Forum

Türk Kısa Filmlerin...
 

Türk Kısa Filmlerinin Yakın Geleceği

30 Gönderi
9 Üyeler
0 Reactions
7,904 Görüntüleme
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Lisedeyken türkçe rap dinlerdim, hatta kendim de birşeyler yazıp, üretmek isterdim, dandik programlardan alt yapılar hazırlardım, yeraltı rapçilerin hepsini bilirdim, forumları takip ederdim, az sayıdaki konserlere giderdim, bol pantolon giyerdim... İlk gittiğim CEZA konserinde yaklaşık 50 kişi vardı. CEZA ve Fuat beraber gelmişlerdi ve CEZA haftasonu izninde konser vermek için Ankara'ya gelmişti. O zamanlar elektrikçi olarak çalışmaya devam ediyordu.

Çok iyilerdi, dertleri vardı, piyasanın karşısındaydılar, alternatif bir piyasa oluşturmak üzereydiler. 90lardan 2000lere gelen, adı bilinen rapçiler giderek daha fazla insana ulaşmaya başladılar ve bu yükseliş alttan alttan kaynamalar başlattı. Fokurtunun her damlasından yeni bir rapçi çıktı, yeraltı 1-2 sene içinde sayısız rapçiyle doldu. Karanfil sokakta bol pantolon giyen, saçları 3 numara çocuklar çoğaldı, yumruklarını ağızlarına dayayıp puşçık puşçık sesleri çıkarmaya başladırlar 🙂

Piyasa kısmen rapçileri kabullendi, yeraltından tvye yükseldiler, tabiki bu yükselenler yine kaynamayı başlatan adı bilinen rapçilerdi. Festivaller, tv programları, diziler, sinema filmleri vs. herhangi bir yerde rap duymak alışıldık hale geldi.

Bu kabulleniş ve yerine yerleşmeden sonra sokaklardaki bol pantolan giyen çocuklar azalmaya başladılar, artık mikrofonu alanın rap yapamayacağı, rapin de profesyönellik gerektiren bir müzik olduğu anlaşıldı. Üretmeye devam edenler kendilerini daha çok geliştirdiler, bir hevesle yola çıkanlar yolda kaldılar.

Türkiye'de kısa filmin son yıllardaki yükselişini türk rapinin ilk fokurdamasına benzetiyorum. Şu an kamera bulan film çekiyor, büyük bir hevesle festivallerde yarışıyor, sayısı epeyce artan festivaller sayesinde bazıları 30 festivalin 2-3ünden ödül de alıyorlar. Kendini bilen kısa filmciler düzenli ve özenli bir şekilde çalışmaya devam ederken, hergün çıkan yeni bir ilk filmle yanyana konmak durumunda kalıyorlar.

Şahsi görüşüm bu kaynamanın 3-4 yıldan fazla sürmeyeceğidir. Kaynama bitip buhar dağaldıktan sonra kabın dibinde kalan su, temiz bir şekilde akmaya devam edecektir.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 03/10/2012 10:08 pm
(@halostendap)
Gönderi: 0
 

hayırlısı olsun 🙂

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 03/10/2012 10:46 pm
(@fulgura)
Gönderi: 0
 

Saptama hem doğru hem yanlış.

Rap bir müzik türüdür, yani "genre" dir. Heavy Metal gibi, HipHop gibi.

Kısa film ise değildir. Bağımsız sinema da değildir. Sadece moda olduğu için kısa filmler artışı yok. Film çekme olanaklarının alt düzeye inmesi ve gittikçe de daha kaliteli ekipmana sahip olabilme bu alt-sektörü canlı tutuyor ve tutacak. Tek sorun kısa filmin ticarileşmesinin olanaksız gibi bir şey oluşu. Öyle olunca da kısa film bir ara basamak, bir atlama tahtası konumunda. Kısa film çekip başarılı olan bir insanın kısa film dünyasında kalmasının bir anlamı yok.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 04/10/2012 2:24 am
(@fayrap)
Gönderi: 0
 

Lisedeyken türkçe rap dinlerdim, hatta kendim de birşeyler yazıp, üretmek isterdim, dandik programlardan alt yapılar hazırlardım, yeraltı rapçilerin hepsini bilirdim, forumları takip ederdim, az sayıdaki konserlere giderdim, bol pantolon giyerdim... İlk gittiğim CEZA konserinde yaklaşık 50 kişi vardı. CEZA ve Fuat beraber gelmişlerdi ve CEZA haftasonu izninde konser vermek için Ankara'ya gelmişti. O zamanlar elektrikçi olarak çalışmaya devam ediyordu.

