Dikilmiş mumun davası olmaz, çok geçmiş olsun ancak ben yine de bu durumlara karşı aldığım önlemleri söyleyeyim, belki birinin yardımına dokunur:

1. Kişisel klasörümün içindeki metin dosyalarını, Gmail hesabıma kaydederim. Üzerinde belli aralıklarla değişiklik yaptıklarımı da, her akşam yatmadan önce (bilgisayarı kapatmadan önce) Yedek klasörümün içine kaydeder, o günün tarihini atıp zipler ve yine Gmail hesabıma eklerim. Bilgisayar başından ayrılmadan önce, o sırada bilgisayarda çalışıyor olduğum tüm Word, Excel, Jpeg ve çevirilerle ilgili belgelerimi ya kendime meyl atarım ya da Draft olarak Gmail'e kaydederim.

2. Metin dosyaları dışındaki dosyaları, C'nin bulunduğu sürücünün dışındaki bir sürücüde tutarım. Ayrıca bunları, belirli aralıklarla DVD'ye yazıp veya çok çok önemlilerini zipleyip Gmail'e kaydederim. Film, müzik vs. gibi yenilenebilir enerji kaynakları için vakit ve yer harcamam.

3. Kişisel bilgilerimin, fotoğraflarımın, işlerimin olduğu ve bir kopyası İnternet'te bulunmayan DVD'leri, ben olmadan deprem olur da evin altında ezilir kaybolurlar diye evden çıkmadan önce mutlaka yanıma alırım (Bir ara hard diski taşırdım). Çanta değiştirme ihtimaline karşı sürekli olarak aynı çantanın içinde tutmamaya özen gösteririm. Hattâ bir zamanlar kapının yanında bir kontrol listem vardı. UNUTMA başlıklı bu listede Ehliyet, Kimlik, Para, Cüzdan, DVD sözcükleri koca koca yazardı. Aylık bu listede, her günün yanındaki kutucuğa evden çıkmadan önce tik atardım. Bunu şimdi de yapabilirim ama artık genlerimi eğitmeyi başardım. Pek bir şey unutmuyorum.

4. Bütün bunları çok uzun yıllar boyu yaptığınızda karşılaşabileceğiniz tek güçlük, dosyalardan oluşan sanal bir çöplüktür. Bunu önlemek için de, kaydettiğiniz materyallere mutlaka ve mutlaka bir tarih atın.

Geçmiş olsun.

Geçmiş olsun ama temizlik iyidir. Benim de 500gb gitti, bütün kayıtlar, sesler, yaptığım deneme müzikler, yaptığım işlerin kayıtları falan ama napalım. Benimle mezara mı gelecekler, daha i,yi oldu temizlendi sıfırdan başladım daha mutlu oldum. Biri, sil lan bunları dese silemezdim.

Kanal D'deki "Haneler" adlı programa abone oldum.. Gerçekten bazen orijinal işler çıkarıyorlar.. Benim şimdilik söyleyeceklerim burdan bu kadar.. Sözü size bırakıyorum...

Bugün tesadüfen, İstanbul Avcılar Belediye'sinin desteğiyle çıkan bi gazeteye göz gezdirdim, dehşet içinde kaldım, belediye başkanının yanına ilker başbuğ' un fotosu konmuş ve gazete franco İspanya'sından fırlamış gibiydi, köşe yazılarından, başlıklarına kadar, ben bu kadar şovenist söylemleri, milliyetçi geçinen yayınlarda bile görmedim, tahammül edemedim, ne kadar ipsiz sapsız, bilgi birikimi "0" olan insan varsa köşe yazısı yazmış, sonuçta şunu diyorum, kafası çok karışmış insanların çoooook...

Forza Livorno Manifestosu: (Evet bugün Livorno günü.)

Manifesto
1. Forzalivorno, endüstriyel futbola karşı gelişen bir taraftar hareketidir. Paranın egemenliğinin, sporun ruhunu zedelemesine karşı çıkar. Taraftarları müşteri olarak gören yaklaşımların karşısındadır. Her alanda sporun endüstirileşmesine karşı muhalefet ederek amatör ruhu ve yerelliği savunur!

2. Forzalivorno sporda ve yaşamın her alanında ırkçılığa ve her türlü din, dil, ırk, cinsiyet ayrımına karşıdır. Toplumdaki yaygın milliyetçi reflekse karşı ödünsüz bir kardeşlik çizgisini savunur. “Öteki”leştirilerek dışlanan gruplara yönelik, mikro düzeyde de olsa her türlü ayrımcılığa karşı durmayı, yaşamsal bir önemde görür.

3. Forzalivorno, dili söylemi ve duruşuyla sporda şiddeti körükleyen egemen anlayışı reddeder. Taraftarın her şeyden önce “güzel futbola” taraftar olduğunu bilerek, futbol endüstrisinin suni bir şekilde körüklemeye çalıştığı gerilimlere karşı, renklerin kardeşliğini savunur. Futbolu çirkinleştirmeyen rakibini alkışlama erdemi gösterenlerin forumu olma iddiasındadır.

4. Forzalivorno, takım tutmayı mutluluk sayar; fakat tutulan takımın kutsanmasını reddeder! Taraftarizmin körleştirdiği mevcut taraftar profiline karşıdır. Taraftar gruplarının kendi forumlarına, kendi çevrelerine hapsolmuş tek yanlı bakış açısına karşın, farklı takım taraftarlarının birbirlerini anlayıp ortak hareket edebilecekleri zeminleri yaratma misyonunu üstlenmiştir. Tüm üyelerinden de bu çabayı destekleyecek bir performans beklemektedir.

5. Forzalivorno, savunduğu amatör ruhla değer üretimini esas sayar. Bir arada olmanın getirdiği güçle üretkenliği çoğaltmayı ve adilce paylaşmayı savunur!

6. Forzalivorno, futbolda ve sporun tüm alanlarında bahis ve şikenin karşısındadır.

7. Forzalivorno spor yapma hakkını savunur. Bu amaçla spor salonlarının, pistlerin ve sahaların halkın kullanımına açılmasını talep eder.

8. Forzalivorno, sporcuların haklarını bilmek ve savunabilmek için sporcu sendikalarının kurulması düşüncesine destek verir.

Avrupa’da en sevdiğim millet İtalyanlardır. İtalya ligini tek geçerim. Futbol sahalarının görüntüsü, maç seyreden insanlar, oynanan futbol hep bana daha gerçek ve insana özgü kederli havadan nasibini almış gözükür. Diğer Avrupa ligleri, gelişmişliklerinin, modernliklerinin bir yansıması gibidir. ‘Mükemmel futbol’ tabiri beni hep ürkütmüştür. Nesiniz lan siz; robot mu? Bu bakımdan takımım da, Livorno ve Sampdoria’dır.

Maçı izleyebileceğimiz bir kanal var mı? Hotbird üzerinden İtalyan kanallarından biri verir mi acaba?

http://sozluk.sourtimes.org/?t=livorno " onclick="window.open(this.href);return false;

Avrupa’da en sevdiğim millet İtalyanlardır. İtalya ligini tek geçerim. Futbol sahalarının görüntüsü, maç seyreden insanlar, oynanan futbol hep bana daha gerçek ve insana özgü kederli havadan nasibini almış gözükür. Diğer Avrupa ligleri, gelişmişliklerinin, modernliklerinin bir yansıması gibidir. ‘Mükemmel futbol’ tabiri beni hep ürkütmüştür. Nesiniz lan siz; robot mu? Bu bakımdan takımım da, Livorno ve Sampdoria’dır.

Maçı izleyebileceğimiz bir kanal var mı? Hotbird üzerinden İtalyan kanallarından biri verir mi acaba?

http://sozluk.sourtimes.org/?t=livorno " onclick="window.open(this.href);return false;
TRT ve Ntv ile anlaşılamamış. Para vermemişler.
En kötü ihtimal Çukurova TV çeker diye tahmin ediyorum.
Bu olayı kaydetmemezlik etmezler.
Bu çok basit bir olay değil zira önemsenmiyor olsa da.
Görüntüler bana ulaşınca da link veririm.

mustafa preşeva kurgusu ile ilgili ufak bir bilgi ...

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=11121491 " onclick="window.open(this.href);return false;

mustafa preşeva kurgusu ile ilgili ufak bir bilgi ...

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=11121491 " onclick="window.open(this.href);return false;

Yalandan kim ölmüş 🙂 Piyasadaki adamların böyle saçma sapan klişeleri var. Ben de şahit olmuştum. Filmin ritmi 1 kare filaşla mı artacak 🙂 Bir de müzik dayarlar arkadan o filaştan sonra. Oh süper oldu. Ekşın.

Niye yalan olsun ki, uyuyan izleyiciyi uyandırmak için demiş zaten. Ritmi artırmak için değil yani, ben öyle anladım. Neresi saçmasapan bunun. Subliminal olarak beyni uyarıyor olabilir. Eğer film aksiyona girecekse müzik girmesi de gayet normal değil mi? Herkes NBC filmi mi çekecek müziksiz, durağan. Aksiyon barındıran filmlerin hafifmeşrep görülmesini hiç anlayamadım ben.

Acikcasi banada pek mantikli gelmedi, ustelik iki kare demis bir kare bile kendini belli ediyor iki karenin sinema salonunda dev gibi ekranda pur dikkat seyirciler karsisinda boyle birsey yapmis olmasi beni cidden sasirtir. Mesela Yilmaz Guney durgun sekanslarin arasina trenin kalkisi gibi yuksek sesli seyler koyarmis ki millet uyumasin, bence gayet mantikli.

Filme/diziye dışarıdan yapılan bu tip müdaheleler hiç hoşuma gitmiyor. Yılmaz Güney'in yaptığı kabul edilebilir bir şey. Tren kalkışının filmin içinde bir anlamı varsa koyulabilir ama bir kare filaş atıp seyirci uyandırmak bana pek anlamlı gelmiyor. Seyirciyi salak yerine koymak gibi anlıyorum bu durumu. Zaten pür dikkat filmi izliyorum bir kare filaşla mı uyanacağım? Mizansen içinde anlamı olmayan her türlü dışarıdan müdaheleye karşıyım.

1 aydır doğru düzgün kitap okumuyorum. 3-4 kitabı şöyle böyle karıştırdım, o kadar. Ama bu kitap beni heyecanlandırdı şimdi. Hakan günday bırakın Türkiye'yi, dünya üzerinde en iyi bir kaç yazardan biridir.

http://www.idefix.com/kitap/ziyan-hakan-gunday/tanim.asp?sid=DLOX0QK9862HYYZD4XQ1 " onclick="window.open(this.href);return false;

Ne yendik İspanya'yı bee... Son blokta bildiğin çığlık atıp koltukta zıplamaktaydım.. Ramak kalmıştı Hido'nun maçı vermesine.. Oh uzun zamandır böyle heyecan yaşamamıştım.. Âşığım basketbola ya.. Hiçbir sporun basketbol heyecanına erişebileceğine inanmıyorum. Ben yaşayamıyorum en azından başka sporlarda. Bu kadar âni değişimler sadece F1'de olabilir herhalde ama onda da çok sık olmuyor. Oh be valla sevişmiş kadar oldum galibiyetten sonra. Oysa hiç sevmem taraftar olmayı hehe. Basketbol böyle bir şey..

Yalnız bu maç sonrası röportajı için en azından basketbolda uzun adam göndersinler ya, oyunculara yazık 2 büklüm oluyorlar boyunları çıkıyor..

1 aydır doğru düzgün kitap okumuyorum. 3-4 kitabı şöyle böyle karıştırdım, o kadar. Ama bu kitap beni heyecanlandırdı şimdi. Hakan günday bırakın Türkiye'yi, dünya üzerinde en iyi bir kaç yazardan biridir.

http://www.idefix.com/kitap/ziyan-hakan-gunday/tanim.asp?sid=DLOX0QK9862HYYZD4XQ1 " onclick="window.open(this.href);return false;
Yer altı edebiyatının yaşayan efsanesi. Hemen sipariş ettim kitabı, hangi ara çıktı eyvallah Eyüp fark edemeyecektim.