iPad app konusunda gerçekten kocaman bir çılgın. Çok fazla app desteği var.HDSLR video olayını çözemedim ama bunun için bi aktarıcı olması lazım illa kameradan. Cube wifi ile rahatça olur tabi bu, ama o da çok tuzlu:)
*our AC-130 in the air
Bu arada şu aklıma geldi. Exper'in Win 7'lisine Canon utility yükleyerek çekim anında canlı izleyip kontol edebiliriz. He kötü yanı 4 saat gitmesi pilin.
Bir de şu kapasitif muhabbeti var....
Tek noktaları sevmedim hiç... Benim için sadece üç nokta vardır... Çünkü tek nokta son'u, Üç nokta sonsuzluğu anlatır...
En basit anlamıyla eğer resistive screen yazıyorsa o sadece tekli dokunmatiktir. Eğer capacitive yazıyorsa çoklu da teklide olabilir o tamamen yazılımına bağlıdır. Mesela Android 2.2 ve üstü çoklu dokunmatik desteklidir lakin resistive ekran ise tekli gibi çalışır öte yandan nokia x6 capacitive'dir ama yazılımı çoklu dokunmatik destekli değildir. Ayrıca capacitive, resistive'e göre çok daha iyidir doğru noktayı tespit etmek adına.
Bu arada Windows 8, ARM mimarisiyle çalışabilen bir versiyon ile de çıkartılacakmış. Ve sistemin altyapısında doğal x86-64 emülatörü bulunacakmış. Yani Windows üzerinde çalıştırdığınız tüm programları tablet bilgisayarınız üzerinde de çalıştırabileceksiniz (Tabi belli oranda bir performans kaybıyla), öte yandan ARM çipleri sayesinde de Windows Tablet'lerin güç tüketimi yarının bile altına inecek. Yani normalde (Exper'inkini ele alırsak) 4 saat olan pil ömrü, bu sayede 10-12 saate çıkabilecek.
ben hala beklemedeyim... android 3 yaygınlaşsın bi bakalım
Tek noktaları sevmedim hiç... Benim için sadece üç nokta vardır... Çünkü tek nokta son'u, Üç nokta sonsuzluğu anlatır...
Aha işte şöyle ruh hastaları da var http://www.chip.com.tr/konu/bir-genc-ipad-2-icin-bu-ic-organini-satti_27291.html " onclick="window.open(this.href);return false;
Aha işte şöyle ruh hastaları da var http://www.chip.com.tr/konu/bir-genc-ipad-2-icin-bu-ic-organini-satti_27291.html " onclick="window.open(this.href);return false;
Bu nasil bisey, insanlarin daha onceden cok zor durumda olduklari icin organlarini sattiklarini duymustuk ama boyleside gercekten cok ama cok garip bir o kadarda vahim...
http://www.vimeo.com/emresaltik" onclick="window.open(this.href);return false;
http://www.facebook.com/profile.php?id=1204298928" onclick="window.open(this.href);return false;
Müfit Yılmaz Gökmen 30 Mayıs 2010
Teknoloji hapishaneleri intihara sürüklüyor
Bugünlerde dünyanın birçok ülkesinde Apple’ın yeni tablet bilgisayarı olan iPad çılgınlığı yaşanırken, diğer taraftan iPad dâhil sayısız teknolojik ürünü üreten işçilerde tam tersi bir ruh hali hakim.
HAPİSHANEDEN FARKI OLMAYAN KYE FABRİKASI
Geçtiğimiz günlerde piyasa değeri bakımından Microsoft’un tahtını elinden alan Apple, Çin’den gelen haberler yüzünden ağır eleştirilerle yüzleşmek zorunda kaldı. İngiliz, Independent gazetesinin elde ettiği belgelere göre, geçtiğimiz yıl 35 milyar euro gelir elde eden şirketin insanlık dışı şartlar altında işçi çalıştırılan fabrikalarından birinde, 11’inci intihar olayı yaşandı.
Apple’in tedarikçisi 102 fabrika arasında bulunan Shenzhen eyaletindeki Foxconn şirketine ait tesiste yaşanan intiharın ardından, gözler son 10 yıldır ABD’ye en çok teknolojik ürün ihracatı yapan Çin’deki fabrikalara çevrildi.
Apple, Çarşamba günü iPad’in üretildiği ve saati 35 sente (54.80 kuruş) çalışan 300 bin kişinin çalıştırıldığı fabrikanın inceleneceği açıklaması yaptı. Şirketin bu yıl yayımladığı Supplier Responsibility Progress raporu ise, inceleme yapılan 102 fabrikadan 60’ında işçilerin normal iş saatlerinin yarısından fazla çalıştırıldığını ortaya koydu.
Foxconn tesisinde, Apple ürünlerinin yanı sıra, önde gelen diğer bilgisayar şirketleri için de üretim yapılıyor. İntihar edenlerin hepsinin 25 yaş altı çalışanlardan oluştuğu fabrikada çalışan işçilerden biri Reuters haber ajansına, “Foxconn’da yönetim tamamen insanlık dışı. İşçilere insan muamelesi yapılmıyor” dedi.
Aynı fabrikada Temmuz ayında intihar eden Sun Danyong adlı işçinin ölümünü ABD merkezli China Labor Watch örgütü yayımladığı rapor ortaya çıkardı. Raporda, fabrikadaki binlere işçiden sadece Apple ürünleri üreten işçilere tabure verildiği, diğerlerinin ayakta çalışmak zorunda kaldığı belirtildi.
Londra merkezli bağış derneği War on Want yetkilisi Simon MacRae, “ihracata dayalı ticaret anlayışında giyim ya da elektronik alanında çalışmanız bir şey fark etmiyor. Bu sektörlerin amacı en düşük ücrete en ağır şartlarda işçi çalıştırmak ve onların yoksulluktan kurtulmalarına mani olmak” dedi.
BİR TEK APPLE DEĞİL
Geçtiğimiz ay içinde, ABD merkezli sivil toplum örgütü National Labour Comittee, Çin’de Batılı elektronik markaları için üretim yapan KYE şirketinin fabrikalarındaki çalışma şartlarını göz önüne koyan bir rapor yayımladı.
Raporda, son yıllarda Çin’deki fabrikalarda son üç yıl içinde gizlice çekilen fotoğraflar yer alıyor. Resimlerde üretim hattı üzerinde yorgunluktan bayılma noktası gelen ve 10 dakikalık molada hemen uykuya dalan genç işçiler görülüyor.
KYE, çalışanlarını kontrolleri çok daha kolay olduğu için 18 yaş civarında, çoğunluğunu kızların oluşturduğu ve ülkenin dört bir yanındaki eyaletlerden gelen “öğrenci-işçilerden” seçiyor. Çin yasalarına göre 15 yaşın altında işçi çalıştırmak yasak. 16-17 yaşlarındakiler ise “yetişkin olmayan” işçi sınıfına giriyor ve günde sekiz saatten fazla çalıştırılamıyorlar. Ancak gözlemcilerin verdiği bilgiye göre, yaşları 14-15 arasında değişen yüzlerce çocuk günde 15 saat çalıştırılıyor.
TUVALETE GİTMELERİ YASAK
Çalışanların konuşması, müzik dinlemesi, cep telefonu kullanması ve çalışma saatleri içinde tuvalete gitmeleri yasak. Eğer kullanırlarsa, ceza olarak tuvaletleri temizlemeleri gerekiyor.
Son derece bakımsız yatakhanelerde ise her odada 14 işçi kalıyor. Duş olarak tanımlanan şey ise, kafalarından aşağı boşalttıkları bir kova sıcak sudan ibaret. Şirket yatak veya yorgan vermiyor. Bu yüzden işçiler bunları kendi paraları ile karşılamak zorunda. Ayrıca odalarda televizyon, telefon ve klima bulunmuyor.
ÇIKIŞ YOLU YOK
Nartional Labour Committee, raporunda Çin’de yaşayan 112 milyon göçmen işçinin haklarını elde etmesine engel olan nedenleri şöyle açıkladı:
“İşçilerin kendilerini korumaları için hiçbir güçleri yok ve bu yüzden yönetimler onlara istedikleri muameleyi uyguluyor. Yönetim işçilere kötü davranmaya, işçiler ise kötü muamele görmeye alışmış durumda.”
“Birçok işçi yeni mezunlardan oluşuyor. Genelde küçük köylerden geliyorlar ve hayat tecrübeleri hiç yok. Politika ya da bireysel hakları hakkında bir şey bilmiyorlar. Eğitimleri onlara Çin halkının mutlu olduğunu, Batı dünyasının ise kapitalizm içinde çöktüğünü öğretiyor. KYE fabrikasında işe başlayan bir kişi burada geleceği olmadığını biliyor. Bu yüzden düzene uyarak kovulmamaya çalışıyor.”
İşçilerin yasal tahkim ya da işyerinde uzlaşmaya varmak gibi konulardan haberi yok. Ayrıca para için çaresiz olmaları ve yönetimden çekinmeleri, ses çıkarmalarını engelliyor. Birçoğu hayatlarından memnun olmasa da bir çıkış yolu olduğuna inanmıyor. Bir tane işçinin sendika lafı ettiğini duyamazsınız.”
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Ve bu şirket dünyanın en büyük şirketleri arasında ki bildiğimiz bazı şirketler daha büyük sermaye değerine sahip. Ve dediğin gibi sadece Apple da değil, benim bildiklerim arasında Samsung, LG, Sony, Asus (Tam emin olmamakla birlikte), Logitech, MSI ve daha birçok marka bu şirketten alışveriş yapıyor LED panel satın alan üreten tüm firmalar ise dolaylı yoldan alışveriş yapıyorlar (LED panel üreten 2 şirket var Samsung ve LG, onlardan parçalarını Foxconn'a ürettiriyorlar). Yani durum cidden boktan Çinliler için. Adamlar dünyayı ele geçirecek diye korkuyor millet ama bunların eline silah versen kendilerini vururlar, savaşacak halleri yok (Neyse yersiz bir şakaydı.).
Sadece Apple ön plana çıkmış ama birçok dünya teknoloji devinde böyle bir gerçeklik var.
Küreselleşme denilen olgunun mantığına bakarsanız, özellikle az gelişmiş ülke ekonomilerinde "ihracatın" çılgınca arttığını görürüz. (Bu misal Türkiye için de böyle) ama bunun aynı oranda ekonomik büyüme sağlamadığını görürüz. Sebebi bu ülkelerde üretilen malların hep "küçük parçalar" teknolojinin ana çekirdeğini oluşturmayan daha ıvırı zıvırı olmaları. Örneğin x firmasının laptop kapağı bir ülkede üretilir, tam da bu yukarıda anlatılana benzer şartlar altında, ihraç edilir, ihracat artar, ama o teknolojinin bütünü ana ülkede piyasaya çıkar, laptop kapağını satan ülke daha kapağını kendi ürettiği laptop'ın tamamını daha fazla paraya alır. N'olur, çin'deki çocuk, belki Ipad yapımında kullanılan ürünlerin yapımında bile çalışmış olabilir, o Ipad'i almak için böbreğini satar. (Geçende oldu böyle bir olay.)
Teknoloji iyidir, ilericidir, devrimcidir. Apple'a ayrı bir hayranlık duyarım, ama mesele teknolojinin kendisinde değil, onun içinde var olduğu toplumsal ilişkilerde ortaya çıkar. Oysa Ipad'in üretildiği emeğin karşılığı olarak, karsız satıldığı bir toplumsal düzende kimse böbreğini satmak zorunda kalmadan Ipad sahibi olabilir. Ama birileri bütün insanlarla aynı şeylere sahip olmak istemiyor, mesele burada başlıyor, falan filan.
Çin'e gerek yok, yabancı firmalar boşuna mı bu kadar fabrika açıyor Türkiye'de? Hesapsız kitapsız tek derdi yabancı sermaye çekmek olanlar acaba gerçekten kime ve neye hizmet ettiklerinin farkındalar mı? Çin'de ki adam 35 sente çalışıyormuş peki Türkiye'deki kaç dolara çalışıyor?
Asgari ücret 629 lira, haftalık çalışma saati 45 saat ayda ortalama 200 saat eder. 629/200= 3,145 lira = 1.895736 dolar. Ödenmeyen fazla mesai, verilmeyen yıllık izni, hesaplanmayan haftasonları primi, yıllık olarak düzenli zam gelmeyen maaşıyla biz gerçekte vatandaşın cebine saatlik 1 dolar giriyor dersek cömert bir hesap yapmış oluruz. Tabi yapılmayan sigortalara, verilmeyen yıllık primlere, 13. maaşlara, sosyal güvencelere filan girmiyorum.
Yani Çin'dekiler mutlu olduklarını sanıyor da bizim vatandaşlar memleketten kaçmak için sınır terlerini mi kemiriyorlar?
Abi zaten Apple ürünleri karşı duyulan bu mantıksız aşkı anlamıyorum ve anlayamayacağım. İyi bir ürünü varsa eyvallah ben de iyi diyorum (Mesela iPad kendi kulvarında gerçekten rakipsiz şu an için, fiyat olarak da diğer Apple ürünlerine göre gayet mantıklı seviyelerde olması da ben de şüphe yaratıyor diyebilirim.). Lakin iMac, Mac Pro, MacBook (Pro, Air vs.), iPod, iPhone vs. bunlar ederinin çok üstünde satılan cihazlar ama insanlar da bir imaj ve algı yaratılmış. Özellikle de bizim ülkemizde, adamlar Mac kullanmayan kişilere (Tasarım, yapım vb. sektörlerde) profesyonel bile değil gözüyle bakıyor (Tabi bu da bizim ülkemizde bu tür sektörlerde çalışan insanların aslında ne derece cahil ve işten anlamayan kişiler olduğunu da gözler önüne sunuyor). Genç nesil de değişik bir şekilde iPhone, iPod vb. zımbırtılara tapıyorlar ve onları bir araçtan daha çok bir imaj olarak görüyorlar (Pantolon, t-shirt vb.) ve kendi kişisel imajlarına aksesuar olarak alıyorlar. Tabi belli bir kesim de önüne geçilemez Facebook vb. tür hastalıklarına her yerde devam edebilmek adına alıyor. Yani gerçekten artık insanları kafam almıyor, Aziz Nesin bu ülkenin %60 aptal demişti ama hem bu ülkeye haksızlık etmişti hem de az bile söylemişti; bu dünyanın %90'ı aptal.
dipnot: Ayrıca Apple'ın telefon üzerindeki GPS vb. cihazlar sayesinde kullanıcıların lokasyonlarını durmadan kayıt altına aldıklarını, özellikle görüntülü konuşma esnasında zaman zaman fotoğraflarını çekip Apple sunucularına gönderdiğini söylemiyorum bile. Tabi Apple'a haksızlık etmemek lazım öte yandan Facebook'un büyük bir sermayesinin zamanında Pentagon'a bağlı bir yan şirket tarafından yatırıldığı bunun karşılığından Pentagon, CIA, NSA, FBI vb. teşkilatların, kişilerin en gizli bilgilerine kadar inceleme hakkı tanındığı da bilinen bir gerçek (Daha sonra sermaye olayı yalanlandı lakin kişisel bilgiler mevzu bahis edildiğinde herhangi bir açıklama yapılmadı.).
Duruma kast sistemi gibi bakarsak alt tabakanın durumu bu. Peki durumu daha iyi olup, genellikle masa başında çalışan aslında işçi olduğunun farkında olmayıp bunu reddeden orta sınıf için ne diyeceğiz. Onların durumu da vahim aslında.
Plaza Emekçileri, Orta Sınıflar ve Ortalama Sınıfsal Tahliller
Hemen hepsi bakımlı insanlar, klimayla serinletilmiş tertemiz bürolarında bilgisayarlarının karşısında çalışıyorlar. Bazıları özel arabalarıyla, bazıları şirketlerinin tahsis ettiği servislerle, bir kısmı da toplu taşıma araçlarıyla gidiyor “plaza” adı verilen, özel güvenlik görevlilerince itinayla korunan ürkütücü işyerlerine. Sabah başlayan mesaileri çoğu zaman akşam saat 6’dan sonrasına uzuyor. Hafta sonunda, bir de yıllık izinlerinde biraz soluklanmayı ümit ederek çalışmaya devam ediyorlar. Söyledik ya, hemen hepsi bakımlı insanlar, giyim kuşamları da çoğunlukla gayet zevkli.
Peki, toplumsal sınıflar yelpazesinin neresinde kalıyor bu “plaza insanları”? İnternette mizah siteleri onların günlük hayatını, kullandıkları cümle kalıplarını, yaşayış ve düşünüş tarzlarını alaya alan sayfalarla dolu… Solun tavrı ise biraz daha farklı: solda plaza çalışanları genellikle “orta sınıf” adı altında bir kategoriye dâhil ediliyor ve bu noktadan eleştiriliyor.
Bu noktada dillere dolanan “orta sınıf” kavramını biraz daha yakından incelemek gerekiyor. .... Belki de daha önceleri sıklıkla kullanılan, şimdilerdeyse kullanım yaygınlığını yitiren bir diğer kategorinin, "küçük burjuvazi"nin bir benzeri "orta sınıf". "Küçük burjuva korkaklığı" diye kestirip atılan davranış kalıpları artık aynı kolaycılıkla "orta sınıf tepki" diye etiketleniyor, görünürde sınıfsal olan bu kavramların altı hiçbir şekilde doldurulmadan...
.....................
Dolayısıyla, plaza çalışanlarının büyük çoğunluğunun dâhil olduğu toplumsal sınıf, işçi sınıfıdır. Başka bir deyişle, o bakımlı, tertemiz bürolarında çalışan, işyerine özel araçlarıyla gelme lüksüne sahip olan “plaza insanları” birer işçidir.
Bu tablo, solda geleneksel olarak mavi tulumlu, çekiç ya da benzer bir araç taşıyan, çoğunlukla erkek ve tercihen bıyıklı olarak tasavvur edilen “işçi” prototipine pek uymamaktadır. Bu tasavvur değiştirilmediği ve işçi sınıfı sol tarafından ısrarla XIX. yüzyıl Avrupa proletaryasının sanayi işçi tipleriyle özdeşleştirilmeye devam ettiği ölçüde sınıfların gerçek hayatta toplumun hangi kesimlerine tekabül ettiğini anlamak zorlaşacak, “orta sınıf” gibi ara kategorilerle toplumun sınıfsal bileşimi gözümüzde muğlak bir hal alacaktır.
Yıldırım Koç (1998: 5), işçi sınıfını “bir işverene işgücünü satarak aldığı ücret karşılığında yaşamını sürdüren insanların oluşturduğu toplumsal sınıf” olarak tanımlıyor. Sungur Savran da (2008: 25-29) işçi sınıfını esas olarak emekgücünü ücret karşılığında satan insanların oluşturduğu bir sınıf olarak tanımlıyor, ancak gelirlerini ücret karşılığında elde etmesine rağmen sermayenin ajanı olma işlevini üstlenenleri, örneğin üst düzey şirket yöneticilerinin bu noktada kapsam dışı olduğunun altını çiziyor. Dillere pelesenk olan “küçük burjuvazi” de yine Savran’ın tanımına göre işçi sınıfından (dolayısıyla “orta sınıf” denip geçilen kesimlerden) farklı bir şey. Küçük burjuva burjuvanın küçüğü ya da belirli ideolojik kalıplarla düşünen kişilere verilen ad değildir, küçük burjuva kategorisinde değerlendirilmek için kendi üretim araçlarına sahip olmak ve kendi hesabına çalışmak gerekmektedir (Savran, 2008: 21).
Bu tanımlar doğrultusunda, emekgüçlerini ücret karşılığında satarak hayatlarını devam ettiren plaza çalışanların işçi sınıfı kapsamına dâhil olduğu rahatlıkla söylenebilir. Dolayısıyla, “orta sınıflar” denip geçilen plaza çalışanlarının araba (hatta ev) sahibi olmalarının, hafta sonlarında sanayi işçilerinden farklı eğlence mekânlarında vakit geçirmeyi tercih etmelerinin, tatil veya iş amacıyla yurtdışına seyahatler yapma imkânlarının olmasının onları işçi sınıfının dışına çıkarıcı bir etkisi yoktur. Çalıştıkları şirketin sahibi olmadıklarına göre, “küçük burjuva” kategorisine de girmezler.
Nedense asude bir yaşam sürdüğü düşünülebilen bu insanların çalışma saatleri bir sanayi işçisinin çalışma saatlerinden çok daha uzun olabilmektedir. Ve yine plaza emekçileri “yabancılaşma” olarak adlandırılan sürecin tüm boyutlarını çalışma yaşamları boyunca yaşamaktadır.
Plaza çalışanlarının sınıf bilincine sahip olmaması, hatta zaman zaman kendilerini işveren yerine koymaları da onları nesnel olarak işçi sınıfının dışına iten bir etmen değildir. Yönetici görevi alan bir çalışan, ekibinde çalışan kişiler karşısında kendini bir patron, bir işveren olarak tanımlayabilmekte, kendini bir sanayi işçisinden ya da aynı işletmede çalışan bir mavi yakalı işçiden daha “üst sınıfta” görebilmektedir. Ancak bu durum, emekgücünü ücret karşılığında sattığı ve üretim araçlarının sahibi olmadığı gerçeğini değiştirmemektedir. Dolayısıyla, plaza çalışanının kendi sınıfsal konumu hakkında sahip olduğu yanlış bilinç, onun sınıfsal aidiyetini belirlemez.
Bir bankada çalışmaya başlayan iktisat mezunu da, çokuluslu bir şirkette çalışmaya başlayan endüstri mühendisi de, inanılmak istenenin ve bazen retorik bir şekilde dile getirilenin aksine “ruhunu kapitalizme satmış” değildir. Her ne kadar kendini “işçiler”den mutlak olarak ayrı bir noktada görse de, gerçekte işçi sınıfı içinde yerini almaktan başka bir şey yapmamaktadır. Hatta sendikalaşma olanakları en zayıf, en yalıtık, sınıf bilincinin taşınması en zor işçi kesimlerinden biri de plaza emekçileridir. Sosyalist hareketin, sayısı giderek artan bu kesimi tahlillerine daha etkin bir şekilde katması, bu doğrultuda bu emekçi kesimi hakkında kültürel unsurlardan yola çıkmaktansa nesnel incelemelere, maddeci çözümlemelere yer vermesi gerekmektedir. Örgütlenme zorlukları ve toplumsallaşma biçimlerinin kısıtlılığı ve farklılığı nedeniyle plaza çalışanlarının işçi sınıfı siyaseti içine dâhil edilmesi güç görünse de, orta ve uzun vadede bu kesimlere de sınıf bilinci taşınmasını ümit etmemek için bir neden yoktur.
Salı, 17 Ağustos 2010
Ateş Uslu
(marksistarastirmalar.org)
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
İşte Neo-Marksizm'in temelini anlatan güzel bir yazı.
Artık derdini biraz da hegel'in tanımladığı üzerine işçi sınıfı olan ama öyle olduğunun farkında olmayan kişilere yöneltmiş durumda Marksizm, kendini böyle "yeniledi." Yani hala bıyıklı fabrika işçilerinin peşinde değil algılanıldığı üzere. 8 milyar maaş alan bir CEO'nun şu an için bir işçi bilinci taşıdığından elbette bahsedemeyiz, ama küresel kriz, kapitalizmin dönemsel krizleri, sermaye senin elinde değilse, seni bir günde gecekonduya bile mahkum edebilir. O nedenle şu an için çok zayıf ve az görünen işçi sınıfı aslında öyle değildir... Aksine sermaye tek elde toplanmaya başladıkça, daha da güçleniyor, sadece güçlendiğinin ve kim olduğunun farkında değil. Bir gün elbet olacak... Bilimsel dayanak noktalarından hareket eden Marksizm'in belirttiği üzere bu çok kuvvetli bir olasılık. Sadece zeminini bugünden sağlam hazırlamalıyız. Stratejik davranmalıyız. Yoksa post-apokoliptik zamanlar gerçek olur...