Selamlar...
Beni rahatsız eden bir konu üzerinde bir iki sözüm olacak.
Kısa Film Nedir ?
Uzun bir hikayenin kısaltılarak görsel anlamla anlatılması değildir bir kere. Zaten anlam karmaşasına yol açanda budur.
Kısa Film , kısa bir öyküyü anlatma biçimidir. Uzun bir durumu kısaltma metodu değildir. Ama tabi ki bir kısa filmde bir adamın 70 yılınıda anlatabilirsiniz fakat bu sizin yaklaşma biçiminizle doğru orantılıdır.
Bana derler, vay be 2 dakikaya neler sığdırmışsın. Bende '' 2 dakikaya birşey sığdırmadım,zaten olay 2 dakikalık birşeydi '' derim.
Günümüzde kısa film kavramını anlayamayanların fazla olduğunu bir dönem içersindeyiz.
Mimar Sinan Üniversitesi gibi okulların kısa filmlerdeki öğreti mantığı giriş,gelişme ve sonuç biçimindedir. Yani uzun metrajdaki plot point dediğimiz kırılma noktasını kısa filme diretmeye çalışmaktadırlar. Buda çekilen kısa filmlerin, ikinci sınıf bir dizinin özet görüntülerinden öteye gidememesine yol açmaktadır.
Kısa filmi zor kılanda zaten ,uzun bir durumu kısaltabilip anlatma becerisiyle hiçbir alakası yoktur.
Kısa filmin zorluğu, o anlatmak istenilen bir cümleyi görsele dökme becerisidir. Kısayıda ,güzel yapan şey budur zaten.
Bana senaryo danışmaya gelen arkadaşların yazdıklarına bakıyorumda,çokmu dizi izliyoruz ne ? Öyküyü seyirciye geçirmek için boşa dialoglar,göze parmak haller,üslupsuz ve tanıklık eden kameralar ....
Peki sizin kısa film anlayışınız nedir ?
eraydinc.com
vimeo.com/eraydinc
ne güzel bs'de vardı bunun başlığı:)
ben eray'ın burdaki bakışını sevdim. evet belki de o klasik "az kelimeyle çok şey anlatma" meselesi değildir olay. zaten az olan şeyi az kelimeyle anlatmak da olabilir pekala.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
Sonuçta film bir kompozisyon içerdiği için kısa da olsa giriş,gelişme ve sonuca sahiptir.İstesekte istemesekte bu böyledir bence.
Kısalarla ilgili olarak
Tabii, çoğu zaman kısa filmler vurucu olmaya çalışır.Örneğin,bir film şöyle başlayabilir;
Bir adam gecenin karanlığında bir şeyden kaçıyordur...Sonra neden kaçtığını öğreniriz...En sonda kaçtığı şeyle yüzleştiğini görürüz ve biter.Ah ulan bumuydu seni kaçıran.
Bazıları vardır.Daha önce izlediğimiz uzun metrajların kısaltılmışları gibidir.
Bu tip filmlere ben uzundan kısa diyorum.Fakat bu kötü bir eleştiri olarak algılanmasın.Çünkü bazen izlerken iyi tat verebiliyor.
Diğer çeşit ise saniyesi saniyesine filmlerdir.Tam beş dakikalık bir olayı tam beş dakikada anlatır.Belli mekanlarda geçer ve psikolojik bir altyapıya sahiptir.
Şimdi, bunların hangisi zor hangisi kolay?
Aslında hiç biri kolay değil.Dediklerimin hepsiden bildiğiniz üzere çok emek istiyor.Ama bu işi seviyorsan ve birazda yeteneğin varsa zor veya kolay olması önemli değil.Çünkü bir filmi bitirdiğinde aldığın haz bütün başağrısını alıyor.
Asıl güç yokluğun içinde varlık gösterenlerdedir.
http://www.rmznuysal.blogspot.com" onclick="window.open(this.href);return false;
Ben söylenenlere tam olarak katılmıyorum.
Kısa film ya da uzun film arasında, ne kadarlık bir hikayenin anlatıldığı ile ilgili bir fark ya da bir dengenin, bir kural teşkil edecek kadar var olduğunu düşünmüyorum. Her kısa film, kısa bir olayı anlatma yükümlülüğünde değildir. Uzun metraj da uzun bir olayı anlatma değildir zaten her zaman. Aralarındaki fark sadece bildiğimiz süre farkıdır.
Süre farkı derken de bunun önemsiz ya da küçük bir şey olduğunu iddia etmiyorum, bana göre her film, anlatmak istediğini en uygun zaman süresince anlatmakla yükümlüdür. Ve anlatılmak istenen şey, çok uzun bir hikayeyle de verilebilir, kısacık bir hikayeyle de özetlenebilir.
Ayrıca, öyle kısa film vardır ki kısa sürede meydana gelen bir hikaye anlatıyordur ama film de hikaye de izleyene uzun gelir. Ama öyle uzun vardır ki çabucak biter, nasıl bittiğini anlamazsınız. Ama bir ömürlük bir hikaye anlatıyordur.
Kısa filmle karşı tutturulan bakışları -daha çok kötü yönde- etkileyen en önemli şey, izlediğimiz kısa filmlerdir. Gayet uzun metrajlık bir öyküyü kısaltıp kısa metraja sığdırmaya çalışan filmler vardır belki, ortaya çıkan filmler de iyi olmuyordur, haklı olabilirsin. Ama bu bir kural değil bence. KIsa filmde illa kısa öyküler anlatılmamalı. Tıpkı her uzun metrajda uzun öyküler anlatılması gerekmediği gibi.
Esas sorunun biraz şu olduğunu düşünüyorum: KIsa film için ustalar hep "özgürleştirici, yeniliğe açık, cesur davranılabilen" gibi sözler kullanır. Ama bence tam tersine ülkemiz kısa filmleri innaılmaz derecede birbirine benzeyen işler. Tema ve hikaye olarak da oldukça kısırız ama bundan çok, görsel olarak ortaya çıkan işler çok "çeşitliliksiz" Çünkü yönetmen arkadaşlar filmlerini yaparken hep "yönetmenliği öğrenme" yaklaşımıyla film çekiyorlar. Bu yapılacak tabi, birşeyler öğrenilecek. Ama bu durumun film izlenirken rahatça anlaşılması çok rahatsız edici. Bundan dolayı izlediğimiz filmlerin görsellikleri hep tutuk. Cesurluk falan söz konusu bile değil. Belki olanaklar izin vermiyordur, olabilir. Ama her şekilde ne yazık ki ülkemizdeki kısa filmler için özgür, yenilikçi, cesur gibi sıfatları kullanmak çok zor.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Ben mesela ''kısa film'' adına karşıyım bir kere. Çünkü akla sadece metraj hesabı geliyor. Bu sanata özgün bir isim bulunması lazım çünkü uzun filmle çok büyük farkları olduğunu düşünüyorum.
Çünkü bazen bende şey oluyor : 20 dakikalık filme kısa film deniyor, bende ''yav kardeşim kime göre kısa , bana göre çok uzun diyorum'' 😀
eraydinc.com
vimeo.com/eraydinc
sanırım rahatsız edici olan uzun metraj veya dizi anlatım yöntemlerini bir kısa filmde kullanmaya çalışmak. genelde özentiyle film çeken amatörlerde var bu. bir de sinema okullarından gelen bazı filmlerde. uzun metrajlı bir film ya da bir dizi nasıl çekilecekse onun kısa bir denemesi gibi oluyor bu tip filmler. belki öyle not alıyorlardır bundan bilmiyorum.
oysa 10 dakika veya 2 dakika neyse.. tamamen farklı bir formatı olabilir kısa filmlerin. reklam filmlerinin veya müzk kliplerinin kendi formatları olması gibi. kısa film içinse bu format çok daha özgür.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
bana göre her film, anlatmak istediğini en uygun zaman süresince anlatmakla yükümlüdür. Ve anlatılmak istenen şey, çok uzun bir hikayeyle de verilebilir, kısacık bir hikayeyle de özetlenebilir.
Bu cümlenin altına imzamı atarım.
Bununla ilgili en temel deneyimim, Düğün filmiyle oldu. Bana kısa filmi, en azından bu deneyimimde, uzun metrajın kısaltılmış hali biçimimde algıladığımı gösterdi, fakat mevzu böyle olunca da sorun oluyormuş. Birçok kişinin Düğün filminde eksik bulduğu şeylerin kaynağı aslında hikayenin bir uzun metrajdan kısaltılmış olması ve gerekli detayları da bu yüzden es geçmesi. Yani bu filmim Görkem'in dediği üzere anlatmak istediğini en uygun zamanda anlatmıyor, anlatmak istediğimi bir zaman dilimine sıkıştırmaya çalışıyordu. Bu sonucuyla da yüzleşmek zorunda kaldım haliyle.
Kısa film çekerek bir şeyler aramanın yanlış olmadığını düşünüyorum, ama aranan bir şey olmadığını gördüğüm zaman da Görkem'e katılıyorum. Bir kısa filmci olarak dil yaratmanın önemi diye bir başlığım vardı zamanında, tam da bundan bahsediyordum. Birçok izlediğim kısa filmde bu eksiklikle ben de karşılaşıyorum. Bir arayış görmek istiyorum genel olarak, fakat bulduğunu zannediş olunca işin içinde Görkem'in dediği gibi aynı filmleri izliyoruz sonuç olarak.
Şahsen aldığım derslerin de etkisiyle süre hesabı yapmamaya özen gösteriyorum artık. Kısa filmci miyim, kısa filmi uzun metraja bir geçiş olarak mı görüyorum bilmiyorum. Sadece anlatacak hikayelerim var, ve bunları anlatmak için en doğru yolu arıyorum ortaya çıkan şeyin süresiyle de ilgilenmiyorum. Şu an bu konumdayım.
Bu sanata özgün bir isim bulunması lazım çünkü uzun filmle çok büyük farkları olduğunu düşünüyorum.
İşte benim de en karşı olduğum şeylerden biri bu. Bu, yani kısa film diye isimlendirdiğimiz şey, farklı bir sanat, farklı bir tarz, üslup vs. değil. Her ama her kısa film, gayet iyi bildiğimiz sinema sanatının (ya da zanaatının) bir örneğidir. Bir kısa filmi üretirken ya da izlerken farklı bir yaklaşımda ya da bakışta olunmamalıdır. Olunuyor tabi, o ayrı. Aksini iddia edemem ama olunmamasını sağlayacak filmler yapılabilmeli. 80 saatlik bir film de filmdir, 3 dakikalık bir film de filmdir. Hepsinde sinemanın malzemesi vardır.
İşin metraj yani uzunluk tarafı sadece pazarlanır olup olunamadığı ile ilgilidir. Ya da sadece para olarak sınırlamış olmayayım, çok sayıda izleyiciye ulaştırılabilir bir ürün (sanatsal ya da ticari ve hatta her ikisi) verme çabasında olunmasıdır.
Ve KEzzAP, söylediklerine tamamen katılıyorum. Ek olarak şunu söylemem lazım ki: kısanın uzuna geçiş olarak görülmesi bir hata olarak görülür, biliriz. Kast edilen anlamda bu rahatsız edici birşey tabi. Ama bir yönden de doğru ve mantıklı. Çünkü kişinin anlatmak istediklerini geniş kitlelere anlatmayı istremesi ve ötesinde geniş kitlelere anlatmaya değecek şeylere sahip olduğunu düşünmesi uzuna geçiş anlamındadır. Ve burada hiçbir yanlış yoktur.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Mimar Sinan Üniversitesi gibi okulların kısa filmlerdeki öğreti mantığı giriş,gelişme ve sonuç biçimindedir. Yani uzun metrajdaki plot point dediğimiz kırılma noktasını kısa filme diretmeye çalışmaktadırlar.
Konunun dışında olacak ama belirtmek istedim. Bu söylediklerin senaryo ile alakalı, yanlış anlamamışsam. Senaryonun da birçok önemli öğesi var. Kırılma noktası da bunlardan biri. Fakat senaryonunu öğelerini somutlaştırıp, tartışmadıktan sonra insanlar pek bir şey anlamaz. O yüzden başarısız senaryolar ortaya çıkar. Yani şu şekilde olması gerekiyor; "Evet, senaryonuzda bir kırılma noktasının bulunması lazım. Eğer olmazsa şu şu gibi sorunlarla karşılaşırsınız. Şimdi bir örnek verelim..."
Kısa film denildiği zaman "kısa süreli bir film" düşüncesi aklıma gelir. Yani aklımda çok derin manalar oluşmaz. Neticede o da bir film ve bir iletmek istediği bir düşüncesi var. İstisnalar hariç, uzun süreli filmleri ya da sayfalarca yazılmış romanları düşünün. Onca negatif filmin, sayfalarca sözcüğün, aslında tek bir düşünceyi anlatmak için kurgulandığını görürsünüz.
Bir okulda öğretim görevlisi olan bir belgeselciden şunu işitmiştim; "Kısa film tanımını kullanmıyorum. Bana göre iki ayrım vardır; begelsel film ve imgesel film." Bunu da yeri gelmişken paylaşayım dedim.
Bu sanata özgün bir isim bulunması lazım çünkü uzun filmle çok büyük farkları olduğunu düşünüyorum.
