Ahmet Yılmaz ekolünden geliyor...
Karikatürleri güldürmenin de ötesinde yaptığı toplumsal tespitler ile çok ciddi toplumsal konuları düşündürtüyor bana.
Woody Allen etkisi de seziyorum çoğu zaman.
Hatta Annie Hall'un şu ünlü sinema kuyruğu sahnesi vardır ya, onu izlerken "gerçeklikten kurguya" geçiş anlamında Umut Sarıkaya'nın karakterlerine benzettim.
Entellektüel birikimi de çok olmalı ki, bu anlamdaki esprileri de oldukça yerinde.
Dostoyevski, Kafka, David Lynch, Hitchcock, ve tabi Marx-Engels-Lenin üçlüsü sık sık karşımıza çıkar. Özellikle bu tarz esprileri çok ilgimi çekmekte... Sırf onun yüzünden Penguen aldım, Uykusuz'a da sırf onun yüzünden devam ediyorum.
Marx-Engels-Lenin üçlüsünün ünlü fotoğrafı vardır hani yanyana. Şu:
Yanyana durmuşlardır yine. Fotoğraf çektireceklerdir. Karikatürdeki dialog şöyledir:
Marx: Abi bir şey söyliyeyim mi fotodan önce. Marx değil Suavi'yim ben.
Lenin: Sktir git lan aramızdan
Engels: Öyle deme abi çok iyi okuyor gırtlaktan.
Bu üçlünün fotoğrafına bakamıyorum artık 😀
Bende bakamıyorum fotoya artık 😀 😀
Umut Sarıkaya yı sevdim, incelemeye alayım..
Ben bi sevemedim şu esprileri..
*our AC-130 in the air
önceleri sadece karikatürlerine hastaydım umut sarıkaya'nın. "hayvansın rıza" ya, "çemçük" ağzına, ümrainye'deki evlerin (ki bende ümraniye de oturuyorum 🙂 ) çatı katlarındaki su depolarına ve açıkta kalmış kiriş uçlarına. Karikatürlerdeki ayrıntılarına kısacası. Sonra "Benim de söyleyeceklerim" var diyince durup bi dinledim bakalım neymiş söyleyecekleri. Ve o günden beri de abartısız ve aralıksız takip ediyorum onu. Kısa süreli askerliğinde falan ciddi anlamda üzülmüştüm.
Tüyap'taki bir imza gününde dergi kapağını imzalarken dayanamayıp sordum:
(Bir karikatüründe yaşlı baba oğluna "hadam olmazsın sen" diyor ve oğlu hadım olup gliyor. "Baba hadım olamazsın demiştin ama oldum geldim" diyor. Babasıda (klasik cevap olarak) "ben sana hadım değil hada olamazsın demiştim" diyor. oğul: "ne bilim aq çemçük çemçük konuşuyorsun ne dediğinde anlaşılmıyor ki" diyor. Saçma gelebilir tabi şu an ama biz buna çok gülmüş ve "çemçük" kelimesinin anlamını baya merak etmiştik)
-Abi çemçük ne demek? biz güldük baya buna
-(gülüyor) bende bilmiyorum. 🙂
o anki hali tavrı falan çok hoşuma gitmişti. ve ben karitakütürlerine falan bakıp zıp çıktı birisi beklerken, o kendi halinde başını önüne eğmiş imzasını atıyordu. Eli ayağı süzgün birisi yani 🙂
KEzzAP'ında dediğini gibi çok yerinde tespitleri var.
MEsela çok samimi olunmayan birisiyle yolda karşılaşıp aynı yöne gitmenin verdiği gergin durum gibi 🙂
Şimdi tek tek sayıp saçma bir uzun mesaj atmak istemiyorum ama herkese tavsiye edeceğim ve ettiğim bir karikatüristtir kendisi.
10 numara adamdır kısacası 🙂
"Söz gider, yazı kalır... Aha bunu da buraya yazıyorum..."
kesinlikle harika ve bizden tespitler yapiyor,hatta oyle nokta atisi tespitler yapiyor ki onceden bazi durumlarda gayri ihtiyari takindigimiz tavri bile takinamiyoruz normal hayatta adam karikaturunu yapti diye.
ust elit kesime hitap etmeyecektir cunku espirileri hep daha mahalleye donuk.
edit: burada 'ust elit kesime hitap etmeyecektir' derken forumda veya baska bir yerde begenmeyen birilerini hedef almiyorum yanlis anlasilma olmasin. bahsettigim sey bu secimi yuzunden asla bir cem yilmaz olamayacaktir bizim umut sarikaya.
okumasi cok keyifli bir cizer ve yazar.
su kezzapin ilk gonderdigi karikaturle selcuk un gonderdigi son karikatur yeter yahu.
birde zeki demirkubuzun pijamalarina bakin,dizlerde iz cikmis,diz yeri yapmis,ne kadar bizden degilmi?
Saçları baya kabarık bir tipin etrafında el ele tutuşmuş dönen tipler. Neşeli şarkılar söylüyorlar. Doğa ortamı. Kuşlar böcekler falan.
Ele ele tutuşan iki adam arasındaki dialog:
Adam 1 : Abi İbrahim Erkal bunalıma girmesin diye onu devamlı mutlu etmeye çalışmak çok saçma bence.
Adam 2 : Yok oğlum. Düşünsene bir de bunalıma girip bu saçları sarıya boyattığını. Maazallah!
Geçenlerde yayınlanan ve baya bir gülmeme neden olan bir başka karikatür:
Bir tip elinde bir fotoğraf tutmaktadır. Uzun saçlı bir tipin fotoğrafı. Yanında da kravtı üzerinde dış güçler yazan bir adam var. Dialog şu:
Kravatında Dış Güçler Yazan Adam: Off bu Türkler öyle cesur, öyle boyun eğmez, öyle korkusuz bir millet ki onları nasıl dize getirebileceğimi bilemiyorum. Şimdiye kadar kimseye yalvarmamışlar.
Elinde fotoğrafı tutan adam: Bir tek RAFET EL ROMAN saçını uzattığı zaman kesmesi için yalvarmışlar efendim. Böyle bir bilgi var elimizde belki işinize yarar.
Dergahta
-şeyhim o kadar çile çektim, hizmet ettim bi türlü kamil insan olamadım.
-bağcılara git.
-efendim?
-bağcılara git.
bağcılarda
-birader ayakların yürüyor.
-bb benim mi abi?
-ohohh kamile bak benim mi diyor..
-allahım kaamili!!kaaaamill!!!"
bu sonuncu süpermiş 🙂
Adam resmen yamuk bakıyor..
mont beni
tedarikliyim diye sevindim durdum
sıcağı görünce yandım kavruldum
mecnun oldum çöllere savruldum
kırk kapıya muhtaç eyledi mont beni...
bir garip ercanım bu dünyada konar göçerim
gahi ağlar gahi gülerim
mont elde diyar diyar gezerim
onulmaz dertlere saldı mont beni...
elde mont taşıyan genç düşünce balonunda,
-oha! bütün gün elde mont taşıya taşıya erdim lan... çilelerin büyüğüymüş gerçekten. erdim be...!
(van gogh kulağı sargılı bir şekilde ve elinde monami pastel boya kutusuyla oturmakta, içlerinden kırmızı olanı katır kutur yemektedir. o sırada ortamda bulunan diğer şahıs ise van gogh abimize tip tip bakarak hızla uzaklaşmaktadır)
van gogh: ne var oğlum, yeniliyor ki bu pasteller..
x: ya dur mına koyim kulağı kesince iyice kaybettin kendini sen.
van gogh: gel al bi diş.