Forum

Ne Olacak Bu Türk K...
 

Ne Olacak Bu Türk Kısa Filmcileri'nin Hali ?

40 Gönderi
16 Üyeler
0 Reactions
10.1 K Görüntüleme
(@karatasa)
Gönderi: 0
 

Ufacik bir "bence" kelimesi anlamda o kadar buyuk fark olusturuyor ki! Hemfikir olsam da olmasam da yazilardaki bu kucuk incelikleri seviyorum.

 
Gönderildi : 24/10/2009 5:47 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Bense badii'nin söylediklerini kısmen doğru bulmakla birlikte eksik buluyorum.

Çok kaygan bir zeminde konuşuyoruz aslında.
Yani bu zemin üzerinde konuşunca herkes aynı şeyi söylese bile farklı bir anlama gelebiliyor.
Özellikle çok kültürlü bir dünyada, alt kültür diye bir şeylerin varlığından bahsetmemiz gereken bir dünyada...

Her kültürün kendine has bir "görme biçimi" var.
Alt kültürlerin de o görme biçimleri içinde kendilerine has, fakat ana bir kültüre bağlanabilecek görme biçimleri var.
Şöyle bir örnek verebilirim:
Modernite bir görme biçimi sunar. Fakat içinde ana bir yaklaşımdan haraket eden, farklılaşmış biçimler barındırır.
17yy'da aynı noktalardan hareket eden İtalyan sanatı ile Hollanda Sanatı'nın çok farklı örnekler sunması gibi.

Günümüzde ise sadece ülkelere hapsedilemeyecek çok daha alt bölünmeler var tabi.
İş çetrefilli olabiliyor.

Örneğin İslam'a dair bir görme biçiminden bahsedeceksek, İslam'ın binbir türlü alt yorumundan kaynaklı çeşitli farklı kültürel ifadeleri var... Bir de bunların dışsal başka faktörlerden etkilendiğini düşünelim mesela. Şehirdeki Nakşibendi ile köydeki Nakşibendi'nin kültürel ifadeleri farklı olacaktır. Kadın Nakşibendi ile erkek Nakşıbendi farklı olacaktır. Zengin ile fakir farklı olacaktır. Bir sürü farklılık, farklılaşma...

Bizim konumuzda da bir ülke sinemasından bahsediyorsak o ülkenin alt kültürlerinden kaynaklı birçok farklı ifade ortaya çıkar, ama atlanmaması gereken bir nokta var. Tüm bunlar belli üst kültürlerden dallanmışlardır, ona ait özellikleri içinde taşırlar, ona dair kendi farklılıklarını yaratırlar.

İşte bu anlamda bir ülke sinemasından bahsedebiliriz. Ama alt kollarını ve onun ana noktaya ilişkilerini inceleyerek.
Peki bu anlamda bir Türkiye sinemasından bahsedebilir miyiz?
Henüz bilmiyorum, bunu anlamak ve geliştirmek için yapıyorum zaten şu an master'ı 🙂
Bir sonuca varıp tez yazınca paylaşırım fikirlerimi. 🙂

 
Gönderildi : 24/10/2009 6:04 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Demek ki kafam güzelken de yazabiliyormuşum. Yazının yarısını hatırlamıyorum bile, başkası yazmış gibi okudum :). Ayık halimle tamamına katılmasam da o kafayla bile nispeten düzgün bir imlam var. Kendime helal olsun diyorum.

Bence de demişim negzel..

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 24/10/2009 2:48 pm
(@mr-badii)
Gönderi: 0
 

Edebiyat ile sinema -kesişen noktaları olsa da- ayrı alanlardır, doğru. Ama burada ikisini tartışmıyorum ki? Yalnızca bir benzetme yaparak örnek verdim. Bu örneğin benzerini sinema için de verebilirim; Alfred Hitchcock ve Charlie Chaplin. Görkem'in iletisinde de Roland Emmerich örneği var.

Ülke sineması konusunda ise büyük resimden bahsediyorum. Yani bugün filmlerle haşır neşir olmuş bir insana Hollywood Sineması, Uzakdoğu Sineması, İran Sineması vs. dediğin zaman zihninde bir şeyler canlanacaktır. İstisnaların olması bu durumu değiştirmez. Kaldı ki bu "ABC Ülkesi Sineması" gibi sözcükleri yönetmenlerin ağzından da duyabilirsiniz. Örneğin Emir Kusturica der ki: "Amerikan Sineması altın çağını 30'larda yaşadı." Abbas Kiyarüstemi der ki: "Ben tamamiyle Amerikan Sineması'na karşıyım." Metin Erksan der ki: "Onun (Fatih Akın için) filmlerinin Türk filmi mi Alman filmi mi olduğu belli değil bir kere."

