Forum

Reha Erdem ve Beş V...
 

Reha Erdem ve Beş Vakit

1 Gönderi
1 Üyeler
0 Reactions
3,394 Görüntüleme
(@asigenclik38)
Gönderi: 59
Başlığı açan
 

Reha Erdem ve Beş Vakit filmi için hazırladığım bir makale.

REHA ERDEM VE BEŞ VAKİT ÜZERİNE

1960 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlkokuldan sonra Galatasaray Lisesi’nde yatılı okumaya gider. Burada tiyatro çalışmalarına başlar. Burada fotoğrafçılıkla da ilgilenen Reha Erdem bir arkadaşının 8mm’lik kamerasıyla ilk amatör film denemelerine başlar. Tarih okumak için gittiği Boğaziçi Üniversitesi’nde sinema kulübü çatısı altında sinemayla ilgilenmeye devam eder. İki yıl burada tarih okuduktan sonra Fransa’ya sinema okumaya gider. Fransa’da kaldığı dönemlerde Ericindirect, Yayalar Durun, Bir Yoğurt Açmayı Bile Beceremiyorsun adlarıyla çeşitli kısa filmler çekmiştir. Türkiye’ye geldiği dönemlerde çeşitli maddi zorluklara rağmen senaryosunu Fransa’da yazdığı “A Ay” adlı ilk uzun metrajlı filmini çeker (1988). Nantes Film Festivali’nde yapılan ilk gösteriminde ödülle dönmüştür.

İlk filminden sonra uzun yıllar sinema filmi çekmeyen Reha Erdem reklam filmleri yönetmeye başlamış ve bu alanda yaptığı reklam filmleriyle de birçok ödül almıştır. Daha sonra 1999 yılında bir gömlekçi dükkanı sahibi Selim adlı karakterin para dolu bir çantayı bulmasıyla değişen hayatını anlattığı “Kaç Para Kaç”, 2004 yılında hafızasını kaybeden bir adamın hafıza kaybı ile beraber insan olmayı yeniden keşfetmesi ve etrafında yaşayanların da bu serüvenden etkilenip kendi insanlıklarının farkındalığına ulaşmasını anlattığı “Korkuyorum Anne”, 2006 yılında ataerkil bir aile yapısının bulunduğu bir köyde tüm zorluklara rağmen büyümeye çalışan Ömer, Yakup ve Yıldız adlı çocukların yaşamlarını ezan vakitleriyle beş bölümde anlattığı “Beş Vakit”, 2008 yılında ise İstanbul’un boğaz kenarında yatalak dedesi, ailesini geçindirmek için yasadışı işler yapan babası ve zor hayat şartlarına rağmen büyümeye çalışan bir kızın hikayesini anlattığı “Hayat Var” adlı filmlerini çekmiştir. Beş Vakit adlı filmiyle birçok ödülün sahibi olan Reha Erdem bağımsız sinemanın önemli yönetmenleri arasında kendine çok çabuk yer bulmuştur.

BEŞ VAKİT ÜÇ HAYAT

Senaryosunu Reha Erdem’in yazdığı, yönetmenliğini yine Reha Erdem’in yaptığı Beş Vakit sevgi ve nefretin iç içe yaşandığı, etrafı dalarla çevrili, ataerkil aile yapısının bulunduğu bir coğrafyada büyümeye çalışan Ömer, Yakup ve Yıldız adlı çocukların hayatlarını anlatmaktadır.

Babası köyün imamı olan Ömer ailenin en büyük çocuğudur. Ömer ile babası arasında Ömer’in babasından nefret edecek, onun ölümünü isteyecek hatta ölmesi için çeşitli yollar deneyecek kadar bir mesafe vardır. Babası ile Ömer arasındaki ilişkinin boyutlarını yönetmen filmin ilk karelerinde vererek ileride Ömer’in babası hakkındaki düşüncelerini ortaya çıkaracak ilk göndermeyi yapmakta.

