Forum

Özgür Bakar'dan &qu...
 

Özgür Bakar'dan "Ev Sahibim" üzerine....

20 Gönderi
7 Üyeler
0 Reactions
5,444 Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Ev Sahibim temelde bir “terslikler komedisi” örneği. Nedir terslikler komedisi dediğimiz alttür? Kahramanların başına, kendilerinde olan beceri ve tecrübelerin çözemeyeceği özellikte bir hal gelir. Kahramanlar da akıllarının, becerilerinin, şanslarının yardım ettiği kadar bu sorunda kurtulmaya çalışırlar. Ama birer “sorun çözücü” (Mr. Wolf/Ucuz Roman) olmadıkları için bu çabaları çok sayıda yeni tecrübeye ve haliyle komik an’a sahne olacaktır.

Şimdi, bu türde film yapacaksanız sizi bekleyen bazı gereklilikler var. Geliniz bu türü inceleyelim ve Ev Sahibimi bu kontrol örnekleri ile oranlayalım.

Birincisi, az sonra acizliklerine ve belki (çoğu örnekte) “salaklık”larına şahit olacağınız karakterler var ve bu karakterlerin bu durumları iğreti değil de sevimli görünmeli. Yoksa film de sevimli olmaz. Özgür: Eşcinsel ev sahibinin tecavüzüne uğramasına ramak kalan, üst-orta sınıf, “yurdum insanı” yalnız genç adam. Bir kere bu adamın sevimli ya da hikayeye uygun olmasına gerek yok çünkü Özgür zaten hikayenin mağduru. Yani Özgür sevimli ve izlemeye değer biri olmasa bile öykü onu bu kapsama alıyor. Burak, hakkında hiçbir şey öğrenemediğimiz bir karakter olmasından dolayı özellikle ve inatla sevimli gösterilmiş ki belirttiğimiz gereklilik yerine gelsin. S.çma keyfi, ayna tripleri, müzik sevgisi vs. Buradan hareketle filmin ilk gereklilikleri yerinde getirdiği söylenebilir.

İkincisi, karakterlerin salaklıklar yapmalarına yetecek kadar büyük ama çözebilecekleri kadar da küçük bir sorun olmalı. Böyle olmalı ki ne pattadanak çözülsün, ne de karakterler “hadi teslim olalım abi” desin (Ki, bu teslim olma fikrine bir ara illa uğranır). Bu anlamda ortaya çıkan sorun tam karakterlerimize göre. Başarı sağlanmış.

Üçüncüsü, çözüm süreci yeterince ayrıntılı işlenmeli. Zaten türün olayı bu, komiklik burada olacak. Ve bu çözüm süreci mutlaka ve mutlaka 2 bölümden oluşur. 1- Plan. 2- Uygulama. Planda daha çok “fikirsel” salaklıklar, uygulamada ise “fiziksel” salaklıklar baş gösterir. Ev Sahibimdeki fikir salaklıkları (polis, nehir) açık ve net biçimde yetersizler. Hem daha birçok salakça ama komik fikir duymayı hem de “plan” kısmını daha doyurucu almayı isterdik. Uygulama ise zaten başlı başına bir salaklık ve komik olduğundan buradan bir şey beklenmemesi talep ediliyor. Eh, biz de kabul ediyoruz diyelim şimdilik.

Dördüncüsü, finalde olay çözülse ya da çözülmese kahramanlarda herhangi bir dönüşüm, değişim, akıllanma, aklanma/paklanma olmaz. Film o açıdan da, Özgür’le Burak’ın kalorifer peteği başı geyikleri ile ihtiyaç duyulan finali veriyorlar.

