Adam tüm kitabı boyunca bahsettiğin türde yapılan yanlış analojilere karşı çıkmış. Anlamsız ve zorlama çıkarımlarla teolojik sonuçlara varılmaya çalıştığını ifade etmiş. Berkeley'cilere de kısmen bu damgayı vurmuş. Adama da mesaj attım, gözlemci etkisinde gözlemci ile elektronun etkileşimi nasıl oluyor diye. Yani çift yarık deneyinde elektron gözlendiğinde birden parçacık davranışına bürünüyor ama nasıl gözleniyor. Ona bir foton mu çarptırılıyor bu yüzden mi değişiyor. Ayrıca gözlenmediği zaman elektrona yine ortamdan foton çarpmıyor mu? Bunları sordum. Aslında anahtar nokta bu, ama bu konuda yeterli kaynak bulması çok zor. Tüm wikiyi hatmettim quantumla ilgili. Bu adamın da 200 küsür sayfalık kitabını okudum. Yine de bu konuda pek birşey bulamadım. Umarım tatmin edici bir cevap verir neden karşı olduğuna dair. Ben sicim teorisiyle kafamda bağdaştırıp kendimce bir çıkarım yaptım aslında yani, adamın görüşü tam tersi. Cevap verirse paylaşıcam zaten....
- baço
benim verdiğim bir link vardı. evinizde yapabilirsiniz bu deneyi diye. orada hangi delikten geçtiğini tespit için polarize filtreler kullanıyordu mesela. bu türden bir "işaretleme" durumu var sanırım. aslında orada ilginç olan o işareti silince (yani ekrana ulaşmadan depolarize edince) tekrar dalga davranışına geri dönmesi. buna da kuantum silicisi diyorlar. ilginç olgular.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
Beyin Epifizi.
Yabancı dildedki adı pineal gland, yani türkçeye çevirirsek kozalaksı (kozalak şeklinde) salgı bezi. Çünkü şekli bir çam kozalağını andırıyor.
Bu beyin epifizinin 3. göz olduğu iddia edilmekte. Öğrendiğim kadarıyla dokusal olarak da göz yapısına benzemekte (kornea, retina). Tabii bir farkı var. Gözlerimiz ışığa duyarlıyken, yani organın fonksiyonları ışık girdiğinde devreye girerken, pineal gland ışık kesildiğinde işlevselliğine başlıyor.
İsa'nın bir sözü var : "Karanlıkta oturanlar gerçek (büyük) ışığı görürler" diye. Bu yine beyin epifizine yani pineal glande atfediliyor. Ki don Juan da Castaneda'ya gece ışıkta oturduğu ve ışıklı yerlerde gezdiği için serzenişte bulunuyor. Ancak karanlıkta "görebilirsin" diyor.
Fakat yukarıda eklediğim resimde de farketmiş olabileceğiniz gibi bu organcık yaşlandıkça, özellikle günümüz modern dünyasında kireçleniyor ve işlevini yitirmeye başlıyor. Bunun en büyük sorumlusu olan kimyasal maddelerden biri de florür ve tabii ki sularımızdaki kireç. Ama bir numara florür ya da florüd.
Bunun da insanın farkındalığını artırmasını tökezletmek için bilinçli olarak koyulan engellerden biri olduğu düşünülüyor.
Tabii; bu kadarla bitmiyor, nedense, evet gerçekten nedense bütün antik dinlerde ve hatta günümüz dinlerinde kozalak ciddi ve muamma bir sembol.
Bakınız Papanın asası:
Bakınız Vatikanın orta yerinde duran kocaman kozalak heykeli:
Bakınız Sümer tanrısının başında:
Bakınız Babil:
Budizm:
Hint tanrısı Şivanın saçı:
Yunan tanrısı Dionysos:
Osiris'in asası:
Bu konuyu araştırmaya çalışırken denk geldiğim diger bana ilginç konulardan birisi Fransız düşünür, yazar Voltaire'in de beyin epifizine kafayı takmış olması, hatta bu organcığın sırrını çözmek için bir çok otopsi yapması.
Bundan da önemlisi : Vatikan'ın ortasında kozalak heykelinin işi ne ?
--------------------
Bu bezden 3 adet hormon salgılanıyor: melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT). En önemlisi olan melatonin'e geçmeden önce dimetiltriptamin'e bakalım. dimetiltriptamin çok ilginç bir hormon. Şamanlarda ayahuasca denilen bir iksirin yapımında kullanılıyor. Hormonu ise bitkilerden elde ediyorlar. Elde ettikleri bitkiler ise şunlar: phalaris arundinacea (yem kanyaşı), psychotria viridis, phalaris spp. (kuş otu), acacia spp. (akasya), arundo donax (kargı kamışı) ve desmanthus illinoiensis.
Ayrıca epifiz bezinin deniz seviyesinde çok az, yükseklere çıktıkça ise çok fazla hormon salgıladığı bilimsel bir gerçek. Ki bu yüzden tarih boyunca tüm ibadethaneler olabildiğinde yükseğe yapılmış. Yani ibdaethanelerin yükseğe yapılmasının sebebi matematiksel olarak tanrıya yakın olmak değil ama bir nevi bu hormonun da yardımıyla üst bilinçlerle daha fazla iletişimde bulunmak.
Ki Tibet manastırlarından tutun da hristiyan manastırlarının da yüksek yerlere yapılması bu yüzden. Bu hormonun salgılanımını artırmak.
Ve ayrıca Hz.Muhammed'in riyazete yüksek ve karanlık bir mağarada çekilmesi, ilk orada emir alması, hz.Musa'nın Tanrıyla konuşmak için dağa çıkması da bana göre bu yüzden.
Karanlık ayriyeten çok önemli. Çünkü epifizin en önemli salgısı olan melatonin sadece karanlıkta salgılanıyor. Gece 11 ile sabah 5 arası en yüksek düzeyine ulaşıyor. Ki çoğu dinde sabaha karşı ya da gece ibadetinin önemi bu yüzden. Bu hormonun salgılanımı ne kadar yüksekse ruhsal alemlerle bağ o kadar güçleniyor. Ve ibadet için bu yüzden gecenin en karanlık ve salgının en çok olduğu an seçiliyor.
Melatonin en büyük faydası ise kanserden koruması. Kör insanların kansere yakalanmama sebebi de bu. Çünkü sürekli karanlık içinde oldukları için melatonin üretimleri çok fazla.
Bir bilimsel araştırma da göstermiş ki gece vardiyasında çalışanların kansere yakalanma oranı diğerlerine göre çok fazla.
Ve ayrıca karanlık konusu da çok çok ilginç. Bir ara da bu konuyla ilgili topladıklarımı yazacağım buraya.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Çok güzel bir derleme Eyüp. Bekliyorum devamını. Gözlerimi kullanmadığım her saniye kapatsam mı diye dşündüm 😀
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
karanlıkta durmanın bir kanserden korunma yolu olduğunu sanmıyorum. (hürriyetin sağlık köşesinde hiç görmedim en azından)
ayrıca çoğu dinde karanlığın tanrının karşıtı, yokluğu olarak sembolize edilmesi de buradaki senaryoyu bozuyor gibi. tanrı veya bilgelik veya kurtuluş karanlıktadır türünden bir öğreti duymadım hiç.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
"Yüce şeytan sevaplarımızı bağışla" var ama 😀
- baço
Karanlıkta durmanın bir kanserden korunma yöntemi olup olmadığını bilmiyorum zepra. Ama neredeyse "hiç" kör kanser hastası bulunmaması, vardiyalı işlerde çalışan kişilerin kansere daha sık yakalanmaları bilimsel araştırmalar. Çok rahat bir şekilde google'da bulunabilecek şeyler bunlar. İstediğin şekilde Hürriyet'te bulamadım ama Türk basınında bu konuda neler yazılmış bir araştırayım dedim ve bu çıktı:
http://www.oncevatan.com.tr/Detay.asp?yazar=50&yz=8957 " onclick="window.open(this.href);return false;
Ayrıca şuradan "melatonin" araması yaparsan bir kaç tıbbi dokümana ulaşabiliyorsun: http://www.korhek.org/ara.php " onclick="window.open(this.href);return false;
Ve: http://www.medikalozon.com/index.php?cid=6 " onclick="window.open(this.href);return false;
http://www.hekimce.com/index.php?kiid=2969 " onclick="window.open(this.href);return false;
Sufilerde "siyah ışık", "görünmeyen ışık" diye bir tabir var. Hatta Mevlevilerin yaptığı sema törenlerinde siyah giymiş olan mevlevinin tevhidi temsil etmesi de ilgi çekici bence. Ayrıca Esseneler derler ki, Tanrı karanlıktır. Karanlık ezeli ve ebedidir. Işık gelir ve gider ve karanlık kalır. Sabah güneş doğar ve aydınlık olur. Akşam güneş batar ve karanlık olur. Karanlık için hiç bir şey doğmaz. O hep oradadır. O asla doğmaz ve batmaz. Işığın hep bir kaynağı vardır. Karanlık kaynaksızdır. Ancak kaynaksız olan sonsuz ve ebedi olabilir. Bir kaynağı olan şey sonsuz olamaz.
Esseneler bu görüşe inanıyorlardı. Çünkü karanlığı severseniz ölümden korkmazsınız. Karanlığa girebilirseniz ki ancak korku olmadığında girebilirsiniz, eksiksiz gevşemeye erişebilirsiniz. Karanlıkla bir olabilirseniz çözünürsünüz. Bu bir teslimiyet olur. Artık korku kalmaz. Çünkü karanlıkla bir olursunuz. Artık ölemezsiniz. Ölümsüz olmuşsunuzdur. Karanlık ölümsüzdür. Işık doğar ve ölür. Karanlık yalnızca vardır. .
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Gündüz Vassaf'ın da güzel fikirleri var karanlıkla ilgili.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
mordevrim yazdıkların şahane harbiden. varsa daha böyle paylaş abicim, aydınlat bizi (ironi evet)
biraz konu dışı olacak ama yukarıdaki linklerde şafaktan saat 11'e kadar uyanık kalmaktan falan bahsediyor. bu benim doğru düzgün uyuyabildiğim tek zaman dilimi. işin tabiat üstü tarafını bilmem ama tabii tarafında melatonini ciddiye almalı bundan sonra.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
Aklıma bir şey takıldı şu paralel evrenler konusunda. Şimdi; paralel evrenler hakkında deniliyor ki, olası her davranış yeni bir evren yaratır. Bu yüzden sonsuz sayıda paralel evren vardır. Anlayamadığım ise şu; sonuçta bu evrenin kuralları belli big bang'ten beri ve o andan itibaren tüm bileşenler süregiden şekilde ilerliyor ve tüm olası davranışları yok ediyor. Yani süregiden bileşenler yüzünden bir nevi determinist bir evrenin içerisindeyiz. Kuantum nerede devreye giriyor burada. Girmiyor mu?
Paralel evrenlerin olabilmesi için big bang sırasında olası big bang'lerin oluşması gerekmiyor mu? Ama o zaman da big bang'e giden sürecin de determinist yapıdan çıkması lazım ve bunun ucu tanrıya kadar gidiyor. Kafam karıştı.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Onun ucu tanrıya gitmiyor. Bilinemezliğe gidiyor. Açıklamaktan korkan, yüzleşemeyen, yüzleşmek istemeyen Tanrı'ya vardırabilir. Böyle şeyler kafanıza takılınca bundan binlerce yıl önce Dünya'yı düz sandıklarını, şimşekleri Tanrı'nın gazabı sandıklarını düşünün. Açıklanamaz değil, henüz açıklanmamış. Tanrı da açıklanamaz değildir, henüz açıklanmamıştır sadece.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
http://www.kuantum.gen.tr/kitap/3_tanrisal-etkinlik-kuantum-teorisi.asp " onclick="window.open(this.href);return false;
"KUANTUM BELİRSİZLİKLERİNİN TANRISAL ETKİNLİKLE BELİRLENMESİ" başlığı özellikle konuyu anlatıyor. Ama tüm bölüm, aslında tüm kitap bunu anlatıyor. Dehşet bir çalışma ama üşenmeyip okuyana...
- baço
iyi de baco bu kitabın yazarı fizikçi değilmiş ki. din felsefesi üzerine uzmanlaşmış bir adam.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
iyi de baco bu kitabın yazarı fizikçi değilmiş ki. din felsefesi üzerine uzmanlaşmış bir adam.
Konu din felsefesi konusu çünkü...
- baço