Filmin diğer çocuk karakteri Yakup, genç öğretmenine aşık, hayal dünyasında yaşar, gizli duygularını utanarak arkadaşı Ömer’le paylaşır. Bir gün, babasının, öğretmenini gizli gizli gözlediğini görür ve o an tıpkı Ömer gibi o da babasını öldürmek ister.

Yıldız hem okula devam eder, hem de annesinin acımasızca üstüne yıktığı işlerin üstesinden gelmeye çabalar. Küçük bir bebek olan kardeşine annelik etmeye çalışır. Bir taraftan da kadınlarla erkekler arasındaki ilişkinin sırlarını irkilerek öğrenir.

Rüzgar sesiyle açılan film köyün genel bir çekimiyle başlıyor. Kamera daha sonra pencerenin önünde sakince oturan bir çocuğu getiriyor ekrana. Ardından rüzgar sesini delen hasta bir öksürük… Adam cama vurarak çocuğu çağırmaya başlıyor. Çocuk camdan gelen sese aldırmıyor ve son vuruşta hafifçe dönerek yapılan el işaretiyle yerinden kalkıyor. Yürüyerek bizi bir eve getiriyor. Babasının hasta olduğunu söyleyerek ezanı okumasını rica ediyor birinden. Ardından gelen çocuk “Boşuna sevinme nasılsa iyileşir.” diyerek bir önceki sahnede Bülent Emin Yarar’ın neden cama üç – dört kez vurduğunu özetliyor. Burada gördüğümüz filmin Ömer karakterini takip sırasında kullanılan ışık gecenin rengini vermesi açısından başarılı bir görüntü yönetmeninin gözünden çıktığını göstermektedir. Çocuğun nasıl olsa iyileşmeyecek sözünden sonra çalan müzik ise ardından gelen görüntüyle birleşince izleyicinin olayları anlamasına ve üzülmesine neden oluyor.

Ve ardından bir okulda buluyoruz kendimizi. Burada da dayağın orda yaşayan çocuklar için ne kadar basit bir şey olarak görüldüğünü sınıfta annesinden dayak yiyen bir arkadaşı ile babasından dayak yiyen bir başka arkadaşına gülen çocuklarla gösteriyor bize Reha Erdem.

Ardından yine kameranın usta kullanımıyla bizi de bir takibin içine sokuyor yönetmen. Takibin sonunda çağrılan amcanın gidişinden sonra köyün yaşlısı Hatice Nine ile filmin diğer bir karakteri Ömer’in annesi arasında geçen konuşmayla da bize bir saat kırk dakika daha izleteceği filmdeki aile yapısını gösterecek sinyalleri veriyor. Tüm bunların içinde büyümeye, ergen olmaya çalışan üç hayat.

Filmde kardeşinin üşümemesi için yorganını örten Ömer, babasının üşümesi için camı açarak filmde tezat bir unsur oluşturuyor. Sinematografik açıdan bu unsurları filmin birçok yerinde gösteriyor yaşamı açıklamak için yönetmen. Erkek çocuğun babasından gördüğü sevgisizliği, ezilmeyi kız çocuğunun babasından gördüğü sevilmeyle gösteriyor. Okulda olması gerekirken dağda çobanlık yapmak zorunda olan Davut’un görüntüsüne okulda “öğrenci andı”nı okuyan çocukların sesleriyle yaratıyor tezatlığı. Atı döven Zekeriya’ya yazık diye karşı çıkan babanın hareketleriyle gösteriyor.

Film devam ediyor köyün durağan yaşantısına paralel olan kamera hareketleriyle. Bahçe duvarları örülüyor, köy öğretmeninin istediği buzdolabı geliyor. Ardından Ali takip ediyor dağa çıkan abisi Ömer ile arkadaşı Yakup’u. Ömer taş atıyor kardeşine kendilerini takip etmemesi için. Attığı taşlardan biri Ali’nin kafasına değiyor. Ömer eve gittiğinde ise dayak ve yemek cezası... Halbuki daha yirmi beş dakika önce Adem Ağa’yı köyün çobanı Davut’u dövdüğü için, çocukların yanlış yapabileceği konusunda uyaran da aynı adam değil miydi?
Bu tür tezatlıkların içinde anlatmaya çalışmış derdini köyde çocuk olmanın. Aslında filmdeki genel çatışmaları şöyle gösterebiliriz.

• Masumiyet X Suçluluk (iç çatışma)
• İyilik X Kötülük (iç çatışma)
• Çocukluk X Ergenlik (iç çatışma)
• Çocukluk X Sorumluluk (toplumsal çatışma)
• Cinsellik X Toplumsal Baskı (toplumsal çatışma)
• Birey X Toplum (toplumsal çatışma)
• Birey X Din (toplumsal çatışma)
• Birey X Aile (toplumsal çatışma)

Reha Erdem anlattığı üç hayatın, yaşadıkları toplum içinde nasıl yalnızlaştıklarını işte bu kareyle en güzel şekilde anlatmaktadır. Filmde buna benzer daha bir çok görüntü, ışık ve sinematografi açısından birçok kare bulmak mümkün. Babasından atı dövdüğü için azar işiten, daha önceden de gördüğümüz üzere diğer oğlundan kimi zaman ayrı tutulan bir baba ile, babasından gördüğü şekilde otoritesini baskıyla kurduğu çocuğunun onu çağırmak için yanına geldiğinde kameraya yansıyan bu görüntü…

İkisi de baskı altında ikisi de üzgün.

Reha Erdem bu tarz minimal kadrajlarını, Florent Herry ustalığıyla beyaz perdeye aktarmıştır. Kaç Para Kaç, Korkuyorum Anne adlı filmlerinde de birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Reha Erdem’in kadrajlarını yaptığı ışığın atmosferiyle birleştirerek filmin işlediği beş vaktin daha gerçekçi yansıtılmasını sağlamıştır. İlk sahnedeki gecenin karanlığını, eşşeklerin çitleşmesini izleyen çocukların üzerlerine düşen akşam sıcaklığını, yavaş yavaş uzaklaşan güneşin gölgesini, kardeşini düşüren Yıldız’ın korkusunu yansıtan öğlen güneşini ve çaresiz bir şekilde bir kayanın üzerinde ağlayan Ömer’in gözyaşlarına şahit olan tan vaktini ustaca izleyiciye sunmuştur.

Filmin müzikleri, Florent Herry gibi alanında usta olan Estonyalı Avro Part’ın elinden çıkmıştır. Florent Herry’nin ışıkları, Reha Erdem’in minimal olguları, Avro Part’ın müzikleri film içinde adeta bir yarış içinde; fakat bunlardan biri diğerine asla üstün gelememekte. Müziğin kullanıldığı sahneler filmin dramatik yapısına adeta vurucu bir etki yaratmaktadır. Filmin geneline hakim yalnızlık duygusu Avro Part müzikleriyle vurucu hale getirilmeye çalışılmış, ineğin doğurmasına paralel olarak ekrana yansıyan sevinç, coşkulu bir müzikle birleştirilerek istenilen etki yaratılmıştır. Filmdeki gerilimi sadece müzikle vermeyen Reha Erdem filmin bazı yerlerinde de hayvan seslerini arka fonda duyurarak paralel bir ses kurgusuyla da dramayı güçlendirmiştir. Örneğin filmin 81.21. dakikasında Yıldız’ın kardeşinin ağlamasıyla birlikte keçilerin melemeleri, 82.17. dakikasında Yıldız’ın kardeşini düşürdüğü sırada atın kişnemesi, etraftakilerin bağırmalarına eklenen eşşek anırması gibi.

Kamera köyün durağan yaşamına uygun bir şekilde hareket ettirilmektedir. Zaten filmin atmosferi de çok özel kamera hareketlerini gerektirmemektedir. Durağan kameranın daha fazla kullanıldığı çekimlerin dışında yapılan panlar ve tiltler müziğin ritmine uygunluk göstermiştir. Filmde kesme geçişler hakimdir. Genel çekimlerin daha çok kullanıldığı filmde; genel ortalama toplu çekim, göğüs çekimi, detay çekimi, diğer çekimler, diz çekimi, bel çekimi, boy çekimi, omuz çekimi ve baş çekimi şeklinde kullanım oranlarına göre sıralanmaktadır. Filmin 86.45. dakikasında dağda kaybolan keçiyi arayan imamı öldürmek isteyen oğlu Ömer’in gözünden hareket ettirdiği kameranın ardına koyduğu imama ait cübbe ve fes görüntüsünü müzikle birleştirince filmi ilk izleyen herkese, Ömer’in babasını öldürdüğü duygusunu ta ki imamın sesini duyana kadar hissettirmektedir. Hareketli kamera kullanımına da yer veren Reha Erdem oyuncuları genlikle arkadan takip etmeyi seçmiştir.

Filmdeki çekimlerin çoğu Ömer, Yakup ve Yıldız’ın kendilerini daha özgür hissettikleri dış mekanlarda yapılmıştır. İmamın evi, Yusuf’un evi, Zekeriya’nın evi, Hatice ninenin evi, kahvehane gibi iç mekanlarda olan çekimler fazla değildir.

Filmin kurgusu hayatı ezan vakitleriyle birlikte beş bölüme ayırarak sondan başa doğru yapılmıştır. Bölümlere geçişleri ezan sesi ve yazıyla vermiştir. Sahneler arası geçişleri bazen doğa olaylarıyla bazen de ses bindirmeleriyle vermiştir. Ses bindirmelerini kullandığı sahnelerde görüntüyü ekranda tutarak ona bir sonraki sahnenin sesini eklemiş ve böylece izleyiciyi bir sonraki görüntüye hazırlamıştır.
Filmde özel efektlere de yer verilmiştir. Sahne geçişleri bazen bu özel efektler vasıtasıyla yapılmıştır. Bulutların önünden bulutların geçirilmesi, pan hareketiyle birlikte Ay’ın giderek kararması (bunu geçiş efekti olarak kullanmıştır). Güneş Tutulması vb.

Usta oyuncuların yanında ilk defa kamera karşısına geçmiş olan küçük oyuncuların performanslarını izlediğimizde Reha Erdem’in oyuncu yönetiminin de ne kadar yerinde olduğunu görürüz. Çocuk oyuncuları yönetmenin zor olmadığını düşünen Reha Erdem; “Onlara senaryo vermedim. Sadece çok iyi dostluk kurdum ve her sahneden önce uzun uzun konuştuk. Mesela filmde iğde ağacına kafalarını sürerek geçtikleri bir sahne var. Bana ‘Neden sürtüyoruz?’ diye sordular. ‘Öğretmenin saçları onlar’ dedim. Ve hiç sorgulamadan yapmaya devam ettiler. Çocuklarla çalışmanın kolaylığı bu. Hayal edip oynuyorlar.” der. Bülent Emin Yarar, Seviç Erbulak, Taner Birsel, Köksal Engür, Ali Düşenkalkar, Yiğit Özşener gibi daha önce kamera karşısına geçmiş, deneyimli oyuncuların yanında gösterdikleri performansla 2006 Altın Koza Film Festivalinde

Umut Veren Genç Erkek Oyuncu (Ali Bey Kayalı)
Umut Veren Genç Kadın Oyuncu (Elit İşcan) ödüllerini de almışlardır.

Kaynakça:

http://www.ucansupurge.org/index.php?option=com_content&task=view&id=3415&Itemid=70

http://www.film.com.tr/film.cfm?fid=2220

http://www.eniyi100film.com/sinema_yazilari/SINEMADA_SIKICILIK2.asp

Türk Sineması'nda Bağımsız Film Yapım Süreci ve Reha Erdem, Yüksek Lisans Tezi, Boydak Serpil, İstanbul,2006 sayfa; 126, 127.

 
Gönderildi : 25/05/2009 5:00 am
Paylaş: