Film filmdir uzun yada kısa ama sinema diyince 90 dk akla gelir. kısa film bir geçiş olmalı ki aslında öyledir. asla bir sektör değildir. buna staj dönemi diyebiliriz. tabi kendini kısalara adamış ömrü kısalarla geçecek filmciler olabilir onların isteği de bu yöndeyse saygı duymak lazım. ama şunu da unutmamak lazım kısa film net bir şekilde kendini ispatlamak çabasıdır. enazından kendine ispatlamak çabasıdır. duygusal konuşmanın dışında işin bilimsel gerçeği budur. birçok oluşumun ciddi anlamda kısa filmcileri desteklediği doğrudur. bir şey baklerler onlardan birşey anlatmalarını isterler ma gerceği görmek lazım ki çok dar bir kesim çook az bir kesim bu anlatılanları görebiliyor. ama bir uzun metrajda o mesajlar milyonlara ulaşılabiliyor.. yani işin özü illa ki birşey anlatmak istiyorsak 90 dakikaya ağız bükmeyip 20 dk takıntısıyla filmci olmamak.
Çiçeği görmeden, onu elimize almadan ve onu koklamadan çiçeği anlatmaya çalışıyoruz. İşte bir kısa film yönetmenin yaptığı en büyük yanlış budur.
Geçenlerde bir festivalde üç saat boyunca kısa film izledim. Burada gördüm ki, teknik konularda yol almışız, ama konu içeriğe gelince yerimizde sayıyoruz. Nedeni de yukarıda sözünü ettiğim sorunla ilişkilidir. Örneğin bir kısa film izledim. Çekimler Anadolu'nun bir köyünde yapılmış. Köyün yerlileri de filmde oyunculuk yapmış. Bir tane yaşlı Anadolu kadını kitabî sözler ediyor. Ev içini nasıl döşediklerine hiç girmiyorum bile... Belli ki filmin yönetmeni Anadolu'yu ve Anadolu insanını ya hiç tanımamış ya da iyi gözlemleyememiş.
İşin daha da sıkıntılı olan yönü şu: Okumakla, araştırmakla, gözlemlemekle belli konuları işleyebiliriz. Peki bir aşk filmi çekmek istediğimizde bunu nasıl yapacağız? Hele de aşık olmamışsak? Kitaplardan mı açıp öğreneceğiz? Yoksa aşık olan insanları mı gözlemleyeceğiz? Ölüm döşeğindeki bir adamın ruh halini nasıl kameraya yansıtacağız örneğin? Varlıklı insanların oturduğu bir ilçeden dışarı çıkamamışsak, varoşta geçen bir filmi nasıl kameraya alacağız? Örnekleri siz çoğaltabilirsiniz.
Dün bugün birkaç kısa izledim. Ve çoğunda aynı sorun vardı:
Ses! Ses! Ses!
Kısa filmlerimizde görüntü işçiliğine giderek daha önem veriliyor ama ses işçilikleri çoğu örnekte çok kötü.
Filmi sesli çekmek zor birşeydir arkadaşlar. Ve yeterli ekipman gerektirir.
Özellikle de konuşmalar. Duyulmuyor, anlaşılmıyor.
Ses işçiliğine daha fazla dikkat!
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Benim en büyük sıkıntım @Görkemin dediği gibi ses.
Güzel olmuş, başlığı özetliyor: http://www.afilifilintalar.com/ogrenci-kisa-filmleri-neden-berbattir
Bence en büyük sorunlar ses ,genelde senaryonun yapmacık oluşu ile yedirilemeyişi ve malesefki en yakınarkadaşlarımız ve akrabalarımızdır!!!!!!! zira oyunculuğu olmayan insanları sırf oyuncu olmadığı ve bulunamadığı için oynatmak filmin herşeyini mahvediyor!
Shut your fucking bloody mouth!!!( çeviri: allah belanı versin! )
Merhaba. Öncelikle herkesin yorumuna katılıyorum. Çoğu kişi bir filmi film yapan materyallere dikkat edilmesi yönünde telkinde bulunmuş. Kesinlikle dikkate alınması gereken şeyler bunlar tabi. Mesela ben henüz ikinci kısa filmimde öğrendiğim yegane şeyi paylaşayım sizlerle: kameranın şarjı tam olsun ve en az iki kaset cebinizde olsun! 🙂
Ancak bunun dışında bir konu var ki bence tüm kısa filmcilerin dikkat etmesi gereken bir konu; "vecihi" arkadaşımız da bu konuya gayet geniş yer vermiş. Şöyle ki; kısa film sanatını ciddiye almak gerekiyor. Bence yaptığımız en büyük hata bu, kısa filmi ciddiye almamak. Oysa ki ülkemiz dışında bu işe ciddi paralar ayıran grup ve kuruluşlar var.
Herşey bir yana, öncelikli olarak yaptığımız işi ciddiye almamız gerektiğini düşünüyorum. İster gerilim filmi olsun ister komedi, işi ciddiye almak bir çok açıdan bizlere "nazar boncuğu" görevi görecektir.
Saygılarımla.
Freedom, foreVer!
oyuncu seçiminde yüzeysel davranılması bu hatalar arasında bana göre kafaya oynar.
evet hepimiz bazen imkansızlıktan, bazense mecburiyetten "seçici" olamamak durumunda kalıyoruz fakat (bunun farkında olan ben de dahil) hata yapıyoruz.
rol hakkında sizin verdiğinizden ekstra bir şey düşünmeyen, üzerine katamayan,
altı boş ve gereksiz bir öz güvene sahip olan,
(belki de) yeteneği olmayan,
size güvenmeyen,
(hepsinden önemlisi) filmin yapılabilirliğine inancı tam olmayan bir oyuncuyla yola çıkmak çoğu zaman baştan "kaybetmeyi kabullenmiş olmak" demek oluyor.
ben bugüne kadar "sinema" adına bir eğitim almadım.
bir kaç farklı yerden (tiyatro için) oyunculuk ve kamera önü oyunculuğu eğitimi aldım. bu hususta "lütfen tiyatrocuları oynatmayın" fikrine pek katılmıyorum. çünkü "tiyatrocu" dediğiniz vakit tahmininizden de büyük bir genelleme yapmış oluyorsunuz. konservatuvar mezunu değilim, 2 sene önce kazandım, gitmedim. bu bağlamda sınavlara gir-çık yapa yapa ankara'da "tiyatro" ile uğraşan kesimin bir çoğunu yakından tanıma fırsatı elde ettim. bunların arasında "büyük idealleri" olduğunu söyleyenleri de "geçiyordum uğradım" diyenleri de gördüm ve şunun farkına vardım.
"oyunculuk" örgün bir eğitim sistemine düzenli olarak devam edip, 4 sene sonunda elde edilebilecek bir şey kesinlikle değil ki bizim "oyuncu adayı" tiyatrocu arkadaşlarımızın düştüğü en büyük yanılgı da sanırım bu oluyor.
"oyunculuk" kavramı kişinin tamamen kendini geliştirmesiyle alakalıyken, mezun olan (ya da hala öğrenci olan ki bu en kötüsüdür) oyuncu adayının kendini "oyuncu" olarak görmesi ne kadar yanlışsa, sizin de kötü örnekler gördünüz diye koskoca bir kavramı bu kadar "basit" bir şekilde genellemeniz bana göre yanlıştır.
özetle oyuncu kamera önü ile tiyatro sahnesinin ayırdına kafasında bir şekilde varmışsa, ikisinin gerektirdiği şeylerin farklı olduğunun bilincinde ve bunları uygulayabilecek bir birikime sahipse, "tiyatrocu" olmasına rağmen ortaya güzel şeyler çıkarabilecektir.
şu konuda haklısınız, (kamera önüne göre) hatalı öğrenilmiş şeyler, daha doğrusu "kalıcı öğrenme izleri" kolay kolay değiştirilebilecek şeyler değildir. fakat değiştirilemeyecek şeyler de değildir ki bu da tamamen oyuncunun kendini geliştirip geliştirmemesiyle alakalı.
konuyu biraz dağıtmış olabilirim fakat "tiyatrocudan oyuncu olmaz" konusunda söyleyecek bir şeylerim olduğunu düşündüm ve kısmen de olsa bu konuyla bağlantısı olduğunu düşünüyorum. 🙂
benim en çok gördüğüm kötü bir filme gelen anlamsız bakışlardan sonra yönetmenin ya da senaristin yaptığı SEN ANLAMAZSIN tribidir. kısa film zaten anlatmak için değil midir.
Bence sinema herseyi ile bir butun.Sesi,rengi anlatimi,kostumu,mekani,isigi malesef bunlardan birtanesi bile eksik oldugunda,izleycnin ilgisi dagilmaya basliyor.Suan forumdaki herkesin,projesi icin ekipman toplama cabasi icinde oldugunu goruyoruz(ben dahil) projeye baslamadan once bisekilde ekipmanda toparlaniyor.Ama acaba kac kisimiz mekan ve kostum isini ciddiye alip sırf işin sanatini yonetecek kisiden yardim aliyoruz?çok az belki hiç.Uzun zamandır begendigim filmleri neden begendigimi merak ederek izliyorum.Şunu çok iyi anladım.olayın geçtigi mekanlar bizim hergün karşılaştıgımız aksesuarları içermiyor.konu hernekadar yaşamımızın içinden bir parçaymış gibi görünsede aslında çok azımızın evinde bulunan eşyalardan ve aksesuralrdan oluşuyor.Bunuda biz izlerken o farkı, beynimiz farketmeden, farkediyoruz ve filmi izlerken ilgimiz dagılmıyor(ilgi dagılmaması aslında çok geniş konu, filmin yönetimide çok büyük etken, ben sadece sanat açısından degerlendiriyorum) oyüzden şu olsun ama şususda eksik kalsın, bu imkanlarla bukadar oluyor'un ardına saklanıldıgı muddetçe, çıkan işler herzaman topal oluyor.işin özü, sıfır maliyetle sinema olmuyor.Masraflı bir iş.En sıradan mekanda, bir iş çekilse bile, hiç bişey olmasa, yardıma gelen insanların yemeklerini ısmarlamak zorundasınız:) (buda prodüksiyon kısmının gerçekleri) konuyu dagıtmadan söyleyecegim tek şey.kamerayı aldım çektim demek ,sadece kişinin kameraya alışmasına ve yeni açılar keşfetmesine sebep olur, ama asla iyi film yapabilmesine sebebiyet vermez.Benim önerim(ve kendiminde yapmaya çalıştıgı şey) iyi film yapmak için bir miktar bütçe ayırmalı, hemen yapmak için sabırsızlık gösterilmemel,i sabredip uzun zaman yayılmalı.projenin her bölümü ,o bölüme ilgi duyan insanlara teslim edilmeli ve ekip halinde çalışılmalı yoksa olmuyorda olmuyor..
PORTFOLIO: http://xantia.cgsociety.org/gallery/908278/" onclick="window.open(this.href);return false;
En önemli sorunların başında bütçeye uygun olarak yazılmayan senaryo geliyor.Mekan ve prodüksiyon iyi hesaplanmıyor dolayısıyla film de istenilen spnucu vermiyor.
Çok önemli hatalardan biri de oyuncu seçimi bence. Tabiki profesyonel oyuncular bulmak yada bulsanda onları oynatmak çok zor olabilir. Fakat oyuncu deyince aklımıza hep arkadaş çevremizde ki temiz yüzlü çocuk ve ya ayarlamak istediğimiz kızlar gelmemeli. Sonuçta fikri ve yansıtmak istediğimiz duyguyu seyredene yansıtan oyunculardır. Bilmem ne kadar doğru.
Geçen mesajlarda da bahsedilmiş. Ben bir kez daha üzerinden geçmek istiyorum. Kısa film demek "kısaltılmış film" demek değildir. Böyle algılandığı takdirde film baştan kaybediyor. Hepimiz yapmışızdır. Okulda bir hoca roman özeti ister bizden, biz de biraz baştan biraz ortadan biraz sondan alıverir, çalakalem bir şeyler yazarız. Bu yazdığımız özet artık bir öykü olarak sayılabilir mi? Sayılmaz. Bölük pörçük bir yazı haline geldiği için roman da sayılmaz artık. İşte sizin hayalinizdeki müthiş uzun metraj filmin seyirciye kısa film olarak yansıması da maalesef böyle oluyor.
Tiyatro oyuncusu oynatmak konusunda da çok büyük isimleri baz almak bizi yanıltır. Genel olarak düşündüğümüzde tiyatronun her şeyi(oyuncunun mimikleri,tonlaması,makyajı...) biraz abartılıdır. Çünkü salonun en ücra köşesindeki seyirci bile oyunu izleyebilmeli,anlayabilmelidir. Dolayısıyla bir tiyatro oyuncusunun bu disiplinden sinema disiplinine geçmesi biraz sancılı olabiliyor.
Bir film çekmek için önce bir derdiniz,insanlara anlatmak istediğiniz bir fikriniz olmalı. Oturduğunuz yerden ben de Ben X gibi, V for Vendetta gibi filmler yapacam diye yola çıkarsanız çuvallarsınız. Fikir yerine anlatım üzerine yoğunlaşırsanız mükemmel derinlikte hiçbir şey anlatmayan bir filminiz olur. Ve filmi sizden başka kimse anlamaz.
edit: Bu arada yanlış anlaşılmasın. Hep "Siz şöylesiniz, siz böylesiniz." dememin sebebi kendimi mükemmel bir sinemacı olarak görmem değil, aksine sinemacı olmamam, dışarıdan bir göz olarak anlatmamdır.
Foruma yeni katıldım ve kısa filme gönül vermiş biri olarak araştırmayı çok seviyorum. Hiç sıkılmadan siz abilerimin ve kardeşlerimin yorumlarını dikkatle okudum. Çoğu yorumlar eğlenceliydi ve konunun özetini açıklıyordu. Yorum yazanlara teşekkürler tekrar.
Evet, kısa filmde yapılan çok hatalar var ve genel bir özetini yukarıdaki üstatlarımız paylaşmış. Aslında "Kısa filmcilerin yaptıkları hatalar!" yerine "Kısa filmlerde yaptıklarımız hatalar!" isminde bir başlık çok daha güzel olur. Çünkü ben bu konuyu dikkatle okurken, yazılardan bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Sizin gibi kısa filme gönül vermiş insanların hatalrını öğrenmek çok isterdim. Tahmin ediyorum ki, benim gibi yeni başlayan kısa filmciler genel hataları değilde, benim öğrenmeye çalıştığım gibi "birebir kendi hatalarımızı" daha çok okumak isteyeceklerdir.
Benim sinema ile yada kısa film ile pek bir geçmişim olmadı. Fakat sonradan fark ettiğim en büyük özelliğim çok fazla film izlememdi (Hastalık derecesinde). Daha sonra bir üstadımın bana en güzel hediyesi -ki bu önemli bir terimdir. " Yiğenim madem bu kadar film izliyorsun. Mutlaka sevdiğin filmler vardır. Bir de bu filmleri tamamen sessiz dinle. O zaman farkettiğin ve gördüğün mutlaka yeni şeyler olucaktır." demesi idi. İnternetteki uzun araştırmalarımın sonuncunda KADİR KÖYMEN'in internet sitesine rastladım ve aynı yorumu gördüm. Çok sevindirik oldum 😀
Çok sevdiğim filmleri yada kült filmler olsun, sesini kapatıp izlediğimde ilk farkettğim şey; filmdeki açılardı. Daha sonra araştırmaya başladığımda, ışık olayını farkettim. Daha çok araştırma ile renk ile tanıştım. Artık bütün forum sitelerini sabırla hatim ediyorum. Yukarıda yorum yazan arkadaşlarımız SANAT konusunada değinmişler ve gerçektende öenmli bir husus. Sevdiğimiz filmlerde evde gördüğümüz nesnelerin olmaması (filmdeki ortam farklı tabii), kıyafetlerdeki değişiklik bizi filimin içine alıyor. Çok önemli bir konu olmasına rağmen yeni başlayan bir kısa filmcinin bu konu üzerine duracağını pek sanmıyorum 😀 Mağlum, kameraya paramız bazen zor yetebilir. Birde nesnelerdi objelerdi, başroldeki kız mor mu giymiş, sabah kahvaltıda pastırmalı yumurtamı yemiş 😀 felan hehehe 😀 hemen sonraki yazımdada kısa filmde yaptıklarım hatalardan bahsedeceğim.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim 🙂
Camandgraph Entertainment..
KISA FİLMLERİMDE YAPTIKLARIM HATALAR
ilk olarak kısa film ile tanışmam kız arkadaşım sayesinde oldu. Kendisi 9 eylül üni. güzel sanatlar fakültesi film tasarımı bölümünden mezun. o sıralar bende öğrenciydim. birgün orda birgün burda, hadi tez filmi çekiyoruz. hadi belgesel çekiyoruz derken bu dünyanın içine adım attım 😀 Daha sonra kamerayı elime almam ile ilk denemelerim ve bu çalışmalarda şiddetle rahatsız olduğum hatalarımdan kısaca size açıklamak isterim 🙂
Hatalarım 1 😀
ilk aklıma gelen hatalarımızdan birisi tripod kullanmaktı. Bu bahsettiğim size saçma gelebilir ama, garip olanı açıklayayım. Tripodu sabit bir yere koyup sahneyi çekiyorduk. başında duran ne zoom yaptı, ne pan vardı ne tilt vardı 😀 bütün görüntüler sabitti. Tabikide tripod bir filmde şart. Hatta yoksa hemen edinin. Ama bazen kamerayı elinize de alın. oyuncunun yüzüne iyice yaklaştırın. Vurgu yaptığınız nesnenin dibine girin. Detay çekimi olsun yani 🙂 sabit görüntü şart ama unutmayın.
Hatam 2.
Başka bir çekimde yine tripod kullandım. görüntü çok iyiydi fakat ben iyi değildim. PC ye oturup izlediğimde bu seferde sabit görüntüm yoktu. sürekli zoom in -out yada pan, tilt. Kurguya oturduğumda ilk görüntü zoom yapıyor. ikinci görüntü yukarı aşağı oynuyor. üçüncü görüntü sağa sola pan yapıyor :S :S aboooooouuu
hatam 3.
Ünlü bir yazıcı markası için reklam (tanıtım) filmi çekiyorum. Yazıcı firması "kısa film yarışması" düzenlemişti. (Birinci oldum tabii :D) Çekimi aldığım yerde bir elektronik mağazası, kendi çalıştığım yer. İçeride yaklaşık 60-70 çalışan var. herkes geliyor soruyor "vaay kanka ne çekiyon? Reyon şefim geliyor emrah ne çekiyon diyor?" mağaza şefi geliyor soruyor felan derken bi baktım 1 saat sonra insanlara laf anlatmaktan sesim kısılmış 😀 😀 ama şoktayım. konuşamıyorum :S Mağaza müdüründen çekim izinleri alınmıştı ama kimseye haber vermeyince böyle oldu. Bu gerçekten önemliydi.
hatam 4.
Evet bende oyuncularımı arkadaşlarımdan seçtim Ne olmuş 😀 oyuncularınızı yakın arkadaşlarınızdan seçin bu önemli değil. Fakat “sizin yazdığınız senaryoda anlatmak istediğinizi yada aklınızdaki kurduğunuz sahneyi onlar bilmiyor.” Bu çok öenmli işte ! Videoların ham görüntülerini izlerken sonra canınız sıkılabilir 😀 Oturup güzelce konuşun. Yapacağı hareketleri HATTA yapacağı mimikleri bahsedin. Arkadaşınızı o duyguya sokun. Kamera önüne geçip önce siz oynayın ki yapacaklarını görsün. Bu zamanı uzatabilir ama sonuçta arkadaşınızın oyunculuğu sizin için önemlidir. (Bu konu amatör filmciler için)
Hatam 5.
Yapım gereği çok sessiz biriyim. Ama beynimde filler cilveleşiyor. Sessiz olmam, çekim yapılan alanda çok büyük bir dejavantaj oldu zamanında. Sesinizi dinleyecek insanlarla çalışın. Bu onlara bağırın rencide edin demek değil. Eğer siz susarsanız bu sefer onlar fikir üretiyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Sonra film bir ordaaa bir burda çekiliyor. Senaryodaki sohbet olmuş size FB-GS derbisi. Hiç anlamassınız bile sohbetin nereye gittiğini 😀 Mutlaka deneyim etmeniz gerekir diye düşünüyorum.
Hatam 6.
Kendi film montajımı kendim yapıyorum. Bu sebeple çektiğim görüntülere hakim olmam gerektiğini düşünüyorum. Kısaca kamerayı başkalarına çok kontrol ettirmemeye çalışın diyebilirim. (Bu konu benim gibi amatör arkadaşlarım için geçerlidir 😀 ) Görüntü almak yada film çekmek zor değil fakat, hatalı görüntüyü düzeltmek için çok uğraşırsınız. Aynı oyuncu, aynı kıyafet, aynı mekan, aynı ışık, aynı ekipmanlar filan derken; "hadi neyse yaaaaaa bu sahnede böyle kalsın aga" deyip kalırsınız öyle 🙂
Hatam 7.
Film montajını yaparken birşey size okadar çok batıyor ki 😀 kısaca açıklayayım. Diyelimki çekilen sahnenin süresi 10 saniye. Bir arkadaşınız yada oyuncunuz rol gereği konuşuyor ve hareket ediyor. Siz kayıt ederken sadece 10 saniye ile kalmayın. O sahneye başlarken kayıdı biraz erken başlatın ve oyuncu yaptığı rolü tamamladığında 3 yada 4 saniye en azından kayıdı açık bırakın. Yani 10 saniye için toplam 17 saniyelik bir kayıt olsun. Profesyonelleştikçe bu süre tabiki de azalacaktır. Benim sıkıntı çektiğim konu rol bitince kayıdı durdurmaktı. Montaja bir oturmuştum. ABOoouu nerde kesicem ben şimdi sahneyi :S AHHH ahh diye başımı çok duvara vurdum 🙂
Hatam 8.
SES, SES, SES, SES
3. hatamda bahsettiğim çekimler çok güzel oldu. fakat zaman sıkıntısı, mağazadan alınan izin süresi, amatör oyuncular ve kaprisleri derken, kaydettiğim ses hiç aklıma gelmedi. Sony marka bir Handycam ile çekim aldım. Fakat, ses üzerine bir düşüncem yada tecrübem yoktu. Kameranın mikrofonu maşallah bütün mağazanın gürültüsünü almış. Valla güzel bi cümbüş olmuş. E tabi zamanda kısıtlı. oyunculara dublajda yaptıramadık. Filimi öylece verdik =(((
biraz uzun uzadıya oldu yorumum. inşallah canınızı sıkmamışımdır. Ben hatalarımdan dersler aldım. İnşallah sizde çok güzel ve eğlenceli hatalar yaparsınız ve burada paylaşırsınız.
Okuduğunuz için tekrar teşekkür ederim.
Camandgraph Entertainment..