Asıl dikkat çekmek istediğim nokta kültür meselesi. Çok kaba bir örnek veriyorum; bir Amerikan filminde kişiler burger yer, bira içer, rock müzik dinler, kot giyer, çizme giyer vs. Bunu bir Japon filminde göremezsiniz. O filmlerde de suşi yiyen, sake içen, yerde yemek yiyen, yerde yatan, kimono giyen vs. (örnekler uzatalılabilir) insanlar görürsünüz. Yani özetle bu adamlar kendi kültürlerini filmlerine yedirmişlerdir. Bunu Jarmusch'un filminde de görürsün, Ozu'nun filminde de görürsün, Tarkovski'nin filminde de görürsün, Kiyarüstemi'nin filminde de görürsün.

Geçen sene film festivalinde Kiyarüstemi'nin Şirin adında deneysel bir filmini izledim. Bütün film boyunca gördüğüm, 100 küsür kadının, bir sinema salonunda film izlerken kaydedilmiş, yakın çekim görüntüleriydi. Kadınların izlediği film Hüsrev ile Şirin adlı İran halk öyküsünün (bizde Ferhat ile Şirin olarak bilinir) sinemaya uyarlamasıydı. Tabii filmi hiç görmedim; yalnızca kadın yüzleri... Yani adam deneysel bir film çekmiş, ama bunu yaparken İran kültürünü de filme yedirmiş. Demek ki bir insan kendi kültürünü de yansıtarak özgür işler yapabiliyormuş. Hani bu kültür meselesini de bir "sınırlama" olarak görenler oluyor, onlar için diyorum.

Peki Türk Sineması böyle mi? Yani kendi kültürünü filmlerine yansıtabiliyor mu? Yoksa başkalarını mı taklit ediyor? Başkalarını taklit ettiği zaman ne ölçüde "kendi" oluyor?

 
Gönderildi : 24/10/2009 6:15 pm
(@karatasa)
Gönderi: 0
 

Bir arkadasim sinemayi soyle dusun demisti;
Sen bir seyler soyluyorsun, tum dunya seni dinliyor. Ne soylemek isterdin?

Velhasil tamam Turk sinemasinin bir rengi olsun, bir tarzi olsun vs.. ama ilk once yaptigimiz filmler global olsun. Bu bir kadin ve erkegin hayatindan bir kesitte olabilir, dunyayi kurtarmak da olabilir. N'olursa olsun global olsun enternasyonal olsun.

Ya da tam olarak yerel bir film olsun, sadece bizim bilip anladigimiz ogeleri en iyi sekilde kullansin, ona da eyvallah.

Kisacasi kisa filmcilerin tum dunyasi Turkiye olmasin. Bu filmi kim izler, kim anlar diye dusunurken Turkiye'nin disi da hesaba katilsin. Filmin kapsami alaninda olmasi gibi bir zorunluluk yok ama anlatim unsurlarinin seciminde bu ise de kafa yorulmalidir diye dusunuyorum.

 
Gönderildi : 24/10/2009 9:07 pm
(@ugur_grn)
Gönderi: 26
 

Evett.....

Nerden başlayacağımı tam olarak bilmesemde şunu söylemeliyim ki Türkiyede Kısa Filmciliğin 3 hedefi var görünüşte silah, kavga, dövüş.... bana göre sadece kısa filmde değil dizilerde uzun metrajlı filmlerde hep bu temel, hedef var....
Bütün gençlerin kısa Film Sanatını bilmeden kısa film çekmeleri vede hiç bir anlamı olmadan çekmelerin herkeste aynı tepkiyi oluşturuyor şuan konuyu açan arkdaşım abim üstadım gibi....

Şimdi diyeceksiniz ki ne alakası var...

Osman Sınavın bir dizisi var şuan yayında olan DOLUDİZGİN YILLAR' bana göre televizyonculuk ve ya filmcilik ikiside budur...
Senaristi sınav filminin öykü ve senaristi yiğit güralp her hafta başka bir konuyla diziyi sürdürüyor sanki her bölüm bir başka filmmmiş gibi ama bağlantılı bir film.

Eğer bana sorulursa türkiyedeki kısa filmciliğe yada uzun metrajlı filmleri veyada toptan türk televizyonunda en önem verdiğin yapıt nedir diye tabi diğer üstadlarımız olan yönetmenleriimiz örneğin geçenlerde kaybettiğim halit refiğ gibi veyahutta oyuncularımız kemal sunal gibi ....onların yyapıtları haricinde olan tek yapıt sınav ve doludizgin yıllar.....dır..

 
Gönderildi : 28/10/2009 1:37 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Edebiyatla sinemayı karıştırmamak gerekir. Şimdi sana göre aşağıdaki Amerikan Sineması mı yani Badii?
https://www.youtube.com/watch?v=

Ben olayı şöyle görüyorum:
Amerikan Sineması nedir? Amerikan Sineması diye bir şey yoktur. Amerikan Bağımsız Sineması dersen o ayrı, ama Amerikan Sineması diye bir şey yoktur. Amerikan Sineması'ndan kaset ettiğin stüdyo sineması sanırım. O da bir dil değildir. Neyin nasıl yapılacağının ezbere ve satır satır bilindiği bir yerdir stüdyo sineması. O nedenle bu size bir dil gibi gelebilir. Hayır, bunlar sadece aşırı tekrarla mükemmeleştirilmiş ürünlerdir. Filmler değil. Dili olan yönetmenlerdir. Zaten o sistemin dışında azıcık farklı bir şey yaptığınızda ve bu başarıyı tekrarlayabildiğinizde bir dile sahip olursunuz. Bu her alanda geçerlidir. Aklıma gelen ilk örnekler: Senarist: Andy Kaufmann, Yönetmen: Gırla, seç beğen al, Görüntü Yönetmeni: Rodrigo Prieto vs. vs..

Türk Sineması ise henüz kendini bulamadı ama bunun Minimalist Türk Sineması olmamasını umuyorum. Samimi olamayız bu şekilde. Hafiften adı geçmeye başlayan Türk Yeni Gerçekçileri olabilir belki. Önümüzdeki dönem kilit bir dönem. Her şey bu önümüzdeki birkaç yılda belli olacak bakalım.

Kimse bana itiraz etmediğine göre ben kendime itiraz ediyorum.

Bahsettiğim şeyler, yani stüdyo sineması da pek tabii bir dil olarak kabul edilebilir (dil tanımınıza bakar). Sonuçta ortada baktığınız anda tanıyabileceğiniz ve yabancılık çekmeyeceğiniz bir sistem var. Bu da az çok sinema dilini tanımlar sanırım.

Yeni Gerçekçilik ise bir dil değil akımdır. Buna nasıl kimse itiraz etmedi anlamadım. Akımların da dilleri olabilir ama adı üstünde akımdır ve pek çok dilden beslenebilir. Holivud diliyle de Yeni Gerçekçi film çekebilirsiniz. Sonuçta her şey sunuşla alakalıdır.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 28/10/2009 2:12 am
(@baco)
Gönderi: 0
 

Kimse bana itiraz etmediğine göre ben kendime itiraz ediyorum.

Demek ki neymiş; yeterince beklersek herşey yoluna girer... :mrgreen:

- baço

 
Gönderildi : 28/10/2009 6:49 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Mr. Badii.... Söylediğine karşıydım, şimdi daha da karşıyım. O mesajımda bir açıdan karşıydım. Şimdi iki açıdan karşıyım.

Senin "ülke sineması" olarak gördüğün şey ve verdiğim örnekler tamamen plastik malzemelerden oluşuyor. Kimono, bira, çizme, rock müzik, yerde yatmak.... Birincisi bunların hiçbirisi bir sinemasal akım, tarz, karakterisltik özellik değildir. Bunlar aynen ve eksiksizce edebiyatta da kullanılabilecek şeylerdir. YAni eğer, bunları, kültürlere ait plastik malzemeleri kadraja alma açısından sinemayı ülkelere mal ediyorsan, Hindistanda film yapıp oscar alan Danny Boyle'u nereye koyacaksın? Fİlmdeki herşey Hindistan'a ait....

Yanıldığını düşündüğüm, ilk düzetlmemiz gereken yanlış şu: Herhangi bir ülke ya da kültüre ait imgelere yer veren film oranın filmi değil, "orayı anlatan film"dir. Çoğu yönetmen kendi ülkesine ait hikayeler anlatır mutlaka, çünkü herkes en iyi kendi memleketini tanır. Ama ülke sineması kavramını ortaya çıkaran şey bu değildir. Danny Boyle'un filmi Hindistan'ı anlatan bir filmdir ama bir hint filmi değildir. Senin bahsettiğin bira, çizme meselesinden yola çıkarsak Türk sinemasının ürettiği westernler de Amerikan Fİlmi o zaman. Öyle mi? Tabii ki değil. Ne Slumdog Hint filmi, ne de Erişte Western"ler Amerikan filmi.

Sana gerçek ülke sineması örneği vereyim: "Hollywood işi film" kalıbına uyan her film Amerikan filmidir ya da "Amerikan filmi gibi film"dir. Hikayedeki herkesin birer karakter değil birer tip, dramatik yapının gayet kaba, her dönemecinin çok net belli, sürprizlerinin birer trip olduğu her film. Fi,nalde herkesin mutlu olduğu, herkesin cezasına göre fatura yediği her film. Fİlmde ister entari görünsün, ister kimono, ister bira içilsin ister sake, ister New York'ta geçsin ister Jüpiterde. Çünkü bu yapı, Hollywood stüdyo sisteminin 100 yıllık tecrübesiyle oluşturduğu yapıdır.

"Uzakdoğu gerilimi" gayet ülke sineması örneğidir. Hİkayenin kuruluşunun gayet sabırla ve kısmen sıkıcı biçime yapıldığı, karakterlerin bazı psikolojik dertlerinin olduğu, korku ögelerinin yavaş yavaş ortaya çıktığı, düzgün kadrajlar ve az kurgunun hakim olduğu, karanlık ve ürpertici ortamlardan güç alınan, finalde işin fantastik ve dramatik tarafının olduğu anlaşılan her film ya Uzakdoğu korku filmidir ya da "Uzakdoğu korku filmi gibi korku filmi"dir.

Farkındaysan belirttiğim şeylerin hemen hepsi sinemasal, sinemaya ait şeyler. Yiyecek, içecek, giysi, mekan değil bunlar. Bir japon yönetmen de senin bahsettiklerini kadrajına alabilir ama David Fincher gibi film çekemez. David Fincher de karakterini kağıttan bir evde oturtabilir ama ortaya bir japon korku filmi çıkaramaz. HErkes istediği memlekete ait imgeleri filmine kaydedebilir ama o ülke sinemasının bir örneğini veremez.

Gelelim Türk filmi meselesine. Sana ikinci kez karşı olduğum konu da bu. Eğer ülke filmi senin söylediğin şey ise, yani ben yanılıyorsam ve sen ilk iddianda haklıysan, bu iddianda kesinlikle yanılıyorsun o zaman. Çünkü ben hiçbir türk filminde kimono, çizme, burger vs. hatırlamıyorum. Gayet kebap, çarık, buğday, bağ evi, şalvar, bıyık, tesbih, at-avrat-silahtır filmlerimizin çoğu. Züğürt Ağalardan Davarolara, Susuz Yazlardan Selvi boylulara, Propaganda dan Eşkıyaya.... hepsi senin tanımına göre gayet Türk filmi. Hangisinde başka kültüre ait imgeler, plastik malzemeler var ki? Peki senin Türk sineması üzerine şikayetin ne?

Ve sana birkaç soru: Demirkubuz ve Ceylan'ın sinemasını nereye koyarsın? Ne çarık var ne burger? SInav filmi tema ve plastik malzeme olarak tam Türk filmi. Filmin temelinde üniversite sınavı (bu dünyada birtek bizde olan bir sınav madem, bu film tek gerçek türk filmi), sağlık sistemi, liseli çocuklar falan var. Buna göre aslanlar gibi Türk filmi değil mi bu? Kurtlar Vadisi'nin uzun metrajı (izlemedim ama biliyorum)? Türk filmi değil mi?

Önce bunları konuşalım, sonra kısacılarımızın sorunlarına devam edelim.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 28/10/2009 11:55 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Kimse bana itiraz etmediğine göre ben kendime itiraz ediyorum.

Demek ki neymiş; yeterince beklersek herşey yoluna girer... :mrgreen:
Yok, dediğim gibi ben arada laf atıyorum ortama tartışma olsun ortam olsun diye falan ama işte yine gelmedi bir şey.. Ben yazayım bari dedim..

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 28/10/2009 2:50 pm
Sayfa 3 / 3
Paylaş: