müzik yapımı ve müziğin teorsine hep kedi gibi uzaktan bakıyordum ve hep en sona bıraktım..zor sanat
bir yönetmenin bir sahnenin duygusunu yada senaryodaki olaylara göre bir müzik yapma olgusunu tam çözemedim. müzisyen ve yönetmen yan yana gelip.aşağıdaki videodaki bir çalışmamı yapıyorlar? orda ne yaptıklarını tam çözemesemde..yapılmamışı yapmaya çalıştıkları aşikar
şunu söylemek istiyorum..yönetmenin mutlaka müzik altyapısından haberi olması gerek doğru mu?
videoya bakıp gaza gelmedim ama müzik olayını biraz anlamam gerekli, müzik teorisi üzerine bir çok makale okudum. ilk 2 sayfasından sonrası karışıyor. müziğin temelini, müziği oluşturan kavramlar, mix,kayıt,mastering nedir endüstrumanlar neye göre?nasıl seçilir
basit bi soundtrack oluşturmak için neleri bilmek gerek?.nerden başlamak gerek?..aşamaları neler? çok derin bir konuyu basitmiş gibi soruyorum ustadlar kızabilir ama biraz basitleştirerek açıklayabilirseniz güzel olacak..genel olarak kavramak istiyorum detaylarını zaten araştırarak ulaşabilirim.
ayrıca müzik yazılımlarına baktım fl studio,mixcraft cubase hangisinden başlamak doğru olur. bir ton yazılım kurmak istemiyorum. sesle ilgili işlerin çoğunun altında kalkabilecek özelliklere sahip bir program önerirseniz iyi olur. tamamen onun üzerine odaklanıp basit ve klişede olsa bişeyler yapmak gerek.
son bi sorum sezen aksunun şarkılarını ölümsüzleştiren şey nedir? 10yıl öncede 10 yıl sonrada tadı hiç değişmiyor şarkıların.
yıllar geçsede hep dinlenilen bir şarkı nası olur.
Hem tekniği sormuşsun hem ruhu bu kez. Tekniği anlatabilirim ama ruhu asla.
Yıllar önce ilk defa müziğe biraz ciddi anlamda yaklaşıp bir klavye alıp kendimce öğrenmeye çalıştım bir süre. Bir süre parmaklarım klavyede gezince bir şey farkettim: bu işin altında matematik var. Yani hem bir sistem söz konusu hem de beynin hem motor kısımları hem de matematik kısımları koordine çalışmalı. Parmaklar gittikçe şekil alıyor, daha önce yapamadığı şeyleri (sol elin farklı sağ elin farklı işlemesi ya da bateride eller ve ayakların farklı işlemesi vb) zamanla yapmaya başlıyor. Bu da aslında beyinde bir şeylerin değiştiği anlamına gelmekte. Yani nasıl fiziksel ya da sportif bir beceri devamlı uğraşarak o kas ve kemiği geliştiriyorsa aynı şekilde onların denk geldiği beyin bölgesi ve civarı da değişip gelişiyor. Sonra defalarca olduğu gibi devam edemeyip bıraktım üretken olmayı. Sonra yine bu kez elektro-akustik ve elektrogitarla başladım ama bu kez bilgisayar desteği vardı. Yine parmaklar nasır tuttu, hareketler zamanla beceri kazandı ama sporu bırakınca hamlanan kaslar gibi pratiği bırakınca bunlar da gittiler yine. Bundan sonra ancak arada bir klavye ve bilgisayar ile ufak tefek melodisel şeyler, adını ve tekniğini bilmediğim şeyleri kendim yapmaya çalıştım. Müzik büyük iş. Matematik ve fizik boyutu ile ancak pratikte iyi bir müzisyen olabilirsin. Gerçek yaratıcılık ise yine ruhta bitiyor. Onu yapıp yapamayacağım ise ancak tekniği oturtunca söz konusu olacak. Bu nedenle can atsam da müzik beni korkutuyor.
Sİnematik müzik ise bir açıdan bu süreçten farklı. Aslında müzik müziktir denebilir ama sinematik müzikte görsel olana uydurma, ona mood yaratma gibi bir durum var. Bu nedenle sinema müziği ile montaj (editing) elele gitmeli hatta ikisi birarada yapılmalı. Bugüne dek gördüğüm kadarıyla burada genelde iki yaklaşım var:
1) Montajı bitmiş bir film ya da sekans için müzisyen(ler) bir şey ortaya koyarlar. Genelde olan bu. Hollywood filmlerinde de önce montaj biter, sonra ansamble toplanır ve besteci/yönetmen ile resmen ekrana bakıp operavari bir durumda seslendirirler. Bu bana biraz ticari ve aldatmaca geliyor. Genelde Dİsney filmlerinde falan çok kullanıldığı için olsa gerek. Bir de olaya denk çalmak durumunda oldukları için sanki bağımsız değiller gibi. Yine de en standart olanı bu. Demek ki burada müzisyene düşen de filmi hissetmek, onun temposuna ve havasına girmek ve ona denk bir şey üretmek. Bu tür müziği biraz gizli yani sübliminal buluyorum. Sıradan izleyiciler bu nedenle asla ve asla müziği farketmezler ve birisi "muhteşem bir skoru vardı filmin" deyince ne anlatıldığını anlamazlar. Nasıl montajı farketmek zaman, deneyim ve ilgi istiyorsa bu da geç farkedilen ya da öğrenilen şeylerden.
2) Müziği esas alarak montaj yapmak. Zaten montajın kendinde bir müzik, tempo ve ahenk var. Bunlar müzikal nitelikler. Bunu esas alınan bir müzikal esere uydurmak da mümkün ama bunu yapacak adam yani editör bizzat sanatçıdır işte. Bu daha nadir bir durum ve bu durumda müzik daha merkezi ve daha duyulur bir konumda. Yani burada sanki sübliminal etkiden çok bilinçli bir durum var.
Güzel şarkı nedir bunun tanımını yapamıyoruz. Biz Sezen Aksu'yu seviyoruz çünkü Sezen Aksu genelde "yaşanamayan aşklar" şarkıları yapmakta ve toplumsal baskı ile istediğini yapamayan bir nesil ancak ve ancak bunu halinden anlayan şarkılarda bulabilirdi. Bu nedenle S.Aksu çok "damardan" vurdu bizim ülkeyi ama günümüzün daha rahat gençliği için bu bence geçerli değil. Onlar için Aksu bizim için eski siyah beyaz Türk filmleri gibi buğulu ve melankolik ama anlayamadığımız bir şey. Bu nedenle Sezen'in bazı şarkıları daha zamansız ve evrensel olsa da (Amman amman vb) diğerleri zaman geçince daha melodik kalacak gibime geliyor. Artık toplum öyle düşünmüyor ya da hissetmiyor. Belki ileride bir toplumsal geri dönüş olur ve o zaman yerine tekrar oturur Sezen ama şu anda geride kaldı.
Belki de hatalıyımdır.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Fulgura yine çok güzel anlatmışsın..bi kaç kere üzerinde ince ince düşünmem gereken noktalar var onları daha sonra eklerim.
sen müzisyensin ve yönetmenim
atıyorum örnek bir sahne var
45 yaşlarında devamlı öksürerek kan kusan bir kadın,gecenin bir saatinde öksürerek uyanıyor..o sırada gözleri tavanda oluşan gölgeye takılıyor..gölgede bir melek(azrail) silueti görülmekte ve gölge sanki hafif hareketlerle onu seyrediyor gibi..ona birşeyler anlatıyor
kadın göz kapaklarını hiç oynatmadan,göz bebekleri titreyerek,i öylece korkarak bakıyor..
dışardan rüzgarın savurup,kırıp parçaladığı şeylerin sesleri geliyor..rüzgar pencereyi zorluyor içeri girmek ister
gibi
bu sırada kadının kafasında düşler geçiyor..
pişmanlığı ve geri dönüşü olmayan bir anın çaresizliğinin anlatan bir enstramantel bir müzik çalmalı
en sonun rüzgar pencere kırar gibi açıp bütün rüzgar odaya doluyor..
kamera önce pencereyi, sonra siluetin kaybolduğu tavanı gösteriyor..en son yatağında gözleri tamamen kapanmış nefes almayan ve gülümseyen bir kadın..görünüyor..
bu olanlar sırasında arkadan enstrumantel bir müzik çalacak
burada azrailin geldiğini, anladığında.. geçmişe ait bir pişmanlığı ve en son teslim oluşundaki. ruh durumunu anlatmak istiyorum.
sen olsan nasıl birşey yaparsın.. nerden başlarsın sadece görüşünü merak ediyorum..benim anlatıgım gibi basit ayak üstü olacak birşey degil tabiki
Disney tarzı, hissettirmek bir yana bence sinir bozucu. Kurgunun müziğe uydurulması çok daha sağlıklı. Çünkü müziğin kendine göre bir akışı var, hatta görüntülerden daha zengin bir akışı var. O yüzden kurguyu müziğe uydurmak, kurgunun iskeletine et giydirmek gibi, acaba ruhuna beden giydirmek daha mı doğru tabir olurdu...
Ha, bu durumda müzik önce mi bestelenmeli? Şöyle bir yol olabilir. Kurgu yapılır, müzik bestelenir(kurgunun akışına göre değil, kurgunun akmak istediği akışa göre) sonra tekrar kurgu yapılabilir. Ama bunlar çok özel sahneler için yapılacak şeyler zaten.
Çocukluktan itibaren müzik ilgi çekmiyorsa, tekrar tekrar dinlemiyor veya hissedileni yansıtmak için eller klavyeye(örnek piyano) falan gitmiyorsa, müzik yapımını çok da dert etmeye gerek yok.
Bir yönetmen bir Composer'e, "ben burada şunu hissetmek istiyorum, bu sahne için bana bunu destekleyecek bir müzik yap" diyebilir. Sonra, yok "bu aşırıya kaçıyor", yok "bu istediğim şey değil" diye, sahnedeki istediğin etkiyi bulana kadar Composer'i çileden çıkarana kadar iş yapılabilir. Ama şöyle bir ihtimal var, eğer çocuklukta dediğim gibi, bir müzik kulağı yoksa, yönetmen büyük ihtimalle yapılan ilk müziğe tav olacaktır.
Mesela Yahşi Batı müziği için, Osmanlı ile Western müziğini tek parçada çalmaya çalışmışlar. Fikir kiminse artık, iş Composerin
Her birine ayrı ayrı doküman yazılabilecek sorular gelmiş.
Bir yönetmenin müzisyen olması, kişisel kanaatime göre gereksizdir. İyi bir müzik dinleyicisi olarak kalması kafi. Her şeyi yapabiliyorsa ne ala ama ben 2 yıldır tam zamanlı müzisyen olmak için vakit harcıyorum ve bu işin sonunu göremiyorum. Müzik teorisinin yanı sıra teknik gelişmeleri takip etmek, programları eklentileri, elektronik cihazları kullanmayı bilmek gerek. Kısaca, başladıktan sonra bitişi yok. Yönetmenlik için de bundan farklı olduğunu sanmıyorum. İkisi de ucu bucağı görünmeyen ayrı deryalar. Müzisyen için, yüzeysel bir film bilgisi, yönetmen için de yüzeysel bir müzik bilgisi yeterlidir, hatta en uygunu budur bana göre. Müzik teorisi beni de sıkıyor mesela, aldığım çoğu kursu, izlediğim birçok videoyu yarıda bıraktım. Teoriyi bilmek müzik yaparken büyük fayda sağlasa da, müzik yapmak için şart değil. Filminin müziğini kendi yapmak isteyen yönetmen sample'ları nasıl kullanacağını bilse yeterlidir. Midi üzerinden besteleme, kağıt kalemle beste yazmak gibi farklı bir uzmanlık.
Mix, adı üstünde karışım demektir. Yapılan işlem de mixing. Misal, vokal düşük kalmıştır onun sesini biraz açarsınız. Bu arada yaylılar çok yüksektir, onları kısarsınız vs. her kanal için bir ses düzenlemesi yapmaktır kısaca. Tabii bu kadar da basit değil. Davulları yükseltmek istiyorsam ama bu kez de 0db'i aşıyorsam, compressor veya limiter kullanmayı bilmeliyim. Davullar normal ama arada bir fazla yüksek geliyorsa eq ayarlarına bakıp bazı frekansları kısmalıyım. Üzerine günlerce video izleyebilir, her müzisyenden farklı ipuçları alabilirsiniz. Bir kadının makyaj yapmasına benzetebiliriz, hemen hemen aynı etkiyi verir. Yani duyulan sesler temelde aynı olmasına karşın, bazı kısımlar öne çıkarılmış, bazıları arka plana atılmış olur.
Mastering ise mixing sonrası. Makyajı biten kadının fotoğrafını çekip, onu photoshop'ta daha güzel hale getirmek gibidir. Her müzik türü için farklı mastering ayarları vardır. Hatta her şarkı için değişir. Bu noktadan sonra müzik sunuma hazır hale gelir. Dinleyen ister evinde, ister arabasında, ister kulaklıkla dinlesin, müziği her ortama uygun hale getirmektir. Örnek olarak stereo etkisi daha çok artırılır, yine eq ayarı yapılır, gereksiz frekanslar kısılır, harmonizer ve reverb gibi eklentiler kullanılabilir.
Basit bir soundtrack oluşturmak için önce de söylediğim gibi sample'ları kullanmayı bilmek yeterli diyorum yine. Ücretsiz olarak sunulan pek çok sample paketi var. Bunlardan faydalanılabilineceği gibi dışardan alınan bir kayıt veya kayıtlar da kullanılabilir. Adobe audition yeteri kadar iyi bence. Ses düzenleme açısından da yeterli.
Sinematik müzik konusunda biraz hak yeniyor aslında. Son aylarda çokça meşhur bir kelime ve hemen her sample paketinde cinematic sound diye yazıyor. Enstrüman çalmaya başlayan bir kişi kafasına göre bir şeyler çalıyor, sonra onu hiçbir tarza oturtamayınca, e buna benzer film müzikleri var, film müziği yaptım ben diye atıyor soundcloud'a. Belki haklılar, tam ona uyacak sahneler de çekilebilir ama benim bildiğim, sinematik müzikte esas olan bir duyguyu duyurmaktır. Müzik kendi başına bir hikaye anlatabilir ya da anlatılan hikayeye destekçidir. Fakat görüntünün önüne geçmemelidir. İzleyici film içindeki müziği duymalı ama dinlememelidir. Ben naçizane kendi adıma bunlara dikkat etmeye çalışıyorum.
Müzik yazılımı seçmek de araba seçmek gibidir. Neticede hangi programı kullandığınız değil, yaptığınız müzik önemli. Aynı müziği farklı programlarla yapmak mümkün, en iyi, en basit program tamamen kişisel tercih olarak kalıyor. Hatta bi noktadan sonra programınız kişiselleşiyor ve bir başkası o programı küçümsediğinde karşılık veriyorsunuz. Benim programım seninkini döver tarzı tartışmalar çok. Her programın artısı ve eksisi var. Fiyatları farklı. Tek program kullanma zorunluluğu da yok üstelik. Mesela Hans amcamız Pro Tools ile Cubase kullanıyor. Yaptığı şeye rewire deniyor. Misal pro tools'ta aldığı kayıtları cubase içinde mixing'e sokuyor. Ben hemen hemen tüm daw'ları test ettim, en son Studio One'da durdum. Eğer sadece kayıt yapacak vst eklentiler kullanmayacaksanız Prime sürümü ücretsiz, tavsiye ederim. En ucuz, pratik ve son teknoloji bir program olarak da Reaperderim. Deneme sürümüyle full sürüm arasında fark yok. Sadece açılışta satın almanızı öneren 5 saniyelik bir pencere var. Fl studio, ableton live gibi programlar bana hep karışık görünmüştür. Size göre değişebilir. Bu işe başlayacaksanız herhangi birinden başlayıp kurcalayın, beğenmezseniz diğerini denersiniz. Bu arada ihtiyaçlarınızı da belirlemiş olursunuz. Fakat uyarayım, her daw kendi içinde bir sürü enstrüman ve eklentiye sahipse de, kısa süre sonra onlar size yetersiz gelmeye başlayacaktır. Veyahut vsti çeşitliliklerini görünce kafanız karışacaktır. Örneğin, keman sesi isteyeceksiniz, hangi library'yi almalıyım diye bir başlık açarsınız. Yani bu noktadan sonra tonla yazılım kurma yoluna giriyorsunuz. Basitlik konusunda tekrar edeyim, çoğunluk kullanıyor diye söylüyorum audition yeterince iyi bir program. Diğer türlü, müzisyen olmaya başlarsınız.
Tadı değişmeyen şarkılar konusunda Pat Pattison'dan öğrendiğim bir şey; orkestral bir alt yapısı olan eserler kolay kolay eskimez ve farklı versiyonları farklı tatlar verir. Tarz olarak sevmesek bile bu türdeki şarkılar bizi rahatsız etmiyor. Çoğu pop veya elektronik müzikteki gibi loop'lar ve hazır preset'ler üzerinden ilerleyenlerse kullan at şeklinde oluyor. En anlaşılabilir biçimde, yapımı ne kadar basitse tüketilmesi de o kadar kısa sürüyor diyebilirim. Yoksa Michael Jackson da popçudur ama ben de O'nu 10 yaşımdayken aldığım aynı keyifle dinlerim.
Fulgura yine çok güzel anlatmışsın..bi kaç kere üzerinde ince ince düşünmem gereken noktalar var onları daha sonra eklerim.
sen müzisyensin ve yönetmenim
atıyorum örnek bir sahne var
45 yaşlarında devamlı öksürerek kan kusan bir kadın,gecenin bir saatinde öksürerek uyanıyor..o sırada gözleri tavanda oluşan gölgeye takılıyor..gölgede bir melek(azrail) silueti görülmekte ve gölge sanki hafif hareketlerle onu seyrediyor gibi..ona birşeyler anlatıyor
kadın göz kapaklarını hiç oynatmadan,göz bebekleri titreyerek,i öylece korkarak bakıyor..
dışardan rüzgarın savurup,kırıp parçaladığı şeylerin sesleri geliyor..rüzgar pencereyi zorluyor içeri girmek ister
gibi
bu sırada kadının kafasında düşler geçiyor..
pişmanlığı ve geri dönüşü olmayan bir anın çaresizliğinin anlatan bir enstramantel bir müzik çalmalı
en sonun rüzgar pencere kırar gibi açıp bütün rüzgar odaya doluyor..
kamera önce pencereyi, sonra siluetin kaybolduğu tavanı gösteriyor..en son yatağında gözleri tamamen kapanmış nefes almayan ve gülümseyen bir kadın..görünüyor..
bu olanlar sırasında arkadan enstrumantel bir müzik çalacak
burada azrailin geldiğini, anladığında.. geçmişe ait bir pişmanlığı ve en son teslim oluşundaki. ruh durumunu anlatmak istiyorum.
sen olsan nasıl birşey yaparsın.. nerden başlarsın sadece görüşünü merak ediyorum..benim anlatıgım gibi basit ayak üstü olacak birşey degil tabiki
Güzel teknik cevaplar gelmiş. Ben de 8 bitlik zamanlarda biraz tracker kurcaladım. Sonra hala duran vasat bir midi klavye ile FL ve Ableton kurcaladım ama efekt ötesine gitmedim. Bana yetiyordu ama görev yaptığım yerde adamlar Sonar kullanıyordu. Profesyonel stüdyolarda da Cambridge yazılımları vardı gördüğüm kadarıyla. Ben ekipman dışında bu DAWlar ile pek haşır neşir olamadım. Efekt ve ses işleme için de Audacity ya da Acoustica ve VSTLler işimi fazlasıyla gördü.
Bahsettiğin sahne ilginç bir sahne aslında. Bana birden Kuleshov efekti gibi bir şey hatırlattı ama görsel değil de sessel açıdan. Öyle bir sahne tanımlamışsın ki kullandığın müziğe göre korku filmi ya da huzur filmi olabilir. Bu nedenle müzikten çok sanki ses yani efekt/düz ses kullanımı akla geliyor ilk. Bu yani korku yaklaşımıyla okurken Azrail'İn göründüğü sahnede aklıma düşen şey sadece bir synth. Ama senin anlatığından sanki esas ruh halinin huzur, dinginlik olduğu da çıkmakta. Dediğim gibi kullandığın müziğe göre izleyicinin ruh halini belirleyeceksin burada. Eğer bir bırakmışlık, teslim ve ölümde huzur havası vermek istiyorsan o sondaki kısım buna göre olmalı.
"pişmanlığı ve geri dönüşü olmayan bir anın çaresizliğinin anlatan bir enstramantel bir müzik çalmalı"
Bu kadar net tanımladığın bir duygu ya da anlamı ses ile veremezsin. Buradaki sözcüklerinden çıkardığım anlam huzurdan çok dehşete yakın. İkisi arasındaki bir ruh hali vb bunu müzikle vermek nasıl olur bilemem. Belki biraz schmaltzy keman eklenir ki hüzün artsın ama dozu kaçarsa anlam bulanır ve nostaljiye gider. Zor bir şey istediğin.
Sondaki durum için yine aklıma synth geldi. AMa bu sahne/filmde durum biraz "ibret" anlamına da yakın ve o zaman da Samanyolu TV formatına yakın olma riski var. Bilemiyorum belki bu türden dini bir yaklaşımın vardır ki o zaman sona ney vb koymak o bitmişliği verebilir. Bunun dışında aklıma bir şey gelmiyor.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
programlarla ilgili derslere daldım bakalım, bitanesi seçip ordan devam etmeyi düşünüyorum.
bu güzel ve faydalı yorumlar için tek tek teşekür ederim..yorumları dönüp dönüp okuyorum
Yeri gelmişken, @Spidervis, mixcraft çok basit ve kolay kurabildim. Bana pek tatmin edici gelmiyor. Mesela istediğim gibi expression yapamıyorum. Nick Murray takipçisiyim, o da Logic Pro kullanıyor. Ama ben mac kullanıcısı değilim.
Windows'ta çalışmak için nasıl bir program veya nasıl bir ders önerirsin?
Mixcraft, evet hiç bir zaman üst düzey daw'lar arasına giremedi. Photoshop yanındaki paint gibi kaldı. Kötü değil ama bir yere kadar. Expression derken automation'ları kastediyorsun sanıyorum. Programa göre isimlendirme değişiyor belki de. O konuda curve yapabildiğin daw'lardan birine bak derim. Windows için cubase, studio one, reaper haricinde önerim olmaz. Mixer'leri çok benzer zaten. Studio one, pro tools'un yerini almaya aday. Geçiş yapan çok kişi okudum, hatta bunun üzerine bir groove3 kursu bile var. Reaper ucuz olduğu için avantajlı. Kullanıcı sayısı fl studio'dan sonra ikinci sıradadır belki. Cubase de büyük ustalarca kullanılıyor. Thomas Bergersen, JunkieXL ilk aklıma gelenler.
Ders olarak midi orchestration konularına bakmanı öneririm. askvideo.com içinde 3-4 güzel ders var. Okumak için de http://www.midifilmscoring.com tutoriallerini tavsiye ederim.
Cubase'ye geçersem büyük ihtimalle egomu tatmin etmek için geçeceğim, o yüzden ben One Studio kuracağım. Keystudio 61'i inşallah destekler. Önerilerin Teşekkürler.
Hazırda bunlar var ama qwerty klavye bile ekleyebiliyorsun. Sorun olmaz o konuda. Studio one'ın diğer programlardan en büyük farkı sürükle bırak kolaylığı. İster kendi içinde ister windows üzerinden efekt ve dosyaları rahatça taşıyabilirsin. Onunla ilgili derslerde groove3.com ve joe gilder'ın youtube kanalına bakmak isteyebilirsin.
Selamlar sohbet çok güzel. Ben lise yıllarımda müziğe çok hevesliydim ve djlik ve prodüktörlük yapmak istiyorum velakin bu hevesim düğünlerde davul çalmaktan öteye gidemedi. Çok iyi ses kartı donanımlı bi bilgisayar toplamıştım fakat bununla bitmiyordu ne bileyim amfisinden ses sisteminden klavyesinden tutunda bunlarla çalışacağınız programları internetten bulup kurmasına kadar çok zorlu bi süreçti. Bunun için ne vakit bulabildim nede maddiyat. Halende müziğe olan tutkum üst seviyededir ve iyi bir dinleyici oldugumu düşünürüm duygusu yüksek her tarzla ilgilenirim velakin bu benim müzik için kurdugum bilgisayarda eskimişti artık beklemekten askerdede sinemaya ilgi duyduktan sonra kendime kurgu için bi bilgisayar topladım geçen yaz. Kesinlikle müzik işini müzisyenlere bırakmaya karar verdim. Sinemada zor zanaat ama bence müzik apayrı zor bişey. Şimdi hobi amaçlı darbukam var arada tıngırdatıp stres atıyorum
studione 3 kurdum ensturmans atınca missing folder sorunu veriyor..kaldırıp yeniden aynı sorun var
birde müzikten vokali ayırma işini burda nasıl yapılır?audition da yapılıyor burda nasıl oluyor
Prime sürümü mü kurduğunuz? Atmaya çalıştığınız enstrüman hangisi? Kendi presence'leri mi yoksa başka biri mi? Sağdaki browse menüsünde instruments kısmında gördüklerinizi rahatça sürükle bırak yapabilmeniz gerekli.
Audition'da müzikten vokali nasıl ayırıyorsunuz? Ben bilmiyorum onu. Benim bildiğim bu pek mümkün bir şey değil, ancak ekolayzırla 1khz civarını en aşağıya çekerseniz vokali kısarsınız. Tabii bu arada müzikten de biraz feda edilir. Buna benzer işlemleri yapan program ve eklentiler var, audition da öyledir diye tahmin ediyorum. Sağlıklı yöntemler değil. iZotope firmasının vocal eraser veya vocal remover diye bir eklentisi var ama hiç denemedim.