DSM - IV - TR
Oyuncak ihtiyacını, bulduğu el bombasıyla gidermeye çalışan çocuğa/ölüme...
...Aklınızı yitirirseniz işiniz kolaylaşır. Ama delirmek sanıldığı kadar kolay değildir.
Ferit EDGÜ (Cumhuriyet Kitap, Sayı:925 Sayfa:10)
İÇ/GÜNDÜZ/TERAPİ
(Erkek terapist ve erkek hasta konuşmaktadırlar.)
- Atış talimi yapacaktık. Yeniydik ve bizden saklanan, konulan hedefleri en yakınından vurabilenlerin seçilerek, şehirlerin etrafını sarmalayan yıkık binalara mevzilenip, pazar yerindeki ve meydanlardaki halktan insanları rastgele avlayacak nişancılara dönüştürülmesiydi. Aralık ayıydı, gizli talim yerine varana kadar bir saat yürüdük. Eskiler ateş yakmışlar etrafına bizi yaklaştırmıyorlardı. Ellerimizi soğuktan hissedemiyorduk. Bu şekilde hedefleri vurmamızın imkanı yoktu. Bazılarımız soğuktan ve korkudan titriyordu.
(Susar. Düşünürken zamanı ileri sarar. Bazı şeyleri gizlemek istediği bellidir.)
- Çocuğun elini tutan kadını vursaydım, hem bende, hem de çocukda ''travma sonrası stres bozukluğu''nun peşimizi hiç bırakmayacağını biliyordum. Burada bulunuyor olmam, emiri uygulayıp uygulamadığım konusunda yeterince aydınlatıcı değil mi?
- Anne mi, çocuk mu? Hangisi daha çok vicdanınızı zorluyor?
- Beni rahatlatan bir şey var: İzleyici konumundaki Tanrı'nın bana engel olmayarak suça ortak olması. İzlenildiğimizi bilmek bizleri sağlıklı paronayaklar yapmaz mı? Ve bu bile tek başına, bireysel suçluluğumuzu katlanılır kılmaz mı?
- Ya Tanrı'nın olmadığını var sayarsak.
- Tanrı tarafından terk edildiğimizi, zamanla birbirmize ihtiyacımız olmadan yaşamayı öğrendiğimizi düşünüyorum. Bu da yeni sorunuzun cevabının pek de önemli olmadığı anlamına geliyor.
(Terapist bilgece gülümser. İkisi de çok rahat görünmektedir.)
- Eski bir keskin nişancı için şaşırtıcı cümleler kuruyorsunuz.
- Saniyenin onda biri kadar süren eylemim dışında vaktimi okuyarak geçiriyordum.
- Okuduğunuz kitaplara sonra döneceğiz. Peki sonra neler yaptınız?
- İçsavaş sona erene dek işimi layıkıyla yapmaya çalıştım. İlk hedefimi vurana dek işimi yeterince sorgulamıştım. Ondan sonra bu düşüncelerle vakit kaybetmenin anlamı yoktu. İç savaş sona erince benim iç savaşım başladı; kendimle olan iç savaşım. İşimi yaptığım süre içinde, kendimi başka biri olduğuma inandırmaya çalışmıştım. Savaş bitince tüfeğimle birlikte o kişiyi de toprağa gömdüğümü sanmıştım. Bundan sonra her gece yatağıma girdiğimde, yastığımla o kişiyi boğduğuma kendimi inandırdım ve uykuya kolayca daldım. Ama rüyalarımda dirilip, O beni boğmaya başladı. Böylece kişiliğim ikiye bölündü: Uyanıkken burada oturan, oldukça rahat ve huzurlu görünen ben, uykuya daldığımda binbir çeşit işkenceden geçirilen, en yetkin kurban durumuna düşüyordum. Rüyalarımı denetlemeye çalıştım. Karşı rüyalar oluşturmayı denedim. Kurbanlarımın beni bulamayacağı balta girmemiş ormanlar tasarlayıp, içerilerine kadar çırılçıplak kaçtığımı görür oldum. Bu bir süre işe yaradı.
- Uyanıkken neler yapıyordunuz?
- İçsavaş sonrası her şey berbattı. Yapacak pek fazla iş yoktu. Bir Amerikan ilaç firmasının elemanlar aradığını gördüm. Yapılacak işin yeni üretilen ilaçlar için kobaylık yapmak olduğunu öğrendim. Parası hiç de fena değildi. Bir sürü kağıt imzalayıp işi kabul ettim. Gözümü kırpmadan o kadar insan vurduktan sonra, insanlığı iyi edecek ilaçların keşfinde katkım olması oldukça ironikti ve bu benim bir süre daha rahat uyumamı sağladı. İlaçları alıyor ve bembeyaz bir odada sonuçları bekliyorduk. İlaç öncesi tahliller, ilacı kullanma ve sonrasında yine tahliller. Tahlilleri karşılaştırarak sonuçlara ulaşma. Laboratuvardaki kızlardan birine aşık olmuştum. Bu bana insan olduğumu hatırlatıyordu ama dirilmeye başlayan vicdanım da geçmişimin hesabını görmek için tetikdeydi. O kızı seversem, geçmişimle başa çıkamayacağımı biliyordum. Seçim yapmak zorundaydım ve O'nu unutmayı seçtim. Uzun bekleme süreleri içinde okuduğum kitaplar ilgisini çekmişti. Bana iyice yaklaşıp, ''ne okuduğumu'' sordu. Tersledim, buna mecburdum. Bu hareketimin O'nu bana daha çok yaklaştıracağını bilemezdim. Bu tuhaf duyguların, buzlaşmış bilinçaltımı ısıtarak, orada ceset olarak yatmakta olan kurbanlarımın, yaşadığım sarsıntının etkisiyle, dudaklarını kıpırdatmaya başladıklarını hissediyordum. Herbirinin kalkıp, karşıma dikilmeleri an meselesiydi.
(Gözlerini kederli bakışlarla odada gezdirip, iyice kısarak anlatmaya devam eder. Gözyaşlarına engel olmaya çalışmaktadır.)
- Sebebini anlayamadığım içgüdüsel bir kararla, otorduğum yerden fırlayıp kapıya doğru koştum. Kaçıyordum, her şeyden. Denediğim ilaç bir süre sonra asfaltın ortasında yalpalamama yol açtı. Bir direğe dayanıp kusmaya başladım.
(Anlattıkça bastırılmış suçluluğu da gün yüzüne çıkmaya başlar. Ağlamaktadır.Zorlukla anlatmaya devam eder.)
- Kusmanın etkisiyle bedenen rahatlamıştım. O an beynimdekileri de kusup kafa olarak da rahatlamayı çok isterdim.
(Ağlaması şiddetlenir. Terapist olacakları biliyormuşcasına yerinden kalkarak, içi dolu batırılmaya hazır şırıngayı çekmecesinden çıkartarak usulca adamımıza zerk eder. Oldukça sakindir şimdi. Tatlı, huzurlu bir ses tonuyla konuşmasını sürdürür.)
- Sanki içimdeki o canavardan tamamen kurtuldum. Uyusam da gelmeyecekmiş gibi sanki. Bu geçici bir rahatlama mı?
- Kalıcı. O artık öldü ve sıra sana geldi. Merak etme huzur içinde öleceksin.
(Korku ve şaşkınlık, zehirin etkisiyle pek de adamımızın görüntüsüne yansımaz.)
- Nasıl?
(Terapist masasında kendine dönük olan çerçeveli fotoğraftaki kişilere dalmıştır. Sessizce ağlıyordur.)
S O N
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
yine senin tarzında bi iş çıkarmışsın hegel. tebrikler. çok güzel metinler içeriyor ama hikaye daha değişik bi tarzda anlatılırsa daha iyi olur diye düşünüyorum.
evet, olabilir.. öykü olarak da okunabilir..
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Hegel,yine nitelikli bi iş çıkarmışsın,hep devam etmeni dilerim.tebrikler.
şimdi terapist o kızmıymış... vayy bee süperrr....
ANKARADAN AYDIN