Çok iyilerdi, dertleri vardı, piyasanın karşısındaydılar, alternatif bir piyasa oluşturmak üzereydiler. 90lardan 2000lere gelen, adı bilinen rapçiler giderek daha fazla insana ulaşmaya başladılar ve bu yükseliş alttan alttan kaynamalar başlattı. Fokurtunun her damlasından yeni bir rapçi çıktı, yeraltı 1-2 sene içinde sayısız rapçiyle doldu. Karanfil sokakta bol pantolon giyen, saçları 3 numara çocuklar çoğaldı, yumruklarını ağızlarına dayayıp puşçık puşçık sesleri çıkarmaya başladırlar 🙂

Piyasa kısmen rapçileri kabullendi, yeraltından tvye yükseldiler, tabiki bu yükselenler yine kaynamayı başlatan adı bilinen rapçilerdi. Festivaller, tv programları, diziler, sinema filmleri vs. herhangi bir yerde rap duymak alışıldık hale geldi.

Bu kabulleniş ve yerine yerleşmeden sonra sokaklardaki bol pantolan giyen çocuklar azalmaya başladılar, artık mikrofonu alanın rap yapamayacağı, rapin de profesyönellik gerektiren bir müzik olduğu anlaşıldı. Üretmeye devam edenler kendilerini daha çok geliştirdiler, bir hevesle yola çıkanlar yolda kaldılar.

Türkiye'de kısa filmin son yıllardaki yükselişini türk rapinin ilk fokurdamasına benzetiyorum. Şu an kamera bulan film çekiyor, büyük bir hevesle festivallerde yarışıyor, sayısı epeyce artan festivaller sayesinde bazıları 30 festivalin 2-3ünden ödül de alıyorlar. Kendini bilen kısa filmciler düzenli ve özenli bir şekilde çalışmaya devam ederken, hergün çıkan yeni bir ilk filmle yanyana konmak durumunda kalıyorlar.

Şahsi görüşüm bu kaynamanın 3-4 yıldan fazla sürmeyeceğidir. Kaynama bitip buhar dağaldıktan sonra kabın dibinde kalan su, temiz bir şekilde akmaya devam edecektir.

Rap müzikle de ilgilenmiş olarak (ki hala dinlediğim olur.) Fulgura'nın söylediklerinin doğruluğuna şöyle de katılabilirim. Rap müziğin bu kadar yaygınlaşmasının sebebi, insanların çok kaliteli mikrofonlara sahip olmasalar da iyi kötü şeyler ortaya çıkarabilmesiydi, aynı şimdi insanların DSLR makinelerle kaliteli görüntüler alıp evde kurgulaması gibi. Her yer ücretsiz altyapı kaynıyordu zaten, dolayısıyla dinleyiciden çok, bu işi yapmak isteyen/yapanlar ortaya çıktı. Daha sonra da bunlar dağıldı ve dediğin gibi belli bir kesim kaldı.

Benzeri kısa filmde olur mu? Sanmam çünkü kısa filmin geçmişine baktığımızda ta George Melies'e bile gidebiliriz çünkü onun yaptıkları da kısa filmdi, 3-4 dakikalık filmcikler. Belli bir dönem sonra da bütçesi olmayan yeni sinemacılar için bir geçiş evresi vazifesi gördü, hala da öyle. Sinemayı, Rap müzikten ayıran ise, çok daha geniş bir kitleye hitap etmesi.

Aslında yukarıda bahsettiğim Rap müzik için olan hadise, sinema için de var ne yazık ki gözlemlediğim kadarıyla. Yeterince film izlememiş, bunun da elzem bir durum olmadığını iddia eden kişilerin sektöre iş yaptığına tanık oluyorum bazen, bana acınası geliyor açıkçası( ben nasılsa sektörde değilim, atıp tutabilirim 🙂 ). Sırrı Süreyya Önder'in yeni yetme yazarlar için kullandığı bir söz vardı, "Okuduklarından çok yazıyorlar." diye, belki biraz konudan çıktım ama bu da üzerinde durulması gereken bir konu bence. Anlatma ihtiyacımız var tamam da, dinleme/okuma alışkanlığımız da var mı?

yaşamak mı zor yoksa yuvarlak masa aks mı?

 
Gönderildi : 04/10/2012 4:52 am
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Tek sorun kısa filmin ticarileşmesinin olanaksız gibi bir şey oluşu. Öyle olunca da kısa film bir ara basamak, bir atlama tahtası konumunda. Kısa film çekip başarılı olan bir insanın kısa film dünyasında kalmasının bir anlamı yok.

Sorun burda yatıyor işte. Kısa film sektöre girmek için bir basamak, kendini ispatlamanın bir yolu, gelişim süreci vs. değildir. Bunun böyle olmadığı, bugünki kısa filmcelirin çoğunun bunu farkederek başka yerlere yöneleceği 3-4 sene içinde anlaşılmış olacak. Müthiş uzun metrajlar çeken bir yönetmenin arada kısa filmler çekmesi, onun amatörlere verdiği destek olarak görülmeyecek. Meşhur bir oyuncunun oynadığı bir kısa film, dandik olmasına rağmen övgüler almayacak. Kısa film amatör filmler, öğrenci filmleri vb. damgalardan kurtulacak. Bu kısa filmin daha doğru bir yere gelmesini ve yerli yerine oturmasını sağlayacak. Benim öngörüm budur, 3-4 senede değil de 10 senede olur belki ama böyle olması kaçınılmaz gibi görünüyor bana.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 04/10/2012 5:01 am
(@halostendap)
Gönderi: 0
 

su akar yolunu bulur her dönemde her durumda geçerli bir ilke bence...yeter ki akmaya devam etsin...üretmeye devam yani ya da üretmeye çabalamaya...

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 04/10/2012 12:20 pm
(@ilkersn)
Gönderi: 0
 

Kısa film çekip başarılı olan bir insanın kısa film dünyasında kalmasının bir anlamı yok.
Hani uzun metraj bir kitapsa kısa metraj da bir öyküydü?

Adam öykü yazacak.

filmleriniz için müzikler

Son Kısalarımız: tesir Kader Eris
Kısa filmlerimiz, ücretsiz müzikler ve kendin yap videoları

 
Gönderildi : 04/10/2012 1:47 pm
(@fayrap)
Gönderi: 0
 

Kısa film çekip başarılı olan bir insanın kısa film dünyasında kalmasının bir anlamı yok.
Hani uzun metraj bir kitapsa kısa metraj da bir öyküydü?

Adam öykü yazacak.

Yazarların da ilk kitaplarına bakın, genellikle öykü kitaplarıdır. Daha sonra romana geçerler. Kısa öyküyü bir alan olarak benimseyip tamamıyla kısa öykü yazan öykücüler fazla değildir ama tabii ki bizim edebiyatımızda da dünya edebiyatında da bulunurlar.

yaşamak mı zor yoksa yuvarlak masa aks mı?

 
Gönderildi : 04/10/2012 1:53 pm
(@ilkersn)
Gönderi: 0
 

Tolstoy mesela savaş ve barışı 1869 da yazmış 1881 de insan ne ile yaşar ı yazmış. Biri roman diğeri hikaye. arada 10 yıldan fazla zaman var. Yani birazda yönetmenin / yazarın zevki bence bu olay. Çok iyi bir yönetmene mükemmel bir kısa film senaryosu gelse çekmezmi?

filmleriniz için müzikler

Son Kısalarımız: tesir Kader Eris
Kısa filmlerimiz, ücretsiz müzikler ve kendin yap videoları

 
Gönderildi : 04/10/2012 2:45 pm
(@fayrap)
Gönderi: 0
 

Tolstoy mesela savaş ve barışı 1869 da yazmış 1881 de insan ne ile yaşar ı yazmış. Biri roman diğeri hikaye. arada 10 yıldan fazla zaman var. Yani birazda yönetmenin / yazarın zevki bence bu olay. Çok iyi bir yönetmene mükemmel bir kısa film senaryosu gelse çekmezmi?

Tercihine bağlı. Henüz kısa film çeken birine uzun metraj bir senaryo geldiğinde, şartlar uygun olsa dahi çekmeyebilir mesela.

yaşamak mı zor yoksa yuvarlak masa aks mı?

 
Gönderildi : 04/10/2012 8:49 pm
(@fulgura)
Gönderi: 0
 

Kısa film çekip başarılı olan bir insanın kısa film dünyasında kalmasının bir anlamı yok.
Hani uzun metraj bir kitapsa kısa metraj da bir öyküydü?

Adam öykü yazacak.
Mesajı geç gördüm. Tek bir öykü yazarak ticari başarı mümkün olamayacağı gibi aynı mantıkla tek bir kısa filmle de kalmak mümkün değil. Edebiyat farklı. Bir öykü kitabı yazabilirsin ama 10 kısandan oluşan bir film yapman pek görülen bir durum değil. Öykü de güçlü bir form ama birden fazla olmadıkça ticari olarak karşılığı yok ve sinema edebiyattan çok daha ticari bir durum. Bir öykünüz ile bir yarışma kazanırsınız, kısa film ile de. Ama öykü ödülü ile kariyer belirleyip öyküler kitabı yazıp profesyonel dünyaya devam edebilirken kısa filmci kısalar ile ancak amatörlüğe devam edebilir (reklam vb bir sektöre atlamadıkça). Tam bir ticari sinema geleceği için uzun metrajdan başka pek şansı yoktur.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 20/10/2012 11:01 pm
(@ilkersn)
Gönderi: 0
 

Eğer ticari bir kaygısı ve uzun metraj film çekmeye isteği ve imkanı varsa evet, haklısın Fulgura.

filmleriniz için müzikler

Son Kısalarımız: tesir Kader Eris
Kısa filmlerimiz, ücretsiz müzikler ve kendin yap videoları

 
Gönderildi : 21/10/2012 1:34 am
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Sinemayı bitiren de bu "Ticarileşmesi çok zor, o zaman hali hazırda ticareti yapılabilene geçelim." düşüncesi. Oscar'a kısa film için başvurma şartlarından biri, kısa filminizin en az 2 gün, bilet satışı yapılarak, sinemada gösterilmiş olması.

Almanya'da tanımadığım ama beraber çalıştığı birinden dinlediğim bir sinemacı var. 100 küsür uzun ve kısa metraj filmi olan, filmlerini yaşadığı 120.000 nüfüslu bir şehirde, kendi çabalarıyla, haftada 1-2 gün sinemada gösteren bir sinemacı. Böyle bir şeyi hiç denediniz mi? Bir an önce sektöre atılalım yoksa aç kalırız korkusundan, para kazanma, meşhur olma hevesinden ziyade, emekle sinema yapılabileceğini düşünmüyor musunuz hiç?

Kısa film eğitim alanı, iyice işi kaptıktan sonra hedef sektöre girmek. Ne olursa olsun, reklam, film, dizi...

İşte bu fikirlerin bir kısmı vaz geçip başka şeylerle uğraşmaya başladığında, bir kısmı da set işçisi olarak sürünmeye başladağında, arkada kalanlar temiz bir şekilde yollarına devam edecektir. İlk mesajda da söylediğim buydu.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 29/10/2012 4:15 am
(@fulgura)
Gönderi: 0
 

İdealistlik ile realistlik, yani bir ülkü peşinde koşmakla gerçekçi olmayı karıştırıyoruz sanırım. Sizin bahsettiğiniz hobi olarak film yapımcılığı. Olmaz mı? Olur ve zaten var. İnsan ille de ünlü olmak için değil keyfine de resim yapar, şarkı söyler. Fakat, bir sanat dalını hobi olarak icra eden bir kişinin "profesyonel" denecek aşamaya geçmek istemesi durumundan bahsediyoruz. O Alman arkadaşı tebrik edelim ve takdir edelim ve hemen ardından soralım: Hani filmleri? Adı ne bu adamın? Ne etkisi var sinemaya sana bana? Biz adını öğrenince ne olacak? Nasıl izleyeceğiz o 100 küsür filmini? Bu adamın var olduğuna dair bir kanıt var mı?

Profesyonel dünyayı sanki sinemanın tek adresiymiş gibi gördüğümüz için değil, tam aksine geniş kitlelere ulaşabilmek için amaçlıyoruz/amaçlamalıyız. Bir köşede kendi halimizde vasat filmler yapmaktan daha kolay ne var? Sinema tek başına icra edilebilen bir şey değil; ekip işi, zaman ve para lazım. İki film yapıp pes demek yerine bu işin sektör, profesyonel boyutuna ve olabildiğince tavizsiz geçebilmek en iyisi değil mi? Hangi amatör yönetmen sanat anlayışımızı değiştirdi? Sinemacı deyince aklımıza kaç amatör geliyor? Sesi güzel ve son derece başarılı bir arkadaşımız olsa, bunun yine amatör çalgıcılarla verdiği konserde ona hayran kalsak, ilk temennimiz "inşallah kendi albümünü yapar, kendi şarkılarıyla ünlü olur" değil midir? O aşamadan bahsediyoruz. Kendi albümünü yapması, profesyonel olması, kendisi olması neden kötü olsun? Yoksa onu hala mahalli bir musiki derneğinde saf ve temiz mi görmek isteriz? Mahalli dernekleri kötülemiyoruz ama Zeki Müren, MFÖ vb orada kalsa olur muydu?

İşte bu nedenle yaratıcılığını kısa filmde gösteren sinemacı aslında kendisine çok daha geniş olanakların sunulacağı bir dünyanın kapılarını zorlamaktadır. Sadece ve sadece kısa filmden ibaret bir dünya olabilir mi? Olabilir ama o dünyanın olanakları sınırlı. Kaçınılmaz biçimde uzun metraja yöneliyor yetenekler bu nedenle. Kısacası sorun aç kalmak değil, kısa filmin dünyasının amatörlük/hobi ile sınırlı kalması maalesef. Buradaki handikap kısa film yapımcısının sokak sanatçısı statüsüne yakın olması.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 29/10/2012 5:03 am
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

İdealistlik ile realistlik, yani bir ülkü peşinde koşmakla gerçekçi olmayı karıştırıyoruz sanırım. Sizin bahsettiğiniz hobi olarak film yapımcılığı. Olmaz mı? Olur ve zaten var. İnsan ille de ünlü olmak için değil keyfine de resim yapar, şarkı söyler. Fakat, bir sanat dalını hobi olarak icra eden bir kişinin "profesyonel" denecek aşamaya geçmek istemesi durumundan bahsediyoruz. O Alman arkadaşı tebrik edelim ve takdir edelim ve hemen ardından soralım: Hani filmleri? Adı ne bu adamın? Ne etkisi var sinemaya sana bana? Biz adını öğrenince ne olacak? Nasıl izleyeceğiz o 100 küsür filmini? Bu adamın var olduğuna dair bir kanıt var mı?

Profesyonel dünyayı sanki sinemanın tek adresiymiş gibi gördüğümüz için değil, tam aksine geniş kitlelere ulaşabilmek için amaçlıyoruz/amaçlamalıyız. Bir köşede kendi halimizde vasat filmler yapmaktan daha kolay ne var? Sinema tek başına icra edilebilen bir şey değil; ekip işi, zaman ve para lazım. İki film yapıp pes demek yerine bu işin sektör, profesyonel boyutuna ve olabildiğince tavizsiz geçebilmek en iyisi değil mi? Hangi amatör yönetmen sanat anlayışımızı değiştirdi? Sinemacı deyince aklımıza kaç amatör geliyor? Sesi güzel ve son derece başarılı bir arkadaşımız olsa, bunun yine amatör çalgıcılarla verdiği konserde ona hayran kalsak, ilk temennimiz "inşallah kendi albümünü yapar, kendi şarkılarıyla ünlü olur" değil midir? O aşamadan bahsediyoruz. Kendi albümünü yapması, profesyonel olması, kendisi olması neden kötü olsun? Yoksa onu hala mahalli bir musiki derneğinde saf ve temiz mi görmek isteriz? Mahalli dernekleri kötülemiyoruz ama Zeki Müren, MFÖ vb orada kalsa olur muydu?

İşte bu nedenle yaratıcılığını kısa filmde gösteren sinemacı aslında kendisine çok daha geniş olanakların sunulacağı bir dünyanın kapılarını zorlamaktadır. Sadece ve sadece kısa filmden ibaret bir dünya olabilir mi? Olabilir ama o dünyanın olanakları sınırlı. Kaçınılmaz biçimde uzun metraja yöneliyor yetenekler bu nedenle. Kısacası sorun aç kalmak değil, kısa filmin dünyasının amatörlük/hobi ile sınırlı kalması maalesef. Buradaki handikap kısa film yapımcısının sokak sanatçısı statüsüne yakın olması.

Sektörde hiç çalıştın mı, sektör bir fırsat mıdır, mükemmel filmler yapmak için büyük setler mi kurmak gerekir, az paralarla mükemmel filmler yapılamaz mı, büyük setler kurabilmek bir fırsat mıdır, ürettiğin ürünü pazarlayamamak veya pazarlamamak sana ne gibi zararlar verir.

Sektör bir fırsat, eline imkanları alıp da hayalindeki filmi çekebileceğin bir yapı değil. Sektör pazardır, seni seracılığa zorlar, mevsimi olmayan sebzeleri de üretmeye zorlar. Türkiyede sinema sektörü bal kaymak işlerin yürüdüğü bir yer değil, hatta uzun zamandır işlerin hiç yürümediği bir yapıdır.

Kısa filmcilerin uzun metraj film çekme hevesleri, çok iyi işler yapabileceklerine inanmalarından değil, bir an önce gün yüzüne çıkma, tanınma, ondan sora belki biraz daha iyi işler yapabilme, bu işle hayatını idame ettirme çabasıdır bence. Filmini daha fazla insana ulaştırmak için sektöre girmek mi lazım, vimeoda herhangi bir video bile 50bin 100bin kişiye ulaşıyo, Türkiyede sinema sektöründe, yapımcıların paraları yatırdığı, insanları gecesiz gündüzsüz süründürdüğü filmlerden kaç tanesi bu kadar izleniyor? Profesyönel olmak üretip satabilmek de değildir. Yurt dışında profesyönel kısa film örneklerini bolca görüyoruz.

Tabiki kısa filmci olarak kalmayacak kısa filmciler, uzun metrajlar çekecekler çünkü filmin uzunu kısası yoktur, tek bir isim vardır; sinema. Sinemacı için önemli olan sinema sanatında eserler üretmektir.

Almanyadaki o adamın adı Eric soyadını bilmiyorum. Almanyada ve avrupada yapılan çeşitli festivallere konuk olarak davet edildiğini, söyleşi yaptığını biliyorum, filmlerini izlemedim, yakın zamanda bir filmini izleyebilirim, belki bir ara türkiyede bir festivalde de denk gelirsek tanışırız. Bu adamın sinemaya katıkısı, bana faydası, sektörün mecburiyet değil, alternatif olduğunu göstermesidir.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 29/10/2012 5:35 am
Sayfa 1 / 2
Paylaş: