en sevdiğim yazarlardan olan ve ne kadar eski olursa olsun hep okuduğumda günümüze göre düşünebildiğim, analşılr gibi, anlaşılmazmış gibi duygulara kapıldığım yazar.okuduğum kitapları "suç ve ceza", "delikanlı", ecinniler" ,"kumarbaz" bunları okuyanlarla fikir alışverişi yapmak isterim.
Bir yazarın gelişimini, değişimini görmek açısından bakıldığında tarih sırasına göre gitmek en iyisidir. Tabi bu durum tüm kitapları okunacaksa geçerlidir. İlk kitabı "İnsancıklar"ı yazdığında henüz 25 yaşındadır ve gelecekteki yeteneğinin tüm nüvelerini barındırmaktadır. Dostoyevski karakterleri kuru kuruya anlatmaz. Onları yazarın, anlatıcının kuklası olarak görmez. Karakterlerin gerektiğinde yazarına kafa tutacak kadar renkli, çelişkili, derin karakterler olduğunu görürsünüz. Her bir karakterine nüfuz ederken kendini hiç hissettirmez. Diyalogları uzun tutar. Karakterler konuştukça roman bir müzik eseri gibi tınlar. Her bir cümle derin anlamlar taşır.
Bütün eserlerini okuyamam diyenler için önce 3 romanını okumak gerekir bence. Önce "Yeraltından Notlar", "Suç ve Ceza" ve "Karamazov Kardeşler". Devam etmek isteyenler için sırasıyla, "Cinler", "Delikanlı", "Budala". Ayrıca Dostoyevski romanları dönüp dönüp tekrar okuyabileceğiniz romanlardandır. Çünkü bir okuyuşta büyük resmin tamamını göremezsiniz. Okudukça açılır. Dostoyevski ile ilgili kitaplar da okumak lazım.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
doğru.çünkü dostoyevskinin kitaplarının içinde bazı bölümler tekrar tekrar sıkılmadan zevkle okunabilir.bu yüzdendir dostoyevski'yi sevmelerim.bir de "cinler" kitabını en kısa zamanda okumak istiyorum."cinler" kitabının devrim yapmak isteyen bir grup köylüyü anlattığını duymuştum.
bildiğim tek şey hiç bi şey bilmediğimi kabul etmememdir...
...bir de "cinler" kitabını en kısa zamanda okumak istiyorum."cinler" kitabının devrim yapmak isteyen bir grup köylüyü anlattığını duymuştum.
..........
Köylüler değil; öğrenciler, aydınlar, kentin ileri gelenleri ile bağlantıları olanlar. Rus köylüsüne mujik denir. Tolstoy bu anlamda mujikleri daha çok önemseyen toplumcu romanlar yazmıştır. Bu yüzden devrimi savunan ve içinde olan Gorki gibi yazarlar Tolstoy'u el üstünde tutup, koyu bir hristiyan ve sosyalizm düşmanı olan Dostoyevski'yi dışlarlar. Ama gelin görün ki, Dostoyevski'de hepsini aşan bir taraf vardır. Hepsinin üstündedir. İnsan ruhunun derinliklerinde gezinir durur.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bir ikiniz okumuşsunuz sanırsam Dostoyevski, ben de Karadağlar'ı izliyorum 2 sezon sonra bitsin ben de katılırım konuşmaya 😛 Şaka bir yana ben de özellikle Tolstoy, Balzac ve Dostoyevski okuyabilmek isterdim ama olmuyor yahu yani 4-5 defa kafama koydum okuyacağım dedim ama olmuyor en fazla Balzac'ın Goriot Babasının 20. sayfasına geldim dedim yok abi olmuyor yani zorlamaya gerek yok. Yani kitabı okurken öyle sıkılıyorum ki böyle alnımdan terler akmaya başlıyor, sanki araba tutarmış gibi bir his yaşıyorum, midem bulanmaya başlıyor. Eğer adamlar bunları yazarken okuyucuya böyle bir his yaşatmayı amaçlamışlarsa cidden saygı duyarım ama yok yani olmuyor. İlk başlarda dedim herhalde öküzlük ben de ama sonra tekrar düşününce aklıma şu geldi, sonuçta ben bu adamların en son öleninden 180 yıl sonra doğmuşum yani aynı sanat, edebiyat vs. bakış açısında zevkinde olmamam normal. O yüzden artık bu sıkıntıyı üzerimden attım şahsen. Benim o dönemden adamlarım Wells ve Verne (Tabi tarz olarak Sci-Fi'ya da yakın olmamdan da kaynaklanan bir şey). Ama yani bana Balzac, Tolstoy, Dostoyevski okutmak Çin işkencesinden farksız...
Bu arada yani ben okuyamasam da özellikle mesela Tolstoy inanılmaz önemli bir yazardır. Bu edebi tarzı gelecek nesillere etki etmiştir ve dikkat edersiniz ki sinemanın ilk yıllarında başta Eisentein olmak üzere en iyi yönetmenler, sinemacılar Rus'lardan çıkmıştır. Ve ben bunda özellikle Tolstoy'un büyük payı olduğuna inanıyorum.
Bir ikiniz okumuşsunuz sanırsam Dostoyevski, ben de Karadağlar'ı izliyorum 2 sezon sonra bitsin ben de katılırım konuşmaya 😛 Şaka bir yana ben de özellikle Tolstoy, Balzac ve Dostoyevski okuyabilmek isterdim ama olmuyor yahu yani 4-5 defa kafama koydum okuyacağım dedim ama olmuyor en fazla Balzac'ın Goriot Babasının 20. sayfasına geldim dedim yok abi olmuyor yani zorlamaya gerek yok. Yani kitabı okurken öyle sıkılıyorum ki böyle alnımdan terler akmaya başlıyor, sanki araba tutarmış gibi bir his yaşıyorum, midem bulanmaya başlıyor. Eğer adamlar bunları yazarken okuyucuya böyle bir his yaşatmayı amaçlamışlarsa cidden saygı duyarım ama yok yani olmuyor. İlk başlarda dedim herhalde öküzlük ben de ama sonra tekrar düşününce aklıma şu geldi, sonuçta ben bu adamların en son öleninden 180 yıl sonra doğmuşum yani aynı sanat, edebiyat vs. bakış açısında zevkinde olmamam normal. O yüzden artık bu sıkıntıyı üzerimden attım şahsen. Benim o dönemden adamlarım Wells ve Verne (Tabi tarz olarak Sci-Fi'ya da yakın olmamdan da kaynaklanan bir şey). Ama yani bana Balzac, Tolstoy, Dostoyevski okutmak Çin işkencesinden farksız...
Bunun bir eziyet bazen de işkence gibi görünmesi normal. Ben de bunu -azalsa da- hala hissediyorum. En son "Budala"yı okurken yaşadım. Ama bunun iki üç amacı var bana göre. Mesela "Yeraltından Notlar" fit bir romandır. Kimse gereksiz ayrıntılar bulamaz. Tersine "keşke daha uzun olsaydı" diyenler çoğunluktadır. Peki bunun en çok bilincinde olan Dostoyevski neden tuğla gibi romanlar yazmaya başlamıştır, "Yeraltından Notlar" adlı romanından sonra?
En uzun romanı "Karamazov Kardeşler" 1000 sayfa civarındadır. Ama kendini vererek günde ortalama 50 sayfa okuyan biri romanı 20 günde bitirir. Bence bu eşsiz bir deneyimdir ve günde 1, 1.5 saatini, 20 gün için vermeye değer. Başlarda biraz zorlayabilir, gözünüzde büyüyebilir ama kararlı olmanız ve roman bittiğinde alacağınız hazzı düşünmeniz gerekir. Dostoyevski uzun yazarak okuyucuyu ısındırır öncelikle. Romanda olmasa da olurdu denilen kısımları özellikle koyar. Gereksiz diye düşünülebilir ama anlattığı/yazdığı şeyler o kadar ilginçtir ki sonuna kadar gitme gereği hissedersiniz.
Dostoyevski romanları biraz da ders kitapları gibidir. Okurken sıkılabilirsiniz ama size ilerde eşsiz deneyimler sunabilir. İnsan doğasına, davranışlarına özgü o kadar çok formül birikir ki kafanızda, o kişinin iki üç hamlesinden sonra ne olduğunu, ne yapacağını kavrarsınız. Bir sanatçı için büyük bir hazinedir. Bir senarist, yönetmen, oyuncu için paha biçilmezdir. Örneğin "Cinler" romanındaki Stavrogin karakteri hakkıyla filme yansıtılabilse, o filmi seyrettiğinizde suratınıza yumruk yemiş gibi olursunuz. Alkolik bir yüzbaşının Lebyatkin'in, kafayı oynatmış kız kardeşiyle evlenen Stavrogin, neden sosyeteden genç, güzel ve çok akıllı bir kızı reddederek bunu yapmıştır?
"Cinler"den alıntı:
Lebyatkin'in dairesinin kapisi kapali; fakat kilitli degildi ve içeri girmek için zorluk çekmedik. Bütün kat, kirli duvarlarindan yirtik duvar kagitlari sarkmis, kasvetli, iki küçük odadan olusmustu. Evin bu kismi, Filippov, yeni evine tasinmadan önce, meyhane olarak kullanilmisti. Diger odalar kilitliydi. Sadece bu iki oda Lebyatkin'e kiralanmisti. Mobilya olarak, siralar, uzun masalar ve kol dayanacak yerlerinden biri kirik, bir koltuk vardi. Ikinci odanin bir kösesinde, üstünde pamuklu bir örtü olan Bayan Lebyatkin'in karyolasi vardi; yüzbasi kendisine gelince, ekseri soyunmadan yerde yatardi. Ekmek kiriklari, çöpler, pis su birikintileri her tarafi kaplamisti; birinci odanin tam ortasinda, büyük ve islak bir bez parçasi, onun yaninda ise, alti delik eski bir ayakkabi teki duruyordu. Burada hiç ev isi yapilmadigi ilk bakista anlasiliyordu; Shatov'un daha sonra anlattigi gibi, burada soba yanmiyor, yemek pisirilmiyordu; hatta, semaverleri bile yoktu. Yüzbasi, kiz kardesi ile beraber meteliksiz olarak gelmis ve Liputin'in söyledigi gibi kapi kapi dolasarak dilenmişti. Eline beklenmedik bir zamanda para geçince, kendini hemen içkiye vermis ve eve bakmaz olmuştu. Tanismak için sabirsizlandigim Bayan Lebyatkin, ikinci odadaki uzun masalarin birinin önündeki uzun sirada, bir fare kadar sessiz oturuyordu. Kapiyi açtigimiz zaman bize seslenmedi; hatta, yerinden bile kipirdamadi.
Shatov, kapilarini hiç kilitlemediklerini; hatta, bir gün sabaha kadar ardina dek açik birakmis olduklarini söyledi. Demir bir samdanda yanan mumun soluk ve titrek alevinde, otuz yaslarinda; siska ve solgun; eski bir basma elbise giymis; siyah seyrek saçlari, zayif ve uzunca ensesinin üstünde bir çocuk yumrugu kadar ufak bir topuz halinde toplanmis kadini fark ettim. Bize oldukça neseli bakti; önündeki mumdan baska, masanin üzerinde, küçük bir el aynasi, bir deste eski oyun kƒgidi, kapagi parçalanmis bir sarki kitabi ve ucundan bir ya da iki parça isirilmis, Alman unundan yapilmis, beyaz bir ekmek duruyordu. Bayan Lebyatkin'in pudra, allik ve ruj kullandigi açik olarak belliydi. Zaten koyu renk olan ince kaslarini daha da koyulastirmisti. Sürdügü pudraya ragmen, yüksek ve dar alnindaki oldukça sert ve derin üç çizgi kaybolmamisti. Kadinin topal oldugunu biliyordum; ama, ziyaretimiz süresince yerinden hiç kalkmadi. Gençlik çaglarinda, bu siska yüz, çok güzel olmaliydi; fakat, yumusak bakisli gri gözleri hƒlƒ güzeldi; durgun, hemen hemen mutlu bakislarinda, hülyali ve samimi bir anlam vardi. Bakislarindaki yumusak ve neseli anlatim, tebessümünde bile vardi; degerli agabeyin yaptiklari ve Kazak kirbacini düsününce, onun bakislarindaki bu anlam beni oldukça sasirtti. Gariptir ki, Tanrinin cezalandirdigi bu yaratiklarin huzurunda, insani sarmasi gereken huzursuzluk, hatta tiksinti yerine, daha onu görür görmez, ona bakmaktan hoslanmistim; yalniz insanin içini bir acima duygusunun kapladigini kesinlikle söyleyebilirim. Shatov, kadini, daha kapidan girer girmez göstererek:
-Iste bütün gün böyle yalniz basina, kimildamadan oturur; fal açarak gelecegini görmeye çalisir ve aynada kendisim inceler, dedi. Agabeyi ona yiyecek bile getirmez. Avludaki bölükte oturan kadin, ona aciyarak, ara sira yiyecek bir seyler getirir. Onu sadece bir mum isiginda yalniz basina nasil birakirlar aklim almaz!...
Romanın bütününden böyle yoğun bir anlatım beklemek, tamamı yüksek tempoda geçen bir film seyretmek gibi olur. Bünye çok zorlanır. Bu yüzden Dostoyeski arada esler verir.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Bir ikiniz okumuşsunuz sanırsam Dostoyevski, ben de Karadağlar'ı izliyorum 2 sezon sonra bitsin ben de katılırım konuşmaya 😛 Şaka bir yana ben de özellikle Tolstoy, Balzac ve Dostoyevski okuyabilmek isterdim ama olmuyor yahu yani 4-5 defa kafama koydum okuyacağım dedim ama olmuyor en fazla Balzac'ın Goriot Babasının 20. sayfasına geldim dedim yok abi olmuyor yani zorlamaya gerek yok. Yani kitabı okurken öyle sıkılıyorum ki böyle alnımdan terler akmaya başlıyor, sanki araba tutarmış gibi bir his yaşıyorum, midem bulanmaya başlıyor. Eğer adamlar bunları yazarken okuyucuya böyle bir his yaşatmayı amaçlamışlarsa cidden saygı duyarım ama yok yani olmuyor. İlk başlarda dedim herhalde öküzlük ben de ama sonra tekrar düşününce aklıma şu geldi, sonuçta ben bu adamların en son öleninden 180 yıl sonra doğmuşum yani aynı sanat, edebiyat vs. bakış açısında zevkinde olmamam normal. O yüzden artık bu sıkıntıyı üzerimden attım şahsen. Benim o dönemden adamlarım Wells ve Verne (Tabi tarz olarak Sci-Fi'ya da yakın olmamdan da kaynaklanan bir şey). Ama yani bana Balzac, Tolstoy, Dostoyevski okutmak Çin işkencesinden farksız...
okurken sıkılmak denilen şey alışkanlıkla alakalı olmasıdır.yani alışana kadar, alıştıktan sonra ben okuma desem de okursun zaten.ve eğer dostoyevskiyi okursan onun insan ruhunun derinliklerinde gezindiğini göreceksin.
hegel ,iyi bir noktaya değindin.sahi dostoyevski'nin romanlarından filme çekilen oldu mu?
sahi dostoyevski'nin romanlarından filme çekilen oldu mu?
Yeraltından Notlar, Karamazov Kardeşler, Budala, Kumarbaz kitapları filme çekilmiş. Ama filmlerin isimlerini hatırlamıyorum.
Suç ve Ceza da çekilmişti, televizyonda izlediğimi biliyorum.
demek ki ben izlememişim.bunlardan hiç haberim olmamış.
cevaplar için teşekkürler.
demek ki ben izlememişim.bunlardan hiç haberim olmamış.
cevaplar için teşekkürler.
Şimdiye kadar iyi bir uyarlamaya rastlamadım maalesef.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
zaten iyi bir uyarlama olsaydı,ses getirirdi.böylece kafamıza yer edeceğinden,hatırlar ve
anardık.keşke yapılsaydı çünkü kitaplarında iyi şeyler çıkacak olan hikayeler,karakterler var.
http://www.imdb.com/name/nm0234502/ " onclick="window.open(this.href);return false;
.