(Kısa bir açıklama: Bu türde her ne zaman “olmaz” dediklerim olur ise film, direk karakter dramına kayar. Tipler yaşadıkları tecrübe sonucu bir değişim yaşarlarsa, çözülmesi gereken sorun çok büyük olursa, tipler sevimli olmazlarsa hep filmin dokusu komedi tonunu ve sevimliliğini o oranda kaybeder. İşte Coen kardeşlerin sinema tarihindeki önemleri, bu ayırım bölgesine çizdikleri inanılmaz hassasiyetteki çizgidedir)

Ee? Bunlara göre bu filmin bir başyapıt olması lazım değil mi? Ya da türe bir soluk getirmiyorsa da en azından çok iyi bir film olması gerekli. Ama değil. Bunun 3 temel sebebi var.

Birincisi bu terslikler komedyası dediğimiz tür, temelde absürt mizahla akrabadır. Akrabadır ama tek bir ancak çok önemli bir noktada ayrılırlar, belki de bu yüzden ayrı isimleri vardır ki: Absürt dediğimiz komedi alttürü, izleyicisiyle kurduğu bağda gerçeklik dahilinde, mantıklılık dahilinde hiçbir şey sunmaz. Absürtte her şey karikatürdür. Absürt komedinin, izleyiciyle kurduğu bağda (mesaj ve alt metinlerinde değil tabii ki) hiçbir ciddiyet söz konusu değildir. Hatta diyebilirim ki absürtte, birşeylerin "gerçekmiş gibi görünmesi" bir komedi yaratır. Ama terslikler komedyasında absürdün aksine, her şey “bizden”dir, sadece ortaya çıkan durum oraya ait değildir. Elimizi uzattığımızda ulaşamayacağımız hiçbir şey olmaz burada. Çoğu zaman biz karakterlerden daha akıllı, konuya daha hakim kılınırız. (Bu absürt ve terslikler komedyası tespitlerimi ZAZ ekibi sinemasına ve Coen kardeşler sinemasına adapte ederek düşünürseniz daha rahat inceleyebilirsiniz)

İşte Ev Sahibim’i, bu denklemde bir yere oturttuğunuzda elinizde ne yazık ki fazla bir şey kalmıyor. Film bir terslikler komedyası örneği. Ama filmdeki tek terslik, Gayret Bey’in ölü zannedilmesi. Bir tane terslik var. Onun dışında bir terslik yok ki. Yani olay örgüsünde, türün kaçınılmazlarından olan “sorunun ortaya çıkması” (eşcinsellik itirafı ve tecavüz girişimi) ve çözüm “pencereden tahliye” dışında komik olan ne var filmde? Hiçbir şey. Çünkü türün temel “komedi sekansları” geçiştirilmiş ve ayrıntılanmamış. Hikaye harika, çok iyi. Ama senaryo yetersiz, eksik, tatminsiz. Neden “ne halt yiyeceğiz lan bir şimdi?” sekansı o kadar”cık”? O sekanstaki Gayret’in başını kaldırışı, önde konuşulanları neden önemsiz kılmaya yetmiş? Gayret’i yukarıya çıkarışları neden yok filmde? Senaryonun o kısmı hiç mi yazılmadı, atıldı mı? Hiç yazılmadıysa mizahçı Özgür Bakar’ın türe hâkimiyeti nerede? Yazılıp çekilemediyse neden?

Bu anlamda film, bir absürt için fazla gerçekçi (Ne iyi öyle. Aksi, istediği şeyi beceremeyen, böyle olunca da “absürt yaptım abi!” tribine giren çömez kısacı söylemi gibi olurdu) ama görmeyi istediğimiz gerçek olayları gizleyen ya da es geçen bir ayrıntı düzeyinde. Burak ve Özgür’ün bu işin içinden kurtuluşları tek dua’yla mı oldu yahu?” Üst katta kimse yok! Bitti mi sorun? Nasıl olur? Özetle ilk sorun: filmin, türün hikaye gelişimi yapısını gerektiği gibi sunamaması, gerektiğince ayrıntılandırmaması. Bu durum, 2. sorunla göbekten bağlı zaten.

Şimdi, karşılaştırdığım için değil ama karşılaştırsak da büyük bir hata yapmış olmayız. Tür aynı neticede. Coen Kardeşlerin Fargo’sundaki “terslikler”i ve tersliklerin filmi nerelere çektiğini bir düşünün. Daha doğrusu, niyetlendikleri olayları nihayete eriştiremeyecek karakterlerin, çözüm çabalarının içerisinde boğulmalarının, filmin kompozisyonunda ne dilime denk geldiğini bir düşünün. Özgür Bakar, sevimli karakterlerinin başına, çözmekte zorlanacakları, çözme süresince bizi güldürebilecek bir sorun getiriyor ama duyamadığımız bir duayla çözüyor her şeyi. Bu direk türün katlidir. Bakar, 90 dakikalık bir film yapmayacak belki. O yüzden üst üste gelen bir sürü tersliğe gerek yok. Ama filmin giriş kısmı, bu anlamda, neredeyse sürenin yarısına denk geliyor. Filmin girişinde, başka bazı ayrıntılarında komiklik sunulabilir, sevimli de olur. Ama her durumda türü sabote ediyor olursunuz ve buradaki durum ne yazık ki bu. İkinci sorun: senaryodaki kompozisyon sorunu. 22 dakikalık filme 11 dakikalık bir giriş yazılmış. Ve sorunun çözülmesi 10 saniye sürüyor. Burak camdan bakıyor, seviniyorlar ve hoop! Gayret uçmak üzere! Oldu mu şimdi?

Apayrıca ele alınması gereken bir konu: Onur Ünsal. İyi bir oyuncu olduğu üzerine bir şey söylemeye gerek yok. Ama Gayret karakteri her kimin imalatı (Özgür? Onur?) ise yine ortada ciddi bir hedefi tutturamama durumu mevcut ne yazık ki. Gayret karakteri belirsiz bir tip. Bir karakteri yok. Bir tip bile değil. Kim ki bu Gayret? “Ev sahibim”. Tamam da nasıl biri? Bu tanıtımda genelde 2 yol mevcuttur. (Aslında 3) 1- Oyuncunun hali, tavrı, görünüşü. 2- Direk kendinden bahsetmesi. (3- Birinin ondan bahsetmesi)

Bu açıdan filmde eksikler ve tezatlar söz konusu olduğundan kendi algıma güvenerek tespitler yapmak durumundayım. Umarım yanılmam.

Karakterin görünüşünde gayet kök örnek bir yapı var. Gözlük, bıyık, kilo falan. Bu görünüş, çok da yanlış olmayarak bir tanımlamadan çok, ne olunmadığını gösteren özellikte. Tamam, eyvallah. Hal, tavır? Apartman girişindeki çocuğu azarlayan Gayret biraz “ben tırnağımla kazarak geldim buralara” zihniyetinde, tembel olmamayı Amerikan Başkanı olmak, her anlamda “uyanık olmayı”, uyku uyumamayla denk tutan bir adam. Ama bu adamlar “pratik, hızlı konuşan, düzgün aksanlı” bir tip olmazlar ki. “Oldu bitti”ci den çok, iş bitiriciden çok “iş üstünde”ci olurlar. Uyanık olduğu için bir şeyi yakalamaktan değil, günlerce uyumayıp, hiçbirşey yakalamayıp sadece “uyanık” olmaktan gurur duyarlar. Fiziksel ve irade olarak güçlü ama donuk zekalı tiplerdir.

Özgür’le yaptığı ilk sohbetteki hal ve tavırları da daha çok etliye sütlüye karışmayan, yapıştırma bir nezaket hali. Apartman girişindeki halle bu birbirini çok iyi tamamlıyor ama 2 dakika sonra pencerenin önünde hooop! Bambaşka bir adam var. Eli cebinde, yarı aristokrat, tırnağıyla kazarak aristokrat olmuş, yarı filozof bir tip…. Kim bu yahu? Nereden çıktı? Koltukta otururken gevrek gevrek gülen (o yüz enfesti bence) tip gitmiş, yerine doğunun bir köyünden çıkıp filozof olmuş bir adam gelmiş. ????? Ve kılık kıyafete, o gevrek sırıtmalara (enfesti) bakarsak Gayret aslında bir şekilde zengin semte kapağı atmış, aklı banka hesabında olan, kendine Müslüman bir bakkal/market sahibi. Ve her şekilde düzgün aksan ve hızlı konuşma bu karakterlere uygun bir özellik değil.

