Entellektüel dozu bir hayli yüksek bu sohbete kulak misafiri olurken, sinemanın, sanatın ne kadar gerisinde olduğunuzu acıyla farkedeceksiniz...
Sinan Çekin, Yılmaz Erboğan ve Seviş Ay bir araya gelip çektikleri filmleri masaya yatırdılar. İlk Seviş Ay sevişti. “Birinç, birinç” dedi, kıramadı diğerleri onu. Sonra masadan kaldırıp konuşmaya başladılar. Bende oradaydım, masanın altında. Her şeyi duydum ve sizinle paylaşıyorum:
Sinan Çekin: Baba, bir film çektik, Kadir’in eteği kadar ilgi çekmedi. Hatta eteğin o kadar g.tü kalktı ki, “ben de bir film çekicem diye tutturdu.”
Yılmaz Erboğan: Kadiri de oynatıcakmıymış, e e e e ke ke e.
Seviş Ay: Bakın arkadaşlar, ben o etekle sevişmiştim. O zaman daha 16’sındaydı.
Yılmaz Erboğan: Daha on altı, onn altı, onaltı yaşındaaaaaymış.
Seviş Ay: Çok mütevazı bir çıtır olarak hatırlıyorum. Ayrıca bana da yatakta geçen küçük bir rol verirse hayır demem hani. Yatak altı da olur.
Sinan Çekin: Yaa olum, bırakın şimdi eteği, etiği.
Yılmaz Erboğan: Eteği senin, kemiği benim, e e e ke e e.
Sinan Çekin: Sıçarım ulan bu eteğin içine!
Seviş Ay: Dur, önce ben bir sevişeyim de.
Sinan Çekin: Laaaaaaaaaaaaaaaaaaaayn!
Yılmaz Erboğan: Süperonlayn, ehehehe.
Seviş Ay: Hocalar benim Dansöz filmine ne diyosunuz? Hem yaladım, hem yönettim. Etinden, sütünden, yününden faydalandım. Sanatsal da oldu hem.
Yılmaz Erboğan: Sanatma seviş, he he.
Sinan Çekin: Yılmazım, sen de bi film çekmiştin galiba?
Yılmaz Erboğan: Evet abi, sizinkiler yanında sözü olmaz ama, naçizane bi film çektik.
Güneydoğuda çektik. Çok emek harcadık, ama deydi galiba.
Seviş Ay: Niye oralara kadar gittin? Burada sevişecek kimseyi bulamadın mı?
Sinan Çekin: Olum bi dur! Okşama şu oyuncak ayıyı.
Seviş Ay: Kendi istedi abi.
Yılmaz Erboğan: Film doğu da bir kasabaya televizyon gelmesini konu alıyor, abi.
Seviş Ay’ın Cep Telefonu: Dürülülü, dürülülülü.
Seviş Ay: İzninizle, ooo Melike gülüm, nasılsın? Orada kal, alırım ben seni. Hangi okuldu? Temel Reis İlköğretim Okulu, tamam. Yat geliyorum, çünkü seni seviyorum.
Sinan Çekin: Ne o Seviş, gidiyor musun?
Yılmaz Erboğan: Neo Seviş, yerli matriks e e e he he he.
Seviş Ay: Baba gideyim be, sonra yine konuşuruz. Bi film daha çekicem ben nasıl olsa. Konu; bi adam varmış, sevişiyomuş sevişiyomuş, bi türlü aradığı tadı bulamıyomuş. Oldukça karışık, bayaa sanatsal bi film olarak, başrolde ben. Zor bi rol olacak ama, bakalım...
Sinan Çekin: Naapalım git bakalım, biz de Yılmazla pişti oynarız.
Yılmaz Erboğan: Piştiiiii, e e e...
2000 YILINDAN...
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
😀
güzel olmuş bence. deneme amaçlı falan mı yazdın yoksa devamı gelecek mi =)
*yılmaz erdoğan'ın kelime oyunlarını kullanman iyi olmus =) (tabi yazan hegel ise,.. yoksa kötü 😀 )
gun-ay-yıL
2000 yılında yazmıştım, Yılmaz Erdoğan'ın espirileri dahil. Kezzap'ın çekeceği filmin senaryosuna soyunduğumda -senaryo 3'lü olarak yazılmakta- arşivi karıştırırken gördüm. Sinemayla ilgili olduğu için de koyayım dedim. Kritik bir dönemden geçtiğimiz bu günlerde -zaman kavramı ne kadar izafi olsa da- biraz gülelim dedim. Kime dedim? Kendime dedim. Kendime dediysem, ben bir kişiden fazla mıyım?
Bunları Davutpaşa’daki küçük dükkânımda 2 saat içinde yazdım. (15:35) Burada internet, telefon, su yok. Akşam eve gittiğimde size göndereceğim. Elbette siz bu satırları okuduğunuzda ben evde olacağım. Ama bu, şu an dükkânda olduğum ve bu kelimeleri yazdığım gerçeğini değiştirmez. Şu an yazarken, tuşlara heyecanla basarken, sizin okuduğunuz an’a da gidebiliyorum. Böyle salakça bir yeteneğim de var. Ya da kendimi kandırıyorum ve kendimle böyle oyunlar oynamam beni diri tutuyor. Salaklığımı daha kendimden ne kadar saklayabilirim bilmiyorum. İşin aslını kendim bilip, benden saklıyor olabilir mi? Ben kaç kişiyim? Aynada hep aynı anlamsız bakan çirkin suratı görmeme rağmen, içimde kimler, hangi karakterler cirit atıyor? Bazen uzun süre, bedenime hükmedecek bir karakter şekillendirmekle uğraşıyorum. Bunu yapıyorum çünkü oturmuş karakterim uzun süre geri gelmemekte direniyor. Kaçığın tekiyim ben, özür dilerim. Kelimeler üzerinde, iki emeklemeye yeni başlamış haylaz bebek gibi, bir sağa bir sola giden gözbebeklerinizi görüyorum. Gözbebekleri burada sabitlenip duruyor. Çünkü yazı bitti. Kendimle çelişiyorum. Acınası açıklamalar yapmaya çalışırken kelimeler akmaya devam ediyor. Bu da yukarda yazdığım, ‘gözbebeklerin sabitlenip durması’ eylemini boşa çıkarıyor. Ama o an orada durulsa ve düşünülseydi cümlem doğru çıkacaktı. Boşa çıkan, bu cümlelerin yazarını tamamen değersizleştiren, yüz kızartıcı bir durum. Bu aşağılayıcı durumdan sonra daha ne yazabilirim bilmiyorum. Susmak/yazmamak, bir genç kız ürkekliği ve hüznüyle, ağlayarak yatağıma koşup ağlamak istiyorum ama delikanlılığa da toz kondurmak istemiyorum. Delikanlılığım vücudumun kaçta kaçına yayılmış. Bir delikanlının vücudunun ¾’ünün su olması da sinir bozucu. Ama beynim komut dinlemiyor, ya da beynim bu tür komutlarla durmamı engelliyor. Onun adına da özür dilesem? Beynimin yerinde koca bir haşlanmış patates olduğunu hayal etsem, onu devre dışı bırakabilir miyim? Bunu hayal edecek olan beynimse ne olacak, bunu kabullenecek mi? Ya karşı atak yapıp, bedenimi içi kuş tüyüyle –niye kuş tüyü?- doldurulmuş bir şekilde düşünürse? Ne düşünmesi? Düşünen ben değil miyim? Artık eminim: aynaya bakarsam hemencecik delirivereceğim. Her halükarda bedenim yaşamaya devam edecek. O zaman ona yatırım yapmalı. Ruhum bana var olduğunu ve bu saçmalıkların kendinden kaynaklandığını ispat etmezse, onu, beynime zarar vermekle tehdit edeceğim. Kim edecek? Ben mi? Ben neyden ibaretim? Biri bana dur desin, yalvarırım… (16:02)
Seeds Of Hate - EXODUS
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
dur desem duracak mısın?
durma abi, devam...
gerçekten çok sağlam kalemin var.. bencede devam..
ANKARADAN AYDIN
Seviş Ay: Baba gideyim be, sonra yine konuşuruz. Bi film daha çekicem ben nasıl olsa. Konu; bi adam varmış, sevişiyomuş sevişiyomuş, bi türlü aradığı tadı bulamıyomuş. Oldukça karışık, bayaa sanatsal bi film olarak, başrolde ben. Zor bi rol olacak ama, bakalım...
Issız adam 😀
gun-ay-yıL