Çok sevdiğim bir kitap.
Geçenlerde ikinci defa okudum.
İlk okuduğumda çarpılmış fakat çok da derinine inemediğim düşünmüştüm.
Bu nedenle bir kere daha okudum. Daha da okurum gibi geliyor ara ara.
Bana kalırsa Kafka, Camus ve Dostoyevski karakterleri kadar kuvvetli bir karakterle karşı karşıyayız bu kitapta.
Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ındaki Selim'den bu yana bu yazarların karakterlerine yakınsayan, varoluş sorunlarını bu denli derinden yaşayan bir karakter okumamıştım. Öyle çok roman düşkünü bir insan olmayışımın da bununla alakası olabilir elbette. Kaçırdığım onlarca belki de yüzlerce karakter vardır.
Grenouille'in hikayesinin ve karakterinin ilgi çekici yanı bulunduğu çağın toplumsal sorgulamasını da yapmaya müsait olmasından kaynaklanmakta bana kalırsa. Bir sınıfsal dönüşümün ortasında kalmış, bireyciliğin ön plana çıkmaya başladığı bir tarihsel dönemeçte, kendi birey olma durumunu kendi kokusu olmadığı için yaşayaman bir karakter olan Grenouille, tıpkı çağın hakimi olmaya çalışan burjuva gibi kendisine "yapay" bir kimlik üretmeye çalışıyor. Kitabın sonu ise "yapaylık" üzerine kurulmuş bir ahlak anlayışının sağlamlığını fazlasıyla sorgular nitelikte.
Bu kitap son yıllarda okuduğum en etkileyici kitap diyebilirim roman olarak.
Filmini de izlemekteyim şu an. Doku anlamında fena ilerlemiyor, ama bakalım bir bitirelim,
derli toplu fikirlerimi paylaşırım sanıyorum.
Film neredeyse imkansızı başararak bize koku duygusunu yaşatıyor. Bazen kokunun kaynağı oluyoruz, bazen etrafa yayılmış hali bazende kokuyu algılayan kişi oluyoruz. Filmde sinematografi çok üst seviyede kullanılmış. Kamera kullanımı ve kurgu kokunun hiç düşünmeyeceğimiz , düşünemediğimiz hallerini bize aksettirebilmiş.
Oyunculuk ve oyunculuk yönetimi çok başarılı. Rollere göre çok başarılı yüzler seçilmiş. Oyuncuların oynamadığı bir film olmuş. Hikayenin oyunculara verdiği ağırlık altında kimse ezilmemiş ve senaryo oyuncuları boğmamış.
Görüntü yönetimi konusunda son zamanlarda gördüğümüz nadir ve başarılı filmlerden biri olan bu film Avrupa sinemasın değerini tekrar gün yüzüne çıkarmış.
Aynı isimli romanın sinemaya uyarklanmasından doğabilecek didaktik anlatım aşılarak gayet yerinde bir tempo tutturulmuş ancak filmin finalinden önceki sahnelerde biraz tempo sorunu olduğu göze çarpıyor. Bunun yanında korku hikayelerinin olmassa olmazı "bakire kız" klişesi bir uyarlama olduğu için değiştirilmemiş ve bu klişenin üstüne fazla gidilmeden ayarında verimeye çalışılmış.
Üzerine söylenecek onca sözün olduğu bu filmi izlemeyi ihmal etmemenizi öneririm.
İyi seyirler..
Eğer karakter odaklı romanları seviyorsan kezzap, Paul Auster'in Şans Müziği'ni tavsiye ederim. Kokudan aldığım hazzın aynısını almıştım okurken.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan birisi ilk 3'e girer filmde ilk 10'umda kesin var... Karaktere böyle bir şekilde odaklanan bir kitap ancak Türk yazarlardan Ahmet Ümit'e kısmet olmuştur...