Ama bir yandan Özgür ve Burak hem birer tip olarak iyi çizilmişler hem de harika oynanmışlar. Özgür de Eray da harika oynamışlar (Bana göre bu filmin oyunculukları nadir yerli kısa filmde rastlanan seviyede. En güçlü olunmuş taraf bu. Herkes acayip rahat, sakin. Ve belki de en kusursuzu Eray)

Gelelim görsel tercihlere…. Genel olarak doku iyi bence. Teknik tarafı olan arkadaşlar daha iyi değerlendirebilirler ve bazı kusurlardan bahsediliyor ama filmi büyük ölçüde yaralamıyor ama yine sebebinin anlaşılamayacağını düşündüğüm, filmin gücünü ve komedisini düşüren bazı açı ve ölçek tercihleri var. Hemen örnek: pencere önündeki sekansın genel plandan kaydedilmesi. Gayret salak salak çocukluğundan bahsederken Özgür bir an elini falan sallıyor. O an Özgür’ün yüzünü görmek istemeyen tek bir izleyici olduğunu sanmıyorum. O sekansın özelliği, filmi katkısı çok büyük: Sakin ve anlaşılır biçimde başlayan terslikler komedyaları, bir noktada kırılmaya uğrar, her şey alt üst olur. Ve bu kırılma noktası genelde beklenmedik bir anda ortaya çıkar. Bu “beklenmedik”lik nereden ortaya çıkar? Genelde o an, yönetmen izleyicinin dikkatini başka bir şeye çeker.

İşte bu tanıma ve gerekliliğe aslanlar gibi uyan bir sekans. Eğer Özgür Bakar, karakterlerinin bu sekanstaki olanlara yaklaşımlarını, fikirlerini kaydetseydi film bambaşka görünecekti. Arada bir iki genel çekim de konabilirdi, buna bir engel yoktu, daha anlamlı olurdu. Ama kırılma anı öncesinde, neden izleyicinin bir şeyleri beklemesini sağlamak ister ki yöneten? Neden olayın içine girip durumu unutturmaya çalışmaz? Bu yapılsaydı hem Gayret’in anlattığı saçma şeylere, hem Özgür’ün bu anlatılanlara tepkilerine gülecektik. Hem ortamdaki garip gerilimi hissedecektik ama ondan çok anlatılanlara odaklanıldığı için o gerilimi yedekte tutacak, istediğimiz gibi yaşayamayacak rahatsız olacaktık. Bir anlamda olanlardan bihaber olacaktır. Ve arkadan patlayacak bomba gerçekten etki yaratacaktı. O pencere önündeki sahnede konuşulanları izleyici “bekleyerek” izliyor. “Anlayarak ve paylaşarak” değil. Oysa bir şeyleri paylaşsaydık bir şeyler beklemeye enerjimiz ve merakımız olmazdı. Bana göre filmin 3. sorunu: Pencere sekansındaki yanlış kamera kullanımı tercihi. Filmin senaryosunu, izleyicisiyle kurduğu ilişkiyi, hikayesinin gelişimini…. Hemen her şeyini sabote eden bir kamera konumu, ölçeği. Bilmiyorum size abartılı mı gelir ama o kadar önemli bence.

Örneğin, koltukta oturup ceset sandıkları Gayret’e baktıkları sekanstaki kamera konumu, açısı öyle mükemmel ki, bu kamera kullanımı ve sekans üzerine sayfalarca yazılabilir. Çok “anlamlı” bir tercih. Uzaklık, netlik, kompozisyon, eğiklik…. Filmin afişi bu olmalıydı, kimse fark etmemiş. Ama pencere sekansındaki tercihleri anlamak pek olanaklı görünmüyor? Nedir bu istikrarsızlığın sebebi?

Özetle gerek hikayenin bazı, türe göre esas önemli anlarının atlanması ya da yüzeysel geçilmesi, gerek kameranın kullanımındaki tercihler, gerek karakter donatımındaki tutarsızlıklar filmi yaralıyor.

Ve bu pek de önemli değil belki ama filmde ciddi mantık hataları var. Bayılmış adam gözleri açık yatar mı dakikalarca? Burak vazoyu indirince herifin gözleri kapanmıştı! Kim açtı gözleri? Neden? Kendi açılır mı?

Kafa şeftali gibi yarıldıysa nasıl bayılmış herif? Kan nerede, hiç görmedik? Herifi aşağıya attıktan sonra nasıl oturabiliyorlar evde? Gayret’in dairesi mi orası kendi dairesi mi Özgür’ün anlamadım ama ikisi de sakıncalı.

Yani sadece fark ettiğim için söylüyorum, bence filmi yaralayan şeyler değil bunlar.

Özetle: Ben sadece filmin eksik/hatalı gördüğüm taraflarını incelemeye çalıştım. Yoksa temelde birçok açıdan zaten iyi bir film var. Bahsettiklerimin hiçbiri var olmasaydı zaten film, türün “kısa başyapıtı” olabilirdi. Ancak bu haliyle “iyi bir film” olarak değerlendirmek uygun. Ve bilemiyorum bana mı öyle geliyor ama Özgür Bakar’ın oyunculuğu, senaristliğinin ve yönetmenliğinin toplamının iki katından üç birim daha iyi. (Tıpkı Erkan Uzdur gibi) “Bir daha yönettiğim işte oynamam” diyor bildiğim kadarı ile, eyvallah, kendi tercihidir. Daha iyi filmler yapacağına eminim. Peki onun oyunculuğunu nerede izleyeceğiz?

____________________________________________________________

Son bir not: Her ama her türlü bahse varım: Kısacılarımız, her filmleri için eksiksiz birer çekim senaryosu yazacaklarına, senaryolarını bitirdikten en az 2 ay sonra çekeceklerine ve bu 2 ay içerisinde en az 4 kez “neler yapmışız bakalım” niyeti ile okuyacaklarına (kendilerine) söz verseler enfes filmler çekerler. Yoksa böyle bir tarafı harika, bir tarafı “ne alaka?” filmler izlemeye devam edeceğiz gibi görünüyor. Ama bir şeyi daha biliyorum. Bu bahsettiğim “projenin olgunlaşması”na olanak sağlayan hatta belki de bunu gerekli gören kısacımız bile çok az. Erkan’ın 200 liradaki yanlış tercihlerinin sebebi ne ise, Özgür’ün Ev Sahibimdeki eksiklerinin sebebi de o gibi geliyor bana.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 08/01/2010 2:22 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Kardeşim "Pencere sekansındaki yanlış kamera kullanımı tercihi" ne kadar muğlak bir tanımdır.. Nereden bahsettiğine dair en ufak bir fikrim yok.

Bir de filmin başlığı varken niye yeni başlık açıldı onu da anlamadım.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 08/01/2010 4:10 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Kamera açısı, ölçüsü bir tercihtir diye görürüm hep. Tercih kelimesini atarsan anlam tamdır.
Ayrı başlık açtım çünkü bir tür makale gibi oldu bu. Rahat okunsun diye. Yoksa o başlığa atılabilir, sickman atsın isterse.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 08/01/2010 4:27 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Hayır, hangi sahneden bahsettiğini anlamadım, cam önünde geçen birkaç sahne var.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 08/01/2010 5:49 pm
(@fcakir)
Gönderi: 0
 

Burak ve Özgür’ün bu işin içinden kurtuluşları tek dua’yla mı oldu yahu?” Üst katta kimse yok! Bitti mi sorun? Nasıl olur? Özetle ilk sorun: filmin, türün hikaye gelişimi yapısını gerektiği gibi sunamaması, gerektiğince ayrıntılandırmaması. Bu durum, 2. sorunla göbekten bağlı zaten.

Ve bu pek de önemli değil belki ama filmde ciddi mantık hataları var. Bayılmış adam gözleri açık yatar mı dakikalarca? Burak vazoyu indirince herifin gözleri kapanmıştı! Kim açtı gözleri? Neden? Kendi açılır mı?

Kafa şeftali gibi yarıldıysa nasıl bayılmış herif? Kan nerede, hiç görmedik? Herifi aşağıya attıktan sonra nasıl oturabiliyorlar evde? Gayret’in dairesi mi orası kendi dairesi mi Özgür’ün anlamadım ama ikisi de sakıncalı.

Birincisi üst kata bakmalarının sebebi acaba sadece üst katın boş olup olmaması mı yoksa üst katın camının açık olması mı?

İki, bayılmış adam gözleri açık yatar. Buna tıpta tam olarak bayılma denilir mi orası tartışılabilir ama izleyiciye bilimsel açıklama yapmak zaten olayın inandırıcılığı açısından gereksiz olurdu.

Üç, Gayret, başının arka tarafından darbe yediği için, yarılmış olsa dahi görünemeyecek olabilme ihtimali çok yüksek olduğundan, ortalığı kan gölüne çevirmeye hiç gerek yok. En nihayetinde başa sert cisim vurulduğunda ölüm sebebi sadece kan kaybı değildir. En basitinden beyin travması diye bir olay var. Ama katil olduklarını düşünen iki kişinin o anki psikoloji ile bir doktor edasıyla "beyin travması geçirdi adam" gibi cümle kurmasını beklemek hata olurdu. Kafanın şeftali gibi yarılması da bilindiği üzere gayet sokak ağzı ile gelişigüzel söylenen bir deyim. Buna takılıp, "e hani yarılmamış, hiç kan görmedik" demek abesle iştigal.

Dört, Gayret'i camdan attıktan sonra bi zahmet kaçıp gitmesinler. Üst katın camına bakmalarının sebebi olaya intihar süsü vermek değil miydi? Kaçıp gideceksen ne diye uğraşırsın ki ? Hepsini geçtim, sonuçta Gayret'i camdan attıktan sonra 3 ay geçmedi. Bir dakikada evi terk etmelerini beklemek yine bir hata..

Sanki biraz filmde özellikle hata arama gayretin varmış gibi geldi bana..

 
Gönderildi : 08/01/2010 5:56 pm
(@aykutkaragol)
Gönderi: 0
 

fcakir demişki;

İki, bayılmış adam gözleri açık yatar. Buna tıpta tam olarak bayılma denilir mi orası tartışılabilir ama izleyiciye bilimsel açıklama yapmak zaten olayın inandırıcılığı açısından gereksiz olurdu.

Üç, Gayret, başının arka tarafından darbe yediği için, yarılmış olsa dahi görünemeyecek olabilme ihtimali çok yüksek olduğundan, ortalığı kan gölüne çevirmeye hiç gerek yok. En nihayetinde başa sert cisim vurulduğunda ölüm sebebi sadece kan kaybı değildir. En basitinden beyin travması diye bir olay var. Ama katil olduklarını düşünen iki kişinin o anki psikoloji ile bir doktor edasıyla "beyin travması geçirdi adam" gibi cümle kurmasını beklemek hata olurdu. Kafanın şeftali gibi yarılması da bilindiği üzere gayet sokak ağzı ile gelişigüzel söylenen bir deyim. Buna takılıp, "e hani yarılmamış, hiç kan görmedik" demek abesle iştigal.

Sanki biraz filmde özellikle hata arama gayretin varmış gibi geldi bana...

Buradaki bayılma sebebi yani Asıl neden Nörogenik şok'tur, Nedir nörojenik şok;

Aniden meydana gelen şiddetli ağrı, korku heyecan, ilaçların sinir sistemine etkisi ile meydana gelir. Sinirsel şokta damarlar genişler, kan damarlarda duraklar, damarların genişlemesiyle kan dolaşımı bozulur. Kan damarlarda ve kaslarda birikir. Beyine yeterli miktarda kan ulaştırılamaz ve sonuç olarak şok gelişir, hasta bayılır.

Gözleride kapalı olur. Hastanın gerçekten bayılıp bayılmadığınıda, bilinçinin açık olup olmadığından ve pupilla reflexlerinden tespit edebilirsiniz.(göz bebeklerinin hareketlerinden)
Hastanın gözü açık ve carotis (şah damarlarından) kontrol edilmiş ve ölmüş sanılmıştır. Olabilirmi olabilir, nabız alınamaya bilinilir sadece doğru yere dokunulamadığından ama hasta zaten nefes alır bir şekilde oradan yaşayıp yaşamadığı anlaşılır...Bu olaydaki iki arkadaşta hastanın yaşamadığını düşünmüşler korku ve heyecandanda anlamamışlar diyelim sonrasında kanepe üzerine yatırmışlar dikkat edilirse alayakları yukarıda yatıyor hasta aslında bir nevi şok pozisyonu bu hastada kendine geliyor olabilirmi olur tabi.

Şimdi göz açıklığı bir eksiklik bu gerçek, eğer kafaya darbe aldığı sırada, travmaya bağlı olarak bir beyin kanaması geliştiyse yine göz açık kalabilir, ama bu sefer sağa yada sola kesin kaymış bir şekilde durur çoğunlukla, o sebepten bu da olabilir.

Bence tek eksik olan ister şeftali gibi olsun, ister bir santimlik kesi olsun kafa yarıldığı anda kan akar, kaldıki vazoyu vurma pozisyonu ve hastanın düşme pozisyonu göz önüne alınırsa eli yüzü kan olması şattı ayrıca özgürün üzerinede bir miktar bulaşabilirdi. Bende hernekadar sette görev almış olsamda ve mesleğimde sağlık olsada o atmosferde bende düşünmemişim hiç, hatta hiç o gözlede izlememiştim filmi 🙂 Nasıl benimsemişsem filmi... demek ki ufak ayrıntılara dikkat etmek şart. Küpe.

Bence bu açıdan Görkem haklı.

Birde yazmadan geçemiyeceğim, adam oturmuş incelemiş, eleştirmiş niye özellikle hata arasın filmde ? eleştirsin ve eleştirelim ki bir sonrakiler daha gerçek daha güzel olsun, bizlerede daha iyi fikirler versin dikkat ve gerçekcilikler anlamında... Yoksa Özgür'e ne garezi var Görkem'inde filmini karalıyacak.

 
Gönderildi : 08/01/2010 7:47 pm
(@fcakir)
Gönderi: 0
 

İşte demek istediğim de tamamen buydu Aykut, teşekkürler istemeden örnek oldun 🙂 Doktor mantığı ile film izlenmez. Güldürü başlığı altındaki bir filmde izleyici tıbbi bilgiler altında bırakılmaz, bırakılmamalı.
Bu arada asla Görkem'in eleştirilerinde artniyet aramadım ama 'eleştiri'yi iyi tanımlamak lazım.

 
Gönderildi : 08/01/2010 7:55 pm
(@aykutkaragol)
Gönderi: 0
 

O zaman sinemacı mantığı ilede film izlenmez, maksat gülmekse bakıp bakıp gülelim ?

 
Gönderildi : 08/01/2010 8:08 pm
(@fcakir)
Gönderi: 0
 

Hayır, mantık hatalarını görmezden gelmemiz gerektiğini iddia etmiyorum. Filmin konusu ve akışı ile ilgili olmayan detayların, izleyici ilgilendirmediğini bu yüzden filmde yer ayrılmaması gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta yukarıda senin de yazdığın gibi alınan bir darbe ile bayılmak için bir çok seçenek mevcut ve bu seçeneklerin her birisi geçerli. Filmde olay anında bunu izleyiciye mantık ile aktarmaya çalışmak, filmde mantıksızlık yaratır. Bahsettiğim bu.

Kan olayında ise senin yorumlarını dikkate alarak seçeneklerini göz önünde bulundurunca dış kanama olmaması pek eksiklik gibi durmuyor ama tabii ki tartışılır yine de.

 
Gönderildi : 08/01/2010 8:20 pm
(@aykutkaragol)
Gönderi: 0
 

Bencede kan olayı bir eksiklik değil filmin bütünü ele alınıca ama, ''şeftali gibi yarılmak değimi'' ele toplu iğne batmasının arkasından söylenecek bir abartı cümlesi değil. Bunuda geçmemek gerek. İşte eleye eleye çekemedim bir film gitti bu sebeplerden... yaz yaz sil ne olacak bilmiyorum böyle.... 🙂

 
Gönderildi : 08/01/2010 8:34 pm
(@mordevrim)
Gönderi: 0
 

Sanki biraz filmde özellikle hata arama gayretin varmış gibi geldi bana.

Özetle: Ben sadece filmin eksik/hatalı gördüğüm taraflarını incelemeye çalıştım.

Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...

 
Gönderildi : 08/01/2010 9:18 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Az önce 4 arkadaşımla birlikte izledik filmi. Çok keyif aldı herkes. Tekrar tekrar eline sağlık tüm ekibin.

Sürprizbozan
Oyuncu kadrosu, izleyiciler tarafından Ayvalık'tan misafirlik daveti aldınız, yemin ediyorum şaka değil. Özelden konuşalım

İncelemem üzerine sunduğunuz fikirlere herhangi bir cevap vermeme gerek yok, bunlar benim fikirlerim, herkes bir fikirde olmakta ve bunu sunmada serbesttir. Hemfikir olmamıza gerek yok, bu durum hiçbir tatsız düşünceye ya da yaklaşıma sebep olmamalı. Elimden geldiğince bir sinema yazarı gözüyle yazmaya çalıştım. Bir dergiye yazacak olsaydım da bu metne filmin öne çıkan iyi özelliklerini de eklerdim ama bunları zaten burada konuştuk, tekrar tekrar söylemeye gerek yok. Önemli olan şudur ki herhangi film, iyi ya da kötü yönde olsun -sadece popülist amaçlı olmadığı sürece- hiç fark etmez: konuşuldukça değerlenir. Ben bu yazıyı yazarak, elimden geldiğince bu filmi "değer"lendirdiğimi düşünüyorum. Başarıyorum ya da başaramıyorum, bilemem. Ben de herkes gibi elimden geleni yapıyorum.

Ve son bir not: "Hata aramak" başkadır, "hataları yazmak" bambaşkadır. Eğer isteyen varsa filmin iyi taraflarını da yazayım ayrı bir yazıda. Sitem ya da şaka değil, ciddiyim. 🙂

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 09/01/2010 12:38 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

1. efendim biz çekmesek o oyuncu kadrosunu izleyebilir miydi arkadaşlar? İzleyemezdi, o zaman ben o çağıran arkadaşları kınıyorum, ayrımcılık var! Biz de gelmek istiyoruz.

2. kardeşim hangi cam sahnesi bir söyle de yorumu ona göre okuyayım. Nereyi eleştirdiğini anlayamadım çünkü.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 09/01/2010 3:14 am
(@enjeksiyon)
Gönderi: 0
 

Yahu the dude! pencere önünde Onur Özgür'e anlatıyor ya çocukken böyle oldu askerlikte böyle oldu diye. Hala nere mi nere mi diye soruyosun! Allah allah ya!

Görkem'cim eline sağlık güzel yazı olmuş. Ben de kendime düşen payımı almışım. 🙂

şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...

 
Gönderildi : 09/01/2010 3:17 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Tabii kesik kesik okursan böyle olur (kendime diyorum). Önce o sahneyi eleştirdiği yeri okudum, sonra alta geçtim başka bir şeyden bahsediyor sandım. Aferin bana.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 09/01/2010 3:29 am
Sayfa 1 / 2
Paylaş: