çok iddialı bir başlık oldu farkındayım. konuya geleyim;
arkadaşlar bu siteye üye olduğumuza göre hemen hemen hepimiz kısa filmler yapıyoruz yada yapmaya çalışıyoruz diyelim. fakat bu filmler ne kadar iyi? ya da şöyle diyelim iyi kısa film nasıldır, nasıl olmalıdır? işte bu topic altında bu konuya değinelim istiyorum ben. yani kısa film izleye izleye farkettiğimiz ya da kendi filmimizi çekerken yaşayarak öğrendiğimiz yanlışları burada paylaşalım. bu, iyi kısa film çekmek için bir rehber olsun bizlere. bizim harika zannettiğimiz bir yenilik, bir fikir başkaları tarafından nasıl algılanıyor onu görelim hem de.
topici ben açtığıma göre ben başlamak istiyorum;
benim en çok yakındığım konu ve bana göre bir kısa filmcinin düştüğü en büyük hatalardan biri. müzik sorunu. şöyle açıklayayım; filmimizi çektik bitirdik doğal olarak müzik kullanmak istiyoruz fakat orijinal beste yapacak yeteneğimiz ya da başkasına yaptıracak paramız yok (ki yok zaten) biz n'apıyoruz, "amelie", "fight club", "matrix" vs. gibi çok çok bilinen filmlerin müziklerini alıp aynen filme döşüyoruz. zannediyoruz ki o harika müzikler bizim filmimizde süper duracak. öyle mi oluyor peki tabii ki hayır!
tabi ki yukardan bahsettiğim sebeblerden dolayı orjinal müzik kullanmayıp, başka filmlerin müziklerini de kullanabiliriz ama bunu bu kadar bariz yapmanın anlamı yok ki! internnetten, az bilinen filmlerin müziklerini bulup kullanabilir ya da birkaç farklı müzikle oynayarak değişik birşeyler çıkartabiliriz ortaya. ya da bazı sitelerde ücretsiz işlerini yayınlayan amatör müzisyenlerle anlaşabiliriz.
not: yanlış anlaşılmasın, ukala gibi görünmek istemem. millete oturduğum yerden şöyle yapın böyle yapın demek değil amacım, ben dahil herkesin birşeyler ögrenmesi. ve başkalarınn düştüğü hatalara düşmememiz.
saygılar...
Saat çalar, esas çocuk uyanır, banyoya girer, üstünü giyer, dışarı çıkar. Filme başlamak için en klişe tercih. Hadi diyelim 'signs' gibi bir kısa film çekeceksin, onda mecbursundur. Ama arkadaş yeter artık.
Bir de aynadan çekelim farklı olsun, kamerayı sağa yatıralım, alttan çekelim falan çekelim filan çekelim diye farklı kareler yakaladığını düşünüp saçma resimler yapanlar olur. Halbuki kamera hareketi, kameranın yeri filmin duygusuyla ilişkidedir. Psikolojik sorunları olan kafayı yemiş bir adamın yürüyüşünü çekerken kamerayı yatırabilirsin mesela.
planlar ne kadar amatorde olsak mumkun olduğunca ozenilmelidir..en buyuk sorun budur.arka fon-alan derinliği dışında kalan alan- cok onemli en küçük ayrıntıyı atlamamak lazım..Umursamaz her çekim her plan buda böyle olsun denilen her çekim çok sırıtıyor.yetinmemek en güzel özelliktir sinemada .
aslında güzel bir başlık reshad tebrik ederim..
bence en önemli, en dikkat edilmesi gereken teknik unsurlardan birkaçı..
bence;
1- yönetmenin.. kameramanın... vs öncelikle AKS ı (aksiyon ya da hayali aks çizgisi) ı çok iyi bilmeli (bazıları bu hataya düşebilir diye söylüyorum)..
2- devamlılık hatalarına düşmemeliler.. (bunu oyuncularda iyi bilmeli o esnada siz oyunculara anlatana kadar kasılmayın diye söylüyorum)..
3- çekim yapacağımız ortam karanlık diye aydınlatmaya çalışılmamalı çok absürt bir görüntü ortaya çıkıyor ya da tam tersi karanlık diye hiç ışık kullanılmaması yanlış.. en doğrusu ortamın nasıl ışığı olması gerekiyorsa öyle ışık kullanılmalı adamın yüzü tamamen silüet de olabilir ozaman sizde ışıkla arka planı güçlendirin yada sanki dışardan ışık adamın arkasına vuruyormuş havasında bir geri ışık kullanın..
4- alan derinliklerine arka planlara muhakkak dikkat edilmeli.. çünki çekim yapacağımız ortamın efendisi SİZ siniz orda gerekirse gereksiz insanları dolaştırmamanız ya da konuşanan insanların olmaması.. hatta istiyorsanız trafiği bile kestirin ya da bunu yapabileceğiniz bir ortamda mekan bulun..
5- oyuncunun yüzünde rol yapıyorum ifadesinin olmamasına dikkat göstermeliyiz..
6-senaryolarda gereksiz diyalogların dışında daha sade ve daha gerekli cümleler olmasına özen gösterelim..hatta mimiklerle jestlerle ifadelerle anlatalım.. birde doğal olsun diye çok küfürlü diyaloglar çok gayri ciddi oluyor kanımca cünki izleyici daha henüz tanımadı ki adamın karakterini "sen kimsin kardeşim niye küfür ediyosun ki sürekli.. kapat saçma" diyebilir.. ki öyle yaptığım olmuştu benim..
7-boom mikrofonumuza dikkat etmeliyiz bence cünki gereksizce dış ortamdaki sesler çok fazla geliyor.. konuyu dagıtıp anlamamızı engelliyor.. hatta mümkünse bazı diyaloglarda fonda beyni tırmalamayan hafif müzik olabilir..
belki birçok önemli konular daha aklıma gelmedi.. devamınıda sizlerden bekler zevkle okuyup dinlerim..
sevgiler...
Ellerine sağlık.
Şimdi ağalar efendiler geyet iyi bilirsiniz ki bu iş forumda okumayla öğrenilmediği gibi aynı şekilde hataları bertaraf etme hadisesinin de ne yazık ki forumda okunarak öğrenilemeyeceği. yapılabilecek bütün hatalar ancak kendi tecrübe ve akıl yürütmeleriniz sonunda savuşturulabilir. reji komplekslerinlerinden tutun ışığın matematiğine kadar tamamen uygulama ve tahlil etme sonucunda kestirilebilir. emin olun her 10 kısacının en az 7-8i ilk denemesinde korku türünü denemiş ve hemen her kısacı mutlaka yukarıdaki arkadaşların bahsettiği osurarak uyanan dişlerini fırçalayan adam profilini kullanmıştır. açıkçası ben bunun klişeden çok bir çeşit suni göremediğimiz bir eğitim parkuru olduğunu düşünüyorum. o nedenle bırakın kısacılar bu hataları yapsınlar, anyayı konyayı başka türlü nasıl görecekler ki zaten?
yalnız şöyle bir problem var ki evet kısacılar burada ciddi bir hataya düşüyorlar. yaptıkları ve yapabilecekleri tek hata. o da şudur ki: olgunlaşmamış bir projeyi insanlara sunmak çoğunlukla sağlıklı dönüşlere neden olmayabilir. yani evet bir kısa yaptınız, öğrenmek için yapmanız gereken hataları da yaptınız herşey şahane, film dışında. tam bu noktada heyecana kapılıp, duygulara yenilip projeyi insanların önüne film diye sunmak size çok ciddi güven kaybettirir. oysa diceksiniz ki olur mu lan herkes süper diyo, işte meselede bu zaten. çünkü düşünün kısa film çekmeye cesaret edecek kadar sinema gözünüz olduğuna inanmışlar, berbat görünen bir filme eşinizin dostunuzun oo ne güzel olmuş demesi size çocuk avuntusu gibi gelecektir. o nedenle tavsiye olunur ki, aklınızda her haliyle birebir oturana kadar projeye başlamayın ve proje bittiğinde objektif olarak projenizi değerlendirin. eğer başta hayal ettiğiniz şeyse (yada yakın) ve evet bu gerçekten bir beğeni çemberi yaratabilir diyorsanız o zaman projenizi dünyayla paylaşabilirsiniz. çünkü unutmamak lazım ki kısa film mastürbasyon değildir, en önemli sanatın önemli bir parçasıyla uğraşıyoruz ve derdimiz güzele ulaşmak.
B.
tavsiye olunur ki, aklınızda her haliyle birebir oturana kadar projeye başlamayın
Bu çok önemli bir nokta gerçekten. 2 açıdan çok önemli.
1- İzlediğiniz anda size keyif veren ama bir süre geçtikten sonra baktığınızda aslında çok da iyi bir film omadığını fark ettiğiniz örnek olmadı mı hiç? Mutlaka olmuştur. İşte filme almayı düşündüğümüz fikrin bu testten geçmesini beklemeliyiz. Fikri sinopsis yaptık, yazıp bir kenara atıp bir süre bakmamalıyız ki ayrıntıları unutalım. Sonra tekrar tarafsızca bakabilmek için bu şart. Yİne devam ise bu kez senaryoyu yazıp beklemeye bırakmalıyız. BU tekrar birçok kez yapıldığında ortaya kusursuza yakın bir senaryo çıkacaktır.
2- Çok iyi olduğunu düşündüğünüz bir filmin tüm zenginliğini tek izlemede çözebildiğiniz oldu mu? Hiç sanmıyorum. İşte bu da filme almayı düşündüğümüz fikrimizi geliştirmenize yarayacak olan süredir. Sayısız profesyonel sinemacı dahi yaptıkları filmleri izlediklerinde bazı tercihleri değiştirmek isterler, "keşke" derler. Oysa bir proje ne kadar bekler, ne kadar üzerine uzun uzadıya düşünülür ve ne kadar olgunlaşırsa bittiğinde arkasında o kadar kıymık bırakır. Tarkovski, Stalker'ı bahanelerle 1 yıl bekletti, çekmedi. Sözde ekip çekimlerdeydi ama o senaryoyu yazıyordu. Bir fikir bambaşka fikirleri doğurdu, film baştan başa değişti ve bir başyapıta dönüştü. Millet telef oldu ama herif çekmedi filmi.
Ve bence mutlaka ama mutlaka deneme çekimleri yapmalıyız. HAtta tercihen filmi kaba bir halde baştan sona çekmeliyiz. Bazen çok basit görünen bir çekimi filmle bütünlük içinde çekemebiliyoruz. Tek halka eksik olunca zincir (film) kopabiliyor. Deneyip, sonuca bakıp üzerine tekrar düşünmeliyiz. Para yatırılmış bir uzun metrajda bu şans yok işte, ama bizde var. Bunu kullanmak lazım.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Bu tarz mevzular eminim çok defa konuşulmuştur da, maksat iki gıdım katkı olsun.
Zamanında başka bir yerlerde yazmış idim, sonra da ekşi sözlüğe aktarmıştım, ilgilenen olur belki;
"gavur illerinde sinemanın bir dalı olarak görülen ama iş bizim memlekete gelince 'gençler eğleniyor'a dönen bir şey bu kısa film.
bu ciddiye alma hali önceleri sadece ciddiye almayanların kabahati iken şimdilerde iş iki taraflı bir haldı. üstelik son yıllarda bir anda artıveren kısa film yarışmalarına rağmen.
zamanında, yokluk içinde yıllarca kısa film çekmiş birileri vardı, karşılarında onları takdir etmeyen, kale almayanlar vardı ve bu kadar basitti. sonraları renkli camın şöhretlerini göre göre herkes sanatçı kesilmeye başladı. kimi iyi oyuncu sandı kendini, kimi iyi yönetmen. daha sonra internetin yarattığı imkanları görenlerde başka türlü gelişti aynı heves; çek filmini, koy internete. gelişen ve geliştikçe ucuzlaşan teknolojinin de yardımıyla herkes kamera edinmeye başladı; parası olan daha iyisini aldı, olmayan kayıt yapabilen dijital fotoğraf makinelerinden edindi.
vaziyeti gören kimi kurumlar, kuruluşlar fırsatı kaçırmadı ve kısa film yarışmaları baş gösterdi her yandan. bankalar, belediyeler, okullar, herkes.. bunca yarışma oluverince iş kuyruğuna teneke bağlanmış kediye döndü. tenekeden kaçarken o teneke daha çok ses çıkarınca, ses arttıkça daha hızlı koşmaya başladı kedi. "aha da yarışma, katılayım hemen" diyen gençlerimiz birer ikişer yönetmen sandı kendini. kameralara talep arttıkça fiyatları ucuzladı, ucuz fiyatlar yönetmen sayısını artırdı, artan yönetmen sayısını gören festival düzenledi, yarışma düzenledi, artan yarışmalar yönetmen sayısını.... geldiğimiz nokta bu işte.
şimdilerde kısa filmi olmayana kız vermiyorlar. eskiden kafamız güzel olunca memleketi kurtarırdık, şimdi kafası güzel olunca kısa film çekiyor gençler. artık evde o anda kim varsa onunla. sonra da aç movie maker'ı yap montajı. ortaya çıkan şeylerin hepsine 'film' demek mümkün değil ya onlara göre film işte.
bu gümbürtüde gerçekten yetenekli olanlar da anlık hevesler ve eşin dostun gazıyla -afedersiniz- bok gibi bir iş çıkarıyor o güzel fikirlerden. çünkü yanılgı şu; "abi süper fikir, çekelim bunu." diyelim fikir süper, ama kısa film denen şey sempozyumda kürsüye çıkıp bir şeyler anlatmak değil ya.
şimdi o süper fikri bulan arkadaş ne yapıyor bakalım. kamerası yoksa bir kamera ediniyor, çalakalem bir senaryo yazıyor ki genelde teknik olarak senaryo olmuyor o çiziktirilen şey, "abi şunu ben oyniyim ya" diyene rol veriyor, hadi hop başlıyorlar. ışık yok, mikrofon yok.. montajda da ver requiem for a dream müziklerinden birini oldu bitti.
bu gidişata dur demek mümkün görünmüyor ama heveslilerine bir iki tavsiyede bulunmak geçiyor içimden.
öncelikle bol bol kısa film izleyin. kastettiğim youtube'daki eğlencelik videolar değil. benimsinemalarim.com olur, kkymn.com olur, kısa film üzerine sitelerden faydalanın. izlediğiniz filmler üzerine yazılıp çizilmiş yorumları okuyun. yorumların tamamı doğru, ya da aklı başında olmayabilir, bu yorumları süzmeye çalışın aklınızda.
aklınıza ilk gelen fikir en iyisi olmayabilir; kısıtlı sürede derdinizi anlatmak zorunda olduğunuzu unutmayın, ince elemelisiniz aklınızdakileri.
mekan seçiminde "ya çekeriz sizin evde, sonra da çıkar şu bizim evin ordaki parkta" anlayışıyla gitmeyin. yeri geldiğinde üç dakikada atmosfer yaratacaksınız, her oda aynı değildir, her ağaç aynı ağaç değildir.
kapalı mekanda çekim yaparken ışık edinin. tiyatro oyunlarının neden tonlarca ışık altında oynandığını unutmayın bu noktada. çektiğiniz şeyi görebilmeliyiz ki takdir edebilelim. son model spotlar da şart değil, 10-15 liraya edinebileceğiniz kaliteli ışıklar var emin olun. siz yeteri kadar aydınlatın, fazlasını masa başında kısarsınız.
bilgisayar için üretilmiş dandik mikrofonlardan da olsa edinin. en kaliteli kameranın mikrofonu bile temiz bir ses sağlamaz. söylenenleri duymamız iyi olur değil mi?
şimdi belki de en kritik kısım. oyuncu bulun. biliyorum siz ne kadar muhteşem bir yönetmenseniz arkadaşlarınız da muazzam oyuncular. ama o arkadaşlarınız gözümüzü kulağımızı nasıl tırmalıyor haberiniz yok. oyuncu bulmak da inanın sandığınız kadar zor değil. her şehirde adı sanı duyulmamış amatör tiyatrolar var, hele istanbul'da sayısız. hatta konservatuarlara gidin. emin olun gidip derdinizi anlatırsanız hepsi yardımcı olacaktır; oyuncu dediğin oynamak ister, hastalıklı bir ruh hallleri var bu anlamda, o yüzden de her türlü emrinize amade olacaklardır. tabi çevreniz ya da paranız varsa gidip profesyonel oyuncu da oynatabilirsiniz.
oyuncularınızla arkadaş olun. canciğer kuzu dolma olmanız ya da sevişmeniz şart değil ama ilişkiniz "tamam oynarım" cümlesinden sonra sette olmasın. arada bir zaman yaratın ve az da olsa tanıyın birbirinizi. bu tanımalarda oyuncuları da birbirleriyle tanıştırın, onlar da tanışsın. bu tanışmalar, arkadaşlıklar setinize olumlu yansıyacaktır emin olun.
çekim günü için oyuncularınıza bilgi verirken sakın yalan söylemeyin. eğer daha önce yeter sayıda kısa filme bulaşmış bir oyuncunuz varsa inanmaz zaten. kibarlık olsun diye "bir günde çekeriz" demeyin yani. çekmeyi planladığınız süreye en az beş saat ekleyin, o beş saati ekleyince gerekirse ikiye bölün çekim gününü.
geldik çekim gününe.. cimri davranmayın, çünkü oyuncularınız ve sette çalışan herkes sizin keyfiniz için orada bunu kabul edin, aç kalmasınlar. hani demiştim ya oyuncularınızla arkadaş olun diye, mesela fazla sigara tüketiyorsa oyuncunuz/oyuncularınız, canı sigara isteyecektir, bokunu çıkarmadan bolca ara verin. sette otoriteyi kaybetmeyin; her kafadan ses çıkabilir ipin ucunu kaçırınca. ama otorite kuracağım diye gerginlik de yaratmayın, iyi yönetmen diye bahsedilen kişiler bu dengeyi bulanlardır aynı zamanda. oyunculukla ilgili aklınıza takılan bir şey olursa oyuncunuzla bunu konuşun, acele etmeyin, o fazladan beş saati boşuna yazmadık. oyuncular rolleri üzerine inisiyatif kullandığı zaman mutlu olur, performansı artar. demiştim onların ruh hali hastalıklı.
film çekildi bitti. bazen görüntüler aktarılırken bile kayıp yaşanır kalitede. bunun sebebi yanlış bağlantılar vs.. o noktayı araştırın emin değilseniz, internet şahane bir ortam. tamam movie maker hemen her bilgisayarda var ama o program profesyonel bir kurgu programı değil. evet araştırın profesyonel programları, eğer movie maker'ı kendi başınıza çözmüşseniz diğerlerini de çözersiniz. ha tabi eğer imkanınız varsa (aslında bu imkanı zorlayın ve yaratın), o programları bilen bir kurgucu bulun. yukarıda adını andığım sitelerde bu işleri çok iyi yapan yardımseverler var.
montajı kendi başınıza yapıyorsanız filmin altına ilk aklınıza gelen ya da çok sevdiğiniz müziği döşemeyin. bakın mantık çok basit, eğer bildik/meşhur bir müziği koyarsanız izleyen kişi müziğin girdiği yerde o müziğin zamanında hissettirdiği duyguları hatırlar, filminizin hissettirdiklerini değil. yine o bahsettiğim sitelerde kısa filmlere gönüllü müzik yapanlar var. ha yine de özgün müzik yaptıramadıysanız ne yapın edin az bilinen bir şarkı/müzik kullanın.
film artık bitti. filminizi youtube ya da benzeri yerlere yükleyip eşe dosta link vermek çok kolay evet ama görüntü kaybının ne derece olduğunu unutmayın. dvd'ye basın eşe dosta dağıtın, tadını alsınlar görüntünün.
tavsiyeler bitti. ister uyun ister uymayın ama bir film çekmekle yönetmen olmadınız. mesela şöyle bir gerçek var adını anmadığım; görüntü yönetmeni. şu var; aks çizgisi, aks atlaması. yaptığınız işe saygı gösterin.
son söz.. kısa film çılgınlığı nereye varacak merak ediyorum. tonlarca festivalin, yarışmanın birilerinin yetişmesine fayda sağladığına inanmak istiyorum ama emin olamıyorum. gerçi filmleriyle büyük yol alan arkadaşlarım yok değil ama kısa film gibi bir mecranın bu denli ticarileşmesi can sıkmıyor değil. bunca tavsiyede bulunmama rağmen şunu söylemek istiyor deli gönül; kamera satışı ehliyete tabi olmalı.
ve pek çok heveslisi için gelsin; yapma canım, yapma arkadaşım."
Vecihi'nin bu sözlerini çok talihsiz buluyorum. Şöyle bir durum var; amacın daha sektör bile olamamış bu hobi alanında tek başına kalmak mı? Hayır öyleyse söyle bilelim de yorum yapmayalım. Şimdi ülkemizde Süper Lig var, Almanya'da Bundes Liga var diye Bank Asya ya da 2. Lig B kategorisi, 3. Lig, Amatör ligler yapılmasın mı? Ama senin söylediğine göre sadece en iyilerin ligi kalsın diğerlerini toplayıp çöpe basalım. En başta bu yaptığını biraz vurdumduymazlık olarak gördüm ama tabi kendine göre sebeplerinde var. Her eline kamera alan yönetmen olup çıktım diyormuş diyosun, bunu onların cahilliğine vermen fena olmaz hani. Ayrıca bildiğimiz, adını yazıp laf salatası yapmak istemiyorum, yönetmenler anadan doğma yönetmen olmadılar, onlarda amatör işlerle başladılar, bu işte piştiler ve sonrasında belki yetenekleri belki biraz da şanslarının yardımıyla izleyince 'vay be' dediğimiz filmleri yarattılar.
Ben yine çok fazla kısa film yarışmasının yapılmasından olumsuz bir sorun çıkaramadım, sonuçta insanlar orada iyiyi seçmiyorlar mı! Ozaman bırak herkes göndersin zaten kötüler elenir ve iyi olanlar farklı yaroşmalarda hak ettiği yere gelirler. Tabi tümüyle sana karşı değilim, eğer bir yarışmada 5 kişi de çok beğenilen film ortaya koymuş ama sadece 1 tanesi birinci olmuşsa bir dahakine o 5 kişi daha daha güzel filmler yapıp kısıtlı yarışmalarla kendilerini aşmayı becerebilirler.
Söyleyeceklerim bunlardır, diğer konularda aşağı yukarı sana katılıyorum.
Pek çok heveslisi için son sözüm; ''yap arkadaşım, içine sinene kadar dene.''
Tunes of the City
Olay 2.lig 3.lig olayı değil. Olay 2 bacaklı 11 kişi bulan herkesin bir futbol takımı kurması ve bu takımın şu anki en iyi takımlardan biri olduğunu iddia etmesi.
Elbette herkes çeksin filmini ama lütfen bu filmi de herkese göstermeye çalışmasın. Site yönetiminde olduğum için biraz da görev zorlamasıyla yayımlanan her filmi izlemeye çalışıyorum. Ama inanın çoğu filme tahammül bile edemiyorum. Her şey düğün videosu kalitesinde ve ben oturup her gün düğün videosu izlemek istemiyorum (Kezzap'a selam).
O yüzden Vecihi'ye katılıyorum. Ama çekme demiyorum. Çek ama herkese izletmeye çalışma, biraz farkında ol ne yaptığının. Kimse senden bundesliga takımı olmanı beklemiyor ama halı saha takımıyla da 3. ligde oynayamayacağını sen de farket istiyor. Evet yap, içine sinene kadar dene ama bizi deneme tahtası olarak kullanma. Her videonu bir şahesermiş gibi bize izletmeye çalışma.
a.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Olay 2.lig 3.lig olayı değil. Olay 2 bacaklı 11 kişi bulan herkesin bir futbol takımı kurması ve bu takımın şu anki en iyi takımlardan biri olduğunu iddia etmesi.
Elbette herkes çeksin filmini ama lütfen bu filmi de herkese göstermeye çalışmasın. Site yönetiminde olduğum için biraz da görev zorlamasıyla yayımlanan her filmi izlemeye çalışıyorum. Ama inanın çoğu filme tahammül bile edemiyorum. Her şey düğün videosu kalitesinde ve ben oturup her gün düğün videosu izlemek istemiyorum (Kezzap'a selam).
O yüzden Vecihi'ye katılıyorum. Ama çekme demiyorum. Çek ama herkese izletmeye çalışma, biraz farkında ol ne yaptığının. Kimse senden bundesliga takımı olmanı beklemiyor ama halı saha takımıyla da 3. ligde oynayamayacağını sen de farket istiyor. Evet yap, içine sinene kadar dene ama bizi deneme tahtası olarak kullanma. Her videonu bir şahesermiş gibi bize izletmeye çalışma.
a.
Aynen katılıyorum.
Çok kısa bir ek: Bir film yapmamış olmak sizi iyi bir yönetmen adayı yapar. Kötü bir film yapmış olmak ise iyi bir yönetmen olmaktan uzaklaştırır. (KEzzAP'a benden de selam, filmiyle ilgili değil)
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Olay 2.lig 3.lig olayı değil. Olay 2 bacaklı 11 kişi bulan herkesin bir futbol takımı kurması ve bu takımın şu anki en iyi takımlardan biri olduğunu iddia etmesi.
Elbette herkes çeksin filmini ama lütfen bu filmi de herkese göstermeye çalışmasın. Site yönetiminde olduğum için biraz da görev zorlamasıyla yayımlanan her filmi izlemeye çalışıyorum. Ama inanın çoğu filme tahammül bile edemiyorum. Her şey düğün videosu kalitesinde ve ben oturup her gün düğün videosu izlemek istemiyorum (Kezzap'a selam).
O yüzden Vecihi'ye katılıyorum. Ama çekme demiyorum. Çek ama herkese izletmeye çalışma, biraz farkında ol ne yaptığının. Kimse senden bundesliga takımı olmanı beklemiyor ama halı saha takımıyla da 3. ligde oynayamayacağını sen de farket istiyor. Evet yap, içine sinene kadar dene ama bizi deneme tahtası olarak kullanma. Her videonu bir şahesermiş gibi bize izletmeye çalışma.
a.
Aynen katılıyorum.
Çok kısa bir ek: Bir film yapmamış olmak sizi iyi bir yönetmen adayı yapar. Kötü bir film yapmış olmak ise iyi bir yönetmen olmaktan uzaklaştırır. (KEzzAP'a benden de selam, filmiyle ilgili değil)
Herkese selam diyorum ben de o zaman. 🙂
Vecihi'nin bu yazısını çok beğendik ve üzerine konuşuyorduk Görkem'le.
Her şeyi çok iyi özetleyen bir yazı olmuş.
kimsenin şahaser yarattım dediği yok ama belki hepiniz çalışıyorsunuzdur ya neyse buralara dalmayalım, küstüm abi ben : )
Gidişim felaket oldu, gelişim daha berbat olur inşallah 🙂
ama derdim sıkça kullandığım elimin baş parmağını orta parmağımın altına alıp adem elması denen yere götürüp iki üç kez tıklatmaktan ibarettir.
Tunes of the City
En yukarısına:
Oyuncu olarak tiyatrocuları seçmeleri..
Yeter ya.. Dilenci oynatın tiyatrocu oynatmayın kardeşim, herkes Al Pacino değil işte.. Anlayın bunu.. Tiyatrocular kötü oyuncu anlamında demiyorum bunu, tiyatro ile kamera önü oyunculuğu işportacılık ile yüzücülük gibi. Alakasız şeyler.
Beran lafım sana 🙂
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.