Forum

bazıları neden oynayamaz?

35 Gönderi
23 Üyeler
0 Reactions
13.2 K Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Eli ayağı tutan herkes garson olabilir demişsin ya. Ben, en azından konumuz bağlamında yanıldığın fikrindeyim.

Garsonluk eğer bir meslekse, eli ayağı tutan herkes garson olmaya adaydır ama garson değildir. Bir süre garsonluk yapması gerekir. Çünkü garsonun tepsiyi tutuşunda, müşteriye davranışında, içeceği yemeği alışında verişinde bir pratiklik, bir "farkında olmadan doğruyu yapma" beden dili vardır. Erkan bir garsonu oynayacaksa, eğer senin belirttiğin gibi derse ki "elim ayağın tutuyor, garsonu rahatça oynarım, çalışmama gerek yok", yanılır. Çünkü tepsiyi tutuşunda bile onun garson olmadığı anlaşılır. Erkan bir süre tepsiyle gezecek ki, tek elinde içinde yemek olan 3 tane tabağı tutmayı öğrenecek ve o halde 20 metre hızlı adımlarla yürüyebilcek ki bir garsonu oynayabilsin.

Hemen canlı örnek: Şener Şen Çiçek Abbas'ta minibüs şoförünü oynar. Hareketlerine, aracı kullanışına, müşteri ile konuşurkenki ses tonuna/davranışına bakın. Benim de ehliyetim var, ben de o minibüsü kullanabilirim. (Hem de ehliyetim E sınıfı. 🙂 ) Peki ben binsem o koltuğa minibüs şoförü olur muyum? Hayır. Çünkü orada rahat davranamam. Senaryodaki repliği Görkem okur, Şakir değil.

Ha, haklı olduğun bir konu da "nasıl bir garson" olduğudur. Sıradan bir garsonu ya da garsonluğu sıradan olan bir adamı oynayacaksak benim dediklerim geçerlidir. Yok, "eşi tarafından dün terk edilmiş bir garsonu" oynamak gerekirse, benim söylediklerimin üzerine senin söylediklerin eklenmelidir. "Ne olacağından çok naısl oynayacağı önemli" demişsin ya. Yanlış anlamadıysam doğru bir örnek verdim.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 11/01/2010 11:57 pm
(@ibrahimeses)
Gönderi: 26
 

Bence oyunculukta çok çok önemli olan şey yedirmek ve timeing denilen şeydir.Oynanan role uygun devinimi alışılagelmiş olarak üretmesi gerekiyor oyuncunun.Burada ister istemez oyuncunun kaygılanmaması gerekiyor.Buda belki deneyimle alakalı diyebilir.Diğer yandan zamanlama çekimlerden dolayı sinemadan daha çok tiyatroda daha önemli..Sinemada es verme durumu kurguda hemen ortadan kalkabiliyor...
Birde bence oyunculukta uyumun müthiş bir önemi var.Ertem Eğilmez ''Hababam Sınıfı''nı çekecekken, gazeteye ilan veriyor oyuncu aranıyor diye.Kemal Sunal'da o zamanlar başvuruyor.Ama deneyim falan nerede?Öylesine biraz yani.Profesyonel ve amatör oyuncular biraraya gelmiş oluyor yani.Bu adamlar filmin çekileceği çamlıca kız lisesinde yanlış hatırlamıyorsam 2 ay kadar film falan çekmeden öylece kalıyorlar..Beraber yemek yiyorlar,voleybol oynuyorlar,yatıyorlar,kalkıyorlar...Filmin çekim sürecine ve oyunculuğa direk etkidir bence...
Dahasıda var ama bence bunlar önemli noktalardan birkaçı...

ESKİŞEHİR

 
Gönderildi : 18/04/2010 2:55 am
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

Konu dışı olacak biraz... Ama yukarda Kemal SUNAL ilgili bir kaç hata var....

Kemal SUNAL, Hababam Sınıfı için bu filme kadar deneyimini yok saymışsın. Canım ciğerim arkadaşım benim. Bu yazıları buraya yazıyorsun ve neti kullanabiliyorsun; neden bu kabiliyetini yazacağın şahıslar hakkında araştırma yapmak için de kullanmıyorsun.

Kemal SUNAL; Hababam Sınıfı'na kadar 12 tane filmde yer alıyor. Bunların 6'sı başrol diyebileceğimiz filmler.
İlk filmi Tatlı Dillim'de Zeki Alasya'nın vasıtasıyla katılıyor (Devekuşu Kabare oyuncusu olarak). Basketbolcu olarak, otobüsle köye geldikleri sahnede, Ertem Eğilmez tüm basketbolcu rolündeki oyunculara sen şunu diyeceksin, sen bunu diyeceksin der ve Kemal SUNAL'a replik kalmaz; sen de gül der. Ardından kendi filmini sinemada izlerken Kemal SUNAL'ın o gülüşü sinemayı salonundakileri gülme krizine sokar; Ertem Eğilmez bu durumu çok garipser. Sırf bu durumu gözlemlemek için bu filmi bir çok kere farklı sinema salonlarında da izler ama sonuç hep aynı salon Kemal SUNAL'ın bu gülüşüne yıkılır.
Ardından Kemal SUNAL'ı diğer filmlerinde de oynatmaya başlar ve yeni bir birliktelik oluşur.
Hababam Sınıfı için Kemal SUNAL'ı, Ertem Eğilmez bizzat seçmiştir. Dİğer amatör oyuncular gazeteyle bulunmuş olabilir ama çekirdek kadro bu gazete yoluyla seçilmemiştir. Hatta, filmdeki Tulum Hayri ve Dom Dom Ali karekteri için ilk cast Zeki ile Metin'dir fakat bu ikilinin başka çalışmaları olduğu için bu teklifi kabul etmezler.

Ek bir bilgi daha; Adile Naşit'in sorduğu soruya, sadece el kola ve mimik hereketleriyle anlamsız, konuşmadan cevap vermesinin çıkış yeri ise; Devekuşu Kabare'de rolü haber sunuculuğudur, sahne sırası gelmiştir. Haberleri sunmak için sahneye gelip masaya oturur ama repliğini unutur ve bu hareketleri yapar. Salon yıkılır, perde arkasındaki diğer oyuncular merak ederler Kemal'in sesi gelmiyor ve salon gülme krizindedir...Metin Akpınar, "salon aşırı çoşkulu olarak Kemal'e cevap vermişti, bizler ise şaşkındık" der...

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 16/05/2010 3:04 am
 Vlad
(@vlad)
Gönderi: 0
 

kendi gibi oynamamalı hiç kimse. yönetmen oyuncuya senaryodaki karakterin karakteristik özelliklerini %100 empoze etmelidir. kamera karşısında başka bir kişinin ruhundaysa bu oyuncu çok rahat oynar. daha az çekingen olur çünkü kendisi değildir o ve bu da doğlallığı getiir. ama oyuncuya hadi oyna rolün bu dersek kendi kişiliğiyle oynaması muhtemeldir. bu da gerginlik yaratır. rahat olamaz.

 
Gönderildi : 11/07/2010 4:36 pm
(@zywstone)
Gönderi: 15
 

Oyuncu bağlamında üstüme düşmez ama soru aklımda şöyle bir çağrışım yaptı. Yazmazdan önce kafamızda kuguladığımız şeyi oturup yazmaya başladığımız anda ilk düşündüğümüzden daha formel, daha klişe, daha abartı yazmamız gibi. Sadece kendimiz olmakla aşılabilir sanırım...

...
All the evidence is at hand now. I can be lynched
I earned the hatred of prostitutes
and the curses of virgins
...
Ismet Ozel

 
Gönderildi : 12/07/2010 2:25 am
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

kendi gibi oynamamalı hiç kimse. yönetmen oyuncuya senaryodaki karakterin karakteristik özelliklerini %100 empoze etmelidir. kamera karşısında başka bir kişinin ruhundaysa bu oyuncu çok rahat oynar. daha az çekingen olur çünkü kendisi değildir o ve bu da doğlallığı getiir. ama oyuncuya hadi oyna rolün bu dersek kendi kişiliğiyle oynaması muhtemeldir. bu da gerginlik yaratır. rahat olamaz.

Bu yazı tam olarak oyuncu olmaya aday, amatör oyuncular ya da oyunculuğa heveslenenler için olmalıdır. Aksi halde artık bazı şeylerin söylenmsi büyük yanlışlıktır. Kimse oyuncuya kendi gibi oynamamalıdır diyemez. Zaten oyuncu bunun farkındadır. Bilir ve bildiği için oyuncu olmuştur. Yoksa yaptığı mesleğin terim anlamı (oyunculuk) ile zaten ters düşer. Biraz daha açıklayıcı olması bakımından, insaların yürüyebilmesi için adım atması gerekir lafının yürüyen bir insana söylenmesi ne kadar gereksiz ise bu lafta oyuncu için söylenmesi o kadar gereksizdir. Bir ihtimal ki oyuncu kendisi gibi olarak da oynayabilir. Son zamanlarda sırf bu tarz projeler oluşmaya başladı.

Yönetmen neden oyuncu oynatır, istediğini %100 empoze etmek için değildir. Asla. Çok yanlış bir laf. Yönetmen aklındakini oyuncuya illa böyle yapacaksın şeklinde dayatmaz. Dayatma kelimesi, oyuncu ile yönetmen arasındaki ilişki için çok kaba ve monarşik bir yapı oluşturuyor. Oyuncuyu, kullandığın %100 empoze etmek kelimesiyle resmen yerin dibine sokmuşun. Oyuncu ipleri başkalarının elinde olan bir kukla değildir.

Yönetmen oyunun ya da filmin bütününde oyuncunun olması gerektiği durumları, oyuncu ile paylaşır, özel olarak burda şöyle yap böyle yap da diyebilir, ne bilim işte elini başına koy gibi (bunlar dayatma kavramı içinde olmaz). Oyuncu ise yönetmenle konuştuğu karekteri, kendi düşlediği karakter oluşumunu fiziksel olarak dışa vurumla gerçekleştirir. Ortaya çıkan karakter büyük çoğunlukla oyuncunun eseridir. Yönetmen sadece aklındakini ona söyler, fikir verir ve ortaya çıkabileceği karakteri büyük olasılıkla tahmin eder.

Örnekler: Avrupa Yakası Burhan Altıntop tipi için. Yönetmen nasıl %100 empoze etmiş olabilir. Bu sözle, ortaya çıkan tipte Engin Günaydın'ın yeteneğini öldürmüş olursun. Hele ki dizi içinse her böümde karakter ya da tip yönetmenden uzaklaşır ve oyuncuya biraz daha yaklaşır. Yönetmenin ilk oluşumu için verdiği fikirle 20 bölüm sonunda oluşan tipte farklılıklar gözükür. Hatta bir aşama daha yazayım, oyuncu bile şaşırabilir; İlk düşledği karakter ya da tipin 20 bölüm sonunda gelmiş haline...

Bir örnek daha (biraz farklı boyut olabilir) Şener Şen'in Namuslu filmindeki yürüyüşü ile Kabadayı filmindeki yürüyüşü aynıdır. Giovanni Scognamillo, "Türk Sinemasında Şener Şen" adlı kitabını okyabilirsen daha iyi anlarsın.
oyuncuya hadi oyna rolün bu dersek kendi kişiliğiyle oynaması muhtemeldir. bu da gerginlik yaratır. rahat olamaz.

Abi yapmayın, etmeyin. Oyuncudan konuşuyoruz. Terimin lisanı bile farklı değil. Oyuncu.
Bu kadar hafife alınır mı bir filmin, oyunun en büyük demirbaşı.
Oyuncular için bir şey söylenecekse lütfen ayırt edin! Bu mesleği yapmayı düşünenler, hevesliler için söylenmiş sözleri; oyuncuları değerlendirme kıstası ya da öğüt olarak derlemeyin. Büyük bir hata olmuş bu yazı.

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 12/07/2010 4:12 am
(@emre_gss)
Gönderi: 0
 

ben kendimce şöyle açıklayacak olursam..

Dışarda bir röportaj yapıldığında veya bir dizi çekimi.Herkes neden toplanır etrafa..
Cevap: Merak...

İnsan TV de izlediği şeyi..Canlı görme fırsatı yakalıyor.Ve buna dahil olmak istiyor..Ve AA nasılmış dercesine gidiyor..

Bu örnekle varmak istediğim sonuç..Kameraya karşı olan merak..
Sanki ilk çağlardan birinin eline 3G li bir telefonla..Mağradaki karısıyla konuşturmak gibi birşey..Bilmem anlatabildim mi.

Dediğin gibi Minübüs şöförüne diyoruzki
Seni kameraya alıcam..doğal takıl..

Ama adam doğal olmazki..

Kendi içinde
-Ulan beni kameraya çekiyorlar..Beni izleyecekler..Gibisinden panik olacak

Ve psikolojilerindede..Bende oyuncular kadar oyunculuk yapabilirim..Ne var yani..Dedikleri zaman Hepten doğallıkdan çıkıp..Kendilerini bir role bürüme kompleksi çıkıyor..Ne kadar doğal dur desenizde olmuyor..

YANİ KISACA NEDEN : KAMERAYA ALIŞKIN OLMAMLARI..

Orda delik gibi birşeyin içinden beni çekiyorlar lan.. Dediği sürece..Arkasında veya yandan onun hal ve hareketlerini kaydeden birşey olduğunu bildiği sürece VE buna alışmadığı sürece doğal davranmak imkansız..istisnalar TABİKİ hariç

iyi geceler.

Birazdan arkama döndüğümde orda olmayacağını biliyorum..Ama bilmeni istediğim bir şey var..Ben her döndüğümde orda olmanı diliyorum.. -emre

 
Gönderildi : 12/07/2010 5:27 am
 Vlad
(@vlad)
Gönderi: 0
 

HKK konu başlığı açan arkadaşın yazdıklarını bir oku istersen. bir garsona rol vermekten bahsetmiş. yani prof bir oyuncudan bahsetmemiş. yani oyuncu olmaya aday amatörlerden bahsetmemiz doğal.
Amatörce konuşma bence. bu işler o kadar basit değil.Oyuncuya mutlaka senaryodaki şahsın özelliklerini empoze etmek gerekir. iyi bir oyuncu karakteri oynar kendisini değil. charles theron monster filminde 100 de kaç kendi kişiliğinden bişeyler katmıştır sence? orda bir seri katil vardır ve onu en iyi şekilde canlandırabilmek için aylarını harcamıştır canlandırdığı karakter gibi yaşamıştır. nasıl oynayacağını söylemek, dayatmak oyuncuya hakaret demişsin ; ( ya da aynı kapıya çıkan bisürü şey) yani diyosun ki bütün dünyadaki bütün oyuncular oskarlık yetenek. 😀 tabi böyle olunca ne gerek var dimi şöle yap böle yap demeye. hakarettir bu. hatta oyuncu yönetimi diye bir şey de yoktur. yönetmene de gerek yoktur galiba. şunu unutma dayatma olmalıdır. oyuncu oynamıyorsa olmalıdır bu dayatma. duvar filminin kamera arkasını tavsiye ederim. enseye atılan sert bi osmanlı tokadı etkisi yapar enazından uykudan uyandırır 😆 oyuncular ilah değildir, oyuncu karakteri oynamalıdır. oynattırılmalıdır bu da yönetmene düşer.. lütfen doğru bilgiyi yanlışmış tavırlarla geri döndürme. anlıyorum hem de çok iyi anlıyorum ; duygusal davranıyorsun bu işe gönül vermiş havasındasın.. bu yüzden susuyorum uzatmıyorum...

 
Gönderildi : 12/07/2010 9:26 pm
 HHK
(@hhk)
Gönderi: 0
 

bu yüzden susuyorum uzatmıyorum... ama sen böyle dersen ben üzülürüm şimdi 🙂

Önce bazı şeyleri düzeltelim...

Yazımda açıkça yer alır ki, amatörler, hevesliler ayrıdır ve bu yazı bir ihtimal oyuculara yönelikse aykırı olduğu savunulmuştur. Eğer yazın amatörler içinse tezat düşmüyoruz demektir. Enjeksiyon abimizin yazısını daha önceden okumuştum; ama ben senin yazdığının bu yönde olduğundan şüphe duymuştum. Bu yüzden şöyle de bir giriş yapmıştım: Bu yazı tam olarak oyuncu olmaya aday, amatör oyuncular ya da oyunculuğa heveslenenler için olmalıdır. Aksi halde artık bazı şeylerin söylenmesi büyük yanlışlıktır.

iyi bir ouncu karakteri oynar kendisini değil. charles theron monster filminde 100 de kaç kendi kişiliğinden bişeyler katmıştır sence?

Ben böyle birşey mi dedim? Oyuncu kendisini oynamalıdır demedim... Sadece bir ihtimal (daha açıklayıcı olması için özel durumlar ve özel istekler için isimleri aklıma gelmeyen, zaten kendileri de pek fazla gündemde olmayan bir kaç filmde yönetmenin isteği üzerine oyuncular kendisi gibi olmuşlardır)...
Oyuncuya mutlaka senaryodaki şahsın özelliklerini empoze etmek gerekir. amatörce konuşma bence. bu işler o kadar basit değil. Bunu bana hitaben mi söyledin, pek anlayamadım ve yazdıklarımla bağdaştıramadım.
charles theron monster filminde 100 de kaç kendi kişiliğinden bişeyler katmıştır sence?... Oyuncu kendi kişiliğinden katar demedim. Ha katabilir ama bu yazdığınla sanki oyuncu hep kendi kişiliğinden bir şeyler katar, bu katılım ortaya çıkan karakterin kendisidir, demişim gibi oluyor.

Söylemek ile dayatmak ayrıdır. Bunları yazımda da ayrı tuttum. Yönetmen oyuncunun her şeyine karışabilir. Yukarda verdiğim kısa örnekte de elini başına şu şekilde al, ne bilim şu tonlamada söyle, sesini titret, önce sağ gözünden yaş gelsin sonra sol gözünden yaş gelsin (abartayım ki ilişkiler biraz daha ortaya çıksın).

Şimdi dayatma meselesini biraz daha açalım.

Genelde yeni film çekmeye başlayıp, yönetmen rolünü üstlenen arkadaşlarda; yönetmenin oyuncudan beklentisi, kafasındaki karakteri bire bir canlandırması, onun gibi konuşup, onun gibi hareket etmesi oluyor. Tabi ustalaştıkça ve zamanla yönetmen bu durumun yanlışlığını anlıyor.

Dayatma dediğim gibi çok kaba… Yönetmenler, oyuncuya bu dayatma sayesinde her şeyi yaptırabilecekmiş gibi geliyor. (Tavanda yürü ulennn, al sana şıraakkk)…

Senaryo okumaları, provalar sayesinde, karakterin nasıl olacağı yönetmen ve oyuncunun hemfikir olmasıyla bir çizgiye sokulur. Bu aşamada yönetmen ile oyuncu arasında iletişim ve anlayışta sorun oluyorsa; e o zaman yönetmen başka oyuncu aramaya başlar artık. Çokça duyarız ki yönetmenin elinde iyi bir hikaye vardır ve bunu oynayacak oyuncuyu bekler. Ta ki beklentisini (oyuncusunu) bulursa, gözü gibi baktığı raftan hikayesini sete büyük bir heyacanla taşır; filmini çeker. Ama bunu düşünmeye ve yıllarca beklemeye ne gerek var değil mi? Rafın yanındaki gardolapta baba gibi dayatma var. 🙂

Her oyuncu Oscar'lık meselesi ise; Bay Kerro çok iyi bir yönetmendir ve Oscar almıştır. Sol elinde Oscar ile mikrofonlara bu ödülü oyunculara yaptığım dayatmalara borçluyum. Çok iyi dayatırım ben kendim. Yapamıyom diyen bir oyuncu varsa, harbi ve bol efektli dayatmalarımla bir Oscar daha kazanabiliriz, o da büyük sükse yapar... Şeklinde de olabileceğini düşünmüyorsun.
hatta oyuncu yönetimi diye bir şey de yoktur. yönetmene de gerek yoktur galiba. Bunu ima edebilecek bir yazı da yazmadım. Gene çok hatalı bir yazı yazmışın.

anlıyorum hem de çok iyi anlıyorum ; duygusal davranıyorsun bu işe gönül vermiş havasındasın..
Havasında mıyım? Havalara gel emiiii... 🙂

Not: HKK değil; HHK... 🙂 Lütfen biraz daha dikkat...

- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)

 
Gönderildi : 12/07/2010 11:46 pm
(@adwatch)
Gönderi: 25
 

Bazıları neden oynayamaz...

Bir çok şey sayılabilir;

Yönetmen tam aktaramamıştır, oyuncunun algı kapalıdır, oyuncu kasılmıştır, yönetmenin egosu tavandır oyuncuyu ezer vs.. vs..

Asıl önemli olan soru bence yönetmenin ne istediğidir. Başlıktaki problem DOĞAL ve OYUNCULUK diye iki ayrı nokta...

Gerçek garsonu filme koyup habersiz çekerseniz zaten oyunculuk olmaz... Oyuncu dediğimiz kalıb, oynayan kişinin yarattığı kendinden çıkarttığı bir form dur diyelim. çok iyi oynasa çok doğal oyana da yinede filmin sonunda " adam çok doğal OYNUYOR" diyoruz. oynamak o yüzden oyuncu... oyuncuyu elastik olarak düşünülmeli bence. garson dersin garson olur. Katil dersin katil olur. Oyuncudur işte.

Asıl problem şudur;

Doğal garson [gizli çekim] mi yoksa Al pacino'nun yarattığı[herkes bildiği için bu ismi seçtim] garson mu önemli... Yönetmen bunu seçmeli... Gerçek babamı yoksa Tamer Karadağlı'nın BABA rolu mu.... Bu yönetmende ve doğru castta bitiyor iş. Ben bir katil i oynatıcak olsam atıyorum İlker Aksum'un katilini görmek isterim. Tutupta önceden cinayet işlemiş birini napim. Yıllarca garsonluk yapmış bi adamı değil yıllarca oyunculuk yapmış bir adamın garsonunu izlemek daha keyiflidir.

Dediğim gibi bazıları neden oynayamaz, bir çok bahane bulunabilir. Yani " ışık gözümü alıyor " deyip oynayamayan bile olabilir. Çünkü doğru cast doğru yönetmen yoktur orda... oynayamamak bahanedir..

[ Tamamen kendi düşüncelerimi aktarıyorum..... Ben kimim... Sıradan izleyici... ]

Lütfen yazdıklarım bu şekilde değerlendirilsin...

 
Gönderildi : 08/10/2010 6:34 am
(@sentetix)
Gönderi: 0
 

bence dolmuş şöfürünün kendini oynayamaması dil bilmek gibi geliyor.anlatması çok zor.yine de deniyim.
şimdi her zaman denir ya kafanın içinden şunları şunları söylüyüm dersen yabancı dil öğrenemezsin direk onu düşünmelisin diye.ahanda çıkış noktası bana kalırsa burası. yukarıdaki arkadaşlarında da dediği gibi bilinç dışı gerçekleşen bir eylem olan garson ya da dolmuş şöförü olma olgusu olaya bilinç girince yani şunları şunları söylemeliyim diye kafanın içinden geçince işler tersine dönüyor.her zaman yapılan şeyler yapılamaz oluyor. bence burada yönetmenin yapması gereken şey oyuncuyu bilinçten tekrar uzaklaştırmak.olması gereken karakterin psikolojisine yerleştirmek.kendinden uzaklaştırmak role sokmak.ister nasıl bir psikolojide olması gerektiğini anlatsıun isterse karakter kişi neler yapar onlardan bahsetsin örnek teşkil etmesi açısından yani karakteri bu diye önüne koysun.sonrasında oyuncuya bırakmak.şöyle söyle böyle söyle dememek.doğaçlama oynasın.istenilen temayı anlatmasını istemek.iyice mi karıştı yoksa fikirlerimi anlatabildim mi bilemiyorum

Kafalar paylaştıkça güzelleşir. @beta

 
Gönderildi : 16/01/2011 1:41 am
(@homeros)
Gönderi: 0
 

Benim daha garip bir durumum var. Kamera karşısında gayet rahat davranabiliyorum ve iyi oynayabiliyorum. Lakin seslendiremiyorum. Yani kamera karşısındayken sesimde gayet iyi, yani -bu benim fikrim değil o kadar da narsist değilim- bazı arkadaşlar falan yabancı animasyon seslendirebilirsin sen falan derler. Amma velakin kamera falan yok iken mikrofonun başına geçtiğimde nasıl desem acayip feminen bir ses tonu ve diksiyona dönüyor, sesim kısık oluyor yani kısaca telefon sapığı gibi konuşuyorum. Ben asıl bunu merak ediyorum?!?

 
Gönderildi : 16/01/2011 3:03 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Sesinle, aksanınla, tonlamanla ilgili şüphelerin olmalı. Bu yüzden rahat olamıyorsundur. Ve unutma ki, insan sesini dışarıdan sadece bir kayıt cihazı yardımı ile duyablir ve herkesin sesi kendine garip gelir. Bunda bir gariplik yok. 🙂

Oyunculukta bir büyük sorun da oyuncu seçimi meselesi. Hangi role kimi seçtiğin. Ve 2 açıdan. 1- Tipi, görünüşü, ses tonu. 2- Oyunculuk tarzı, becerisi ve performansı.

Herkes kızar, sinirlenir. Ama herkes de farklı kızar ve sinirlenir. Sen benim yüzümü yazdığım karaktere uygun görürsün ama kızdığım andaki halim senin karakterine uygun değildir. Ya da yüzüm istediğin gibi değildir ama tam da yazdığın karakterin gibi kızıyorumdur. BU ayrıntılar çok önemli. Role uygun biri seçilmediğinde, (iki açıdan da ya da herhangi bir açıdan) istediğin kadar iyi yönet oyuncuyu ya da oyuncu istediği kadar çabalasın ortaya iyi bir iş çıkmaz. Hatta bazen yazılan roller, oynayan oyuncuya göre değiştirilim, güncellenir.

Ve ilginç bir soru da şudur: Bir senarist, herhangi bir karakteri bir oyuncuyu düşünerek yazmalı mıdır yoksa yazmamalı mıdır? Bu soru değişkendir. Kimi oyuncu bilinirse yazarken, daha iyi sonuç çıkar denir. Kimi de aksini düşünür.

Karakteri oynayacak oyuncu belliyse yazarken yazar oyuncuya göre rolü yazar, karakterle oyuncu arasındaki bağ daha sağlam olur. Ama bu kez oyuncunun yorum katmasından, bu zengilnikten/olanaktan feragat edilmiş olunur. Oyuncu bilinmez ise, yazılan karakterle oyuncu arasında uyum sorunu çıkabilir ama oyuncunun karaktere katacaklarından yararlanılır, karakter ve film zenginleşebilir. Değişken, ilginç bir denklemdir bu. Kesin bir doğrusu yoktur sanırım.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 16/01/2011 4:18 am
(@homeros)
Gönderi: 0
 

Ben şahsen genel de kafamda bire bir gerçek bir oyuncu canlandırmak yerine ya kendimi düşünüyorum ya da kendi yarattığım bir karakteri. Yoksa gidip Brad Pitt veya Kıvanç Tatlıtuğ diye düşünmüyorum. Genelde çoğu hikayemi tam kendimle ilgili şeyler düşünürken bulduğumdan karakter olarak kendimi düşünmem tepkiler, diyaloglar vs. açısından daha kolay ve gerçekçi oluyor diye düşünüyorum. Ama tabi şöyle de bir laf var -yanlışta hatırlıyor olabilirim ama buna benzer birşeydi- "İyi bir hikaye bize yazarın anlatmak istediği gerçekleri anlatır, kötü bir hikaye bize yazarı hakkında ki gerçekleri anlatır".

Neyse sese gelince. Yok zaten o sesin farklı algılanması olayına alıştım, sorun o değil. Yani kamera önünde kaydedilen sesim ile sadece mikrofon ile kaydedilen arasında dağlar kadar fark var. Birinde kelimeleri yuvarlayarak inanılmaz kısık bir sesle konuşuyorum -bir nevi bir telefon sapığı ile tv'de hemen her gün dönen kalıplaşmış gay karakterin konuşma biçiminin bir karışımı gibi adeta- Çok garip, ben de anlamadım kısaca. Kamera önünde iken gayet rahatım yoksa...

 
Gönderildi : 16/01/2011 4:44 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

İyi kötü hikaye yorumları bana pek de ikna edici gelmedi....

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 16/01/2011 4:51 am
Sayfa 2 / 3
Paylaş: