Merhaba arkadaşlar
Ülkemizin içinde bulunduğu bu konu şu anda bütün medya ve beynimizi istala etmiş durumdadır.
Bütün herkesin bugünlerde konuştuğu tek şey bu. Sizinde bu konu hakkında düşüncelerinizi almak isterim.
Benim düşüncemi soracak olursanız hemen açıklayım;
Bilgi Üniversitesi Rektörü Doç. Dr. İlhan İkeda'nın da dediği gibi AKP ile MHP'den özgürlük değil gericilik gelir. Bu söze tamamen katılıyorum. Eskiden beri bildiğimiz MHP'nin hele böyle bir işe bulaşması hem gülünç hemde kendini bitiriyor.
Akp'nin bas bas bağırdığı ve özgürlük için yapıyoruz denilen şey özgürlüğün tanımı olamaz. Mazlumder başka Ömer Faruk Gergelioğlu'nun söylediği şey İnsan haklarına bir ihlal bu ve Avrupa İnsan hakları savunucusu olarak buna izin vermediğini söylüyor. Oysa ki Avrupa İnsan Türbana hayır dediğini unutmuşmuydu. Bu söylenince Avrupa İnsan hakları koruyucusu Gergelioğlu "Efendim Avrupa İnsan Hakları AİHM bazen yanlış yapabiliyor" diyor. Böyle bir aymazlık olmaz.
Müslümanlığı sadece başı örtmekle nitelendiren bu insanlar sizcede vatanı karıştırmak isteyen insanlar değillermidir?
Atatürk sağlığında yani 1926 da anayasaya koyduğu şöyle bir madde vardı: "Din işini devlet işine karıştırarak politika yapanlar vatan hainidir"
Diğer bir konu ise bu başı bağlayan arkadşların sanırım hiç kitabı okumamaları. Kitabta ise "Ayıp yerlerinizi gizleyin" yazıyor. Bizim ayıp yerimiz saçlarımız mı?
Ortaokul çocuğunun türbanlı ödül almaya çıkma çalışmasımıdır özgürlük? Sizce o çocuğun kendi rızasımıdır bu? Kitapta bile denildiği şudur "Ergenliği geçmemiş her çocuğun duası-günahı sayılmaz" Birde siz buna türban takıyorsunuz. Ayıp!
Bu yazım daha böyle gider başını alamam o yüzden sözlerime Atatürk ve Mehmet Akif Ersoy'un yakın arkadaşı şair Neyzen Tevfik'in sözleriyle bitiriyorum.
ne ararsın tanrı ile aramda,
sen kimsin ki orucumu sorarsın?
hakikaten gözün yoksa haramda,
başı açığa neden türban sorarsın?
rakı, şarap içiyorsam sana ne,
yoksa sana bir zararı, içerim.
ikimizde gelsek kıldan köprüye,
ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.
esir iken mümkün müdür ibadet,
yatıp kalkıp atatürk'e dua et..
senin gibi dürzülerin yüzünden,
dininden de soğuyacak bu millet.
işgaldeki hali sakın unutma,
atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
sen anndan yine çıkardın ama,
baban kimdi bilemezdin şerefsiz.
Abicim naptın sen ya. Uğur seni severim bilirsin ama bence biraz yanlı olmuş. Çünkü Kuran'ı Kerim'de apaçık ayet var başörtüsü hakkında. Ergenlik olayı senin dediğin gibi değil tam olarak ergenlik olayı bayanlarda 9 yaşına kadar inebiliyor ki normalde 12 en geçde 15dir(bunlar bayanlar için). Yani başörtüsü farzdır. Şimdi siyasi olarak hangi parti ne yapmış pek ilgilenmiyorum ama başörtüsü serbest olmalı bence. Çünkü benim bacım okuluna gidemiyorsa bu demokratik ve laik bir ülkede bir kısıtlama oluyor. Üstelik bu ülkedeki çoğu bayan başörtülüyken(yaklaşık %70di yanlış hatırlamıyorsam). Onun için başı açıktır kapalıdır böyle bir şey olmaması lazım özellikle de eğitim konusunda. Devlet herkese laik olmalı.
Sevgiler saygılar 😉
Önyargısız biçimde bu yazıyı okursanız soruların cevaplanacağına inanıyorum.
06.02.2008
Başörtüsü ve Provokasyonlar*
Tesettür meselesinin bazıları tarafından politize edilerek ayağa düşürülmek istendiğine esefle şahit oluyoruz. Ne yazık ki, bazı kesimlerde çok ciddî bir din düşmanlığı var ve bunlar her fırsattan istifade ediyorlar. Şu anda da başörtüsünü bahane ederek, ülkemizin yakaladığı nisbî istikrarı bozarak, kavgaya zemin hazırlamaya çalışıyorlar. Ülkemizin kavgaya tahammülü yoktur. Hususiyle Allah’a gönül veren ve kendilerini milletimizin hayrına adayanların kavga ile işi olamaz. Olmamalı. Onlar, kendilerini en çetin bir kavganın içinde buldukları zaman bile, hemen silm ü selâma dönmeliler. Kur’an-ı Kerim, mü’minlere savaş içinde iken bile, “Karşı taraf, silm ü selâma, sulh ve barışa yönelirse, siz de yönelin ve Allah’a tevekkül edin!” (Enfâl, 8/61) buyurur.
Lâik bir hukuk devleti olan ülkemizde din ile siyaset birbirinden ayrıdır; Kur’an’ın söz konusu hükmünü dolayısıyla antr-parantez olarak zikrettim. Fakat akıl ve mantığın yanında, ülkemizin içinde bulunduğu şartlar ve umumî menfaatlerimiz de kat’iyen böyle davranmayı gerektirmektedir. Zira, kavga, insanda akl-ı selim, hiss-i selim ve mantık bırakmaz. Cahiliye şairlerinden İmrü’ül-Kays, “İki şeyi başlattığınız zaman, onlar durmasını istediğiniz yerde durmaz: Yangın ve kavga!..” der. Bu bakımdan, soğukkanlılığımızı korumamız lâzımdır.
Başörtüsü Dinin Açık Emridir
Tesettür, gerçi dinin esasını teşkil eden imanî meselelerden değildir; İslâm’ın beş şartı arasında da yer almaz. Fakat, Kur’an’ın açık emridir. Farziyeti, hem Kur’an’la, hem Sünnet-i sahiha ile, hem de 14 asırlık İslâm tarihindeki uygulamalarla sabittir. Nur Suresi’nin 31. âyetinde mü’min kadınların başlarını, boyunlarından ve göğüslerinden açık bir yer bırakmayacak şekilde örtmeleri emredilmektedir. Dinin bu konudaki emirleri mezkur ayetle de sınırlı kalmamıştır. Düşünün ki, Peygamber Efendimiz’in pak zevceleri, hükmen mü’minlerin anneleridir. Peygamberimizden sonra onlarla evlenmek mü’min erkeklere haram kılınmıştır. Böyle iken, Ahzab Suresi’nin 59. âyetinde, sadece mü’min kadınlara değil, Peygamber Efendimiz’in pak zevcelerine de “Dış örtülerini, cilbablarını üzerlerine salsınlar” emri bildirilmiş; Sünnet-i sahihanın ve İslâm tarihindeki bütün uygulamaların ortaya koyduğu üzere, el, ayak ve -Hanefi Mezhebinde’de yüz dışında- bütün vücudun bol bir elbise ile örtülmesi emredilmiştir.
Arz edildiği gibi, başın tamamını içine alacak şekilde tesettür emri, yalnız Kur’an-ı Kerim’le değil, -aksine hiçbir ihtimal vermeyecek şekilde- Sünnet-i sahiha ve İslâm tarihindeki uygulamalarla da sabittir. Bu hususta müfessirler, muhaddisler, fakihler arasında farklı ve aykırı görüş belirten olmamıştır.
Fantastik Muhalefetin Bir Değeri Yoktur
Günümüzde -belki de bir kısım kimselere şirin gözükmek ve fantastik düşüncelerle kendilerini ifade etmek için- baş örtüsünün Kur’an’ın emri olmadığını iddia eden ilâhiyatçılar vardır. Fakat, bu mevzuda Kur’an’ın emri o kadar açıktır ki, tarih boyunca hiçbir müfessir farklı mülâhazada bulunmamıştır. Peygamber Efendimiz ve Sahabe-i Kiram başta olmak üzere, Din’i bugünlere kadar taşıyan ve meselenin mütehassısı olan, on binlerce müfessir, muhaddis ve fakihin yanında, 14 asırlık İslâm tarihinde bütün Müslüman nesillerce ittifakla uygulanabilmiş bir hükme, günümüz ilâhiyatçılarından birkaçının, bazı garezlere bağlı muhalefeti hiçbir değer ifade etmez.
Meselenin dinî buudu böyle iken kalkıp başörtüsünü farklı adlar altında da olsa başka kaynaklara bağlamak, bu mevzuda tuhaf ve birbiriyle tutarsız iddialar ortaya atmak, gülünç kaçmaktadır. Tesettüre, başörtüsüne bazı mülâhazalarla karşı olan çıkabilir, ama bunun İslâm’da olmadığı iddiası ileri sürülemez. Hele hele, en basit meselelerde bile, aklın ve bilimin icabı olarak işin uzmanına müracaat edilirken, Allah’ın marziyatının, bizden neler isteyip neler istemediğinin ifadesi olan din konusunda rastgele konuşulamaz. Bu, en hafif ifadesiyle gayr-ı aklîliktir, gayr-ı ilmîliktir, had bilmemektir. Dahası, ülkemizde din işlerini tanzimle vazifelendirilmiş Diyanet Teşkilatımız ve ona bağlı çalışan Din İşleri Yüksek Kurulu var; onlar hem bu konuların mütehassısıdır, hem de salahiyet sahibi kılınmışlardır. En azından, onlara müracaat edilmeli ve onların sözleri dinlenilmeli değil midir?
Dinimiz Bilimle Çatışmaz
Bu, meselenin bir diğer yanı da şudur: Ülkemizde ilmî ve teknik kalkınmaya hizmet etmesi gerekenler, üniversitelerin din ve inanç değil, bilim yeri olduğunu söyleyerek başörtüsüne karşı çıkıyorlar. Ne yazık ki bunu, bilimi en öne alan insanlar yapıyorlar. Galiba, nasıl bir tenakuz ve çarpıklık ortaya koyduklarının farkına varamıyorlar. Batı’da uzun süren çatışmalar sonunda din ile bilimin arası ayrılmış; Descartes çıkmış, “Buraya kadar bilimin, şuraya kadar da dinin sahasıdır” demiş. Bugün üniversitelerimizde benimsenen de bu. Gerçi böyle bir ayrılık, Müslümanlar olarak bizim inanç sistemimizde de, ilme bakışımızda da, tarihimizde de yoktur. İlim ve din, bizde aynı manânın iki farklı ifadesinden ibarettir. Biri zihnin, diğeri kalbin ışığı olarak görülmüştür. Bu sebeple bizim, Batı’da Rönesans’ın ve ilimlerin gelişmesine zemin teşkil eden, bu gelişmeye dinamikler sağlayan muhteşem bir ilim tarihimiz vardır. İbn-i Sina, Zehravî, Birunî, Harizmî, İbn Heysem gibi bu tarihi dolduran on binlerce ilim adamı, hem çok iyi dindardı, pek çoğu da sufi idi. Din ve ilim, bizim tarihimizde birbiriyle iç içe yer aldı, hiçbir zaman çatışır görülmedi. Dolayısıyla, “Bir insan, dindar ise, dine bağlı ise, başını örtüyorsa, bu insan ilim yapamaz, ilim insanı olamaz” demek; üniversitelerde başörtüsü takmayı üniversitelerin ilim yuvaları olmasına aykırı görmek, bir ilim adamına asla yakışmayan bir tavırdır. Kaldı ki, hepimiz biliyoruz, Galileo da Newton da, Laplace da ve daha pek çokları da dine karşı değillerdi; hattâ içlerinden bazıları ciddi derecede dindardı. Eddington’u nereye korsunuz? Dindar olmakla ilim yapmayı birbirinden ayrı mütâlaa ederseniz, ilim âleminin başının taçlarından olan Einstein’e da muhalefette bulunmuş, din ile ilimden birini kör, diğerini topal yapmış olursunuz.
Laiklik Adına Müdahale Laikliğe Aykırıdır
Üçüncü olarak, böyle bir tavır laikliğe de aykırıdır. Zira laikliğin temelini, dinin devlete devletin de dine müdahale etmemesi, hattâ devletin din hürriyetini sağlaması prensibi teşkil eder. Bu sebeple, başörtülü bir kızımızın üniversitede ilim tahsili yapması lâikliği yıkmaz; cumhuriyete de demokrasiye de hiçbir zarar vermez. Tam tersine, bunları güçlendirir. Onlar da zaten, dinî inançları gereği başlarını örtmeyi laikliğin, cumhuriyetin ve demokrasinin gereği olarak görüyor ve haklı olarak, hem laikliğin, hem cumhuriyetin, hem de demokrasinin korumaya aldığı din ve vicdan, hattâ düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti içinde mütâlaa ediyorlar. Problemi çözmek isteyenler de meseleye bu açıdan yaklaşıyorlar. Yoksa ne kızlarımız, laikliğe, cumhuriyete, demokrasiye karşı çıkmak için başlarını örtüyor, ne de çözüm arayanlar bunlara karşı olsun diye başörtüsünü serbest bırakmaya çalışıyorlar.
Bu bakımdan, şayet bazı kimseler başörtüsüne -hangi ad altında olursa olsun- karşı iseler, bunu açıkça söyleyebilmeli; onun neden takılmaması gerektiğini aklî, mantıkî ve ilmî olarak ortaya koymalı ve insanları bu suretle ikna etmelidirler. Bunu yapmaya çalışırken de, kendileriyle tenakuza düşmemeye, ülkeyi kavga ortamına çekmemeye, yakışık almayan protestolara kalkışmamaya ve tepkilerini medenî bir şekilde seslendirmeye dikkat etmelidirler. Yoksa protestolar, ülkeyi kavga ortamına sürüklemeler, darbe hatırlatmalarında bulunmalar, tehditler, yakışıksız üslûplar, ihtilâl günlerine özlem duymalar, fikrî ve ilmî kifayetsizliğin ifadesinden başka bir şey değildir.
“Baskı Olur” Sözleri Provokasyon Hazırlığı mı?
Burada, mevzu ile alâkalı olarak önemli bir ikazda bulunmak istiyorum: Şimdiye kadar Türkiye’de, İslâm’da başörtüsünden çok daha önemli olduğu halde hiçbir namaz kılan kılmayana baskıda bulunmadı, Ramazan’da doğruluğu şüpheli birkaç haber çıktıysa da, kimseye oruç baskısı olmadı. Hacca gidenler gitmeyenleri “Siz neden gitmiyorsunuz?” diye sorgulamadı. Her Kurban bayramı öncesi onca menfî yayınla Kurban aleyhinde olunmasına rağmen, hiçbir Müslüman, kurban kesmeyenlere “Neden siz de kesmiyorsunuz?” diye hücumda bulunmadı. Bırakın bunları, içki içen, kumar oynayan, her türlü günahı irtikap edenlere de dindarlar, nasihatta bulunmak dışında bir şey demedi. Kızlarımızın başını örterek okuyabildiği yıllarda hiçbir hadise olmadı. Bundan sonra olacağına da, başlarını örtmeyen kızlarımız dahi ihtimal vermiyor.
Gerçek bu iken, asıl mağduriyete zaman zaman daha çok dindarlar maruz kalıyorken, başörtüsü serbest bırakıldığında başını örtmeyenlere baskı olur demek, aslında yapılabilecek bazı provokasyonları akla getirmektedir. Önceki dönemlerde şahit olduğumuz üzere, eğer başörtüsü kanunu meclisten geçer –ki, bu kanunu kabul edip etmemek Meclis’in, onu tasdik edip etmemek Cumhurbaşkanı’nın selâhiyeti içindedir– kızlarımız üniversitelerde başörtülü okuma imkânına kavuşursa, ciddî provokasyonlar sahnelenebilir. Belli yerlerde kendilerine çarşaf giydirilmiş bazı vazifeli erkekler, tesettüre sokulmuş bazı vazifeli bayanlar, başlarını örtmeyen kızlarımıza rahatsızlık verebilir; sözlü, hattâ fiilî tacizlerde bulunabilirler. Bu konuda fevkalâde endişeliyim ve rical-i devletimizin bu hususta mesul olanlarının çok dikkatli olması gerektiğine inanıyorum.
Ayrıca, görüyoruz ki, yıllarca uğraşıp, on binlerce şehid verdiğimiz, onu bitirme yolunda pek çok millî serveti tükettiğimiz, sonunda dünya kamuoyunu da nispeten yanımıza çekerek belli muvaffakiyetler kazandığımız terör belasının asıl merkezleri de başörtüsünün serbest bırakılacak olmasından endişe duymaktadırlar. Çünkü, bu serbestliğin, Güneydoğumuzu teröre zemin teşkil etmekten uzaklaştıracağından, bölge halkını terör örgütünden tamamen koparacağından ve böylece terör örgütünün gücünü bütün bütün kaybetmesine vesile olacağından korkmaktadırlar. Öyle ise, sorumlu mevkiinde bulunan insanlar başta olmak üzere hepimiz, ülkemizin selameti adına bugünlerde her zamankinden daha çok duyarlı davranmak; sağduyu dediğimiz akl-ı selim, hiss-i selim ve mantık dahilinde hareket etmek mecburiyetindeyiz.
Hâsılı, ülkemizin bir istikrar ve kalkınma ortamını yakaladığı, hattâ Asya, Afrika ve Balkanlar gibi çok geniş bir coğrafyadaki milletlerin şuuraltında var olan tarihî müktesebatı değerlendirebilecek bir konumu ihraz etmeye başladığı, pek çok sahada önünün açıldığı bir zamanda her meselemizi konuşarak, seviyeli bir üslûp içinde ve ülkemizin umumi menfaatlerini dikkate alarak değerlendirmemiz ve çözmemiz elzemdir. Hangi siyasî görüşten ve hangi müesseseden olursa olsun herkese güven kredisi kazandıracak da budur. Yoksa, bu ülkeye bir defa daha çok büyük kötülük yapılmış olur.
Başlığı içinde "fikir" barındırdığı için değiştirdim. Tarafsız yaptım ki içinde tartışmalar dönebilsin. Yoksa sadece tek kişinin ya da belli kişilerin fikrinin altına fikir belirtmek gibi olacak...
alicim konu sadece bu olsa amenna. ama sorun daha da derin. Bir başörtüsü diyip geçilemez. Bugün başörtüsü serbest olsa tarikatlar, hocalar çıkıcak. Ayırca öyle bir hava var ki sanki türban takmayanlar müslüman değilmiş gibi bakılıyor. Sen daha iyi bilirsin İstanbul müftüsünün yaptığı bir vaaz vardı ve 2 ay ceza almıştı. Orda ne demişti ???
Bunlar daha da çoğalıcak. Çünkü Türk milletinin %70i Türban takıyor diyorsun ozman ben sana şunu söylerim Türk Milletinin %80'i cahil!
Üstüne basa basa birkez daha söylüyorum Akp'nin yaptığı din üzerinden siyaset. O çok sevip saydığınız başbakanınız müslüman bile değil.
Atatürk'ün yaptığı devrimler arasında Şapka devrimide vardır hatırlatırım. Ordada cübbeler yasaklanmıştı. Yarın sen demiyecekmisin cübbede serbest olsun diye? Ozaman nerde kaldı senin Ata çocuğu olduğun?
Alicim bak bende bir müslüman'ım ama lütfen müslümanlığı bir türbana bağlamayın!
Ayrıca ben şuna da karşıyım daha çocuk ilk doğarken nüfusuna dininin islam yazılması. Ya kardeşim çocuğa sordun mu? Nasıl ki çocukken fotoğrafını koymuyosun kimliğine dininide boş bırak.
Ayrıca bir kıyafet özgürlüğü olcaksa bende devlet dairelerinde sakallı, eşofmanla çalışmak istiyorum.
Savunduğunuz bir şey daha sadece kamu hizmeti alıcaklar hizmet verilmeyecek. Peki 4 sene sonra demiycekmisiniz bu seferde türbanla çalışmak istiyorum?
Ayrıca Türkiye'nin %70'i kapalı derken yaşlı teyzelerimizin başörtüsünüde bu kesime dahil etmeyin lütfen! Onların hiç böyle bir isteği yok.
Hadi ben bilmeden konuşuyorum peki ya yargı? anayasa mahkemesi? çok güvendiğiniz avrupa insan hakları ?
Siz daha önce hepsine gittiniz Ali'cim sonucu sen benden daha iyi biliyorsun.
Ceviz Kabuğu programından alıntıdır:
Laiklik zedelenemez
“İslam- Türban ve Cumhuriyet” kavramının tartışıldığı Ceviz Kabuğu programına katılan Sabih Kanadoğlu ve Doç. Dr. Şahin Filiz gündemle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Usta gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun Kanaltürk Televizyonu’nda canlı olarak yayınlanan Ceviz Kabuğu programında bu hafta, “İslam-Türban ve Cumhuriyet” konusu tartışıldı. Programın stüdyo konukları Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin Filiz ve Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu idi. Kanadoğlu, “Türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasının, Cumhuriyet devrimlerini yok etmek için yapılan bir çalışma” olduğunu vurguladı ve anayasa değişikliğinin buna imkan veremeyeceğini söyledi. Kanadoğlu, “Anayasa’da 2. madde durduğu sürece isterlerse açıkça ’türban serbesttir’ maddesini eklesinler. Yapmaya çalıştıkları değişiklikle türbanı üniversitelere sokmaları mümkün değil... Bu şekilde laik cumhuriyete zarar veremezler. Türbanı anayasaya sokma girişimleri soksalar dahi başarısız olacaktır” dedi.
Kur’an’da örtünme
İlahiyatçı Şahin Filiz, bugün kadının başörtüsü ile var edilip tanımlanan bir konuma getirildiğini, oysa İslam’da kadının çok daha önemli ve saygıdeğer bir yerde olduğunu söyledi. Doç. Dr. Şahin Filiz Kuran’dan gösterdiği ayetlerle yaptığı açıklamalara göre türban ya da başörtüsünün dini herhangi bir dayanağı olmadığını savundu. Filiz, son günlerde bir AKP’linin çalışan kadınlara yönelik ağır eleştirisine de değinerek, “Din adına kadınlar aşağılanıyor, hakir görülüyor. Sorun aslında örtünün altında” dedi. Filiz, “örtünme” gerekliliğinin Kuran’da hem erkek hem de kadın için yer aldığını, ancak bunun şu günlerde dayatılan “başı örtme” ile alakası olmadığını söyledi.
Tesettür, gerçi dinin esasını teşkil eden imanî meselelerden değildir; İslâm’ın beş şartı arasında da yer almaz. Fakat, Kur’an’ın açık emridir. Farziyeti, hem Kur’an’la, hem Sünnet-i sahiha ile, hem de 14 asırlık İslâm tarihindeki uygulamalarla sabittir. Nur Suresi’nin 31. âyetinde mü’min kadınların başlarını, boyunlarından ve göğüslerinden açık bir yer bırakmayacak şekilde örtmeleri emredilmektedir.
http://www.biriz.biz/kuran/nur/24nur.htm
http://www.kurandakidin.com/bolumler/22-basortusu-ve-kapanma.asp
Şu iki "tefsir" ya da "çeviriden" başlayarak bir soru sorabilirim sana. Nur Suresi'nde "hımar" olarak geçen kelime, ilk yazdığım "Biriz" sitesinde "başörtüsü" olarak çevrilmiş/tefsir(!) edilmiş. Oysa Kuran'da Kadın başlıklı sitede, hımar kelimesinin açıklaması olarak şu yazıyor:
Bu ayetteki “hımar” kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı.
Bir de şu var:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/8152326.asp?yazarid=72&gid=61&sz=33714
Farj (tekil); Furuj (çoğul): (Sözlük adıyla): Erkek ve kadın cinsel organı.
Jayb (tekil); Juyub (çoğul : (Sözlük adıyla): Meme, göğüs.
Himar (tekil), Humur (Çoğul): İslam öncesi dönemde Arapların giydiği giysinin bir parçası (dokuma, bez parçası). (Başörtüsü ile kesinlikle ilişkisi yok.)
Bir de karşıt görüşü dinleyelim:
Süleymaniye Vakfı'ndan alıntıdır:
http://www.suleymaniyevakfi.org/modules/nsections/index.php?op=viewarticle&artid=56
ayette geçen, hımar (خمار) kelimesinin kökü hamr ( خمر) dır. Bunun anlamı bir şeyi örtmektir. Hımar (خمار) da örtü anlamında kullanılmıştır. Ama bu kelime Arap örfünde kadının başını örttüğü örtüye isim olmuştur. Bunun kadının başörtüsü anlamına geldiği eski Arapça sözlüklerde yazılıdır
Şimdi, en son açıklamada, ayette geçen kelimenin gerçek anlamının "örtü" olduğu kabul ediliyor ancak, nev-i şahsına münhasır bir tefsir ile, örflere ve âdetlere referans yapılıp başörtüsü olduğu sonucuna varılıyor. Allah gibi büyük bir varlık, tıpkı Kuran'da Kadın sitesinin önerdiği gibi, böyle bir ikileme düşülmemesi için "örtü" yerine "başörtüsü" anlamına gelecek “hımarürres” yazmaz mıydı? Sorum bu.
Of of, siz gelmeyin bari medya oyunun..
Din toplumların afyonudur demiş ya bir bilir kişi zamanında (bilerek isim vermedim gerek yok şu anda), ha bizim bu seneki afyonumuz da türban meselesi..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Ben COde a katılıyorum. Allahın kitabında bir emir olarak belirtilen başörtüsüne izin verilmelidir çünkü allah emretmiştir! amma velakin! allah bana 4 kadınla evlenebilme hakkı vermiştir kafir laik cumhuriyet bunu ellerimden alamaz! allahın verdiği hakkı hangi kafir elimden almaya kalkabilir! bu da değil ayrıca ayette belirtildiği gibi zina yaptığımda sopa ile cezalandırılmak ve kız çocuğuma mirastan çok düşük bir par bırakmak istiyorum ve yine Yüce ALAHIN emrettiği gibi kadınların emir lider olmasının yasaklanmasını istiroum. kadın kim kardeşim kadından önder* mi (imam,toplum lideri grup lideri) olurmuş. ayrıca kadın sesinden şarkı dinlemekte istemiyorum bu baskıyıı kabul etmek zorunda değilim. ayrıca kuranda yazan herşeyin ne kadar mantıksız da gelse devlet kuralı haline getirilmesini istiyorum.! hanginiz allahın kanunlarından üsttesiniz! ayette dediği gibi allahın ayetleri ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridirler...
allahın ayetleri ile hükmedilsin zina yapan kadın yada adam evli ise RECM edilsin istiyorum!
sağlıcakla..
kenan..
bu cidden sert oldu !
"kafir laik cumhuriyet" ?
o zaman bana da "islamcı gerici şeriat" demek hakkı doğuyor -ki daha önce ateist olmama rağmen bu iki sözcüğü diğer görüşlere ve inançlara saygımdan dolayı bir arada hiç kullanmamıştım.
Provakasyon had safhada. Saçma sapan sebeple yeniden iki kutba ayrılmamız için uğraşıyorlar -gördüğüm kadarıyla da başarıyorlar.
bu cidden sert oldu !
"kafir laik cumhuriyet" ?
o zaman bana da "islamcı gerici şeriat" demek hakkı doğuyor -ki daha önce ateist olmama rağmen bu iki sözcüğü diğer görüşlere ve inançlara saygımdan dolayı bir arada hiç kullanmamıştım.
Provakasyon had safhada. Saçma sapan sebeple yeniden iki kutba ayrılmamız için uğraşıyorlar -gördüğüm kadarıyla da başarıyorlar.
Yağmurköpeği ironi yapıyor demon...
o zaman DeMoN da rezil oluyor 🙂
Evet yağmurköpeği çok güzel empati kurmuş tebrik ediyorum 🙂
Ben bu tartışmada daha çok Eglaia'nın bahsettiği cephedeyim.
Bu durum şişirme bir popüler gündemden başka bir şey değil!
Zaten tarihe de bakarsak, Osmanlı ve Cumhuriyet modernleşmesi basit olarak "kafaya ne takılacağı" sorusuyla ilgilenir. Bir gelenek gibidir adeta. (fes devrimi, şapka devrimi, Ecevit Şapkası, Demirel Şapkası, Türban...) Ve bu durum asıl "kafaya takılması gerekenleri" yok etmek için ortaya atılan sanal gündemler olmuşlardır...
ya bırakın bu işleri.
Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz.
bence süheyp haklı
bırakın bu işleri, devlet su işleri.. muehaha
sevişin gençler sevişin.. sallayın yeaaa...
ammann sizemi kaldı dünyanın derdi sanki bu ülkenin gençliği ve geleceği sizsiniz bırakınız meclisi postanede 550 gram adam her biri bir gram bizim yerimize kararlar vere dursunlar size nee yeaaaa
o yeaaa...
benide özelleştirsinler istiyorum....
yağmurköpeği bende 4 karı hakkımı kullanmak istiyorum . ( dip not : esenler belediye başkanının imam nikahlı üç karısı var demekki devlet buna engel olamıyor )
coyo - t senin yazdıklarına gelince altına imzamı atarım diyorum başka birşey demiyorum
(tabi atma dersen atmam )
ali ünal ayet ve örtünme meselesini çok iyi açıklamışssın
bu konuda bir kaç şeyde ben söylemek istiyorum . evet kuranda örtünün demiştir . lakin siz bu örtünün denilen ayeti neden arap kültürüne göre değerlendiriyorsunuzki . islamiyet diğer dinler gibi tek bir millete değil tüm dünyaya gelmiştir . bu sebebledir ki biz o örtünün ayetini kendi ananelerimize göre değerlendirmeliyiz . yani bizim kültürümüz türk kültürü ve bu açıdan islamiyeti türk kültürüne göre değerlendirememiz lazım . lakin islamiyet 1400 yıldır arap kültürü hegomanyası altında olduğu için insanlar islamiyeti arap gibi yaşamak sanıyor .işte sorunda burda . tıpkı incil latinceye çevrilince bu papazların foyası ortaya çıktı ve avrupa rönesans - reform devrini yaşadı . bizde de herkes kuranı türkçe okursa gelişebileceğimize inanıyorum ( tabi arap kültürüne göre yazılmış türkçeyle değil ( öyle şey olur mu demeyin olur çünkü arapçada bir kelimeninçok manası var ve ordaki bir kelime örneğin örtünmek bize gelince türbana dönüşebiliyor kastım bu ) kendi öz kültürümüze göre çevrilmiş haliyle okunursa ) hoş biz de hala kuranı rapça okumak büyük bir meziyet sanılıyor . tamam arapça okumak kötü demiyorum ama arapça okuayn arkadaşlar birde türkçe okusalar hiç fena olmaz .
son olarak coyo - t neyzenin o şiiri benim de çok hoşuma gider . ben de durumu kısaca özetleyen bir şiir yazayım . tabi ki gene neyzenden
Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus! dediler...
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
"Bizdeki kayda göre, şimdi o meb'us!" dediler...
Kim demiştir kanun alınmıştır ayak altına,
Böyle bir halin vukuunda hamiyyet çiğnenir.
Devleti yolsuz görenler halt eder bir beldede,
Kaldırım olmazsa kanun-ı hükûmet çiğnenir.
Kim demiştir kanun alınmıştır ayak altına,
Böyle bir halin vukuunda hamiyyet çiğnenir.
Devleti yolsuz görenler halt eder bir beldede,
Kaldırım olmazsa kanun-ı hükûmet çiğnenir.
Felsefemdir kitab-ı imânım,
Taparım kendi rûhumun sesine.
Secde eyler hâkikatim her ân,
Kalbimin âteş-i mukaddesine.
Gözünü aç daha meydan var iken,
Dizginin canbaz elinde Neyzen!
Girmedim ya kapısından baktım,
Cennet'i at pazarı sandım ben.
Bî-namaz deyip beni Hak'dan uzak gören,
Sığmaz senin hayâline mihrâb ü mübrem.
Sen sade beş vakitte ararsın Allahını,
Ben her zaman onunla emîn ol beraberim.
Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca,
Kürsî-i liyakat pezevenk, puşt olanandır!
Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden,
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü.
Kara bir kinle taassub pusudan çıktı yine,
Yurdu şâhâne cehâlet yeni baştan bürüdü.