iyi bir kadroydu bu ya (gs'li değilim).
Yıllarca Hagi'yi keyifle izledim(dik).
Öyle bir futbolcu bir daha ne zaman gelecek bakalım.
Bu kadrodan bi de Arif vardır ki ömüre bedel.
Tüm futbol hayatında 18 içine girip sonra hemen hakeme koşarak "düşürüldüm düşürüldüm penaltı hocam" diye Türkiye'nin en kıdemli hakemlerini defalarca ve defalarca yemiştir. Kulakları çınlasın çok ustaydı o konuda.
Hatta bir kezinde 2 yan hakem birbirine tezat düştü, orta hakem de pozisyonu göremediğinden (göremez ki, arif bu) ne karar vereceğine şaşırdı kaldıydı...
misal, arifin 18 içinde pozisyona girip düşürülme (!) sayısı pozisyona girip attığı gollerin sayısından kat be kat fazladır.
ilahi Arif !!!
🙂

iyi bir kadroydu bu ya (gs'li değilim).
Yıllarca Hagi'yi keyifle izledim(dik).
Öyle bir futbolcu bir daha ne zaman gelecek bakalım.
Bu kadrodan bi de Arif vardır ki ömüre bedel.
Tüm futbol hayatında 18 içine girip sonra hemen hakeme koşarak "düşürüldüm düşürüldüm penaltı hocam" diye Türkiye'nin en kıdemli hakemlerini defalarca ve defalarca yemiştir. Kulakları çınlasın çok ustaydı o konuda.
Hatta bir kezinde 2 yan hakem birbirine tezat düştü, orta hakem de pozisyonu göremediğinden (göremez ki, arif bu) ne karar vereceğine şaşırdı kaldıydı...
misal, arifin 18 içinde pozisyona girip düşürülme (!) sayısı pozisyona girip attığı gollerin sayısından kat be kat fazladır.
ilahi Arif !!!
🙂
Babam koyu cimbomlu o dönemler, ben pek anlamazdım tabii. Arif paso yere atardı kendini, babam da deli olurdu. Niye vurmuyo derdim, bir şeyler gevelerdi ama anlamazdım tabii. Sonra bakıyorsun bildiğin adamı biçmişler, baba niye çalmıyolar derdim, e işte o kadar çok uyduruktan düştü ki artık gerçeğini de çalmıyorlar demişti. Vay bee, nostalji oldum 🙂

o kadar zenaatkar ki GS'nin Milan ile olan meşhur maçında bile yani...
penaltılar atılıyor, arif kalecinin üstüne nişanladı (yakaladı tabi kaleci) penaltıyı çeker çekmez de saniye geçmedi bi bakıyosun arif yerde. fırlatmış atmış kendini. yahu n'oldu ? bişi olduğu yok 18 içinde hareket halinde olunca bünye refleks olarak kendini tutamayıp yere atmış.

Düşünüyorum, düşündükçe yine gülesim geliyor.
Ya ben Hatırlamıyorum ki elemanın 18 içinde iki ayak üzerinde bir resmi olsun. hatırlıyorsam da en fazla iki saniye Sonra arif ağa bi şekilde yine yerde, elle kolla orta hakeme işaret etmeye çalışıyor.
🙂

Neyse...
aslında bir önceki sayfada Hegel'in mühim mesajları da güme gitmesin. özellikle 3 mesajdan ortada olan mesaj çok düşündürücü oldu benim için. Moebius'tan sonra Baudrillard'dan önceki.

Gazete haberi:
2009'da Hollywood'un en çok kazananları:

1- Michael Bay: 125 MİLYON DOLAR.
2- ...........................................

Yahu Bilal gözünün yağını yiyeyim araştır şu adamı bi. uzak akraba falan çıkar, ne bileyim işte şu ekonomik krizde hepimize bi 3-5 kuruş ne biliim... Ha ?

Hey allahım ya. Böylesine kalas, böylesine takoz bir adam.... Hollywood işte.
Bir dönem de Demi Moore'a göğüslerini göstermesi için 10 milyon dolar veren Hollywood değil miydi?
Takma kafana Mustafa abi. İlk değil, son da olmayacak.

Abi 1 yıldır akrabası diyorum, kimse inanmıyor. Karşı Hayat için 9 milyon dolar almıştı diye biliyorum ben. Size para vermedi mi yoksa?

Bana çay verdiler lan bardağı 10.000 dolarmış. bilsem bir iki bardak daha içerdim be.

🙂

Amcamla sinema anlayışlarımız farklı olduğundan pek anlaşamayız. Arada bir gider bayramda elini öperim 100 dolar verir, o kadar. Ben de filmi o biriktirdiğim 100 dolarla yaptım 🙂

"Jean-Louis Baudry kameranın objektifinin teknolojik gelişiminin, kapitalist burjuvazinin ideolojik projesiyle tam bir uyum içinde olduğunu öne sürmüştür. Nitekim bu argümana göre kamera objektifinin tasarımı kendine hedef olarak Rönesans perspektifinin elde edilmesini seçmiştir (yani geometrik üçgen figürüyle elde edilmiş, iki boyutlu düzlem üzerinde yaratılan derinlik yanılsaması; üçgenin zirvesi iki diyagonal çizginin birleşiyor gibi değil de, sanki birbirine paralel devam edip sonsuza uzanıyor gibi görünmesi işlevini görür). Ve sınırsız uzam yanılsamasına ve izleyicinin gözünü dilediğince gezdirmesine ve örneğin bir ikonun ögeleri arasındaki çok yönlü ilişkileri araştırmasına olanak sağlamak yerine izleyiciyi dilediği yere yerleştirme yeteneğine sahip bu Rönesans perspektifi, bu nedenle, egemen burjuvaziye, özellikle de sanayi burjuvazisine, kendisinin sahip olduğu dünyanın ve varolan sosyo-ekonomik sistemin istediği imgesini gerçeklik olarak sunmaya uyan bir ideolojik araç sunar."

http://www.sinemasal.gen.tr/marksist.htm " onclick="window.open(this.href);return false;

Anlamı bu kadar zorlamaya bile gerek yok. Sadece ilk cümle üzerinden giderek de birçok yere varılabilir. Teknoloji aracılığıyla objektifler bize daha kaliteli görüntü sağladığı ölçüde, çürüyen sistemi de daha net görmemizi sağlıyorlar. Çekilen filmler, belgeseller vs. yoluyla. İronik olansa, çürümeyi daha net ve yakından gösterebilmek için daha kaliteli objektifler üretmeye çalışan sistem, bir bakıma kendi sonunu hazırlıyor, kendine koyduğu teşhisten tuhaf bir haz alarak intihar ediyor.

Hegel hep tersten vuruyorsun baba, bir gün kapışacağız seninle ama önce benim zaman bulmam lazım. Böyle ciddi maçlara hazırlıksız çıkmak olmaz. Yenilme ihtimali büyüdükçe hazırlığı zorlaşıyor :).

Hegel hep tersten vuruyorsun baba, bir gün kapışacağız seninle ama önce benim zaman bulmam lazım. Böyle ciddi maçlara hazırlıksız çıkmak olmaz. Yenilme ihtimali büyüdükçe hazırlığı zorlaşıyor :).

Heh he. Yazarken aklımda hep sen varsın. Bu da ayrı bir keyif veriyor.

Net sizde de geberik mi?