizme de karşı.
MUSTAFA- Senin derdin ne o zaman ?
KEMAL- Ben açık toplumu savunuyorum. Yani yöneticilerin kendi çıkarları uğruna halka plan, proje, ideoloji dayatmaları yerine, halkın talepleri, istekleri çerçevesinde yönetim sergilemelerini bekliyorum.
MUSTAFA – Daha çok beklersin.
KEMAL- Herkes senin gibi düşünseydi, öngörün doğruydu, ama halk bu oyunu bozdu.
MUSTAFA- Ne halkı be, çoğu çapulcu sürüsü, gerisi marjinal ve örgütçü, bir de dış mihrakların beslemeleri.
KEMAL (Hafif gülümseyerek)- Anne, faiz lobisin bu günkü istihkakında ne var ? Istakoz mu, havyar mı ?
MUSTAFA – Dalga geçme lan.
KEMAL – Esas sen dalga geçiyorsun galiba. Gezi Parkındakiler öz be öz halk. Kahvaltıdan sonra istersen sen de gel, kendi gözlerinle gör.
MUSTAFA- Hala benle dalga geçiyorsun. Yapma
FATMA (Bağırarak)– Eeee, yeter be ! Kırk yılın başında çocuklarımla bir araya gelmişim. Başlarım sizin ideolojinize de siyasetinize de. Siyasi bir şey söyleyenin ağzına terliği yapıştırırım.
MUSTAFA- Merak etme anne. Zaten kaç gündür uykusuz bir şekilde bu manyaklarla uğraştım. Kahvaltıdan sonra herhangi bir yatakta sızmak istiyorum.
KEMAL- Benim odayı kullanabilirsin.
FATMA- Kahvaltıdan sonra temiz çarşaf sereyim yatarsın yavrum.
MUSTAFA – Boş ver çarşafı marşafı bekleyemem. Yatak olsunda gerisi önemli değil.
FATMA- Canım benim. Hiç mi uyuyamadın ?
MUSTAFA- Kalleşler uyutmuyor ki. Uyumamızı engellemek için nöbetleşe saldırıyor şerefsizler. Bir yandan taş, bir yandan sapan, bir yandan Molotof kokteyli, eski teyp atan bile oldu.
FATMA- Yavruumm. Yaralandın mı ?
MUSTAFA – Yaralanmayan var mı ? Her yanımız taştan, bilyeden, cıvatadan mosmor oldu. Hatta bir ara sayıyorduk ama yaralarım yirmiyi geçince ben bıraktım.
FATMA – Elleri kırılır inşaaalllah.
MUSTAFA – Dikkatli beddua oku anne, kardeşlerim zarar görebilir.
FATMA- Allah göstermesin ? Kemal ?
KEMAL- Yok anne, biz pasif direnişçiyiz.
MUSTAFA – Sallama lan, direnişin pasifi mi olur ? Hiç mi taş veya sapanla bilye atmadın ?
KEMAL- Yemin ederim sadece kafamıza gözümüze atılan gaz fişeklerini iade ettim başka hiçbir şey atmadım.
FATMA- Hiii. Hani barikatlara gitmiyordun. Bir daha asla gidemezsin, parka marka.
KEMAL- Barikata gittiğim yok zaten. Polis ara sıra parka gaz fişeği sıkıyor. Dibimizde de çoluk çocuk var. Ne yapayım, biz de fişekleri uzağa atıyoruz ki çoluk çocuk nefes alalım.
MUSTAFA – Çoluk çocuğun eylemde ne işi var lan ?
KEMAL – Eee marjinal bebeler ile faiz lobisinin beslemeleri emekleyerek geliyor.
MUSTAFA – Oğlum benimle düzgün konuş, patlatırım kafanı.
FATMA – Bana bakın artık yeter. İkinizi de gebertirin. Memlekette huzur yok, bari iki dakika evimde huzur olsun.
MUSTAFA- Tamam anne. Ben kestim sen Köroğlu’na söyle.
KEMAL- Ben de kestim anne. Ferman Padişahımındır.
FATMA (Bağırarak)– Delireceğim. Valla delireceğim. Atışma, gönderme, laf sokma da yapmayın. Yeteeeer.
Kapının zili çalar.
Ön Fon: Kapı Zili
FATMA – Hah, Ata da geldi. Tartışmayı kesin de sofraya geçin.
Fatma, salondan çıkar. Mustafa da annesini takip eder.
SAHNE 9 İÇ GÜN EV / HOL
ATA – MUSTAFA - FATMA
Fatma sevinçle kapıyı açar. Ata sevinçle Fatma’nın arkasında duran Mustafa’ya sarılır. Mustafa da Ata’ya sarılıp Ata’nın sırtına yavaşça vurur.
MUSTAFA – Ne haber lan kerata ?
ATA- Seni gördüm tam süper oldum.
MUSTAFA- Lan oğlum, sen büyüdükçe konuşman bozuluyor.
FATMA- Hadi salona geçin ben çayları koyuyorum.
Ata ve Mustafa beraberce salona girer.
SAHNE 10 İÇ GÜN EV / SALON
ATA – MUSTAFA – KEMAL- FATMA
Kemal sofraya oturmuş, tabağına peynir, zeytin, dilimlenmiş domates almaktadır. Ata ve Mustafa masanın yanındaki sandalyeye oturur. Fatma bir elinde nihale, bir elinde tavayla salona girer. Önce nihaleyi masaya koyar, arkasından da içinde sucuklu yumurta olan tavayı. Hızla salondan çıkar.
MUSTAFA- Öf be, senin yemeklerini ne özlemişim.
Fatma elinde tepsiyle salona girer. Tepsi de, dört çay bardağı ile çay demliği vardır. Elindeki tepsiyi masaya bırakır ve bardaklara çay doldurmaya başlar. Mustafa ve Ata, önündeki tabağa kahvaltılıklardan almaya başlar. Önce Mustafa sonra Kemal ile Ata, masadaki ekmekten birer parça koparıp, sucuklu yumurtaya banarlar. Fatma neşe içerisinde sofraya oturup, sırayla yemek yemekte olan oğullarını seyreder. Keyifle bir yudum çay içip, derin bir nefes verir.
FATMA – Ya rabbi şükür.
Mustafa, Ata’ya dönüp,
MUSTAFA- Dersleri asıp parka mı gidiyorsun ?
ATA- Yok ağbi, dersler bitti, finallere çalışıyorum.
MUSTAFA- Eee hem parka gidip, hem ders mi çalışıyorsun ?
ATA- Yok be ağbi, parkta çalışıyorum.
MUSTAFA- Hey Allah’ım.
FATMA- Varma kuzumun üstüne, hem artık namaz da kılmaya başladı.
Mustafa şaşırır. Yemek yemeği bırakıp, Ata’ya dönüp,
MUSTAFA- Hadi canım. Nasıl oldu bu ?
ATA - Parktaki çadır komşum öğretti.
Mustafa iyice şaşırır.
MUSTAFA- Nasıl yaa ?
ATA- Fatih adında dini bütün bir Müslüman arkadaşımdan öğrendim.
MUSTAFA- Onun parkta ne işi varmış ?
ATA- Vicdanın gözyaşlarına dayanamamış, parka damlamış.
MUSTAFA- Uzak dur lan böyle tiplerden. Ya provakatördür ya da sivildir.
ATA- Yok ağbi. Hatta eskiden Denizfeneri’nde çalışıyormuş.
MUSTAFA – Haa, Almanların iftirasından sonra dernekten ayrılıp marjinal olmuş.
ATA- Yoo. Bir Müslüman gözleriyle görmediği veya kesin olarak emin olmadığı bir husus hakkında yorum veya değerlendirme yapmaz. Fatih önceleri bu söylentilere kulak asmasa da, bir gün, fakirlere dağıtılmak için toplanan paralardan, Meclisteki milletvekillerine hediye etmek üzere, ajanda, kalemlik ve benzeri eşantiyonlar yaptırıncalar hatta bunları da Fatih’e dağıttırmaya kalkıncalar, Fatih de kavga edip dernekten ayrılmış.
MUSTAFA – Herkes Meclis’e eşantiyon yapıp yolluyor ne var bunda?
ATA- Elbette bunu yapanlar olabilir hatta bu bir suç teşkil etmeyebilir ama bunu bir yardım derneği yapmamalı. Milletvekilinden daha az geliri olan bir insanın, fakir insanlara dağıtılmak üzere bağışladığı paradan, ne hakla Milletvekillerine armağan verebilirsin ? Müslümanlıkta böyle bir şey yok.
MUSTAFA – Valla bana pek inandırıcı gelmedi, bu tip kesin sivil veya provakatördür.
Mustafa Kemal’e bakıp alaylı bir şekilde,
MUSTAFA (Ağzını yayarak)– Eee, ya sen, sen de erecek misin?
ATA (Gülerek)- Yok ya o Gekas’la kiliseye gidiyor.
Kemal sert bir şekilde Ata’ya bakar. Ata hata yaptığını anlayarak irkilir ve başını öne eğer. Mustafa gülerek,
MUSTAFA (Gülerek)- Şarap içmeye mi ?
KEMAL (Gülerek)– Evet üstelik ayakkabılarımızı da çıkarmaya gerek kalmıyor.
MUSTAFA- Gekas ha ? Akhisar’lı futbolcu mu değil miydi o ? Sahte isim kullanıyor olmasın ?
KEMAL – Gerçek adı Giannis Potouridis ama herkes onu çok sevdiği ve telaffuzu kolay geldiği için Gekas diyor.
MUSTAFA – Oooo ne ala, bir yanınızda provakatör bir yanınızda ajan.
ATA- Ağbi. Gekas süper bir çocuk. Ailesi altı yedi Eylül olayları nedeniyle Selanik’e göçmüş. Ancak bu sefer Yunanlılar da onlara Türk gibi davranıncalar, Amerika’ya yerleşmişler. Gekas Türk kültürüne hayran olduğundan, Amerika’da Türkoloji okumaya başlamış.
Mustafa, birden sinirlenerek, elini yumruk yapıp, masaya vurur. Masadakiler korkarak irkilirler. Mustafa ağzındaki lokmaları saçarak bağırmaya başlar.
MUSTAFA (Bağırarak) – Lan bu memlekette sizin bilmediğiniz milyonlarca dolap dönüyor, üç günde tanıdığınız tipler yerine bir kez de ağbinizi dinleyin lan.
FATMA- Oğlum sakin ol. Kırk yılın başında beraberce kahvaltı yapıyoruz onu da zehir etme.
MUSTAFA- Tamam anne, sen de haklısın ama bize izin ver de şu park işini bir çözelim ondan sonra söz hiç bir şeye karışmayıp, hiçbir şey söylemeyeceğim.
KEMAL- Hakikaten anne, izin ver önce ağbim bir konuşsun sonra da biz konuşalım, bu sorunu sakince çözelim.
FATMA- Tamam ama, bağırma çağırma, birbirinizi kırma yok, tane tane sinirlenmeden konuşun, bir ayrılık daha kaldıramam.
Fatma ile Mustafa göz göze gelirler. Fatma’nın gözleri dolar. Fatma, Mustafa’ya özür diler gibi bakar, Mustafa önce annesine güler, sonra gözleri yaşlanmaya başlar. Mustafa başını öne eğer. Görüntü Mustafa’nın yaşlanmakta olan gözlerinde donar.
SAHNE 11 DIŞ GÜN (FB) CADDE/OTOBÜS DURAĞI
GENÇ MUSTAFA – KALABALIK FİGÜRASYON
Ön Fon : MAXIM’in yorumuyla “Exodus” çalmaktadır.
Hızlı koşan ayaklar görünür. Mustafa’nın çelimsiz ve genç hali elinde kitapları ve T-cetveli ile koşmaktadır. Otobüs durağına yaklaşınca duraktaki otobüs hareket eder. Mustafa koşmayı bırakıp, otobüs durağında kalabalığın arasına karışır. Kalabalık ile birlikte durakta beklemeye başlar. Bir otobüs yaklaşınca insanlar birbirini iterek, zaten dolu olan otobüse binmeye çalışır. Mustafa ise bu itiş kakışa girmeyip sıranın kendisine gelmesini bekler. Ancak, otobüs dolu olduğu için, duraktan sadece 7-8 kişi otobüse binebilir. Dolan otobüs durağı terk eder. Durak daha da kalabalıklaşmaya başlar. Başka bir otobüs daha gelir. Yine aynı sahnenin bir benzeri yaşanır. İnsanlar birbirini iterek, zaten dolu olan otobüse binmeye çalışır. Mustafa ise bu itiş kakışa girmeyip sıranın kendisine gelmesini bekler. Ancak, otobüs dolu olduğu için, duraktan sadece 7-8 kişi binebilir. Otobüs dolunca durağı terk eder. Daha sonra başka bir otobüs gelir ancak bu sefer fazla dolu değildir. Yine insanlar itişe kakışa otobüse biner. Mustafa itiş kakışın bitmesini bekler ve otobüse en son o biner. Otobüs duraktan ayrılır.
SAHNE 12 İÇ GÜN (FB) ÜNİVERSİTE/KORİDOR
GENÇ MUSTAFA – KALABALIK FİGÜRASYON
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Genç Mustafa, üniversitenin koridorunda, kendine bakan öğrenciler arasında hızla koşmaktadır. Hızla kapıyı çalmadan bir sınıfın kapısından içeri girer.
SAHNE 13 İÇ GÜN (FB) ÜNİVERSİTE/SINIF
GENÇ MUSTAFA – KALABALIK FİGÜRASYON
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Genç Mustafa, kapıyı açtığında, arkadaşlarının kağıtlarını hocasının önüne bıraktığını görür. Sinirle sınıftan koridora çıkar.
SAHNE 14 DIŞ GÜN (FB) SOKAK
GENÇ MUSTAFA
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Genç Mustafa, başı öne eğik morali bozuk bir şekilde sokakta yürümektedir.
SAHNE 15 DIŞ GÜN (FB) SOKAK/OTOBÜS DURAĞI
GENÇ MUSTAFA – KALABALIK FİGÜRASYON
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Genç Mustafa, kalabalık bir otobüs durağına gelip, beklemeye başlar. Bir otobüs yaklaşınca insanlar birbirini iterek, zaten dolu olan otobüse binmeye çalışır. Genç Mustafa ise bu itiş kakışa girmeyip sıranın kendisine gelmesini bekler. Ancak, otobüs dolu olduğu için, duraktan sadece 7-8 kişi binebilir. Otobüs dolunca durağı terk eder. Durak daha da kalabalıklaşmaya başlar. Başka bir otobüs daha gelir. Yine aynı sahnenin bir benzeri yaşanır. İnsanlar birbirini iterek, zaten dolu olan otobüse binmeye çalışır. Genç Mustafa ise bu itiş kakışa girmeyip sıranın kendisine gelmesini bekler. Ancak, otobüs dolu olduğu için, duraktan sadece 7-8 kişi otobüse binebilir. Otobüs dolunca durağı terk eder. Daha sonra, durağa başka bir otobüs gelir ancak bu sefer daha az doludur. Yine insanlar itişe kakışa otobüse biner. Genç Mustafa, itiş kakışın bitmesini bekler ve otobüse en son o biner. Otobüs duraktan ayrılır.
SAHNE 16 İÇ GÜN (FB) APARTMAN / KORİDOR
GENÇ MUSTAFA
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Genç Mustafa, anahtarı ile Dairelerinin kapısını açar. Ayakkabılarını dışarıda çıkartıp, eve girer.
SAHNE 17 İÇ GÜN (FB) EV / HOL
GENÇ MUSTAFA
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Genç Mustafa, holde yorgun bir şekilde yürüyerek, odasının kapısının önüne gelir. Odasından içeri girer ve kapısını kapatır.
SAHNE 18 İÇ GÜN (FB) EV / ODA
GENÇ MUSTAFA
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Genç Mustafa, elindeki, kitap ve T-cetvelini yere, kendisini ise sırt üstü yatağa bırakır. Tavana boş boş bakmaya başlar. Sonra bir süre etrafına bakar. Yatakta doğrulur ve çorabındaki, içinde çakmağı da olan sigara paketini alır. Sigara paketinden bir sigara çıkartır. Sigarasını ağzı götürür ve çakmağı ile sigarasını yaktıktan sonra, sigara paketi ile çakmağını tekrar çorabına yerleştirerek, sırt üstü yatağına uzanır. Bir süre sigara içtikten sonra, sinirle yataktan kalkıp, odada dolaşmaya başlar. Sigarasını masasının üstündeki kül tablasında söndürür. Birden daha da sinirlenip, masasının üstündeki kitapları yırtmaya başlar. Kitapları yırttık sonra, T-Cetvelini alıp, dizine dayayıp, kollarını geriye çekerek, T-Cetvelini kırar. Kırılmış cetvelin parçaları elinden düşer. Siniri azalmıştır. Kendini yüz üstü yatağa bırakıp ağlamaya başlar.
SAHNE 19 İÇ GECE (FB) EV / HOL
GENÇ MUSTAFA
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Akşam olmuştur. Genç Mustafa, yatağında uyumaktadır. Gürültüler duymaya başlar. Yavaşça kafasını kaldırır.
BABA (DIŞ SES)- Yeter lan, yeter sizden çektiğim bi huzur vermediniz beee
Ön Fon: Sert bir tokat sesi.
Fatma’nın yere düşme sesi.
Genç Mustafa, sinirle yataktan fırlayarak, odadan çıkar.
SAHNE 20 İÇ GECE (FB) EV / SALON
GENÇ MUSTAFA – FATMA - BABA
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Mustafa hışımla salona girip babasının üstüne yürür. Fatma ise yerde yatmaktadır. Babası Mustafa’ya vurmak için elini kaldırdığında, Mustafa babasının elini tutar, kısa bir süre babası ile göz göze gelir. Fatma şaşkınlıkla olanları yerde seyretmektedir. Mustafa çakmak çakmak son derece sinirli bir şekilde bakmaktadır. Babasının gözlerinde ise şaşkınlık ve korku vardır. Mustafa bu korkuyu görünce, babasının burnuna kafa atar. Babası sırt üstü yere düşer. Elleri ile kanayan burnunu tutar. Mustafa sinirle babasının kolundan tutup biraz ayağa kaldırdıktan sonra, babasını salondan hole doğru fırlatır. Babası dengesini sağlayamaz ve hole yuvarlanır.
SAHNE 21 İÇ GECE (FB) EV / HOL
GENÇ MUSTAFA - BABA
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Mustafa hışımla salondan hole çıkar, sokak kapısını açar ve kendisini şaşkınlıkla izleyen babasını kolundan tutup, yerde sürükleyerek apartmana çıkartır. Arkasını dönüp, eve girip kapıyı kapatır.
SAHNE 22 İÇ GECE (FB) APARTMAN / HOL
BABA
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Baba apartmanın holünde yerde yatmaktadır. Yavaşça doğrulur. Elindeki kana bakar. Bağırarak daire kapısını yumruklamaya başlar.
BABA- Lan it. Sen kim oluyorsun da beni evimden atıyorsun. Aç lan kapıyı, yoksa önce kapıyı sonra kafanı kırarım. Laan aççç aaaaççççsana, laaaaannn
SAHNE 23 İÇ GECE (FB) EV / HOL
GENÇ MUSTAFA –BABA
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Genç Mustafa elinde büyük ekmek bıçağıyla ve sinirli bir şekilde kapıyı açar. Baba önce şaşırır sonra korkarak sendeleyerek arkasını dönüp apartmanın holünde koşmaya başlar. Genç Mustafa’nın bıçak tuttuğu eli titrerken, babasının gidişini seyreder. Görüntü Mustafa’nın yaşlı gözlerinde donar.
SAHNE 24 DIŞ GÜN (FB) SOKAK/OTOBÜS DURAĞI
GENÇ MUSTAFA – KALABALIK FİGÜRASYON
Ön Fon : MAXIM’IN yorumuyla Exodus çalmaktadır.
Sallanmakta olan bir cop görüntüye gelir. Polis üniformalı bir adam copunu çevirerek, yolda yürümektedir. Adamın sadece kolları ve vücudu görülmektedir. Kalabalık bir otobüs durağına yaklaşır. Kalabalığın arasına girmeden durağın yakınında beklemeye başlar. Durduğu yerde, copunu çevirmektedir. Uzaktan otobüsün geldiğini görünce, copunu sağa sola sallayarak durağa doğru yürümeye başlar. İnsanlar coptan çekinerek, adama yol vermeye başlarlar. İnsanlar yoldan uzaklaşırlar. Otobüs durduğunda, Polisin yanında kimse yoktur. Polis herkesten önce otobüse biner. Polisin yüzü görüntüye gelir. Genç Mustafa’dır. Sert bir şekilde kendinden sonra otobüse binmeye başlayanlara bakmaktadır. Görüntü Mustafa’nın gözlerinde donar.
SAHNE 25 İÇ GÜN EV / SALON
ATA – MUSTAFA – KEMAL- FATMA
Mustafa, yaşlanmakta olan gözünü siler. Kemal ve Ata’ya bakarak konuşmaya başlar.
MUSTAFA- Bakın oğlum. Bu işin arkasında çok büyük tezgâh var. Siyonist’inden tutun da, Suriye ve İran ajanları bu işin arkasında. Hayatta bir araya gelemeyecek olanlar, sırf yıldızı parlayan Türkiye’yi al aşağı etmek için birleştiler. Bu işi fırsat gören, teröristi, marjinali, anarşisti de sonradan oyuna katıldı ama bu oyunu yönlendirmeyi de başardı. Ağaç diyen, çevre diyen, 700-800 polisi yaraladı, yüzlerce binlerce aracı ve işyerini yaktı. Allah aşkına bu kadar kör olamazsınız.
KEMAL- Doğru, ama kör olan sadece biz değiliz. “Gezi Parkı”nı görmeden, oradaki kardeşliği ve birliği anlamadan, insanlara iftiralar atıldı. Gerçekten oraya gidip, çevreyi temizleyen, kitap okuyan, birbirine bir şeyler öğretmek isteyen İstanbul’da binlerce, tüm Türkiye’de milyonlarca insan var. Siz bu halkı görmek yerine, bu halka yamanan, anarşisti, marjinali, vandalı görüyorsunuz. Biz parkta kardeşçe birlikte yaşamayı öğrendik. Aslında bizi birbirimizden uzaklaştıranların politikacılar olduğunu fark ettik. Kendilerine makam ve mevki edinmek adına, parti ideolojilerini yükseltirken insanları birbirinden uzaklaştıran siyasetçilerin yalanlarını gördük. Meğer, siyasetçiler olmasa biz gayet kardeşçe ve mutlu bir şekilde yaşayabilirmişiz. Biz bunu gördük ve bunu tüm Türkiye’ye gösterdik. Gezi Parkı bunu ispatladığı için iktidar bu hareketi itibarsızlaştırmak için gerek medyayı, gerekse kiralık kalemlerini gerekse de besleme yandaşlarını kullanmaya başladı. Fener’lisi, Trabzon’lusu, Cimbom’lusu, Çarşı’lısı, Bursa’lısı, Ermeni’si Kürdü, Lazı, Ülkücüsü, Anti-kapitalist Müslüman’ı, Devrimcisi, Cephecisi, Atatürkçüsü, Özgürlükçüsü, Sanatçısı, Demokratı, hatta kavatı bile hep beraber kardeşçe ve dayanışma içinde yaşıyoruz.
MUSTAFA- Valla bizim gördüğümüz kafamıza taş atan, sapanla cıvata ve çivili top fırlatan, kin ve nefret dolu kalabalık.
KEMAL- Elbette içimizde bu tip insanlar da var. Hatta aramızda, hırsızı, tinercisi, tecavüzcüsü, işbirlikçisi olabilir. Çünkü bunların hepsi zaten halkın içinde var. Biz bunları yadsımıyoruz ancak, bu istisnaları görüp, halkı yok sayan anlayışı biz kabullenemiyoruz.
MUSTAFA – Halk dediğin evinde oturur, işine gücüne bakar, memleketi için çalışır. Başkaları için yakıp, yıkmaz.
KEMAL- Evet ama, politikacılar; insanlara Türkiye’de artık ileri demokrasi var, yöneticiler artık sizin garsonunuz hizmetkarınız, dedikten sonra, halk yerine, rantçılara, ihalecilere, beslemelere hizmet sunup, halka ise sadece kısıtlama ve dayatma kalınca, halk politikacıların gerçek yüzünü gördü. Bunun üzerine de yangın varmış gibi evlerini terk ettiler. Ayrıca madem, dış mihraklar Türkiye’nin karışması için bir tezgah kurdu, madem bu olay aylar önce planlanmıştı, madem cahil halk bu tuzağa düştü, eee, sormazlar mı adama, madem sen bütün bunları önceden biliyordun da sen niye bu tezgâha geldin ? Ülkenin karışmasına sebebiyet verdin ? Dış mihrakların tezgâhını çözmek çok basitti. Zamanında, AVM projesinden vazgeçtim, halkıma gereksiz yere şiddet uygulayan Polislere de ceza verip, emniyet güçlerinin de halkı ezmek yerine onlara hizmet verecek şekilde yeniden organize edeceğim, denseydi, olaylar bu raddeye gelmezdi.
MUSTAFA- Bu dış mihraklar gerek kurdukları vakıf gerekse de sanat ve festival adı altında yürüttükleri faaliyetlerle kamuoyu oluşturup, sizin gibi gençlerin beyinlerini yıkıyorlar.
KEMAL – Valla, onu bilmem ama, benim beynim kirliyken de özgürlük istiyordu, yıkandıktan sonra da özgürlük istiyor. Aslında, halkın, özgürlük istemesi, Polis’in halka karşı davranışlarının nazik ve en önemlisi de adaletli olmasını istemek, dış mihrakların işine gelmez. Esas, dış mihrakların istediği yönetim biçim bu, sandıklı diktatörlük. Bu sayede sadece sandıktan çıkan diktatörü manipüle edip, ülkeye istediklerini empoze edebilirler, aksine eğer bir ülkede ileri demokrasi ile halkın özgür olduğu bir yönetim olursa, bir şeyleri empoze etmek için halkı satın almaları gerekecek. Senin de bildiğin gibi, temel karakteristiği özgürlük olan Türk halkını satın alacak, para da devlette daha henüz bulunmadı.
MUSTAFA – Hadi benim söylediklerime itibar etmiyorsunuz ama anamı niye üzüyorsunuz ? Ağzınız burnunuz dağılsa, tutuklansanız, okuldan atılsanız, anneme ne faydanız olacak, memlekete ne faydanız olacak ? Ancak annemi üzeceksiniz.
KEMAL – Bu dayanışmayı şimdi biz gösteremezsek, bu sefer bizim çocuklarımız ve torunlarımız bu despotluğa karşı gelecektir. Çocuklarımızın karşısında dik ve vicdanlı durabilmek için biz bu direnişte yer almalıyız.
MUSTAFA- Bakın son kez söylüyorum. Bunlar dış mihrakların oyunu, hepiniz de onların oyununa gelip kuklaları olmuşsunuz. O kadar televizyonda söylüyorlar, bu işlerin arkasında faiz lobisi yani Soros var.
KEMAL- Tabi o yüzden, Soros’un Türkiye temsilcisi bizimle parkta bulunmak yerine “Akil Adamlar Heyeti”nde yer aldı. Bir kere artık tüm dünyada faiz getirisi azaldığı için başta Soros olmak üzere tüm sermayedarlar yatırımlarını borsaya kaydırıyor. Dolayısıyla bu eylemler sonucunda en çok etkilenen de borsa olduğu için aslında arkasında olduğunu söylediğiniz lobi, bu işten en çok zarar eden oldu. Bahsettikleri faiz lobisi çoktan paralarını borsa ve kentsel dönüşüm nedeniyle inşaata ve AVM’lere yatırdı. Bir kısmı da medya satın alıp, kamu ihalelerini kaptı. Artık kimse faizden kazanmıyor, bu yüzden sermaye partiliden daha çok yandaş ve besleme oldu. Ayrıca etrafına bir bak bakalım, faiz lobisinin desteğini bulabilecek misin ?
MUSTAFA – Annem olmasaydı, daha çok şey söylerdim ama anneme dua edin. Yalnız bakın, yakalanırsanız sizi kurtarmaya çalışıp sicilimi bozamam. Madem özgürlüğe niyetlendiniz, o zaman benim vesayetimden çıkıyorsunuz. Bundan sonra özgür ve yalnızsınız.
ATA- Aslan ağbim benim.
FATMA – Çok şükür. Tartışma artık bitti. Kemal ve Ata yine nöbetleşe gideceksiniz.
ATA – Ama anne, ağbim burada yalnız kalmayacaksın ki.
FATMA – Sorun yalnız kalmam değil, ikinize birden bir şey olursa ben kaldıramam.
KEMAL – Tamam anne. Ata birazdan gider, dönünce de ben kaçarım.
ATA- Aslında böyle daha iyi hep beraber sinemaya da gideriz. Gelirsin değil mi ağbi.
MUSTAFA - Sonra. Birkaç gün evden hatta yataktan çıkmayı düşünmüyorum.
KEMAL – Nasıl yani ? Sen buraya görev nedeniyle gelmedin mi ?
MUSTAFA – Keşke öyle olsaydı, ikinizi de coplardım.
KEMAL – Eee, emniyette izinler iptal olmuş diye duyduk.
MUSTAFA (Sinirlenerek)– Yok öyle bir şey. Hem kimden duydun ki bunu.
KEMAL – Çevredeki Polislerden. Ara sıra konuşup dertleşiyoruz.
MUSTAFA – Oğlum siz burada ne biçim bir manyaklık yaşıyorsunuz ben anlayamadım. Molotof, taş, sopa attığınız adamlara, utanmadan gidip bir de konuşuyor musunuz ?
KEMAL – Elbette, çünkü biz halkız.
MUSTAFA – Başlayacağım jargonundan. Tamam lan anladık.
Masada birden sessizlik olur. Hep beraber yemek yemeğe devam ederler. Mustafa hızla yemeğini yer, masadan kalkar.
MUSTAFA- Eline sağlık anne. Ben yatıyorum, kalkınca konuşuruz. Hangi odaya geçiyim.
KEMAL – Benim odaya geç, nasılsa ben geceleri gelmiyorum.
FATMA- Dur oğlum, temiz çarşaf geçirseydim.
MUSTAFA- Valla, sokakta, parkta hatta ayakta uyuduktan sonra, kirli çarşaf bile bize ultra lüks geliyor.
FATMA- Bekle iki dakika yavrum. Hemen hallederim.
MUSTAFA – Gerek yok ben devriliyorum.
FATMA- Yavrum inat etme de bekle iki da...
Mustafa, annesinin sözünü bitmesini beklemeden arkasını dönüp Kemal’in odasına doğru yürür. Kapıyı açar ve odaya girer. Fatma ağzı açık ve şaşkın bir şekilde kalır.
SAHNE 26 İÇ GÜN EV / ODA
MUSTAFA
Öğrenci odası. Kapının yanında bir yatak, yatağın yanında eski bir dolap ve yatağın karşısında ise bir masa ve masanın üstünde üst üste dizilmiş kitaplar ile bilgisayar bulunmaktadır. Mustafa odaya girer girmez, hızlı bir şekilde, kot pantolonunu, çoraplarını ve gömleğini çıkarıp yere atar. Yatağa güzel bir kadın görmüş gibi bakar. Gözlerini kapatıp sırtüstü kendini yatağa bırakır. Yüzünde mutluluk ve huzur vardır. Bir süre gözleri kapalı yüzünde gülümse ile kımıldamadan yatar. Yavaşça, yüzü ekşimeye başlar, gözlerini açar. Gözleri yakın planda görünür.
SAHNE 27 DIŞ GÜN (FB) KIZILAY/GÜVENPARK
MUSTAFA – KIZ- POLİSLER – GÖSTERİCİLER
Ankara, Kızılay’daki Güvenpark. Mustafa’nın sinirle bakmakta olduğu gözleri görünür. Polisler kaldırımda eğilmiş kalkanlarının arkasında durmaktadırlar. Kalabalık bir gösterici grubu, Polis kalkanlarına doğru, sopa, şişe ve taş atmaktadır. Arkalarındaki caddeden TOMA Polislerin arkasına gelip, göstericilere doğru su sıkmaya başlar. Suyun tazyikiyle birlikte dağılan kalabalığın arkasından, Polisler koşmaya başlar. Yere düşenlere ve koşarken yakaladıklarına coplarıyla vurmaktadırlar. Mustafa da sinirle koşmakta ve önüne çıkanlara copuyla sinirle vurmaktadır. Grup, parkın içine doğru koşmakta Mustafa’da diğer Polislerle birlikte grubu kovalamaktadır. Mustafa, grubun arkasında kalan sırt çantası olan bir kıza yaklaşıp kızın sırtındaki çantaya copuyla vurur. Kız dengesini kaybedip yere düşer. Mustafa, ayaklarının dibine düşen kızı tekmelemeye başlar. Güvenpark’ın çalıları arasına gizlenmiş bir kız korkarak cep telefonuyla, Mustafa’nın genç kızı tekmelemesini çeker. Mustafa’nın kaskındaki numara net bir şekilde görünür. Mustafa yerde yatmakta olan kıza kısa bir süre bakıp, kızla göz göze gelir. Mustafa’nın gözlerinde nefret, kızın gözlerinde ise korku vardır. Kızın gözlerindeki korku tekrar tekrar görünür.
SAHNE 28 İÇ GÜN EV / ODA
MUSTAFA
Mustafa’nın gözleri görünür. Mustafa gözlerini kapatır. Kızın gözlerindeki korku tekrar tekrar görünür. Mustafa sinirle, önce sağına sonra soluna döner. Uyuyamamaktadır. Mustafa cenin pozisyonu alıp, sessizce ağlamaya başlar.
SAHNE 29 İÇ GÜN EV / SALON
KEMAL – ATA - FATMA
Kemal, Ata ve Fatma masada oturmaktadır. Ata ağzını peçeteye silip, masadan kalkar.
ATA- Ben kaçıyorum.
FATMA- Sakın ha, barikatlara ve gösterilere katılmak yok,
ATA- Tamam anne.
Kemal de ağzını peçeteye silip, masadan kalkar.
KEMAL – Ben de yatıyorum anne, içinde kaldıysa Ata’nın çarşaflarını değiştirebilirsin.
Fatma telaşla salondan çıkarken,
FATMA- Tamam, bekle iki dakkaya geliyorum.
Ata da Fatma’nın arkasından salondan çıkar. Kemal kanepeye oturup, televizyonda Halk TV’yi açar.
SAHNE 30 İÇ GÜN EV / HOL
ATA
Ata salondan hole çıkar. Hızlıca ayakkabılarını giyerek evden çıkar.
Devamı ikinci mesajda...
Deccal, gördüm seni sobe.
Devamı aşağıda...
SAHNE 31 DIŞ GÜN GEZİ PARKI
ATA – KALABALIK FİGÜRASYON
Devrim Market görünür. Çadırın önündeki tezgâhta, tencereler, simitler, ekmekler, çatallar, kaşıklar görünür. Bir grup insan tezgâhtaki yemeklerden almaktadır. Ata görünür. Devrim Market’in önünden geçip, parkın içine doğru ilerler. Gezi Parkındaki insanlar görünür. Çadırların arasında, kitap okumakta, sohbet etmektedirler. Ata, çadırının bulunduğu ağacın dibine gelir.
SAHNE 32 DIŞ GÜN GEZİ PARKI/ÇADIR ALANI
ATA – MURAT- FATİH – DİLAN – GEKAS- KISA FİLMCİLER – KALABALIK FİGÜRASYON
Dilan ağacın altında yere oturmuş kitap okumaktadır. Ata sessizce Dilan’ın arkasından yaklaşır.
ATA – Eğitim şart.
DİLAN- Ya bari burada bu düzeysiz espriyi yapmayın.
Ata’nın yüzü ekşir. Eğilerek, çadırına girer. Kısa bir süre sonra elinde ders kitabı ile çıkar. Dilan’ın yanına ağacın dibine oturup, kitabını okumaya başlar. Bir süre sessizce kitap okurlar. Ata utanarak, Dilan’a dönüp,
ATA – Hadi değişiklik olsun, bir kafeye gidip beraber çay içelim mi ?
DİLAN – Ben çaydan nefret ederim.
ATA – Hadi ya.
DİLAN- Biliyorsun ki Türkiye’deki ailenin temelinde çay demleme ve içme vardır. Evli çiftler sabah, öğle yemeğinden sonra ve gece yatmadan devamlı çay içerler. Önceleri usanmadan, bu çayları, mutfakta, kanepede, salonda hatta ayakta bile içerler. Evlilik programları da bunun en büyük aynasıdır. Örneğin, evlilik programına gittin ve karşına Ali AĞAOĞLU gibi yakışıklı, karizmatik, lider özellikli ve biraz da parası olan birisi çıktı. Elektrik alır almaz ilk tepki : “Beraber bir çay içelim.” mi oluyor. Yani bir kadın ve bir erkek birbirini ancak “çay içerken” tanıyacağına inanıyor. Dolayısıyla da evlilik gibi kutsal ve önemli bir müesseseyi çay üstüne kuruyoruz. Bu bilinç çocuklarımıza bile sirayet ediyor. Geçen ay annemle bir “Gün”e gitmiştik. Orada komşuların çocukları birbirleriyle evcilik oynuyordu. Konuştuklarına şöyle bir kulak kabarttım: bir kız çocuğu, “Evcilik oynayalım mı ?” diye sorunca, erkek çocuk “Çay da içecek miyiz ?” diye karşı soru sordu. Bunun üzerine kız çocuğu “Elbette” diyince, erkek çocuk hemen atarlanıp, “Ama çayı ben demlemem.” dedi. Türkiye’de maçoluk ve kadını ezme, ilişkinin ilk anında başlıyor. Daha da kötüsü, önce sürekli evde çay içen adam birden başka çayların farkına varıyor. Evinde mis gibi demli Türk çayı varken, gidip dışarıda kaçak çay içme derdine düşüyor. Tamam en güzel çay Seylan veya İngiliz olsa da en azından Türk çayları, Rus ve Moldova çaylarından daha iyi oluyor. İşte bu yüzden ben çay içmeyi sevmiyorum.
ATA(Gülerek)– Gayet iyi anladım. Merak etme, benim de sana zorla çay içerme gibi bir niyetim yok.
DİLAN- Özür dilerim ama ben de bu konuda bayağı hassasım. Nedeni de yaşadıklarım. Annem daha on dört yaşındayken Van’da altmışlık bir hacıya satılmış. On beşinde de beni doğurmuş. Allah’tan babam erken vefat etmişte annem fazla eziyet çekmeden, İstanbul’a kaçmış. O yüzden ben de kadın erkek ilişkilerinde girişken değilimdir.
ATA – Beni, yanlış anladın. Yani benim derdim, bir değişiklik olsundu. Şimdi Gezi Parkı’na sahip olduk ya, insanın aklı, duyguları farklı alanlara ve mekânlara kayıyor.
DİLAN- Yok böyle iyi, belki de bundan sonra hiç buraya giremeyeceğiz. Ya yıkacaklar ya da bizim girmemizi yasaklayacaklar.
Fatih, Dilan ile Ata’nın yanına gelir.
FATİH – Selamın aleyküm.
ATA- Aleyküm selam.
FATİH - İnşallah direniş uzun sürer de orucumuzu hep beraber burada tutarız.
DİLAN – Hiç bana bakma.
ATA- Ben varım ama Gekas ile Kemal’e bel bağlama.
FATİH- Olsun ya, bir iftar badisi bana yeter artar bile.
O sırada, elinde mikrofon olan bir kız ile omzunda kamera olan bir genç gruba yaklaşır. Kız konuşmaya başlar.
KIZ- İyi günler dilerim.
FATİH – Ve aleyküm selam.
KIZ- Biz amatör kısa film ekibiyiz. Amatör bir şekilde “Gezi Parkı” belgeseli hazırlıyoruz. Bazı arkadaşlarla görüşüp, neden burada olduklarını, neler hissettiklerini ve gelecekten neler beklediklerini soruyoruz.
DİLAN- Harika, ben de bu projede yer almak isterim.
KIZ – Tamam o zaman. Sizinle de bir kayıt yapalım. Heyecanlanmanıza gerek yok. Sadece konuşurken argo ve küfür kullanmamanızı istiyoruz,
DİLAN – Bir dakika.
Dilan hızla çadıra girer.
FATİH- Oooo. Siz yandınız. Makyaj falan yapacak en az 20 dakka sürer.
DİLAN (Çadırdan bağırarak)- Allah müstehakını versin Fatih.
FATİH- Dilan’ı beklerken beni çekebilirsiniz.
KIZ- Tamam o zaman.
DİLAN (Çadırdan bağırarak)- Ulan Fatih, ulan Fatih. Ahrette iki elimde yakanda olacak.
Fatih ayağa kalkıp üstüne çeki düzen verip, saçlarını düzeltir. Pantolonunun cebinden tespihini çıkartır. Sonra çadırına girip, çadırından taburesi ile dışarı çıkıp, ağacın dibine yerleştirdiği taburesine oturur. Tespih çekerken kameraya bakmaya başlar. Kameraman Fatih’in karşısına geçip, diz çöküp, kamera ayarlarını yapar. Sonra bir eliyle kıza “okey” işareti yapar.
FATİH – Ben hazırım.
KIZ- 1,2,3, Kayıt… İyi günler dilerim.
FATİH – Ve aleyküm selam.
KIZ- Bize niye burada olduğunuzu ve bu direnişin sonunda neler beklediğinizi anlatabilir misiniz ?
FATİH – Elbette. Ben vicdanım sesi nedeniyle buradayım. Elham Dürüllah Müslüman’ım. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Hadisi nedeniyle buradayım. “Mahşerde, çapulcunun sprey boyası, eylemci kanından Mizan’da daha ağır gelecektir”, “Çapulcunun uykusu, cahilin ibadetinden daha hayırlıdır.” Düsturları nedeniyle buradayım. Bence, Biber gazı bütün kötülüklerin anasıdır. Bu yüzden kardeşlerimizle direniyoruz. Rabbimizin adıyla direniyoruz. Ayrıca, bir saatlik direniş, altmış yıllık nafile ibadetten daha hayırlıdır. Bunun yanında, “Biber gazını solumak için bir tarafa yönelen eylemciye, Polis, cennet yolunu her türlü kolaylaştırır.” ifadesine inandığım için buradayım.
Dilan, makyaj yapmış ve süslenmiş bir şekilde çadırdan çıkıp, ayakta beklemeye başlar.
FATİH- Buradan da tüm Polis kardeşlerimi uyarıyorum. “Orantısız güç kullanımı insanın sevabını ve iyi amellerini, ateşin kuru odunu yaktığı gibi yakar.” “Bir Polisin, Çapulcuyu terbiye etmesi ve ona edep öğretmesi, her gün bir miktar biber gazı sıkmasından daha hayırlıdır.” Bir de size nasihatim var; “Helaller bellidir, haramlar da bellidir. Birde bunlar arasında şüpheli olan Polisler vardır, siz şüpheli olan şeylerden kaçın.” Benim buraya gelirken tek bir beklentim vardı, o da vicdanımı rahatlatmaktı. Hamdolsun şu anda vicdanım da bedenim de gayet rahat ve huzurlu.
KIZ- Çok teşekkür ederiz…
Kısa bir sessizlik olur. Kameraman kamerayı durdurur.
KAMERAMAN- Tamam, kestim. Teşekkür ederiz.
Kız Fatih’e dönüp,
KIZ- Pardon arkadaşımızla yer değiştirir misiniz ?
FATİH- Elbette.
Fatih, tabureden kalkar. Dilan taburenin yanına gelip, tabureye oturur. Kameraman kamera ayarlarını yapar. Eliyle “okey” işareti yapar. Kız Dilan’a dönüp
KIZ – İyi günler dilerim.
DİLAN- Güç sizinle olsun.
KIZ – Ahaa, aaha, haa, haaa,
Kız katılarak gülmeye başlar. Kameramana bakıp ellerini çapraz yapıp açarak, kameramandan kaydı durdurmasını ister. Kameraman kaydı durdurur. Kız biraz daha güldükten sonra kendini toparlar.
KIZ – Özür dilerim. Birden sinirlerim boşaldı. Tekrar baştan alıyoruz.
Kız biraz bekler. Kameraman, eliyle “okey” işareti yapar.
KIZ- İyi günler dilerim.
DİLAN – İyi günler. Güç sizinle olsun.
KIZ- Bize niye burada olduğunuzu ve bu direnişin sonunda neler beklediğinizi anlatabilir misiniz ?
DİLAN – Elbette. İnandığım bir amaç uğruna, tek enstrümanım olan bedenimle direnmeye geldim. Ben yazar değilim, gördüklerimi yazamam. Ben şarkıcı değilim, duygularımı söyleyemem. Ben yönetmen değilim, olanları filme çekemem. Ben siyasetçi değilim, yalan söyleyemem. Ben sanayici değilim, işçileri sömüremem. Ben yandaş değilim, yalakalık yaparak beslenemem. Ben özgürüm ve sahip olduğum tek şey olan bedenimle burada direniyorum. Benim burada olmaktan tek beklentim ise, burada yazılan tarihe tanıklık etmek, hepsi bu.
KIZ – Teşekkürler… Kestik.
Kız ve Kameraman toplanıp, Çadır bölgesinden ayrılırlar. Ata, Dilan ve Fatih ellerine birer kitap alıp okumaya başlarlar. Bir süre sessizce kitap okurlar. Murat ile Gekas sessizce elinde kitap olan Ata’ya arkadan yaklaşıp,
MURAT- GEKAS – (Bağırarak)Eğitim şart.
Ata irkilirken, Dilan gülmeye başlar. Ata bozularak Dilan’a bakar. Dilan yaptığı iki yüzlülüğü anlayınca gülmeyi kesip, başını öne eğip ellerini iki yana açıp, sevimli bir şekilde Ata’ya bakar. Ata, kendini toparlayarak ayağa kalkar Murat ile tokalaşır. Gekas sessizce ağacın dibine oturur.
ATA – Hoş geldin ağbi. Okumak için ne alırdın ? Karl Popper vereyim mi ? “Açık toplum ve düşmanları” konjonktüre gayet uygun.
MURAT- Yok ağbi ben sadece kart okuyorum.
DİLAN- Ata, hani Murat’a bir şey diyecektin.
ATA – Merak etme aklımda. Bir iki dakka otursana ağbi,
Murat Ata’nın kalktığı ağacın dibine oturup, sırtını ağaca yaslar. Ata’da hemen Murat’ın yanına oturur.
ATA- Dilan da harika bir stand-up’çı, senin programında beş dakika da olsa bir şov yapmak istiyor.
MURAT- Tamam ama önce şovu görmem veya dinlemem lazım.
DİLAN- Müsaitsen çadırdan kartlarımı alıp geleyim.
MURAT- Ooo. Prompter’a karşı kartlar da bayağı moda olmuş yani.
DİLAN – Sayende.
MURAT- İyi hadi o zaman.
Dilan telaşla oturduğu yerden kalkıp, çadırına girer. Kısa bir süre sonra elinde kartlarla çıkar. Fatih’in taburesini ağaç dibinden alıp, çadırların önüne koyup, tabureye oturur.
DİLAN- Başlıyorum.
Gekas, Dilan’a doğru dönüp,
GEKAS- Hadi bacım. Başarılar.
MURAT – Hadi bakalım dinliyoruz.
Dilan kartlarını karıştırıp, sıraya dizer. Sonra ilk kartı okumaya başlar.
DİLAN –Eeeeehh. Ses deneme bir iki üç. İyi günler. Scania’nın sponsorluğunda bir gösteri yapacağım. Bu gösterinin türü “Stand-up” olarak nitelendirilse de, ben ayrı bir tür olan “Scan-up” şeklini icra edeceğim. Bunun bir çok nedeni var. Önce ben hafıza özürlüyüm bu yüzden ezberim kötü olduğu için, gösterimi elimdeki kartlardan okuyacağım. Hatta romatizmam da tutarsa, ilerleyen dakikalarda gösterim, “scan-down”a da dönüşebilir.
Murat başlangıcı beğenmediği için kafasını sağa sola sallar.
DİLAN- Ayrıca, “Stand-up”çı olmak için fırlama olmak lazım ama ben çekme çıkarmayım. Hatta herkes 9 ay bilemedin 9 ay 10 günlük doğarken ben 9 ay 20 günlük doğmuşum. Hatta zamanında doğmam için doktor ve annemin “Bak oğlum eğer hemen şimdi doğmazsan seni sezaryanla çıkartacağız eee hazır neşter varken de sünnetini de aradan çıkartırız” tehditlerine aldırış etmedim. Elbette bunda kız olmamın rolü de büyüktü.
Murat, Gekas ve Ata gülmeye başlar.
GEKAS- Yürü be bacım.
ATA- Ağbi, kız zaten heyecanlı, kesme
GEKAS – Özür, özür..
DİLAN- Devam ediyorum. Daha sonra noterden ihtarname geldi “Mekanı boşaltın Almanya’dan kardeşin geliyor.” mecburen boşalttık. Çünkü bu bir espri değildi. Gerçekten de babam doğumumda bulunmak için, Almanya’dan izne gelmişti. Diğer taraftan töre gereği bizde bekaret kemeri olmadığından, benim boşluğumu da kardeşim ile doldurdu. Biz aslında ailenin bir bireyinden çok, annemin örekesinin bekçileriydik.
Ata ve Murat gülmemek için kendilerini zor tutmaktadır. Yüzlerinde gülümse olmasına rağmen ses çıkarmazlar. Gekas, Murat ve Ata’ya sessizce,
GEKAS (Sessizce)– Örekesi ne ?
ATA (Sessizce) – Dur, dur, ben sana her şeyi sonra açıklarım.
DİLAN- Hatta hepimizin ilk lafı “You shell not pass” oldu. Yaşlılığımız kesin çakma Gandalf sürüsü gibi olacaktır. Diğer taraftan İngilizce bilmeyen seyircilerin anlaması için bu deyimin çevirisini yapayım. “Ortada kuyu var yandan geç”. Öte yandan benim dalga geçtiğimi sananlar Osmanlı’daki “Kapıkulu” mevzusunu araştırırlarsa benim haklı olduğumu da görürler. Bir diğer husus ise, “Stand-up”çıların genelde konsept olarak seyircilerle uğraşıp, dalga geçmeleridir. Yani bir nev’i “Seyircilere Fısıldayan Adam” modundadırlar. Bir de devamlı kendinden veya mümtaz sülalelerinden bahsederler. Ben seyircilerle birlikte sadece ebemi veya dedemi değil, Türkiye’deki ve tüm dünyadaki gelişmeleri paylaşmak istiyorum.
Dilan okuduğu kartı, hafifçe yere doğru eğilerek, kartı ters yüz edip, yere bırakır. Elindeki kartı okumaya başlar.
DİLAN- Türkiye’ye gelen her 10 Alman turistten 9’una yapılan “Herr Heusen Die Beinder (Her Havuzun Dibi Aynıdır)” esprisi nedeniyle Almanya Büyükelçiliği Türkiye’ye Nota vermiş. Yani bir nev’i bize “Siiii…” demişler. Söz konusu Nota’da Almanya : Bu tarz esprilerin devam etmesi halinde, Türkiye ile ilişkilerini 3. Katip Herr Goethe Dübel düzeyine indirileceğini bildirmiş. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ise bu Nota’ya atar yapan Nihat DOĞAN’ı sakinleştirmeye çalışıyorlarmış. Bu haberi ise İzzet YILDIZHAH “Yersen Kirchen”den bildirmiş.
Murat gülümseyerek alkışlamaya başlar. Dilan başını öne eğip kaldırır. Elindeki kartı okumaya devam eder.
DİLAN- Yeni sezonun dizileri belli olmaya başlamış:
Bir, Behlül Ç.
İki, Abdestli Yedili
Üç, Öyle Bir Bayar Zaman Ki
Dört, Bir Zamanlar Osmanlıya: Kıyamam
Beş, Fatma Gül'ün Suç Aleti Nerede ?
Altı, Pepe “Justice League”de
Yedi, Aziz İle Mecnun
Gekas anlamadığı için Ata’ya ağzını yüzünü yamultarak “Bunlar ne” şeklinde bakar. Ata sağ elinin işaret parmağıyla “bir dakika” işareti yapar.
DİLAN- Sağlık Bakanlığı, "Az kaşardan tost çok kaşardan dost olmaz" deyiminin kamu idarelerinde yaygınlaşması üzerine, kamu kantinlerini denetleme kararı almış. Sırada süper bir haber var. Türkiye Uzay Kurumu, uzayda sigara içilmesine izin vermiş. Habere göre; Henüz faaliyet geçmemesi ve herhangi bir Türk’ü uzaya gönderememesine rağmen, Türk Uzay Kurumu çalışmalarına hızla devam ediyormuş. Kurum, bir teşkilatın en önemli nüvesi olan personel faktörünü esas alarak çalışmaya başlamış. Bu kapsamda, Kurum personelinin uçuşta ve uzaydaki davranışlarının disiplin altına alınmasını teminen, Disiplin Yönetmeliği hazırlanarak, yayımlanmak üzere Resmi Gazete’ye gönderilmiş.
Ata dayanamaz. Kahkahalarla gülmeye başlar.
ATA – Haaaahaa, haaaha,
DİLAN- Söz konusu Yönetmelikte, diğer hususlar meyanında, daha önce sigara içme odası olarak uzay mekiklerine konması planlanan alanlara mescit yapılması da düzenlenmiş. Bu minvalde, uzay mekiklerinin içinde sigara içilmesi de ayrıca yasaklanmış. Öte yandan, “Kazmanot”ların sigara içme ihtiyaçları için, uzay mekiğinin dışarısına çıkmalarına ise izin verilmiş. Hazırlanan bu Disiplin Yönetmeliği ile, daha önce gezegende arsa satan Amerikalılara karşı, uzay davranışları konusunda ilk düzenlemeyi Türklerin yapması gurur kaynağı olmuş. Söz konusu düzenleme Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girecek olup, Nasa yetkilileri ise, bu hususu nasıl atladıklarını kara kara düşünmeye başlamışlar.
Dilan okuduğu kartı yere bırakıp, sıradaki kartı okumaya devam eder.
DİLAN- Ayrıca, Kurum yetkilileri; Kurumun muhtemel ödenek yetersizliği nedeniyle, uçuşların ramazan ayına denk getirilerek, “Kazmanot”lara üç yerine iki defa karavana verilmesine yönelik çalışmaların da yer aldığı, Harcırah, Yolluk, İaşe Yönetmeliklerinin ise, çok yakında hazırlanarak yürürlüğe gireceği müjdesini de vermiş. Ancak, Türk Uzay Kurumu’nun her türlü tasarruf tedbirini almasına karşın, Maliye Bakanlığı; bu sene imzalanan Toplu Sözleşme nedeniyle Memurlara yaptıkları “inanılmaz derecedeki zam nedeniyle”, Kuruma sadece 1 “Kazmanot” kadrosu tahsis edebileceklerini belirterek, kurumun, yalnızca 7 Genel Müdür, 3 Genel Müdür Yardımcısı, 28 Daire Başkanı, 84 Şube Müdürü ile 167 Memur, 53 İşçi, 125 Geçici İşçi, 80 Sekreter, 100 Şoförden müteşekkil olacağını duyurmuş. Diğer taraftan, Türk Dil Kurumu da; Türk halkının Türk astronotları için “Kazmanot” ifadesini kullanması nedeniyle, bu çirkin terimin yerine “Çok oturaklı götürgeç ile fezada seyahat etmeye akredite olan zat-ı muhterem” ifadesini kullanmayı tavsiye ettiklerini belirterek, bu konuda kamuoyu oluşturulmasını teminen, Maliye Bakanlığı tarafından tahsis edilen beş yüz bin liralık ek bütçeyle, muhtelif kamu spotları hazırlayacaklarını bildirmiş.
MURAT- Burası çok uzun olmuş tıraşlaman lazım. Temponu düşürüyor. Genel olarak çok iyi devam et.
Dilan heyecanını yenmiş kendine güveni gelmiştir. Gülümseyerek, hatasını kabul eder şekilde başını öne eğip kaldırır. Elindeki kartı yere bırakır, sıradaki kartı okumaya başlar.
DİLAN- Elbette spor olmazsa olmaz. Fenerbahçe'nin UEFA tarafından Avrupa Kupalarından men edilmesinin yanında, Pepe karakterinin de “Justice League” seçmelerinde elenmesi üzerine “Helal Sezai” isimli yeni bir Türk çizgi film kahramanı tasarlandı. “Helal Sezai” şarkı söyleyerek, “Kentsel Dönüşüm”, "Alex’siz Oyun Düzeni”, “Bakkaldan Ekmek Alma” gibi konularda çocukları bilgilendirecek. Diğer taraftan, maçlarda “Holigan Terörü”nü engellemek adına Türkiye Futbol Federasyonu, cuma namazlarından sonra okunması için Diyanet İşleri Başkanlığı'na bir Dua önerdi:
Bismillahirrahmanirrahim,
Ey Allahım;
Trabzon’a Kupa,
Beşiktaş’a Feda,
Fenerbahçe’ye Caka
Galatasaray’a Kaka,
İhsan eyle ya Rabbiii.
Biraz da çevreye duyarlı olalım. “Gezi Parkı”nın, çapulcular tarafından kirletilmesi nedeniyle Şehircilik ve Çevre Bakanlığı tarafından Gezi Parkı’na “Termik Santral” kurulmasına izin verildi. Yetkililerin; “Belki bu sayede Gezi Parkı ekolojik dengesine kavuşur” şeklindeki açıklamalarına ise “Green Peace”den destek geldi. Avrupa'da En Düşük Asgari Ücrete Sahip Türkiye'de, Kıymetsiz İnsanlar Borsası Kuruluyor. Bu haberi kanalizasyona düşen işsiz bir arkadaşım verdi. ÖSYM'de yeni bir skandal ortaya çıktı. ÖSYM Başkanı'nın bu kadar skandala dayanamayıp istifa etmesine rağmen, ÖSYM yetkililerince Başkanın istifasının işleme konulması unutulmuş. Bu haberi, kilitli kaldığı sınav salonundan bir arkadaşım bildirdi. Bilim dünyası şokta. İsviçreli bilim adamları ÖSYM hakkında daha önce hiç yapılmamış bir espri buldular : "ÖSYM Başkanının ÖSYM'ye sınavsız girdiği anlaşılmış." Hatırlar mısınız bilmem ? Çorum'un Dodurga ilçesi yakınlarından geçen sene Kızılırmak Nehri'nde patlamamış bir uçak bombası bulunmuştu. Bombayı üreten Alman yetkililer olayda büyük ihmal bulunduğunu belirterek, konu hakkında soruşturma açtıklarını ve konuyla ilgili ilgisiz tüm yetkililerin de kendi isteğiyle istifa ettiğini duyurmuş. Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı’nda müjdesi verilen "İslami Bisikletin" arkasından, yediğimiz bir çok besinde katkı maddesi olarak kullanılan domuz jelâtini nedeniyle, "İslami Domuz”un üretilmesi çalışmalarına da yakında başlanılacağı bildirildi.
MURAT (Gülerek)- Bomba haberi niye sona sakladın.
Dilan bilmiyorum manasında omuzlarını yukarı kaldırır. Okuduğu kartı yere bırakır. Sıradaki kartı okumaya devam eder.
DİLAN- Bu sefer asparagas bir haber var. Obama AK Partiye Geçiyor. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Hussein Obama, Amerika’da bir kişinin en fazla iki defa Başkan seçilebileceğini bildirerek, Amerika’dan daha ileri bir demokrasi olan Türkiye’de faaliyet gösteren AKP’nin Tüzüğünde ise bu hakkın 3 olduğunu belirterek, bir dönem daha Başkanlık yapmayı kafasına koyması nedeniyle, AK Partiye yatay geçiş yapacağını kamuoyuna açıkladı. Halen AKP Tüzüğüne göre, AKP üyeleri, Başbakan, Bakan ve Belediye Başkanlığı görevlerini ara vermeksizin 3 dönem üst üste yürütebiliyorlar. Bu şok haber üzerine First Lady’le yapılan röportaj da ise Michelle Obama kocasını sonuna kadar desteklediğini bildirdi. Ayrıca Türkiye’nin Amerika’dan daha özgürlükçü ve daha ileri bir demokrasiye sahip olduğunu belirtti. Türkiye’nin tam bir fırsatlar ülkesi olduğunu da söyleyen Michelle Obama; Türkiye’de 3 kez üst üste, Milletvekili, Bakan, Başbakan seçilebildiğiniz gibi, 3 çocuk da yapabiliyorsunuz. Ayrıca Türkiye’deki kadın haklarının, bölgesinde bulunan Avrupa Birliğinden çok ileride olduğunu belirterek, Türkiye’deki kadınların bir erkeğin bırakın ikinciyi, üçüncüyü, dördüncü karısı olma hakkının bile bulunduğunu bildirerek, bu hakkın bir erkeğe tanınmadığını, yani bir kadının, ikinci, üçüncü, dördüncü kocası olunamayacağını açıklayarak, Türkiye’deki kadına tanınan bu pozitif ayrımcılığın ileri demokrasi ve ileri özgürlüğün bir ispatı olduğunu vurguladı.
MURAT – Harika, harika, uzay kurumu ile ilgili bölümü kısalt ve Obama ile başla, harika bir tempo yakalarsın.
DİLAN- Yine röportaj sırasında Michelle Obama, kendisine yöneltilen soru nedeniyle, kocasının 3 kadın daha almasının kendisi için bir sakınca yaratmadığı hatta kocası çalışırken diğer 3 kadınla birlikte “Eşli Pişti veya Eşli King” oynamaktan zevk alacağını ifade etti. Barack Hussein Obama’nın farklı nitelikleri itibariyle Türkiye’den, Nazlı Ilıcak, Sibel Üresin ve Emine S. Beder’i beğendiğini bildirerek, ancak, Second, Thirth ve Fourth Kumanın, kendisi tarafından belirleneceğini, bunu belirlerken de iki kritere bakacağını, bunlardan birincisinin “Eşli King” ve “Eşli Pişti” oynamayı bilmek, ikinci kriterin ise herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için isminin, Ashley olmaması olduğunu açıkladı. Sırada artı 18’lik haberler var. AMK isimli spor gazetesinden sonra GK isimli magazin dergisinin yayın hayatına başlaması üzerine TDK, İsmail YK’yı mercek altına aldı. Bu haberi muhabir arkadaşımız Posta’dan bildirdi. Google yetkilileri, Türk erkeklerinin cinsellikten sonra Google’da başvurduğu ikinci aramanın “ince uçlu şarj aleti” olduğunu açıkladı. Bunun nedeninin ise, herkes kendininki kalın zannetmesinden kaynaklanabileceği tahmin ediliyor. Marmaris'te Hollandalı bir turiste iki İngiliz turistin tecavüz etmesi, Gezi Parkı eylemlerine yapılan sert müdahaleler nedeniyle durma noktasına gelen Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri canlandırdı.
MURAT (Gülerek)- Bunlar olmaz, RTÜK bizi kapatır sonra.
DİLAN- Gordion'da yapılan kazılarda ilk "Adult" Sitesi bulundu. Arkeologlar "Neye niyet neye kısmet" deseler de eşlerini pek ikna edemediler. İçme suyundaki skandalda, damacanalar halkı suçladı: “Zamanında halk, asansörde tecavüze uğrayan arkadaşımızın yanında olsaydı, bu günlere gelmezdik.”
Ata ve Murat kendilerini kaybetmiş gibi gülmeye başlarlar.
ATA – Ahaaa, haaahaa,
MURAT- Ahaaa, aahaaaa, Oha yani oha bu kadar orantısız zeka görmedim. Bravo vallahi, daha önce söylediklerimi unut, girişi artı on sekizlerle yap.
GEKAS –Ağbi ben bir çok espriyi anlamadım ya.
DİLAN- Merak etme ben sana sonra hepsini tek tek anlatırım. Az kaldı bitiyor.
Dilan okuduğu kartı yere bırakır. Elinde sadece bir kart kalmıştır. Okumaya devam eder.
DİLAN- "The Matrix" filminin yönetmenlerinden Larry WACHOWSKİ, cinsiyet değiştirdi. Uzun yıllardır kadın olabilmek için hormon tedavisi gören yeni adıyla Lana, bu tedavinin ardından, cinsiyet değişikliğinin artık resmi makamlarca da kabul edilmesini sağlayan bürokratik sürecin tamamlandığını duyurdu. Bunun üzerine Gaspar NOE, Lana’ya yeni filmi “Reversible” yani “Geri Dönüşümlü”de başrol teklif etti. Diğer taraftan, Lana WACHOWSKİ’ye En Büyük Destek “AVM’li Fenerbahçeliler Derneği”nden Geldi. “AVM’li Fenerbahçeliler Derneği” üyeleri, 100 metrelik “EFSANE DÖNDÜ” pankartı hazırladı. Şimdi de sırada tarih köşemiz var. Tarihte Bu Gün. 15 Haziran 1813. Mohikanlar’ın sondan birincisi, Mohikanlar’ın sonuncusuna; “O tetiğe basmak büzük ister” dedi. Bu esprimi de eski sevgilime atfediyorum. “Ya Ver, Ya Terk Et” sloganlı t-shirt giyen genç, sevgilisi tarafından terk edilince, “I’m Fine Without You Now” t-shirtini giymeye başladı.
Dilan, elindeki son kartı da yere bırakır. Ayağa kalkıp reverans verir. Murat, Ata ve Gekas alkışlamaya başlar. Dilan tekrar yerine oturur. Kartlarını toplamaya başlar.
MURAT- Harika, gerçekten muhteşem, bahsettiğim şekilde, özellikle de başlangıç kısmını değiştir, sonra uzay kurumu bölümünü de kısalt, hazır olunca da söyle de, ben de programda sana yer vereyim.
DİLAN – Tamam bu gece olur mu ?
MURAT – Bu gece bayağı zor çünkü Çapulcu müzisyenlerinin gösterileri olacak.
DİLAN – Lütfen…
MURAT- Tamam sen hazırlan gel. Müzisyenlerden sonra vakit kalırsa, şovunu yaparsın.
DİLAN – Çok sağ ol.
MURAT – Sanatla ilgili bir eğitimin var mıydı ?
DİLAN- Yok.
MURAT – Daha önce bir yerlerde çalıştın mı ?
DİLAN - Elbette ben de bir çok Türk genci gibi türlü işlerde çalıştım. En son bir GSM operatörünün kampanya tanıtım elemanı olarak çalışıyordum. Bu kapsamda GSM operatörünün bayilerinin kapısının önünde dekolte kıyafetlerle erkeklere “Kampanyamızı görmek istiyor musunuz ?” diye soruyordum. Haliyle erkekler asılarak, “Tamam görelim o zaman” dediklerinde; “Ancak, fatura gelince görürsünüz” şeklinde cevaplıyordum. Doğal olarak ta, kısa bir süre çalıştıktan sonra kovuldum.
MURAT – Yok hayır, yani komedi veya sahne işlerinde çalıştın mı diye sordum ?
DİLAN – Hayır.
MURAT- Bence süpersin. Hatta çok net söyleyeyim. Gördüğüm en iyi “stand-up”çı kızsın. Bildiğin gibi bu sektör de erkeklerin egemenliğinde,
DİLAN – Evet, Türkiye’de diğer tüm sektörlerdeki gibi. Türkiye’de kadın olmak gerçekten zor. Kadına şiddetin yanında kadına mizahta da son derece ileriyiz. Örneğin devamlı bize; “En sevdiğin tatlı vezir parmağı veya genç kız rüyası mı ? En sevdiğin balık, kalkan mı ? En sevdiğin müzik türü Klasik mi ? diye sormalarından bıktım yani. Hatta, bir keresinde saf saf, “Ben Klasik değil de Caz seviyorum” dediğim zaman “Eee ne de olsa Caz da bir zenci Klasiğidir.” cevabı gelince espriye uyandım. Bence bu tür maço bir mizah anlayışı, kadına şiddetten daha ileri bir zulümdür.
ATA – Gerçekten haklısın. Bence bunun nedeni erkek fizyolojisindeki fazlalıktan meydana geliyor. Bu farklılık hacim olarak fazla olmasa da, bir çok erkek bunu kafasında büyütüyor. Çok önemliymiş gibi devamlı ele alıp, hatta başkalarının da ele almasına veya diline düşürmesine özen gösteriyor.
Murat ve Dilan yıkılarak gülmeye başlar. Murat, Ata’ya dönüp,
MURAT (Gülerek)- Haahaa, haaaha. Ahaa. Yeter artık lan, Polis çağıracağım. Bir de aradan sen çıkma yoksa bana programda yer kalmayacak. Hadi ben kaçtım sonra görüşürüz.
GEKAS- Güle, güle. Dilan çatlayacağım. Şu komiklikleri açıklasana.
DİLAN – Tamam az sabret anlatacağım. Ata ağbin akşamki programa gelecek değil mi ?
ATA- Haberi var merak etme. Akşam altıdan sonra gelecek.
GEKAS- Dilan hadi, çatlayacağım.
SAHNE 33 İÇ GÜN EV / ODA
KEMAL
Kemal yatakta uyumaktadır. Yatağın baş ucundaki cep telefonunun ekranında saat 18:29 göstermektedir. Cep telefonunun ekranındaki saat 18:30’u göstermeye başlayınca, alarm çalmaya başlar. Kemal yavaşça telefonunu alıp, alarmı kapatır. Yataktan kalkıp üstünü değiştirmeye başlar. Üstünü değiştirdikten sonra odadan çıkar.
SAHNE 34 İÇ GÜN EV /SALON
KEMAL - FATMA
Fatma salonda, televizyonun karşısındaki kanepeye oturmuş, Halk TV seyrederken, oyulmuş yeşil biberlere kıyma doldurmaktadır. Kemal yavaşça Fatma’nın arkasından yaklaşıp, sağ yanağından öper. Fatma irkilerek,
FATMA- Aaay. Yapma işte böyle korkuyorum.
KEMAL- Napayım ben de dayanamıyorum.
FATMA- Acıktın mı ?
KEMAL – Evet.
FATMA- Bekle bir saate kadar dolmalar olur.
KEMAL- Valla geç kaldım benim hemen evden çıkmam lazım. Merak etme, ben Devrim Marketten bir sandviç kaparım. Haa, ağbim bitirmeden bana birkaç tane ayır.
FATMA – Ne geç kalması ? İşe mi gidiyorsun ?
KEMAL- Yok ya saat yedide Murat’ın programı başlayacak.
FATMA – Eee Ata gelmedi.
KEMAL – Ya beraber bir saat programı seyredelim onu saat sekizde eve göndereceğim. Hava kararmadan evde olur.
Fatma sinirle Kemal’e bakınca, Kemal kafasını yana düşürüp, sevimli bir yavru kedi gibi bakmaya başlayınca,
FATMA- Tamam ama geç kalmasın. Hava kararmadan mutlaka evde olsun.
KEMAL – Merak etme anne.
Kemal Fatmayı iki yanağından öpüp salondan çıkar.
SAHNE 35 DIŞ /GECE GEZİ PARKI/GİDER TV ALANI
MURAT- ATA- DİLAN –GEKAS –FATİH – KAMERAMAN - KALABALIK FİGÜRASYON
Dilan, Gekas ve Fatih, kalabalığın içinde Murat’ın programını izlemektedir. Ata telefonundan Kemal’i aramaya çalışır. Telefonunda şebeke olmadığı işareti görülür. Ata telefonunu kapatıp cebine koyar. Kalabalığın arasında Kemal’i gözleriyle arar.
MURAT- Evet gündem böyleydi. Şimdi karşınıza ilk konuğum geliyor. Büyük alkış lütfen. Efendim, şimdiki konuğum meşhur manken Hayal İNDEGÖRÜRSÜN.
Murat’ın masasının yanındaki tabureye, transparan kıyafet giydirilmiş şişme bebek oturtulmuştur. Murat’ta masasına oturur.
MURAT- Hoş geldin Hayal.
“Şişme Bebeği” kameraman sesini incelterek seslendirilmektedir.
KAMERAMAN - Hoş bulduk ama bana soyadımla hitap edilmesini isterim.
MURAT- Elbette, Sayın İNDEGÖRÜRSÜN. Bize yeni projelerinizden bahsedebilir misiniz ?
KAMERAMAN- Mankenlikten; sunuculuğa, gazeteciliğe, artistliğe ve şarkıcılığa geçmeyi planlıyorum. Ama bunların hangisinden başlayacağımı bilemiyorum.
MURAT – Tabi ki bu işlere, sanata duyarlı bir iş adamı bulmakla başlayacaksın. Sen duyarlı bir iş adamını bul, inan saydığın tüm bu mesleklerde başarılı olursun. Peki daha önceki projene ne oldu ?
KAMERAMAN – Kaçtı. Hem elimden hem de yurt dışına kaçtı. Yoksa çekmeye başladığımız film ile “Demir Patlıcan”ın en iyi kadın oyuncu ödülü benim olacaktı. Fakat projem de, filmim de, ödülüm de yarıda kaldı.
MURAT - Gerçekten çok üzücü. Bir de Türkiye’de sanat gelişmiyor diyorlar, sonra da sanata tam destek veren, festivallere sponsor olan işadamlarını tutuklamaya çalışıyorlar. Anlaşılır gibi değil. Efendim şimdi de RTÜK’ün zorunlu eğitim köşesindeyiz. Size bazı trafik kuralları hakkında temel bilgiler sunacağız. Ben soracağım, ünlü manken Hayal İNDEGÖRÜRSÜN cevap verecek.
Murat elindeki dövizi kaldırır. Beyaz karton üzerinde siyah çizgilerden oluşmuş bir kar tanesinin şekli vardır.
KAMERAMAN - Aaa bunu biliyorum. Benim buzdolabımda da aynı işaret var. Yani, dikkat buzdolabı çıkabilir.
MURAT- Harika, bu zorunlu bölümden sonra sohbete devam ediyoruz. Sayın İNDEGÖRÜRSÜN, ıssız bir adaya düşseydin yanına alacağın üç şey ne olurdu ?
KAMERAMAN - Bir, Dünya barışı…
MURAT- Hatları karıştırdın galiba, onu “Best Model Of The World” yarışması sırasında yanına alman lazım.
KAMERAMAN - Aman bizim iş hiçte göründüğü gibi kolay değil. Bir sürü denklem var. Kim kiminle, ne neyle, ve ile saire...
MURAT - Artık son derece meşhur bir insansın. Basın mensuplarının ilgisinden rahatsız olmuyor musun ?
KAMERAMAN - Hiç olur mu ? Onlar benim canlarım. Bana son derece iyi ve samimi davranıyorlar. Hatta geçen sene, göğsüme silikon taktırdığım zaman bile beni hastanede yalnız bırakmadılar, sürekli ilgilendiler. Hep ameliyat yerimi görmek istediler. Bu ısrarlarına karşı, ben ne desem beğenirsin ?
MURAT- Uzan da üstüne çıkayım.
KAMERAMAN - Efendim, anlamadım ?
MURAT- Sen “Ne desem beğenirsin” dedin ya, benim en çok beğeneceğim lafın, “Uzan da üstüne çıkayım” olurdu.
KAMERAMAN - İlahi sende. Ne var yani sana da söylerim dilime mi yapışır.
Murat zevkli bir telaşla,
MURAT- Evet programımız burada bitiyor. Dağılın lan, dağılın lan dağılın. Şaka, şaka dağılmayın çünkü birazdan Hakan Vreskala ve Barikat Orkestrası bizimle olacak ve meşhur parçaları “Dağılın Lan Dağılın”ı seslendirecekler. İzliyoruz.
Hakan Vreskala gelir. Ellerinde tencere ve demir kaşık ve kepçeler olan orkestrası da Hakan’ın arkasına gelip dururlar.
Ön Fon : Hakan Vreskala’dan “Dağılın Lan Dağılın” parçası çalmaya başlar.
Cinnet ulan cinnet geçiriyorum.
Her yanda faşizm her yerde zorba,
Afakan gibi bir biri ardına,
Dağılın lan
Dağılın lan
Dağılın
Savulun ulan nefes alalım.
Dostlar yetişin yoldaşlar nerdesiniz ?
Taşlar, sopalar, darbukalar omza
Programı izleyenler elleriyle tempo tutup, şarkıya eşlik etmeye başlarlar.
Dağılın lan
Dağılın lan
Dağılın
Ormanda kekik toplarken şehit olan
Köylünün mayınla oynayıp ölen kızı ceylan
Bu nasıl kader ulan
Dağılın lan
Dağılın lan
Dağılın
Dağılın lan
Dağılın lan
Dağılın
Solcunun ulusalcısı
Sendikanın sarısı
Sermayenin yeşili
Türkün beyazı
Aşiretin reisi
Dağılın lan
Dağılın lan
Dağılın
Basının yandaşı,
Sendikanın ağası,
İşbirlikçi öğrenci temsilcisi,
Dağılın lan
Dağılın lan
Dağılın
Dağılın lan
Dağılın lan
Dağılın
Hakan Vreskala ve orkestrası yavaş yavaş toparlanıp uzaklaşmaya başlar. Murat masasına oturur.
MURAT - Evveet durmak yok, orantısız zekaya devam. Şu anda her zamanki gibi maskemi takıyorum.
Ayağının dibindeki çantadan siyah bir kar maskesini çıkartıp yüzüne takar.
MURAT- Maskem sizi korkutmasın kesinlikle çapulcu değilim, sadece kılıbığım. Biliyorsunuz her Türk erkeğinin geninde hanzoluk vardır. Türk erkeği meşhur olur olmaz bu gen etkinleşerek devreye girer. Dolayısıyla, bir Türk erkeği meşhur ve zengin olunca hemen bir hanzoluk yapıp ilk önce arabasını daha sonra da karısını değiştirir. Aslında niyeti ilk önce karıyı değiştirmektir ama araba değiştirme prosedürü daha az zaman alıyor. İşte bu yüzden huzurlarınıza karımın izniyle ancak maske ile çıkabiliyorum. Evveet, herkesin bildiği gibi Ankara’daki siyasetçilerin ve bazı üst düzey bürokratların birbirleri arasındaki “cd”ik yarışları meşhurdur. Bu “cd”ik yarışı medya ve işadamları tarafından devamlı eleştirilmektedir. “Cd”ik yarışı aslında çok gizli ve zevkli bir oyundur. Bu gizli devlet sırrını size açıklıyorum. Artık sizde evinizde ailenizle ve arkadaşlarınızla “cd”ik yarışı yapabilirsiniz.
Murat yerinden kalkar. Önündeki plastik masayı kaldırıp, yan tarafına koyar. Sonra tekrar taburesine oturur. Anlattığı oyunu uygulamalı bir şekilde yapmaya başlar.
MURAT- Önce, bir “cd” alacaksınız.
Kameraman Murat’a bir “cd” uzatır. Murat yerinden hafifçe doğrularak “cd”yi alır.
MURAT – Sonra bacaklarınızı açacaksınız.
Murat bacaklarını açar.
MURAT- Bu “cd”yi havaya atıp, ellerinizi kullanmadan bacaklarınızın arasında tutmanız lazım.
Murat elindeki “cd”yi bacaklarının üstünde havaya atıp, bacaklarını kapatarak “cd”yi tutar.
MURAT- Bu şekilde bacaklarınızın arasında “cd”yi dik yakalarsanız bir puan alırsınız. “Cd” düşer veya dik olarak değil de yatay olarak tutarsanız puan alamazsınız. Otuz bir atış sonunda, en çok “cd”yi dik toplayan da yarışmayı kazanır. Benden size tavsiye. Çıplak olarak bu oyunu oynamayın. Diğer olumsuz etkilerin yanında “cd”ler vücudunuzun muhtelif yerlerinde kesik ve çiziklere neden olabilir.
Murat bacaklarının arasındaki “cd”yi alıp, arkasına fırlatır.
MURAT- Evet efendim. Bildiğiniz gibi her “Stand-up”çı mutlaka taklit yapmak zorundadır. Arkadaşlarımın söylediğine göre ben çok güzel kravat takmış hıyar taklidi yapıyormuşum.
Kameraman Murat’a siyah-beyaz çizgili bir kravat uzatır. Murat kravatı alıp, t-shirt’ün üstünde bağlamaya başlar.
MURAT- Şu an kravatı takıyorum ve taktım. Ancak yüzümde maske olduğu için bu taklitten yeterli verimi aldığım söylenemez. Benim en çok beğendiğim taklidim ise, sıkışmış “cd” taklididir. Ancak, ünlü manken Hayal İNDEGÖRÜRSÜN’ü “cd player” olması konusunda ikna edemediğim için bu performansımı sergileyemeyeceğim. Yoksa bu konudaki performansım muhteşemdir. O kadar ki sabaha kadar sürmesine rağmen seyretmekten kesinlikle bıkmazsınız.
Murat ayağa kalkarak, yan tarafına koyduğu masayı önüne alır. Kameraman, masanın üzerine, bir bardak ayran bırakır. Murat bardağından küçük bir yudum alır.
MURAT – Tam gaz, programımıza devam ediyoruz. Anayasa mahkemesinde davası görülen, “Sosyal Güvenlik” yasası ile emeklilik yaşı 65’e çıktı diye hükümete bir önemli eleştiri de emekçi platformundan geliyor. Bence emekçi platformu bütün emekçileri temsil etmiyor. Örneğin genelevde çalışanlar. Düşünsenize 60 yaşınızı aştınız ve hala genelevde çalışıyorsunuz. Benim gibi bütün Türk gençleri de 60 yaşını aşan bir bayanın ancak elini öper. Dolayısıyla hem elinin öpülmesi hem de üstüne para alınması emekçinin yanında bir uygulamadır. Maalesef sendikalar bunu göremiyorlar veya emekçiler platformundan beden emekçileri çıkartılmış durumdadır. Üstelik de genelevler “Yan gelip yatma yerleri” de değildir.
Kameraman çekimi bırakmış iki büklüm olmuş sessizce gülmektedir. Murat ayranından bir yudum daha alır.
MURAT- Evet, programımız devam ediyor. Bana sorusu olan var mı ?
Kameraman gülmeyi kesip, kendini toparlar. Sesini incelterek, yaşlı bir kadın gibi konuşmaya başlar.
KAMERAMAN - Evladım, bizim torunun bir havuz problemi vardı ?
MURAT- Ne demek. Sor teyzeciğim.
KAMERAMAN – Boş bir havuzun tamamını, A musluğu tek başına 12 saatte, B musluğu ise 18 saatte doldurmaktadır. Havuzun tabanında olan, kör olası C tapası ise havuzu tek başına 36 saatte boşaltmaktadır. Bu iki musluk ile tapa aynı anda açıldığı zaman havuzun tamamı kaç saatte dolar ?
MURAT- Çok basit. Bunun formülü şöyledir. Bir bölü on iki artı bir bölü on sekiz yani dolduran musluklardan bir bölü otuz altıyı yani havuzu boşaltan tapa çıkartılırsa, bir saatte havuzun ne kadarının dolduğunu buluruz. Paydalar eşitlersek. Üç artı iki eksi bir bölü otuz altı, yani beş eksi bir bölü otuz altı, sonuçta dört bölü otuz altı bunu da sadeleştirirsek, bir bölü dokuz elde ederiz. Yani bir saatte havuzun dokuzda biri dolmaktadır. Dolayısıyla havuzun tümü dokuz saatte dolar.
Çevredekiler Murat’ı alkışlar.
MURAT- Bazıları bu soruları bilemediği için havuza işiyor. Bu da onlara kapak olsun. Şimdi karşınızda Direniş orkestraları geliyor. İlk olarak, Boğaziçi Üniversitesi Caz Korosu. Dinliyoruz efendim.
Ön Fon : “Çapulcu musun vay vay” parçası çalmaya başlar.
Boğaziçi Caz Korosu masanın arkasına toplanır. Şefleri işaret verince hep bir ağızdan söylemeye başlarlar.
Çapulcu musun vay vay,
Eylemci misin vay vay,
Çapulcu musun vay vay,
Eylemci misin vay vay,
Gaz maskesi ala benziyor.
Gaz maskesi ala benziyor.
Biber gazı bala benziyor
Biber gazı bala benziyor.
Benim Tomam bana sıkıyor.
Benim Tomam bana sıkıyor.
Bulunur bir çare, halk ayaktadır.
Taksim yolunda barikattadır.
Çapulcu musun vay vay,
Eylemci misin vay vay,
Çapulcu musun vay vay,
Eylemci misin vay vay,
MURAT- Evet. Boğaziçi Caz Korosu’na teşekkür ediyoruz.
Boğaziçi Caz Korosu üyeleri kamerayı selamladıktan sonra kenara çekilirken, Murat önündeki masayı kaldırır. Bu sefer elinde sazı olan iki kişi boştaki iki tabureye oturur.
MURAT - Durmak yok sanata devam sırada Kırşehir Çapulcuları var. Neşet Ertaş’ın muhteşem “Kesik Çayır” eserini “Gezi Parkı Biçilir Mi ?” şeklinde yeniden düzenlemişler. Dinliyoruz efendim.
Ön Fon : “Gezi Parkı Biçilir Mi ?” parçası çalmaya başlar.
Taburede oturanlar saz çalmaya başlarken elinde mikrofon olan biri gelip şarkı söylemeye başlar.
Gezi Parkı biçilir mi ?
Toma’dan su içilir mi ?
Biber gazı sık diyorlar
Direnişten geçilir mi ?
Ağam desinler desinler
Gazı yesinler.
Şu kız şu oğlana
Çapulcu desinler
Anam ben yandım
Yandım yandım yandım, yandım
Taksim meydanında
Oturdum kaldım.
AKP’nin yüzde ellisi,
Hoş gelir Ustanın sesi,
Canım benim gaz maskesi
Gidemem ben, senden gayrı
Ağam desinler desinler
Gazı yesinler.
Şu kız şu oğlana
Çapulcu desinler
Anam ben yandım
Yandım yandım yandım, yandım
Taksim meydanında
Oturdum kaldım.
Ağam desinler desinler
Gazı yesinler.
Şu kız şu oğlana
Çapulcu desinler
Aman ben yandım
Yandım yandım yandım, yandım
Taksim meydanında
Oturdum kaldım.
Grup üyeleri toplanıp kenara çekilirler. Uzaktan patlayan ses bombaları ve gaz fişekleri sesleri duyulur.
Ön Fon : Patlayan ses bombaları ve gaz fişeklerinin sesleri.
Kalabalığın yüzündeki neşe birden korkuya döner ve insanlar toparlanıp kaçmaya başlarlar.
Ön Fon : Kazım Koyuncu’dan “İşte Gidiyorum” parçası çalmaya başlar.
İşte gidiyorum
Bir şey demeden
Arkamı dönmeden
Şikayet etmeden
Hiçbir şey almadan
Bir şey vermeden
Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum.
Havada birden onlarca gaz kapsülleri uçuşur. Yere düşen onlarca kapsül dönmeye ve gaz çıkarmaya devam eder. Etrafta hızla sis oluşmaya başlar.
İşte gidiyorum
Bir şey demeden
Arkamı dönmeden
Şikayet etmeden
Hiçbir şey almadan
Bir şey vermeden
Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum.
Kalabalık dağılmakta, bazıları kaçmakta, bazıları ise tanıdıklarını aramaktadır. Birden tazyikli su gelip insanları düşürmeye başlar. Bazı çadırları yerinden söküp sürükler. Etrafa çöken sise, yukarıdan gelen ilaçlı pembe renkteki tazyikli su karışmıştır. İnsanlar ıslanmaya başlar. Ata ve Dilan sırt çantalarından gaz maskeleri ile deniz gözlüklerini çıkartıp, yüzlerine takarlar. Daha sonra, bir birlerini kontrol ederek, kaçmaya başlarlar.
Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
Yürüyorum sanki senin yanında
Sesin uzaklaşır her bir adımda
Ayak izim kalmadan gidiyorum
Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
Yürüyorum sanki senin yanında
Sesin uzaklaşır her bir adımda
Ayak izim kalmadan gidiyorum
Bir anne küçük kızını kucağına alıp, koşmaya başlar, ancak sırtına gelen gaz bombası kapsülü nedeniyle kızıyla birlikte yere kapaklanır. Sırtındaki acıya aldırmadan kalkıp, kızını tekrar kucağını alıp, kaçmaya devam eder. İnsanlar panik halinde koşmaya başlar. Bazı insanlar ise geriye dönüp, arkadaşlarını, eşlerini veya çocukları aramaktadır. İnsanların, korku ve telaş dolu yüzleri görünür. Sislerin içinden ellerinde coplarla polisler gelip, çadırlara vurmaya ve çadırları, bayrakları, pankartları sökmeye başlar. İnsanlar bağırarak yakınlarını bulmaya çalışmaktadır. Polis önünde duranları önüne katıp kalkanları ile itmeye ve insanların kafalarına coplarını indirmeye başlar, insanlar etrafına bakarak istemeye istemeye koşmaya başlar.
Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
Gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
Bana kimse sen gibi sarılmadı
Işığımız sönmeden gidiyorum
Dilan ve Ata koşarak Gezi Parkı’ndan çıktıklarında önlerinde Murat’ı görür. Murat caddeye çıkıp biraz koştuktan sonra, ara sokaktan sivil giyimli eli sopalı iki kişi Murat’ı ara sokağa çekip düşürür. Ara sokakta bekleyen eli sopalı iki kişi yerde yatan Murat’a sopalarla vurmaya başlar. Dilan ve Ata, Murat’a doğru koşarken, caddedeki bir Polis Dilan’a nişan alıp, tüfekle gaz bombası atar. Gaz bombası Dilan’ın yüzündeki küçük deniz gözlüğünü parçalayıp, gözüne çarpar. Dilan’ın parçalanmış gözü kanına karışıp, yüzünden aşağı akarken, Dilan acıdan bağırıp, önce dizlerinin üstüne sonrada akan gözünün tarafına doğru yere düşer. Yerde yatarken, titremeye başlar. Açık kalan tek gözüyle sokak arasında dayak yiyen Murat’ı ve Ata’yı görür. Yavaşça açık kalan gözü de kapanır ve bayılır.
Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
Gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
Bana kimse sen gibi sarılmadı
Işığımız sönmeden gidiyorum
Gezi parkından çıkan insanlar dönüp arkalarına bakıp, kaybettikleri yakınlarını bulmaya çalışmaktadırlar. Gaz maskesi olmayan insanların gözleri yaşarmış ve kızarmıştır. Nefes almakta zorlananların bir kısmı iki büklüm olmuş öksürmekte, bir kısmı ise yere yığılmış yatmaktadır. Kalabalık içinde Gekas ve Fatih görünür. Şaşkın bir şekilde etraflarına bakmaktadırlar.
SAHNE 36 İÇ GECE EV / SALON
FATMA - MUSTAFA
Fatma ve Mustafa televizyon seyretmektedir. Halk TV’de parka müdahale görüntüleri görünür. Televizyon karşısında pijamalarıyla oturan Fatma, hızla yerinden fırlar. Salonda telaşla dolaşır. Sehpanın üzerindeki telefonunu alıp, Kemal’i arar. Cevap alamayınca Ata’yı arar.
MUSTAFA – Boşuna uğraşma, onlara ulaşamazsın. Müdahaleden önce iletişimi kesiyoruz.
Fatma hızlıca odasına girer. Mustafa odanın kapısına yaklaşır.
MUSTAFA- Anne, sakin ol, ben gider bakarım. Anne… Anne..
Fatma, odadan çıkar. Kapri bir pantolon ve t-shirt giymiş sırtında ise bir sırt çantası bulunmaktadır.
MUSTAFA- Anne saçmalama, seni de ezerler.
Fatma sert sert Mustafa’ya bakar. Hızla salondan hole geçer. Mustafa da arkasından hole geçer.
SAHNE 37 İÇ GECE EV / HOL
FATMA - MUSTAFA
Fatma hızlıca ayakkabılarını giymeye başlar. Mustafa Fatma’nın kolunu tutarak, Fatma’nın yüzüne bakmasını sağlar.
MUSTAFA – Anne akıllı ol, kuzularını bir iki saate bulur sana getiririm.
Fatma sert bir şekilde kolunu kendine çeker. Mustafa’ya sinirle bakar. Portmantodaki el çantasını alıp, kapıyı açar. Mustafa açılan kapıyı iter, kapı kapanır.
MUSTAFA- Anne, ne onları bulabilirsin ne de Polisin elinden alabilirsin. Sen bekle ben gideyim.
Fatma bir kez daha kapıyı açar ve evden çıkar. Mustafa’da hızlı bir şekilde ayakkabılarını giyer. Holde yerde duran ayakkabılardan birini alıp, kapı ile pervazının arasına koyduktan sonra hızla evden çıkar.
SAHNE 38 İÇ GECE APARTMAN
FATMA - MUSTAFA
Fatma hızlı bir şekilde apartmanın holünde yürümektedir. Mustafa Fatma’yı takip etmeye başlar.
SAHNE 39 DIŞ GECE SOKAK
FATMA – MUSTAFA – KALABALIK FİGÜRASYON
Fatma hızlı bir şekilde apartmandan kalabalık sokağa çıkar. Arkasından da Mustafa sokağa fırlar. Sokak çok kalabalık ve gürültülüdür. Mustafa şaşırır ve bir süre olduğu yerde kala kalır. Kendi etrafında dönerek, sokaktaki, pencerelerdeki ve balkonlardaki insanları seyreder. Sokaktaki, balkondaki ve pencerelerdeki insanlar ellerine aldıkları tava ve tencerelere kepçe ve kaşıklarla vurmaktadır. Bazıları aynı anda düdükte çalmaktadır.
Ön Fon: Tencere ve tava gürültüsü, düdük sesleri,
Mustafa gürültüden rahatsız olup, yüzünü ekşiterek kulaklarını kapatır. Fatma’yı takip etmeye başlar. Kısa bir süre sonra, görev sırasında dövdüğü kıza benzeyen bir kız görür. Şaşırarak durur. Kızın gözlerine bakar. Kız Mustafa’ya bakmadan yanından geçer. Mustafa dövdüğü kızın gözlerindeki korkuyu hatırlar. Mustafa’nın şaşkınlığı korkuya dönmüştür. Yanından geçenlerin gözleri, dövdüğü kızın gözlerine benzemektedir. O sırada yedi sekiz yaşlarında kalabalık bir çocuk grubu slogan atarak Mustafa’ya doğru yaklaşır.
Ön Fon – Çocuklar Çarşı’nın “Sık Bakalım” Marşını söylemektedir.
Sık bakalım,
Sık bakalım,
Biber gazı sık bakalım.
Kaskını çıkar
Copunu bırak
Delikanlı kim bakalım.
Çocuklar Mustafa’nın yanından geçip giderlerken Mustafa korkuyla çocukları izlemektedir. Bir süre olduğu yerde dona kalır. Çocuklar biraz uzaklaşınca, evine doğru koşmaya başlar. Apartmanın önüne gelince, içeriye girmeden önce bir defa daha korkuyla sokaktaki kalabalığı seyreder.
SAHNE 40 DIŞ GÜN (Başlangıç Sahnesi) TAKSİM MEYDANI
FATMA - POLİSLER – DURAN ADAM- KALABALIK FİGÜRASYON
Ön Fon : Arslanbek Sultanbekov’dan (sözleri değiştirilmiş olarak) Dombıra Parçası Çalmaktadır.
Taksim’de, çöp tenekeleri, moloz yığınları, büyük tahtadan çiçek saksıları ile demir korkuluklardan oluşan bir barikat.
Tomalar barikata gelende,
Çapulcu kanı yere düşende,
Pankartımı alaram,
Yürek sazımı çalaram,
Duran adama eş bulmaaam,
Fatma, ağzında gaz maskesi, gözünde deniz gözlüğü, kapri pantolonu ve t-shirt giymiş bir şekilde barikatın üstüne çıkar.
Pankartımı alaram,
Yürek sazımı çalaram,
Duran adama eş bulmaaam,
(Ağır Çekimde) Fatma, sağ eliyle pantolonun arka cebinden sapanı alır. Sol eliyle, ön cebinden çıkarttığı misketi sapanın lastiğine yerleştirir. Sapanını gerer, nişan alır, kolunda ojeyle yazılmış kırmızı renkte “B +” yazısı görünür. Gerdiği sapanı bırakır.
Duran adamı gören ataylar,
Manasına kulak veren anaylar
Eskilere koy vererek,
Yürekleri titreyerek,
Yeni nesilleri kıskanmazlar.
Eskilere koy vererek,
Yürekleri titreyerek,
Yeni nesilleri kıskanmazlar.
(Ağır Çekimde) Fatma, Sol eliyle, ön cebinden çıkarttığı misketi sapanın lastiğine yerleştirir. Sapanını gerer, nişan alır, gerdiği sapanı bırakır.
Heeey duran adaaaam.
Heeeey duran adaaaam.
TOMA’dan Fatma’ya su sıkılır. Tazyikli su Fatma’yı barikattan aşağıya düşürür. İki polis barikata koşarak, nazikçe Fatma’nın kolundan tutup, yerden kaldırır. Fatma direnmez kendini Polislerin kollarına bırakır. Barikatı yavaşça beraberce tırmanıp aştıktan sonra, gözaltına alınan eylemcilerin bulunduğu otobüse doğru koşmaya başlarlar. İki TOMA birden barikata doğru hızla gider ve barikatı yararak, barikatın arkasında koşmakta olan insanlara tazyikli su sıkar. Fatma’nın ve Polislerin yanına Halk TV’nin kameramanı gelip onları çekmeye başlar.
POLİS- Ah be Teyzem. Ne işin var burada ?
FATMA- İki oğlum da kayıp, tek istediğim onları bulmak.
POLİS- Ya teyze bunun için eyleme gerek yoktu gelsen biz bakardık.
FATMA – Dün gece gitmediğim yer kalmadı.
POLİS- Merak etme, nasılsa eylemler artık dağıtıldı, çocuklarını kolayca bulursun.
FATMA- Gerçekten bitti mi ?
POLİS- Elbette bitti. Ara sıra gençler eser coşarlar, artistik yaparlar ama üstlerine bir kez adam akıllı gidilince dağılırlar ve bir daha da toparlanamazlar.
Polisler Fatma’yı, gözaltına aldıkları insanları topladıkları otobüse bindirirler. Halk Tv kameramanı otobüsü bir süre çektikten sonra, dağılmış barikata doğru koşmaya başlar. Polisler ise, Gezi Parkının önüne doğru yürüyüp, gölge altındaki merdivenlere uzanıp gözlerini kapatırlar. Uyuyan Polislerin önünden “Duran” adam geçer. Atatürk Kültür Merkezinin önüne doğru yürür.
Ön Fon: Grup Baran’dan “Bekle Bizi İstanbul” çalmaktadır.
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünür düşünürüm.
İssttanbuull.
“Duran” adam Atatürk Kültür Merkezi’nin önünde durur. Sırtındaki çantayı yere bırakır ve sert bakışlarla Atatürk Kültür Merkezine asılmış olan Türk Bayrakları ile bu bayrakların arasındaki büyük Atatürk posterine bakmaya başlar.
Bin bir direkli Haliç’inde akşamlar
Adalarında bahar Süleymaniye’nde güneş
Ey sen ne güzelsin kavgamızın şehri.
İssttanbuull.
“Duran” adam kıpırdamadan durmaktadır.
Boşuna çekilmedi bunca acılar
Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle
Parklarınla, köprülerinle, meydanlarınla
Bekle bizi İssttanbuull.
SAHNE 41 İÇ GÜN EV / SALON
MUSTAFA
Ön Fon: Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan çocukların bekle
Bekle zafer şarkılarıyla geçişimizi
İssttanbuull.
Mustafa televizyonun karşısındaki kanepede oturmaktadır. Annesinin göz altına alınışını şaşkınlıkla televizyondan naklen seyreder. Ağlamaklı ve kan çanağı gözleriyle bir süre etrafına bakar. Sonra kanepeden yavaşça kalkar. Biraz sonra sağ elinde silahı ile salona geri dönüp, kendini bezgin bir şekilde kanepeye bırakır. Bir süre sağ elinde tuttuğu tabancasına bakar. Akmakta olan burnunu çeker. Tabancasının emniyetini açıp, tabancasının namlusuna mermiyi sürer. Tabancasını kafasına dayar. Gözlerini kapatır, derin bir nefes alır ve tetiği çeker.
Ön Fon: Bir el silah sesi.
Mustafa’nın elinde tuttuğu silah yere düşer. Namlusunda hafif bir duman tütmektedir.
SAHNE 42 DIŞ GÜN TAKSİM MEYDANI
DURAN ADAM - POLİSLER – KALABALIK FİGÜRASYON
Haramilerin saltanatını yıkacağız
Bekle o günler gelsin gelsin İstanbul
Sen bize layıksın biz de sana İstanbul
İssttanbuull.
Taksim’de tekrar duran adam görünür. Kıpırdamadan durmaktadır. Sağından, solundan, arkasından ve önünden görünür. Heykel gibi hiç kıpırdamadan yüzünde sert bir ifade ile durmaktadır.
Boşuna çekilmedi bunca acılar
Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle
Parklarınla, köprülerinle, meydanlarınla
Bekle bizi İssttanbuull.
Jenerik akmaya başlar.
SON
AMA HER SON
YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR
Deccal, gördüm seni sobe.
hepsini okumadım ama iyi bir senaryoya benziyor. yanlız bu konuyla ilgili zaten onlarca kitap yazıldı ve belgeseller çekildi. türkiyede her geçen gün gündemin değiştiğini göz önünde bulundurursak bu filmin çekilmesi hazır hale getirlmesi için gereken süreyide düşünürsek. böyle bir projenin altına pek kimsenin gireceğini zannetmiyorum.
Ben tam tersini düşünüyorum. "Selam" diye bir film nasıl iki milyon seyirci barajını geçtiyse, bu senaryonun filmi de rahat iki milyon barajını geçer.
Deccal, gördüm seni sobe.
Ahhh onucuncu sen uslanmayacaksın 🙂 . Sendeki ümit dünyası bende olsa Robert e film teklif ederim 🙂 .
Ben tam tersini düşünüyorum. "Selam" diye bir film nasıl iki milyon seyirci barajını geçtiyse, bu senaryonun filmi de rahat iki milyon barajını geçer.
Bu senaryo iyi bir elde çekilirse, 2 milyonu bulur mu bilinmez ama hatırı sayılır bir gişe yapacağı muhakkak.
UYANIŞ : GEZİ - DİREN
http://fizy.com/#song/edip-akbayram-guz ... giz/1aj94p
GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ...
Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Hani şimdi bize
Cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
Yalnız cumaları,yalnız pazarları
Hani şimdi biz
Bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
Işıklı caddelerde mağazaları,
Hani bunlar
77 katlı yekpare camdan mağazalardır.
Hani şimdi biz haykırırız
Cevap:
Açılır kara kaplı kitap:Zindan
Kayış kapar kolumuzu
Kırılan kemik, kan
Hani şimdi bizim soframıza
Haftada bir et gelir
Ve
Çocuklarımız işten eve
Sapsarı iskelet gelir
Hani şimdi biz
İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar
Güneşli günler göreceğiz
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
Işıklı maviliklere süreceğiz.
NAZIM HİKMET RAN
Jenerik akmaya devam eder.
sahne 1 / vedat ev / iç / gün
Kapının girişinde ayakkabılarını giyen Vedat'ı annesi sevgiyle izlemektedir.
Vedat izlendiğini görünce; gülümser.. Annesine bakar;
VEDAT - Neeee? Niye bakıyon öyle ki ?
SEVİYE ANNE- Vedo oğlum nereye gidiyorsun?
VEDAT- Dışarı çıkıyorum anne işim var biraz.
SEVİYE ANNE- Bu sırt çantası ne o zaman? Baban sorarsa ne diyeyim?
VEDAT- Akşama tavlayı hazırlasın beklesin. Akşam ki maçın rövanşını alacakmış, intikamı kötü olacakmış de?
Seviye Anne, Spor ayakkabılarının bağcıklarını bağlayan oğlunun çantasını eline alır.
VEDAT- Aaa, anneee?
Bir taraftan da bağcıklarla uğraşır. Ama annesi çantayı çoktan karıştırmaya başlamıştır.
SEVİYE ANNE- Oğlum ne bu? havlu, bisküvi, battaniye bile almışsın, nereye gidiyorsun sen böyle ?
Annesiyle her zaman dertleşen Vedat, Annesinin O'na karşı masum ve açıklama bekler gibi hareketi karşısında; Merdivenlere oturur.... Annesinin elinden tutar, Ellerini öper.
VEDAT- Gel otur bi. Gel.. Hemen heyecan yapma; burdayım. Bir arkadaşın çok ihtiyacı var; Orada olmam lazım.
SEVİYE ANNE- Kimmiş O oğlum? Ben tanıyormuyum?
Vedat bakar; gülümser;
VEDAT- Hee, tanıyon Annem benim. Bizim bahçede de var bir tane; O'nun 3.kuşaktan kuzeni...
Seviye Anne pek bişi anlamaz ama,umrunda da değildir zaten;
SEVİYE ANNE- Oğlum dikkat et, akşama ne yapayım.
VEDAT- Canın ne istiyorsa O'nu yap annem; geciktim çıkmam lazım. Öpüyorum seni...
Sırt çantasını alır, annesini alnından öper, kapıyı çeker ve çıkar.
SAHNE 2 / veysel itü yurtLARINDAN BİRİ IÇ / GÜN
İtü yurtlarının birinde Veysel, Yatakhane ranzasının 2.katında yatmaktadır. Birkaç kişi yüzünü yıkamaya gider; O arada odaya Mahmut girer; O'da Veysel'in yattığı ranzanın karşısındaki ranzaya geçer; Veysel'i dürtmeye başlar.
MAHMUT- Hadi oğlum gitmiyormuyuz. ?
Veysel yatakta battaniyesini daha da başına çeker;
MAHMUT- Veysellll! Hadiiii... Gidiyoruz.
VEYSEL- Git oğlum başımdan. Nere gidersen git ! Ben gelmiyorum! Gittiğin yerden çaldır ben ararım seni...!
MAHMUT- Gelliiiiyoorrsunnn? hiç uzatma..!
VEYSEL- Niye geliyormuşum?
MAHMUT- Çünkü sana kopya verdim.
Veysel yorganın altından konuşmaya devam eder.
VEYSEL- Verdinse ne olmuş yani.
MAHMUT- Sözün var?
VEYSEL- Ne sözü ?
MAHMUT- Bu dersten geçersem istediğin yerde yemek söyleyecem dedin?
VEYSEL- Evet, kantinde söyleyecem oğlum, bol ekmmek; sıfır patates ve kaşar; Mahmut sabahın kaçı yürü git.
Mahmut battaniyeyi; Veysel'in üzerinden çeker.
Bu arada; Mahmut'un oturduğu ranzada yatan Erkan'da uyanır başını kaldırır; uykulu gözlerle..! ( rahatsız olmuştur. )
ERKAN- Ya Veysel nere gidecekseniz, bi yürüyün gidin de; rahat rahat uyuyalım şurada; sabaha kadar uyutmadın zaten.
MAHMUT- Nasıl uyutmadı; ben burdayken uyumaya niyetlenmiştiniz.
ERKAN- Veysel'in Erasmus'tan gelen Veronica'yı anlattık.
MAHMUT- Veronica kim lan?
Erkan o esnada; yatakta toplanmış; dedikodu yapar gibi anlatmaya başlar.
ERKAN- Erasmustan gelen; sarışın afet. Polonya'lı.
MAHMUT- Benim niye haberim yok.
ERKAN - Merak etme, Veronica'nında haberi yok. Gerçi, Adı Veronica'mı O'nu da bilmiyoruz.
Veysel, bir Erkan'a, Bir yatakta dönmeye çalışan Veysel'e bakar.
Yataktan yere atlar; Veysel'in dolabını açar.
MAHMUT- Al şu pis havlunu, kokuyor lan bu.... Veronicaymış! Git yüzünü yıka... Açıl.. Çıkıyoruz...
ERKAN- Öyle deme güzel kız?
MAHMUT- Sen gördün mü?
ERKAN- Cep telefonundan resmini çekmiş; böyle uyku numarası yaptığına bakma; kızla buluşma numarası yapacak kesin. Oğlum bu Polonyo'ya da gider... Anaaammmm biz nereleri gideeeehhhhh... lilililillii.
MAHMUT- Utanmıyorsun demi? Üniversite yarım'dasınız halen ergen espirisi amk.
Bu arada, Veysel'de yüzünü yıkamış gelmiştir.
VEYSEL- Anlat, anlat, herşeyi bir çırpıda anlat; bunun çenesine düşeceğine... Adam 7'sinde neyse; 70'inde de O'dur. Şu magazinciler varya Televizyon'da; aynı bunun kılığında kesin... Kulağına bir şey söyle; tüm üniversite duysun... O kadar yani.. Reklam, pazarlama ve Satış mükemmel...
MAHMUT- Malzeme veriyorsun oğlum. Malzeme... Sen verdikçe, bunlar reyting yapıyor, bunlar reyting yaptık...
VEYSEL- Tamam, tammm birşey demedim. Tamm...Keynes'den girip; Adam Simitten başlama şimdi. Ha, bir de Miller'mıydı neydi O... Ekonominin kuramsal teorisi.. ?
SAHNE 3 / yurt önü / dış / GÜN
Veysel ve Mahmut sırt çantasını yüklenir ve yurttan çıkarlar; yurttan çıkarken de Veysel Mahmut'a söylenir.
VEYSEL- Tamam anladık, Çantayı ben niye götürüyorum. Sen plan yaptıysan; çantayı senin götürmen gerekmiyor mu?
MAHMUT- Dediğim gibi; ben plan yaparım, sen uyarsın. Çanta sende...
VEYSEL- Ne koydun lan bunun içine..Eşşek ölüsü gibi...
MAHMUT- Veronica kim ?
Veysel lafı değiştirmek için;
VEYSEL- O kadar da ağır değilmiş canım. Ciddi ne koydun içine...
MAHMUT- Veronica diyorum, kim?
VEYSEL- Tamam, taammaamm... ; bak şimdi; şu Erasmus proğramından Yurtdışından gelenler varya, Oğlum orda beyaz tenli, yeşil gözlü birisi var;
MAHMUT- Eeeee,
VEYSEL- Yemekhane'de karşılaştık. Önümde yemek alıyordu.
MAHMUT- Önünde?
VEYSEL- Pisleşme oğlum. Adam gibi anlatıyoruz şurda;
MAHMUT- Tamam dinliyorum.
VEYSEL- Önümdeki sırada! Yemek alıyordu; çatal, bıçağı almış; kaşığı unutmuş. Çorba aldı; ama kaşığı yok!
MAHMUT- Ee.....
VEYSEL- Ben çorba aldığını görünce; dedim bu nasıl yer böyle...
MAHMUT- Eeeeeeeeeeeeee,
VEYSEL- Kendi kaşığımı O'na uzattım.
MAHMUT- Sennnn, kaşığını O'na uzattın. Çok iğrençsin....
VEYSEL- Şaka yapmıyorum. Sonra yemek yerken göz göze geldik; gülümsedi, içim cızzzz etti. O'nu hissettim. Avatar filmi gibi.
MAHMUT- Sen çorbayı nasıl içtin?
VEYSEL- Ekmek doğradım :((( Allanım ya. Töbe töbe... Küfürün adı niye günah O'nu merak ediyorum; ben çorba almadım. Alacaktım, almadım. vazgeçtim, anladın mı ? Yordun beni ya. Erkan malzeme bulmak için en azından dinliyor; kızın kaşını, bıyığını, burnunu, gözlerini herşeyi sordu; sen?
MAHMUT- Bıyıklı kızla mı çıkmayı düşünüyon? Offf Be Veysel, bıyıklı ha?
VEYSEL- Lan lafı gelişi dedim; hadi otobüs geldi, koş.... Töbe töbe... Çantaya, saralle koydun mu.?
MAHMUT- Yok... Saralle ne ?
VEYSEL- Biliyorsun ben Kahvaltıyı Saralle'siz yapmam?
MAHMUT- Bilmezmiyim, bizde kuşsütüyle, havyarı çok severiz. Ailecek bayılırız, her sabah akşam yeriz, Yürü... Saralleymiş, Kaç para biliyon mu ?
Otobüs'e doğru koşarlar.
SAHNE 4 / KADIKÖY SEVİMLERİN EVİ/ TELEFON GÖRÜŞMESİ İÇ / GÜN
Salonda Sevim koltukta uzanmaktadır. Telefonunun çalmasıyla doğrulur. Sehpa'dan alır. Arayan Vedat'tır.
VEDAT- Sevim gelecekmisin?
SEVİM- Yok Vedo ya. Az işim var, hem orada sıkıntı falan olur, Annem izin vermiyor.
VEDAT- Ne olacak, öldürecekler mi ?
SEVİM- Korkuyorum ben. Hem kararını almışlarsa, ne yapacağız biz orada; hem okulumun bitmesine de az kaldı. Vedat, Alooo Vedat!
Vedat derin bir sessizlikten sonra;
VEDAT- Peki, sen bilirsin, ben gidiyorum.
Telefonu kapatır. Sevim şok olur. Bu kez Sevim arar; Vedat sessiz'e alır, konuşmaz. Sevim tekrar tekrar arar.
En sonunda; Sevim mesaj atar. !
SEVİM " Kızdın mı? "
Vedat cevap vermez; otobüste başını cam'a dayar, etrafa baka baka, denizi seyrede seyrede; yoldaki birkaç çocuğa gülümseyerek yoluna devam eder.
SAHNE 5 / ordu'dan istifa bir subay taksim dış / gün
Taksim Gezi parkında inşaat makineleri yavaş yavaş çalışmasına başlamıştır. Yiğit şöyle bir etrafına bakar. Yanına 40 yaşlarında, pala bıyıklı biri gelir.
İNŞAAT KALFASI- Birader, burada oturamazsın!
Yiğit şöyle adama bakar; gülümser;
İNŞAAT KALFASI - Birader; burada oturamazsın dedim. İnşaat sahası burası; bak ne yazıyor.
" İNŞAAT SAHASINA GİRMEK, TEHLİKELİ VE YASAKTIR. "
Yiğit şöyle başında duran kalfaya bakar; başını sağa sola sallar. Sabahtan beri yanında duran simidine bakar;
YİĞİT- Şimdi sen bana diyorsun ki; burada oturamazsın. Ha.. Bu mu yani...
İNŞAAT KALFASI- Gardaş tatsızlık çıkarma, burada yazıyor. İnşaat sahası, kepçeler çalışıyor, Hem ne yazıyor; Okuma yazman da vardır senin... " Tehlikeli ve Yasaktır " diyor...
Kalfa eliyle, hadi gardaş deyip; omzundan itip kaldırır gibi yapınca; Yiğit adamın bileğini tutup; ters çevirip; yere doğru eğer;
İNŞAAT KALFASI - Tammmaamm, taaaammmmaammm... Sen bilirsin gardaş. Tamamm...
Bunu gören aşağıdaki işçilerde koşup; Kalfanın yardımına gelirler;
Yiğit oturur tekrar yerine; simidine uzanır. Hiç bir şey olmamış gibi simidini yemeye başlar.
Kalfa halen yerde, omzunu tutmaktadır.
Diğer işçiler gelince; Yiğit hiç bir şey olmamış gibi O'nlara döner;
YİĞİT- Lan ben siz adam gibi buralarda yaşayasınız diye, göğsümü siper edip; askerlerimle 10 yıl dağlarda it kovaladım. Siz Kimsiniz ki; benim nerede oturup oturmayacağıma karışıyorsun dallama!
Kalfa ilk gün daha iş makinalarını yeni inşaat sahasına sermiştir. İlk günden sorun olmasını istemez bir tavırla;
İNŞAAT KALFASI- Yok bişi çocuklar. Siz çalışmanıza devam edin. Bişi yok...
Hiç bir şey olmamış gibi; Yiğit simidini yemektedir. O sırada; eşi arar.
SAHNE 6 / ORDU'DAN ISTIFA BIR SUBAY EŞİYLE TELEFON GÖRÜŞMESİ TAKSIM DIŞ / GÜN
Yiğit dalmış, etrafı izlemektedir; bir an Taksim Gezi parktaki ağaçların rüzgarla birlikte uğultusu gelmeye başlayınca irkilip; hemen elini beline atar; kendisine doğru gelmekte olan bir gence gözü takılır.
Kaşlarını çatar; otobüsün korna sesiyle kendine gelir. Taksim'de olduğunu anlar; burnundan derin bir nefes alır. Genç gülümseyerek kendisine doğru gelmektedir; elinde poğaça, simit ve su vardır. Sorgusuz sualsiz gelip yanına oturur.
O esnada Yiğit'in telefonu çalar.
TELEFONDAKİ SES - Hayatım nerdesin?
Yiğit elinde simit, boğazından zor geçer şekilde konuşur. Yutkunamaz; Genç O'nun o halini görünce; suyu kendisine uzatır.
Yiğit öksürmeye başlar. Kıpkırmızı olur.
YANINDAKİ GENÇ- Afiyet olsun, yarasın.
TELEFONDAKİ SES- Yanında Kim var ?
Yiğit kendine zor gelir;
YİĞİT- Hayatım şu an Taksim'deyim, simit yiyordum boğazımda kaldı? poşette kurumuş zaten.
TELEFONDAKİ SES - Gelmeyecekmisin?
YİĞİT- Gelecem, biraz hava alayım. Bir iki görüşmem var; O'nları yapayım geleceğim.
TELEFONDAKİ SES- Tamam hayatım, dikkat et kendine.
YİĞİT- Tamam canım, dikkat edin kendinize.
TELEFONDAKİ SES- Kızımda öpüyor babasını. Görüşürüz canım.
Telefonu kapatır.
Yanına gelen genç Yiğit'e bakıyordur;
YANINDAKİ GENÇ- Yenge mi ?
Yiğit Genç'e bakar; yukarıdan aşağı bir süzer. Genç süzüldüğünü anlar ama hiç oralı olmaz!
Yiğit yine etrafı süzmeye devam eder; bir taraftan suyu da yarılamıştır.
YANINDAKİ GENÇ- Benimde annem!
Yiğit bir an genç'in kendine baktığını görür;
YİĞİT- Anlamadım.
YANINDAKİ GENÇ - Benimde annem? diyorum, nerdesin, ne yapıyorsun, ne zaman geleceksin; eğer O benden cevap alamazsa; babamı arattırıyor; sor nerdeymiş, ne yapıyormuş, ne zaman gelecekmiş; Eğer, babam cevap vermezse; kardeşime arattırıyor;
Yiğit konuşmadan sıkılmış olacak ki;
YİĞİT- Anladım, Anladım. Nerdeymiş, ne yapıyormuş, ne zaman gelecekmiş?
Genç gülümser,
YANINDAKİ GENÇ- Çabuk anlıyorsun abi.
YİĞİT- İşin yokmu senin?
YANINDAKİ GENÇ- Var abi.
YİĞİT- İyi git işine, O'nlarla uğraş. Zorunan cevap veriyorsak; konuşmak istemiyoruz demek ki...
YANINDAKİ GENÇ- Olmaz.. Benim işim bu. Konuşacaksın...
YİĞİT- Manyakmısın Oğlum sen?
Genç hiç istifini bozmaz, bozulmaz, poğaçasını yemeye devam eder. Gülümser;
YANINDAKİ GENÇ- Güneşte kurumuş O simit; bak açma ve poğaça var; Annem yaptı, bak bunun içinde hakiki çökelek var, doğal yollardan geliyor. Güzelce kızarmış, bak bak bak... Susam da var üstünde; hakiki el yapımı...
Başka bir poğaça daha alır;
YANINDAKİ GENÇ- Gerçi şunu bizim bacı yapmış ama; olsun. Poğaçanın kulakları çıkmış; bunu da annem bilerek koymuştur. Yerken gülümseyeyim diye... Bilirler bunu.
Yiğit çocuğa şöyle bir bakar. Gülümser,
YİĞİT- Öğrencisin galiba. Dersin falan yokmu?
YANINDAKİ GENÇ- Vedat,
YİĞİT- Anlamadım,
YANINDAKİ GENÇ- Benim adım Vedat, öğrenciyim. Ama, burada yatıp kalkıyorum.
Yiğit alaycı bir tavırla güler. Vedat'ın parmağıyla; yatık kalkıyorum dediği yere bakar.
YİĞİT- Ciddisin sen?
YANINDAKİ GENÇ- Evet, ciddiyim. Ağaçlar beni çağırıyordu, geldim. Yıkacaklarmış. Yardım edeyim dedim.
Bu kez, Yiğit tam suyu ağzına götürürken; ağzından püskürtür,
YİĞİT- puhahahahahahahahaha, ney ney? ağaçlara yardım mı edeyim dedin. Hiç güleceğim yoktu; Allah'ta seni güldürsün.
Gencin kendisine gülmeden ve ciddi baktığını görünce;
YİĞİT- Şaka değil yani.
Gencin gözlerinin içine bakar. Ciddi olduğunu anlar, biraz önce yaşadığı tatsızlığı düşünür. Ders verircesine;
YİĞİT- Bak evlat, ben doğuda subaydım, kaç kez operasyonda ölümden döndüm; 100'ün üzerinde pusuya düştüm. Kuzey Irağa kaç kez girip çıktığımı hatırlamıyorum. Ama, bu memleketimin insanları, beni, şehitleri hatırlamaz bile.... Şu arkada gördüğün ağacı mı hatırlayacak... Ağacı mı koruyacak...
Ve, acı acı gülümser.
YİĞİT- Cıkss.. olmaz o dediğin iş, kendine yazık edersin.
Genç, gülümser.
VEDAT- Poğaçasına iddia'ya giriyormusun? 2 metre önümüzde yer alan; " İnşaat sahasına girmek, tehlikeli ve yasaktır. " levhasına " GİRDİK " yazacağız.
YİĞİT- Tek başına mı ?
VEDAT- Farketmez. Sende varsın?
YİĞİT- Git işine, en sevdiğim mesleğimden istifa edip geldim. Bundan sonra Vatan için bir şey yapmam.
VEDAT- Bu ağaç için yapacaksın, poğaçamı yedin. Suyumu içtin. Mecbursun. Bide çay içsek; ne güzel olur değil mi ? Sıcak termosta çay var ha. Gel...
Ayağa kalkar.
VEDAT- De hadi...
Yiğit gencin haline baktığında; kızıp gülmek arasında gidip gelir;
Ağaçlara yaklaştıkça, ağaçların serinliği ve çimenlerin kokusu O'nun suratına vurur, tüyleri diken diken olur, ürperir. Gözleri dolar, Kendi kendine...
YİĞİT- Yok artık der.
Vedat, çadırının yanında durur. Döner geri; Yiğit'e bakar.
Yiğit gözlerini yumar; rüzgarda yaprakların hışırtısını dinler... Birden açar gözlerini...
VEDAT- Sana da hoşgeldin dediler, duydun mu? Hissettin mi O'nu.
Yiğit hiç bir şey demez, çadırın önüne otururlar; az ilerde birisi daha çadırını açmış; kendilerine doğru gelir.
ZİYARETÇİ- Bende de fıstık fındık türü birşeyler var; ama termosu unutmuşum. İYi akıl etmişsiniz.
VEDAT- Fazla bardak almıştım, buyrun.
Yiğit şaşkınlık içinde bunlara bakar.
YİĞİT- Kazıkları sağlamlaştırman lazım. Hava'da da yağmur var; sana ayrıca kampet lazım.
İki sevgili az ilerde; başka bir ağacın dibinde çadır kurmaya çalışmasına Yiğit daha fazla şaşırır.
YİĞİT- Siz tanışıyormusunuz? Şu gelenlerle falan...! Yoksa, öylesine mi geldiniz?
VEDAT- Dedim ya; ağaç çağırıyor, Bir nevi Avatar gibi yani...
YİĞİT- Bunu durduracaksınız yani, şu kepçeyi, şu vinç'i, dozeri... kamyonu..
VEDAT- Evet, bu topraklarda iyilerle karanlığın savaşı gibi, biz kazanacağız. Yeşil kurtulacak, toprak doğuracak, sevgi kazanacak. Kötülük ve yokediş yıkılacak, yeni bir çağ açılacak.
SAHNE 7 / TAKSİM'E GEZİYE ÇIKMIŞ MEMED EMMİ TAKSIM DIŞ / GÜN
Memed emmi, bastonundan da destek alarak, ağır ağır kurulan dört çadırın yanına gelir.
Vedat, Yiğit'e dönerek;
VEDAT- Bak gördün mü abi, 80 yaşındaki dede bile geliyor.
YİĞİT- Hee, görüyorum. Biraz sonra polisler gelip çadırları sökerken; O'nlara karşı Yek vücut sizinle savaşır, çay güzelmiş, başka çıkar mı?
VEDAT- Markaların parasını sonra alırım.
Yiğit belli belirsiz zoraki bir gülümsemeyle Vedat'a bakar; başını sallar, yüzünde bir tebessüm oluşur.
Memed emmi, 20 adımlık yolu, nefes nefese dinlene dinlene gelmiştir; akşam kızıllığı da çökmek üzeredir.
Herkes Memed emmiye bakar. Memed emmi dertli bir şekilde.
MEMED EMMİ- Ben 20 yıldır, Rahmetliyi kaybettiğim den beri.. hı hı... ( soluklanır ) sabah namazından sonra buraya gelir, ağaçların altındaki bankta oturur, gazetemi okur, arkadaşlarla...! gerçi fazla kalmadı. Bulduklarımda çok konuştuğumu söylüyor. Buralarda öylece Azrail efendiyi bekleriz. Ben biliyormusunuz? En çok Azrail'i severim. Bütün melekleri, insanları, yaradılanı severim Yaradan'dan dolayı da; Azrail'i daha çok severim.
Herkes gülümser, birbirine bakar;
İlk 3.gelen Ziyaretçi dayanamaz.
ZİYARETÇİ- Amca korkuyorum sormaya ama, merak ettiğimden söylüyorum. Azrail ile aranı sıcak tutmak için mi söylüyorsun bunu; yoksa başka bir nedeni varmı?
Vedat, ayakta duran Memed emmi'ye;
VEDAT- Dede bizim vaktimiz bol, sabaha kadar burdayız. Belki bir kaç gün daha burda kalırız kim bilir? Sen anlat. Niye seviyorsun Azrail Efendiyi?
Memed emmi, çadırın yanındaki çimlere uzanır. Bastonu bacaklarının arasına alır; Bastonunun ucu Aslan şeklindedir. Bastonunun altındaki lastiği şöyle eliyle bir temizler, tozunu alır.
Bu arada, çadırlarını kuran iki sevgili de; Vedat'ın çadırının yanına gelir;
SEVGİLERDEN BİRİ- Bizde de kek ve kurabiye var istermisiniz?
Ve, hiç kimsenin isterizini beklemeden, termosun, poğaçaların, çekirdeklerin olduğu yere; getirdiklerini koyarlar, herkese yetecek kadar ( birer tane yetecek kadar ) domates ve salatalık koyarlar.
Memed emmi, kepçelerin bulunduğu yere bakar. Kepçe farlarını yakmış, toprağı yavaş yavaş kazmaya başlamıştır.
Memed Emmi dayanamaz. Ortaya konulmuş olan çubuk kraker'den bir tane alır. Vedat'a döner;
MEMED EMMİ- Senin adın ne evladım.
VEDAT- Vedat dedem.
MEMED EMMİ- Buraya bu ağaçlar ben 8 yaşındayken; 1940 yıllarında o zamanlar İstanbul Valisi Lütfi Kırdar tarafından; Şehircilik Uzmanı Henri Prost'un önerisiyle yapıldı. Cumhuriyet döneminde yapılan İlk Parkımızdı. Bu ağaçları ellerimizle suladık. O günlerde İstanbul Beyefendileri bizi bu fidanların yanına bile yaklaştırmadı. Beyoğlu'nun ileri gelen kabadayıları, delikanlıları hep sahip çıktı. Kaç kişi bu parkta ayrıldı, kaç kişi evlilik teklifi yaptı. Kim bilir. Biri de bendim. Benim için acı olan; bu fidanları elimizle diken biz; şimdi kepçeler var yıkılmasını gören de ben... Bazen diyorum, çok mu yaşadım..!
Herkesin gözleri dolmuştur. Vedat, Memed emminin elini tutarak; gözünün içine bakar. Yanağından aşağı tomurcuk tomurcuk süzülen yaşları, eliyle siler.
VEDAT- Yapma be Dedem ya. Şurda ne güzel sohbet ediyoruz.
O sırada, 30'lu yaşlarda bir kız Çadırların olduğu yere söylene söylene gelir.
KIZ- Dedem ya, ne zamandır seni arıyorum. Telefonunda kapalı.
MEMED EMMİ- Bunlar benim arkadaşım. Dertleşiyorduk kızım.
KIZ- Kusura bakmayın, dedem böyle işte.
VEDAT- Neyi var ki Dedemin?
KIZ- Yani, kusura bakmayın size rahatsızlık verdiyse. Dedem biraz çok konuşur da...
VEDAT- Dedenizle en son ne zaman konuştunuz ki; çok konuştuğunu düşünüyorsunuz?
Kız bozulmuş, birazcık da mahçup olmuş bir şekilde;
KIZ- Gidelim mi Dede?
MEMED EMMİ- Olur Evladım.
Herkes ayağa kalkar; Vedat dedenin koluna girerek kalkmasına yardım eder; Yiğit diğer kolundan destek verir. Dede bastonunun yardımıyla kalkar. Döner geriye;
MEMED EMMİ- Sağolun çocuklar. Vademiz varsa görüşürüz İnşallah. Allaha emanet olun.
Döner ağaçlara, akşam esintisinde yaprakların sesi daha çok çıkmaya başlamıştır. O serinliği hisseder.
KIZ- Dede... Deedeeee...
Memed emmi, kızının kendisini sallamasından kendine gelir.
MEMED EMMİ- Haa.hıı.. Tamam kızım. Tamam...
Kız, Dedesinin koluna girer; yavaş yavaş uzaklaşırlar.
Yiğit arkadan seslenir;
YİĞİT- Dayı daha muhabbetimiz bitmedi.
Dede duymamış gibi yapar; hiç oralı olmazlar uzaklaşırlar.
VEDAT- Bende merak ettim şimdi, yav bir İnsanın en çok sevdiği melek niye Azrail olur?
ZİYARETÇİ- Bilinmez. Sır kapısı gibi olmasın.
SEVGİLİLER- Amca burada evlilik teklif etmiş. Vay be... Ağaçlardan büyük iyimi? Cumhuriyetin ilk Parkı. Tarih yatıyor burada...
SAHNE 8 / İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ İÇ / GECE
Telsizden bir anons duyulur.
TELSİZ- Merkez 4476 tamam.
MERKEZ- Merkez dinlemede.
TELSİZ- Gezi parkına sekiz kişilik çadır kurulmuş tamam. Emirlerinizi bekliyoruz.
MERKEZ- İzlemede kalıp, konuyla ilgili bilgi verin tamam.
TELSİZ- Anlaşıldı tamam.
Telsiz kapandıktan sonra, komser yanındaki polis'e;
KOMSER- Bu nedir böyle? bir bak bakayım, kimmiş bunlar?
POLİS- Anlaşıldı Komserim.
SAHNE 9 / sevim'in evi İÇ / GECE
Sevim yerinde duramaz, dudaklarını ısırır, aklına kötü şeyler getirir. İçi içine sığmıyordur. Vedat'a durmadan mesaj atar. Arar fakat Vedat bir türlü telefona bakmaz. Telefona bakmadıkça meraklanır. Kendi kendine söylenir. Balkona çıkar gökyüzüne bakar,
SEVİM- Offf ya, en azından hava o kadar serin değil. Umarım yağmur yağmaz. Offf Vedo offf...
SAHNE 10 / EDİZ'İN EVİ İÇ / GECE
Ediz evde bilgisayar da web tasarım işiyle uğraşmaktadır. Oğlu yanına, gelir.
OĞLU- Babaaaaaa...
EDİZ- Hııı,
OĞLU- Baaabbaaaaaaa...
EDİZ- Efendim oğlum, dur şunu da yapim. Kaydedelim, Gel bakim kucağıma. Ne oldu sana böyle.
OĞLU- Uyuyalım mı ?
EDİZ- Ama babanın biraz daha çalışıp, para kazanması lazım.
OĞLU- Benim kumbaram'da var, ben verim sanaaaa... Uyuyalım babaaa....
Babasının kucağından inip; elinden çekmeye başlar.
Ediz bir an ciddileşir;
EDİZ- Oğlum bir dur, bak ağacı kesiyorlarmış.
OĞLU- Babaaaaaaa hadii...
EDİZ- Sana masal anlatmıştım ya oğlum; kuşların yaşadığı, çocukların parklarda oynadığı, büyük büyük ağaçlar vardı hani. Büyük abilerin, amcaların, ablaların o ağaçların altındaki çimlere yatıp çocuklara masal, hikaye okuduğu ağaçlar...
Babası böyle anlatınca;
OĞLU- Nolmuş O'nlara... Hadi yatalım babaaaaaa....
Mızırdamasına devam eder.
EDİZ- Oğlum bi dur lan, bak kesiyorlarmış O'nları. Artık o ağaçlar olmayacak, o yeşil yeşil çimenlerde masallar olmayacak.
Oğlu mızırdamaya devam eder.
OĞUL- Olsun baba, sen polise haber ver!!! biz yatalım... Hadiii.....
Ediz acı bir gülümsemeyle " hıhh" der, kaşlarını kaldırır; Dudağını büker. Oğluna bakar; gözleri kızarmıştır, bir eliyle gözünü oğuşturur...
OĞLU- Hadiii baabaaaaaa...
EDİZ- 10'a kadar say bitiriyorum.
OĞLU- 10,9,8,7,
Ediz döner Oğluna; Labtop'unu kapatır. Oğlunu kucağına alır, Eşine seslenir.
EDİZ- " Esin biz yatıyoruz hayatım. " Oğlum benim... 10'dan geriye doğru da sayıyormuş.
Oğlu, babasının kucağından boynuna sarılarak, kafasını göğsüne koyar; daha yatağa gitmeden uyumuştur. Ediz O'nu yerine yatırır; Oğlunu kolunun ve göğsünün üstüne alır; koklar, öper. O'na bakıp gülümser.
EDİZ- Demek polise haber vereyim ha. İyi de ya polis buna alet oluyorsa kime haber vereyim.!
Canı sıkılır, yataktan kalkar, valkona geçer.
SAHNE 11 / taksim'e doğru ( istiklal ) DIŞ / GECE
Mahmut ve Veysel İstiklal'den Taksim'e doğru yürümektedir.
Mahmut Veysel'e bakar; sırt çantasıyla artık iyice yorulmuştur.
MAHMUT- Ne O Veysel, yoruldun mu ?
VEYSEL- Sus kardeşim, sus... Eminönünde benim sırtımda 40 kg yük var; yürüttün beni. Ter içinde kalacam, ıyyy birde su yok, çişimizi nereye yapacağız bunu da düşündünüz mü Mahmut bey?
Mahmut, Veysel'e bakar;
MAHMUT- Niye Veronica oğlum ya.
VEYSEL- Hey suphanAllah'ım. Ben ne diyorum O ne diyor?
MAHMUT- O'nu diyorum işte; mesela niye Linda değil, İsabella değil, Rafealla değil ne biliyim, Scowroska değil; Veronica!!!! bunu anlamıyorum işte ben.
Veysel durur; kafasını bir oyana, bir bu yana sallar; O esnada 8-10 yaşlarında bir küçük Veysel'i çekiştirir.
SU SATAN ÇOCUK- Do you want Water?
Mahmut çocuğa ve Veysel'e bakar;
VEYSEL- Teşekkürler canım. Biz Kayışdağı suyu içiyoruz. Lan yürü git.
( Thank you. We Kayışdağı drinking water. Go man go. )
MAHMUT- Çocuğa niye kızıyorsun ki? I want to Water.
Su satan çocuk sevinir.
SU SATAN ÇOCUK- 75 kuruş abi.
VEYSEL- Hani ingilizce biliyordun; ingilizce niye söyleyemedin?
SU SATAN ÇOCUK- Türkmüşsünüz abi, niye Türkçe bilmiyomusunuz?
Mahmut kahkahalarla güler.
SAHNE 12 / beşiktaş çarşı DIŞ / GECE
Çarşı grubuna bağlı bir kaç genç sokakta taburelerde oturmaktadır. Feda tişörtü giyen gençlerden birisi;
İRFAN- Hasan Abi, Taksim gezi parkını yıkacaklarmış.
Hasan çay ocağında sabahtan beri çay servisi yapmaktan yorulmuş, iki dakika dinleneyim diye gençlerin yanına oturmuştur.
HASAN- Anlamadım.
İRFAN- Diyorum ki, Taksim Gezi Parkı yıkacaklarmış.
HASAN- Kim yıkacakmış.
İRFAN- Abi iş makinaları gelmiş, oraya AVM yapacaklarmış.
HASAN- O avm'yi alsınlar. Tövbe tövbe, Cuma mübarek gün küfür edip günaha sokacaksın beni. Kimse öyle bir şey yapamaz.
İRFAN- Arkadaşlarla bi gidip bakacağız abi.
HASAN- Gidin bakalım. Oradan da haber verin.
SAHNE 13 / kadıköy RIHTIM DIŞ / GECE
Kadıköy iskelesinde sahilde iki genç balık avlamaktadır.
Üzerlerinde Fenerbahçe kaşkolları vardır.
Zeki Selim'e döner.
ZEKİ- Duydun mu ?
SELİM- Neyi duydum mu ?
ZEKİ- Taksimdeki parkı yıkıyorlarmış?
SELİM- İyi yaparlar. Cinconlular sahip çıksın. Bize ne?
ZEKİ- Yapma oğlum ya. İstanbul hepimizin.
SELİM- Hepimizin de, biz niye istediğimiz yere gidemiyoruz. Yemek yiyemiyoruz, parklarda dolaşamıyoruz. Barlara giremiyoruz.
ZEKİ- Çok marjinalsin çok. Paran yok, konuşuyon.
SELİM- Lan önce bir iş bulmam lazım. Bu ay kirayı nasıl ödeyecem O'na bakıyorum. Şu yakaladığım gümüşleri çocuğuma yedirmeye çalışıp; 1 öğünü atlatmaya bakıyorum. Sen diyorsun parkı yıkıyorlarmış; benim iş yerim kapandı, tekstil tezgahlarıma vergi borcumdan dolayı el konuldu. Gümrüğe mal yetiştiremedim Sen ne diyorsun.
ZEKİ- Sustum abi, yarın iş yok bana; sabah gidip bakacam.
SELİM- Oğlum okulunu bitir; doktor olacaksın. Sıkıntı yapma kendine. 5'temiydin sen ?
ZEKİ- Nasipse bu yıl bitiyor abi. İnşallah sana da yardım edeceğim. Durumun iyiyken bana ilk burs veren sendin unutma!!
SELİM- Geç oğlum bunları, Allah vatana, millete hizmet ettiğini sana ve sevdiklerine göstersin yeter. Ben gidip, Osmanağa camii'nde Yatsıyı kılacam, sen oltaya bakarsın.
ZEKİ- Allah kabul etsin abi, burdayım. Çaparini değiştiriyorum abi.
SELİM- Sen bilirsin. Yiyecek bir şey istermisin?
ZEKİ- Sağol abi, bugün burslar yattı; ben ısmarlarım sen git de gel.
SAHNE 14 / TAKSİM MC DONALDS ÖNÜ DIŞ / GECE
Senem, Birgül, Aylin Mc'donalds'ın önünden yürümektedir. O sırada; Orada İnşaat Kalfası yolu kesmiş; Kamyonlardan birisinin çıkması için Kamyona Gel Gel yapmaktadır. Kızların kendilerine doğru geldiğini görünce;
İNŞAAT KALFASI- Kızlar bi sn. İzin verin kamyon geçecek.
BİRGÜL - Kamyon izin verse biz geçsek, olmaz mı ?
İNŞAAT KALFASI- Yürü kız, yürü... Akşam akşam seninle uğraşmayayım birde. Yürü...
BİRGÜL- Yürüyorum zaten, saygılı olun biraz. Nerde yürüyorum; yaya kaldırımda. İki dakka bekleseniz ölürmüsünüz?
AYLİN- Kızım yürü, offff ya. Bir daha seninle dışarıya çıkarsam ne olim?
Bu arada; Vedat elinde pankartla ortaya çıkar. Yolda herkese gösterecek şekilde; Pankartı tutar. Pankartta;
" TAKSİM GEZİ PARKIMA DOKUNMA " yazar.
SENEM- Bunlar parkı mı yıkıyorlar şimdi ?
Bunu gören; İnşaat kalfası kızgın ve öfkeli bir şekilde; yanında da bir iki işçiyle beraber.
İNŞAAT KALFASI - Belamısınız lan siz, varsa sorununuz hukuk var, mahkemeler var. Neyi yapıp yapmayacağımıza siz mi karar vereceksiniz. ?
SENEM- Offf ya, şu saygısızlığa ve fütursuzluğa bak; hukuk var, mahkeme var. Doğru size var; bize yok?
AYLİN- Offf offff, yurda geç kaldık zaten. Ne şimdi bu. Bir daha sizinle asla çıkmayacam. Ben gidiyorum.
BİRGÜL - Ne oldu hanımefendi. Ağaçların yıkılacağı sizi pek ilgilendirmiyor galiba.
AYLİN- Ben hiç bir şey demiyorum. Ağaçlarda beni ilgilendirmiyor, kimin yıktığı, kimin ne yaptığı da. Sizinle gelende kabahat.
Aylin'in sinirli şekilde söylenmesini Vedat'da durmuş seyretmektedir. Aylin Vedat'ın kendisine baktığını görünce;
AYLİN- Ne bakıyorsun? Ne ?
Vedat "güler" ;
VEDAT- Taksim'de, Beyoğlunda, İstiklal'de parasız 2 dk oturabileceğin bir yer göster?
Aylin hiç oralı olmaz. Sinirli sinirli.
AYLİN- "hıhh", çantasını omzundan eline alır, hızlı hızlı otobüs duraklarına doğru yürür.
Birgül, Senem Vedat'ın yanında beklemektedir. Vedat geçen arabalara, vatandaşlara.
" TAKSİM GEZİ PARKIMA DOKUNMA " pankartını gösterir.
O arada, Kendilerine doğru gelen 2 polis dikkatlerini çeker.
SAHNE 15 / yiğit'İN EV İÇ / GÜN ( SABAH )
Yiğit, kucağında kızı, karşısında eşi kahvaltı yapmaktadır.
Kızı başıyla yavru aslan gibi babasının göğsüne sürtüp durmaktadır. Eşiyle karşılıklı arada göz göze gelirler; eşinden gözlerini kaçırır. Çatalıyla kızına; yumurta, peynir vermektedir.
Yarım açık çay dolu biberonunu arada kızına içirmektedir.
EŞİ- Yiğit ne yapmayı düşünüyorsun?
Kendisi tam yutkunacakken, yutkunamaz. Çay'ından bir yudum alır.
YİĞİT- Kızım az oyuncaklarınla oyna sen. Olurmu aşkım ?
KIZI - Tamamm.
Der, üzgün masum ve naz yapan sesiyle.
Yiğit, şöyle bir eşine bakar. EŞinin gözlerindeki tedirginliği ve belirsizliği görür.
YİĞİT- Yapacağız bir şeyler. Aç kalacak değiliz.
EŞİ- Bir anlık öfkeyle kalktın. Şimdi issiz de kaldın, istifa edip çıktın, herkes istifa mı ediyor. Bir ton çatışmaya girdin, tedirginlik içinde bekledik. O zor değilmiydi? O zaman istifa ettin mi ? Ama; şimdi istifa ediyorsun?
YİĞİT- Canım, o zaman kimse biz savaşırken; arkamızdan iddianame hazırlamıyordu. Askerlik mesleğini ne kadar sevdiğimi biliyorsun, bu benim içinde kolay değil. Senin beni anlamanı da istemiyorum!
EŞİ- Seni anlıyorum, ama bu çocuğmuzu da anlıyorum. Orada iyi bir gelecek vaadedebilirdin. Ama, şimdi; ne olacağımız belli değil. Hep doğrucu Yiğit olmak mı zorundasın. Ya bir de olma? olma...? İtaat et?
Yiğit, eşinin kafasında çok şey kurduğunu, tedirgin olduğunu ve sert sözleri geldikçe;
YİĞİT- Bazen kurşun geliyordu; kanas'la 1000 metre öteden; kulağının dibinden cufff diye geçer. Sıyırır geçer, ama birine mutlaka saplanır. Saplanmazsa, yaralar geçer. Örneğin; Timinde 10 kişi var. 10'da 1'dir şansın. Sana Askerliği öğretecek halim yok. Ben buyum. O zaman da Doğrucu Yiğittim. Şimdi de; Eğer gelecek kaygın var ise; bütün kararlarına saygılıyım. Kaygının olmayacağı şekilde bir karar ver. Eğer benimle olacaksan; O şehitlerden aldığımız rütbenin, askerliğin Onurunu, Türk subayının şerefini korumak için istifa ettiysem; bu kararıma saygılı olmak zorunda olan bir eşle yoluma devam etmek isterim. Şimdi 10/1 gibi bir şansım yok; Masa 1 metre 20 santim; karşımdasın ve attığın her sözle beni vurma ihtimalin % 1 milyon! Makine ve cihazlar konusunda bilişimden birkaç arkadaş var; bakalım bir iş çıkarmı ? Akşama görüşürüz.
Masadan kalkar, elini yüzünü, dişini fırçalar, ayakkabılıktan ayakkabısını alır, kapının önüne koyar, fırça ile tozunu alır. Dün parkta ayakkabısı baya tozlanmıştır. Kızı peşinden kapıya gelir; O'nu öper. Eşini yanağından; Kızını alnından öper.
YİĞİT- Akşama görüşürüz.
Eşi, masadaki konuşmadan rahatsız olmuş bir şekilde; hiç bir şey söyleden; eşi asansöre binince; kapıyı kapatır.
SAHNE 16 / TAKSİM gezi parkı vedat telefon DIŞ / Gün
Vedat'ın telefonunun şarjı az kalmıştır. Titreşimle uyanır.
VEDAT- oooooooo, offf ya... Ne diyim şimdi, ne diyim?
Telefon halen çalmaya devam etmektedir.
VEDAT- Tamam. Tamammm. Hazırım. Alooooo.
BABASI- Oğlum nerdesin sen ? Akşamda gelmemişsin. Annende merak ediyor, bir arkadaşına yardım etmek için gitti diyor, kardeşinde merak etti? Nerdesin?
VEDAT- Babaa bak şimdi sana anlatacakt...!
BABASI- Oğlummmm, kıvırma, yalan söylemek zorunda kalma. Direk söyle? Ha, bu daha iyi. Neyse, O'nu söyle. Kız kaçırdıysan söyle?
SEVİYE ANNE- Kız mı kaçırmış? Vah vahhhh... Bu kadar okut? Bu kadar besle, hayvan gibi olsun, birde kız kaçırsın; O'na kız vermeyen adam; turşusunu kursun.
KARDEŞİ- Helal olsun abime be. Görümce mi oldum şimdi.
BABASI- Bi susun yav. Ha oğlum, dinliyorum. Kız mı kaçırdın doğruyu söyle?
VEDAT- Şimdi ne desem boş baba. Ama, piknik yapıyorum.
BABASI- Dünden beri piknik mi olur lan? attırma benim tepemin tasını. Anladık bir kaç gün gidiyordun; hiç bir şey almamışsın; bir çadır, birkaç giyecek. İpin yanında yok, hamak yok, top yok, ne pikniği bu? Doğruyu söyle bana.
VEDAT- Doğruyu söylüyorum. Taksimdeyim. Gezi Parkında. Piknik yapıyorum. Ama, peynir, poğaça, zeytin falan azaldı; gelirsen getirirsen sevinirim.
SEVİYE ANNE- Ne diyor, ne diyor, kız kaçırmamış mı ?
BABASI- Kaçırmış, Taksimde çadırda kalıyorlarmış?
SEVİYE ANNE- Eve geldilerde almadık mı ?
KARDEŞİ- Valla güzel fikir ha; Taksimde kimse bulamaz O'nu. Taksimin göbeğinde çadır kurmuş çifti kimse sormaz. Merak da etmez! Tabi canım... Güzel fikir. Gerizekalı...!
BABASI- Bi sus be kadın, bi sus. Kızı da kendine benzettin. ? Bi susun.
Seviye Anne, Ani bir refleksle Babanın elinden telefonu alır;
SEVİYE ANNE- Vedo, söyle oğlum nerdesin, kız güzel mi bari ?
VEDAT- Anne şarjım bitiyor, taksim gezi parkında piknik yapıyorum, güzel bir Salı Sabahı, gelirken birşeyler hazırlarsın sen de... He, al gel herkesi, çayı unutma...
KARDEŞİ - Ne diyor anne ne diyor?
SEVİYE ANNE- Tamam oğlum, bizde geliyoruz, görecem şu kızı.
VEDAT- Tamam anne, öptüm kapatıyorum.
Telefonlar kapanır.
Seviye Anne, Yemliha'ya döner.
SEVİYE ANNE- Kızım sen; şöyle ne var ne yoksa; piknik malzemelerini hazırla, arabaya taşı. Bende birkaç şey hazırlayayım. Hamur işi yapayım. Sende bana biraz git yufka al!
BABASI- Tamammm, tamammmmmm... Yine kabak benim başıma patladı.
SEVİYE ANNE- Gitmişken, biraz peynir, zeytin, kaşar al. Ha, Yumurta da al. Haşlayayıp götürelim. Açtır benim oğlum.
BABASI- Kesin öyledir, kesin.... 1.90 boyunda öküz gibi oldu; aç kalmasın tabi... Ulan Vedo... Ulannn... Neyse; kızım çoraplarım nerde? Seviye Eşofmanla gitsem olmaz mı?
SEVİYE ANNE- Resmi git, Kravat tak, Ütülü takım elbisende dolapta zaten; Hem Taksim de Anıt'a çelenkte koyarız Ailecek. Töbe Yarabbim.
BABASI- Sana soranda kabahat zaten. Kızımmmm?
YEMLİHA- Al babam benim.
( DEVAM EDER )
:)) küçük bir katkı yapıyım dostuma . Sevgiyle.
======================
www.e-senarist.com
[email protected]
küçük bir katkı yapıyım dostuma . Sevgiyle.
Ellerine sağlık. Ancak bu kadar uğraştıktan sonra kendi senaryonu yazman daha rasyonel olur :=)
Saygılarımla,
Deccal, gördüm seni sobe.
🙂 Yok dostum, Başlamıştım sonra baktım; sevgili meslektaşlarım yazıyor. Bıraktım. Seninkini görünce sevindim. Umarım, projen hayat bulur; elimden gelen bir şey olursa da ; seve seve yerine getiririm.
Saygıyla.
======================
www.e-senarist.com
[email protected]
Sonunda gezi flimide yazılıyor ama herkez şanşını deniyor benimde iz adlı gezi 17 aralık soma işid konulu 20 bölümlük dizi senaryom var şuan 13 cüncü bölümü yazmaktayım komedi üzerine gidiyorum eşi benzeri olmayan karakterler var sağcı solcu var isteyen okuması icin göndere bilirim...
Vay be:) Bir "Gezi Direnişi" geçti bu ülkeden... Ağustos Aşkı gibi ölümlü... Ayaz gibi dondurucu...
======================
www.e-senarist.com
[email protected]
🙂 Yok dostum, Başlamıştım sonra baktım; sevgili meslektaşlarım yazıyor. Bıraktım. Seninkini görünce sevindim. Umarım, projen hayat bulur; elimden gelen bir şey olursa da ; seve seve yerine getiririm.
Saygıyla.
Elbette tanıdığın yapımcılara bu projeyi sunarsan sevinirim. Hatta işbirliği yaptığım diğer arkadaşlara önerdiğim gibi projem kabul olursa kaşenin %30'u ile jenerikte sizin de isminizin yazılacağı taahhütünü veriyorum.
Ayrıca bu proje bir senaryo yarışmasında ön elemeyi geçip ilk ona kaldı (ancak birinci olamadı)
Saygılarımla,
Deccal, gördüm seni sobe.