Merhaba, DSLR Film Yapımcılığı ile ilgili yazmış olduğum bir yazıyı buraya taşımak istedim. Umarmı sorum olmaz : )
* * * *
“Fotoğraf makinesi ile film mi çekilir?”
Herhalde en fazla 5 sene sonra bu cümleyi kuranlara insanlar epey gülecek. Hele de NAB2010'da ağırlığın DSLR araç-gereçlerine verildiğini, Avid, Final Cut, Adobe Premiere, Sony Vegas gibi kurgu programlarının artık preset'lerine DSLR seçeneğini koyduğunu ve dünyaca ünlü House dizisinin 6. sezon final bölümünün tamamen 5D Mark II ile çekildiğini düşünürsek... Yukarıdaki cümle, son yıllarda film sektöründe inanılmaz bir popülarite kazanan DSLR film yapımcılığına karşı alınan tavrın en açık, en alaycı bir o kadar da bilgi eksikliğinden kaynaklandığı için komik cümlesi. Henüz bir çok insanın algısında video kameraların büyük olmak zorunda olduğu gibi bir düşünce var ancak teknolojik bir çok ürünün geçirdiği evrimi sonunda fotoğraf makineleri de geçiriyor. İlerleyen teknoloji, bir ürünün içerisinde bir çok teknolojiyi barındırarak daha kompleks ve çok amaçlı hale getiriyor ve tüketicilere daha geniş oyun alanı sunuyor. Kısacası, muhafazakar fotoğrafçılar kabullenmemekte ısrar etseler de etmeseler de artık fotoğtaf makineleri yalnızca fotoğraf makineleri değil. Tıpkı cep telefonlarının sadece cep telefonu olmadığı gibi. Peki fotoğraf makinesi ile film yapımını yani DSLR Film Yapımcılığını bir milad sayacak kadar mühim kılan nedir?
Yukarıda belirttiğim üzere son iki sene içerisinde tahminlerin çok ötesinde bir taleple karşılaşmasına rağmen DSLR Video kavramı henüz oturmamış bir kavram. Fotoğraf makinelerine video özelliğini koyarak bu akımın başlamasına sebep olan Nikon’un, bu özelliği barındıran ilk makine olan D90′ı 2008′de duyurulduğunu düşünürsek 2 sene içerisinde bu kadar çok gelişmenin olması bile mucizevi. Bugünlerde sinemanın bu yeni çocuğuna Hybrid DSLR, HD-DSLR, V-DSLR, DSLR-V gibi bir çok isim düşünülüyor. Yapılacak seçim çok önemli zira doğuracağı sonuçlar itibari ile iletişim sektöründe ve sosyolojisinde kırılma sayılabilecek bir olguya isim konuluyor. Evet, DSLR Video kavramı kesinlikle medyada bir kırılma noktasıdır. Hatta bütünüyle sosyolojik bir vakadır çünkü Liberal sistemin doğal bir sonucudur. Liberal sistemin, modern zamanlarda diğer fikriyatları saf dışı bırakmasındaki en önemli özelliği bireyselliğe yani spesifikasyona verdiği önem. Sosyal yaşantıda büyük evlerde topluca yaşayan ailelerden, tekli apartman dairelerine, iş bölümü anlamında kesim, dikim hatta tasarım gibi bir çok işi yapan terzilerden bütün bu işleri ayrı ayrı yapan departmanların bulunduğu konfeksiyon atölyelerine, dini özelliklerini önplana çıkarıp toplu halde yaşayan yığınlardan, ayrışmış milletlere Liberalizm’in spesifikasyonunu yaşamın her alanında görebiliyoruz. Sanatsal anlamında müziği örnek gösterecek olursak: Eskiden müzik yapmak için parçanın yapısına göre her müzik aletini çalan birisine ihtiyaç vardı ama bugün, iyi bir bilgisayar, bir tek program, her türlü müzik aletinin VST’si ile müzik yapma ve sistemin en büyük aracı internet ile insanlar dünyaya açılma, kendilerini dünyaya tanıtma şansı buluyorlar. Bu şekilde çıkan parçalar kalitelidir veya değildir orası apayrı bir tartışma konusu. Burada mühim olan insanların bireysel olarak müzik yapabilme şansına erişmiş olmalarıdır.
DSLR Video’nun Sinema sektöründe bir kırılma noktası olmasını sağlayan sebep de müzikten pek farklı değil esasında. Müzikten farklı olarak, görüntü, ses, müzik, ışık, tiyatral yetenek gerektiren oyunculuk gibi bir çok disiplini içerisinde barındıran ve bir çok sanat dalına oranla daha komplike olması sebebi ile bugün profesyonel bir sinema filmi için hala ciddi paralar, ekip ve teçhizat gerekiyor ama DSLR’lar sayesinde insanlar o uçuk fiyatların çok çok altında bir film çekip kendilerini ifade etme şansı buldular. Mesele kendini ifade etmekse elbette insanlar daha önce El kamerası (Handycam) ile bir şeyler çekip bunu gerçekleştirebilirlerdi ki gerçekleştirdiler. Ancak bu kameralar, görüntü kalitesi ve teknik detaylar bakımından film kamerlarından çok uzaktaydılar DSLR makineler ise profesyonel film kameralarına yakın sensör büyüklükleri, sinemasal görüntünün en büyük gereksinimlerinden ve bir çok kişi için hayal olan alan derinliğini sağlama noktasındaki imkanları, taşınabilirlik anlamındaki rahatlıkları ve en önemlisi film kameralarına oranla hayli ulaşılabilir olan fiyatları ile insanlara sinema yapma şansı verdi. Yani sinema da “exclusive” olmaktan çıkıp ulaşılabilir hale geldi ya da bir başka deyişle halka indi. Elitist bir tavırla “halka indi” diyerek kimseyi küçümseme amacı taşımıyorum ancak bu ulaşılabilirliğin getirdikleri kadar götürdükleri de olacaktır. Şöyle ki, yukarıda bahsettiğim müziğin spesifikasyonu bugün müzik sektörünü batma noktasına getirdi. Bilgisayarda kolay üretim, beraberinde sanatçı enflasyonunu da getirdi. 7-8 sene önce Global Underground’un sitesinde 64 kbps / 30 saniyelik örnekleri kaynak yokluğundan dinleyen ben, şimdi parça çokluğundan müzik dinleyemiyorum. Her gün bilgisayar tabanlı müzik endüstrisine onlarca yeni müzisyen ve yüzlerce yeni şarkı giriyor. Bilgisayarda üretildiği için de tüketimi de bilgisayarda oluyor. Eskiden müzisyenler ve prodüktörler kaset satışlarından para kazanırken, bugün müziğin bilgisayarda üretilip tüketilmesinden dolayı bu süreç tamamen olmasa bile büyük oranda yok olmuştur. Buna müteakip sistemin tartışmasız merkezinde olan para döngüsü sağlanamamakta ve herkesin kendini ifade etme şansı bulduğu bir piyasada sadece karteller ayakta kalabilmektedir.
Bu bağlamda Sinemanın da DSLR’ların ulaşılabilirliği yüzünden müzik sektörü gibi bir tıkanma yaşaması muhtemel. Muhtemel diyorum çünkü şuan bile Vimeo, Youtube gibi dünyaca ünlü siteler bu “trendy” akıma kendisini kaptıran insanların çektiği kedi, köpek görüntüleri ile dolu. Aralarda çarpıcı videolar olsa bile o kalabalıkta kayboluyorlar ve korkutucu olan da bu. Fakat en yukarıda bahsettiğim gibi sinema bir çok farklı disiplini bir arada barındıran bir sanat türü. İyi bir film, bu disiplinlerin başarılı bir kombinasyonu ile ortaya çıkıyor ama bu kombinasyonu sağlamak için de yine büyük paralar harcamak gerekebiliyor. Bu manada yukarıda bahsettiğim müziğin kitlelere inişinden kaynaklanan deformasyon, gerektirdiği ekonomik yük sebebi ile sinemayı veya genel manada film yapımcılığını, bireysel bir eylem olan müzik yapımını etkilediği kadar etkilemeyebilir ancak Vimeo ve Youtube örneklerinde olduğu gibi ilk aşamada bile belli bir oranda bu deformasyon olmuştur. Yine de DSLR Film kavramının yıllardır “heyecan ve tutku” ile film yapmak isteyen kişilere sağladığı imkanlarla yeni kapılar açabileceği gerçeğini göz ardı edemeyiz.
Neden sorun olsun, çok memnun oluruz.
Ben sinemanın DSLR makineler yüzünden bir tıkanma yaşayacağına inanmıyorum. Sonuçta Kamera sinema için 10larca faktörden biri Bu gün RED firması 1000 dolara one satsa yine bir tıkanmaya yolaçmaz. Yeni nesil DSLR lar sadece çokkaliteli görüntü üreten cihazlar bunun ötesinde bir sinema filmiiçin gereken ekibi toplamak projeyi oluşturmak dağıtımı yapmak gibi yetenekleri yok.
Dijital kameralarla görüntü kaydetme işi DSLR makinelerle de başlamadı DSLR makineler çıkmadan öncede çok kaliteli Dijital kameralar vardı hatta pekçok düşük bütçelifilm bu kameralarla çekilip sonradan filme aktarıldı. Tıkanma yaşanması gerekiyorsa çoktan yaşanırdı.
DSLR makinaların sinema sektörünün başına bela olacağı paranoyası pek çok yazar tarafından dile getirildi. Ama bence DSLR makinelerin Sinema sektörüne tehditi stradivarius marka kemanların ulaşılabilir olmasının senfoni orkestralarına tehtidi kadar olacaktır.
"Giydikçe açılır" diyen tezgahtar, "uzadıkça şekil alır" diyen kuaför, "zamanla unutursun" diyen arkadaş... Bunların hepsi aynı örgüte üye...
üzerinde emeği görünen bir yazı olmuş...
özgürlük güzel şey,
herkesin bilgisayarı olmadığı zamanlar internetin nasıl bir özgürlük aracı olduğu tam görülemiyordu. 1986larda "dünya olayları" gibi bir tv dizisiznde peter üstinov kuşku ile baksa da, bugün herkesin bilgisayara ulaşabilmesi artık mümkün ve internet demokrasinin yeni kılıcı...
herkesin kamerası olmadığı zamanlar film çekmenin ve youtubeda paylaşmanın bir özgürlük aracı olduğu tam görülemiyor. DSLR ise artık yeni bir döneme işaret ediyor!
Doğru bir noktayı yakalmış olsan da yanlış bir sonuca varmışsın diye düşünüyorum. Yazının Pihilip Bloom'un HDSLR'larda (ben bu adı seviyorum) fazla gelecek olmadığını belirttiği yazısıyla aynı gün göndermiş olman ise ancak ilahi bir oyun olabilir (yani o yazıyı okudum sonra blogu açtım ve senin yazını gördüm, iyi denk geldi anlamında diyorum). Tabii yanlış anlaşılmasın, açayım:
HDSLRların bir kırılma noktası olduğu kesinlikle doğru. Bunun aksini iddia eden ya cahildir ya da kör. Ancak olay şu, 2005'ten beri bu işlerle uğraşıyorum ve o tarihin öncesinden 2010 yılına kadar 2/3" yonga boyutunu aşabilen bir sayısal kamera yoktu (amatör/yarıpro sınıftan bahsediyorum ki profesyonel kameralarda bile bu sayı 2 den fazla değildi). Viper gibi muhteşem bir kamera bile 2/3"lik yongaya sahip. Bunun tam aksine, DSLR makineler 1,5 çarpanlı, yani artık APS-C dediğimiz yonga boyutuna sahiptiler (Canonlar'da 1,6). Bu 35mm filme denk bir büyüklüktü. Bu nedenle daha d90 çıkmadan önce bile insanlar kişisel firmwareler ile bu makineleri video çeker hale getirmeye çalışıyorlardı ki başaranları da oldu. Sonuçlar ümit vericiydi. Sonra olan oldu, önce d90, ardından da 5D Mark II geldi. Hele 5D Mark II'de negatiften bile daha büyük bir alana sahiptik, gece performansı, alan derinliği sonuçlarını ben ancak "ürkütücü" olarak tanımlayabiliyorum. Kubrick görse ağlardı diyorum.
Ancak bu aletleri kullanmaya başladıkça, fiyat aralıklarında rakipsiz olsalar da beraberlerinde çok fazla sorun getirdiklerini farkettim. Ve Philip Bloom'un da dediği gibi ben de bu aletlerin daha fazla geliştirileceğini düşünmüyorum. Zira kim ne derse desin, bunlar özünde birer fotoğraf makinesi ve asıl işlevleri fotoğraf çekmek. Bir fotoğraf makinesine XLR giriş takamazsınız, çünkü Mark II muhteşem videolar çekiyor olabilir ancak profesyonel fotoğrafçılar için de alınabilecek neredeyse en üst ürün. Böyle bir ürüne XLR giriştir, ses ayarlarıdır, ısınmasın diye daha geniş gövdedir gibi fotoğrafçıların hiçbir işine yaramayacak, hatta işlerini çok daha zorlaştıracak şeyler eklemek akla yatkın değil.
Peki kırılma nerede o zaman?
Mark II ve 7D piyasaya çıktı, aşırı tuttu, üzerinden bir yıl geçer geçmez, Sony de Panasonic de hemen APS-C boyutlu yarı profesyonel kameralarını duyurdular ve hatta amatör kameralarını bile duyurdular, Canon'un ise eli kulağında. 10 yıldır gelemeyen teknoloji, bir yılda geldi. Bu kameraların fiyatları 5-6 bin dolar civarından başlayacaktır ancak kişisel olarak konuşuyorum. APS-C yongalı bir kamera, her türlü HDSLR'dan çok daha iyi sonuçlar verecektir, sebebi de çok basit, video çekmek için üretilmiş olması.
Dolayısıyla HDSLRların günümüzdekinden aşırı ileri bir noktaya taşınacaklarını düşünmüyorum (taşınabilir tabii ama pek de mantıklı değil, gelecek artılar da fotoğrafların gelişmesine katkı koyacak şeylerden doğan artılar olacaktır), ama piyasaya çok daha kaliteli kameraların girişini sağladılar ki işte asıl kilit nokta da buydu. Yani HDSLR bir devrimden ziyade, hızlı bir evrimden ibaret gibi geliyor şimdilik. Burada dediklerimin tam tersi de olabilir ancak şu aşamada bana olaylar bu şekilde gelişecekmiş gibi geliyor.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
http://cdn.sellpoint.net/canon/EOS_Moving_Image_Promo.html " onclick="window.open(this.href);return false;
konuyu renklendirecek bir çalışmayı da buraya ekleyeyim...
Bence DSLR makinelerin Sinema sektörüne tehditi stradivarius marka kemanların ulaşılabilir olmasının senfoni orkestralarına tehtidi kadar olacaktır.
Fikir belirten herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
Güzel bir örnek olmuş ama ben zaten bunu yazımda "Bu manada yukarıda bahsettiğim müziğin kitlelere inişinden kaynaklanan deformasyon, gerektirdiği ekonomik yük sebebi ile sinemayı veya genel manada film yapımcılığını, bireysel bir eylem olan müzik yapımını etkilediği kadar etkilemeyebilir" diyerek vurgulamıştım.
Genel olarak yazıda da vurgulamak istediğim bir DSLR'ların bireysel olarak kullanıcılara sağladığı imkanlar iki ise bu imkanlardan kaynaklanabilecek kirlilik. Şöyle ki Facebook hesabınızda 5000 kişinin olduğunu varsayalım. Bu 5000 kişinin 1'er dakika ara ile ileti gönderdiğini düşünelim. Videolar, kullanıcıların ne düşündükleri, Summer 2010 albümleri, Duvar fotoğrafları, Like'lar, yorumlar.... Aman Allah'ım! İnanılmaz bir bilgi akışı. Ulaşılabilir olduğu kadar değerli olan bilgi, bir anda anlamını yitirdi, tabiri caiz ise ulaşılabilirliğin verdiği imkanlardan dolayı "overdose" oldu. Başka bir şekilde açıklamak gerekirse İnternet'ten önce medya "lineer" idi. Yani bir düzlem içerisinde varlığını sürdürüyordu. Haberleri televizyonda izlemek istiyorsanız saat 19:00'u beklemek zorundaydınız. Sevdiğiniz müzik programının saati belliydi. Onu bekliyordunuz. Ya da gazete okumak istiyorsanız ertesi günü beklemek zorundaydınız. Fakat en başlarda da belirttiğim üzere küreselleşme dediğimiz olay bilgi, para ve teknolojinin akışıdır. İnternet hayatımıza girdikten sonra bu bilgi akışı inanılmaz bir şekildr hızlandı. İnsanlar istedikleri bilgiye istedikleri an ulaşma, istedikleri müziği istekileri an dinleme, istedikleri haberi istedikleri an okuma, istedikleri programı veya filmi istedikleri dakika izleme şansına eriştiler. Bu da eskiden tek bir düzlem içerisinde hareket eden medyayı "non lineer" yani tek bir düzlem üzerinde hareket etmeyen hareketli bir hale getirdi.
Bu manada DSLR'ları değerlendirecek olursak; Film yapımı DSLR'lardan önce bence lineer'di. Marxist değilim ama Marxist düşünecek olursak üretim araçlarına sahip oldukları için belli yönetmenler, belli gruplar film çekiyordu fakat bugün DSLR'lar bu "lineer" çizgiyi bozdular. Bir çok insan iyi-kötü bir şeyler çekme şansına sahip oldu ve yukarıda verdiğim Facebook örneği gibi bu ulaşılabilirlik muazzam bir bilgi kirliliğine sebep olabilir. O kirlilik de "aradan sıyrılmayı" imkansız olmasa bile çok zor hale getirip işi yine kartellere teslim edebilir. Baksanıza şuan bile Facebook'da her yer "Bilmem kim Photography" sayfaları ile oldu.
Biraz karamsar biraz yazı oldu ama ben yine de o kadar karamsar değilim çünkü film yapmak için halen bolca paraya, zamana, bilgiye ve yeteneğe ihtiyaç var ve bütün bu bahsettiğim çoğunluğun (ki büyük bir kısmı günde 12 saat çalışıp yorgunluktan düşünmeye bile hali olmayan kesim) bütün bunları iyi kombine edip bir film çıkarmaya üşeneceğini düşünüyorum 🙂
Bu konuda DSLR'lara gelinceye kadar iphone4 daha büyük bir tehlike :). Netteki görsel kirlilik görüntü alan cihazların maddi olarak ulaşılabilirliğinden değil paylaşımın ve depolamanın kolaylaşmasından kaynaklı. Ama ben görsel kalitenin yükselmesinden memnunum en azından cep telefonu ile kaydedilmiş korkunç ses ve görüntülerdense en azından düzgün HD görüntü izleyebiliyoruz.
DSLR ların amatör ve düşük bütçeli yapımcılara getirdiği çok büyük avantajlar var XLR girişi de 300-400 dolarlık bi aparatla çözülüyor. Pek çok yüksek görsel kalitede uzun metrajlı film çekildi bende şu anda uzun metrajlı bir filmin proje ekibindeyim. Görüntüler oldukça tatmin edici. Ayrıca DSLR tarzı makinelerin en büyük avantajı hafiflikleri bu sayede çok pahalı pek çok sinema ekipmanının DSLR versyonlarına çok uygun fiyatlara sahip olunabiliyor. Nette 500 USD'ye jimmy 100 USD'ye Steady var. 1000 dolar gibi komik bir bütçeyle hemen hemen bütün kamera ekipmanları toplanabiliyor.
"Giydikçe açılır" diyen tezgahtar, "uzadıkça şekil alır" diyen kuaför, "zamanla unutursun" diyen arkadaş... Bunların hepsi aynı örgüte üye...
iyi ki teknoloji gelişiyor ve bu makinalar var 🙂
Eskiden hiç üşenmiyormuşum, düzgün düzgün yazıyormuşum yalnız.. Hey gidi..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Eskiden hiç üşenmiyormuşum, düzgün düzgün yazıyormuşum yalnız.. Hey gidi..
ilahi oyunları görecek kadar da gözün gönlün açıkmış 🙂
keyifliymişsin de yani. şimdi biraz bunalım havası seziyorum ki uzun süreli bulutlu havalara maruzdun, normal yani.