İşte benim de en karşı olduğum şeylerden biri bu. Bu, yani kısa film diye isimlendirdiğimiz şey, farklı bir sanat, farklı bir tarz, üslup vs. değil. Her ama her kısa film, gayet iyi bildiğimiz sinema sanatının (ya da zanaatının) bir örneğidir. Bir kısa filmi üretirken ya da izlerken farklı bir yaklaşımda ya da bakışta olunmamalıdır. Olunuyor tabi, o ayrı. Aksini iddia edemem ama olunmamasını sağlayacak filmler yapılabilmeli. 80 saatlik bir film de filmdir, 3 dakikalık bir film de filmdir. Hepsinde sinemanın malzemesi vardır.
Eğer kısayla uzun arasındaki farkın sadece metraj olarak dile getirirseniz o zaman uzun filmin ,kısaya göre daha önemli,daha saygıdeğer,daha üzerinde düşünülmesi gereken şeyler olduğunu söylemiş olursunuz.
Kısa film daha kişiye özeldir, daha cesurdur, para ve seyirci kaygısı gütmez..
Ben yıllar önce Tanrı'nın Yalakaları diye bir kısa film çekmiştim ve hiçbir uzun metraj film bu kadar cesur ve anlatmak istediğini anlatamamıştı. (Konusu gereği ile ) Ha film sinematografik olarak kendimce başarılı değildi.Zaten kimsede sinematografiye bakmadı .
Uzun film olarak bu filmi çekmeye kalksam, çekebilirmiydim acep ? Bana engel olan kaç kişi olurdu kim bilir ?
eraydinc.com
vimeo.com/eraydinc
Küçük Prens, harika bir kitap... Sayfa sayısı ne kadar da az, böyle büyük zevkle okuduğum bir başka "klasik" eser olmadı şimdiye kadar. Nice harika, tadına doyum olmayan kitap okudum, nice yazarların yüzlerce sayfa kitabını okuduğumda kendilerine hayranlığım kat be kat arttı. Küçük Prens, harika bir kitap... Ne kadar çok şey anlatıyor hayata dair. Şimdiye kadar 15-16 kez okumuşumdur sanırım. Her okuduğumda bambaşka şeylerin farkına varıyorum, her okuduğumda daha önce farkına varmadığım cümleler bana yepyeni şeyler çağrıştırıyor. Küçük Prens, ne kadar harika bir kitap... Ufacık tefecik avucum kadar bir kitaba dimağımdan büyük bir dünya sığdırılmış.
la vita é bella
Küçük Prens, harika bir kitap... Sayfa sayısı ne kadar da az, böyle büyük zevkle okuduğum bir başka "klasik" eser olmadı şimdiye kadar. Nice harika, tadına doyum olmayan kitap okudum, nice yazarların yüzlerce sayfa kitabını okuduğumda kendilerine hayranlığım kat be kat arttı. Küçük Prens, harika bir kitap... Ne kadar çok şey anlatıyor hayata dair. Şimdiye kadar 15-16 kez okumuşumdur sanırım. Her okuduğumda bambaşka şeylerin farkına varıyorum, her okuduğumda daha önce farkına varmadığım cümleler bana yepyeni şeyler çağrıştırıyor. Küçük Prens, ne kadar harika bir kitap... Ufacık tefecik avucum kadar bir kitaba dimağımdan büyük bir dünya sığdırılmış.
Günün Özeti... 🙂
eraydinc, senin bahsetmek istediğin asıl konu bağımsız sinema gibime geliyor. Kişiye özel, cesur, para ve seyirci kaygısı gütmeyen uzun metrajlı filmler çeken birçok yönetmen var. Yani bunlar kısa filme özgü şeyler değil. Baskı ya da engel olma meselesiyse gene kısa filmle alakalı bir şey değil. Senin filminin içeriğine ve gösterim yapmak istediğin yere göre bu değişir. Yaşadığın ülkenin genel ahlak anlayışına ters düşen ya da ticari getirisi olmayacak bir film çektiğini varsayalım. Bunu kısa metrajlı da olsa uzun metrajlı da olsa bir sinema salonunda gösterime sokman zor olacaktır. Ama bunu gidersin internete koyarsın ya da bağımsız film festivallerine gönderirsin.
Özetle, "Bağımsız sinema sen çok yaşa!" diyorum.
ben uzun metraj havası vermeyi çok seviyorum
yani uzunun kısası olayı
-Bir makara bitip de diğerinin başlayacağı an birinin düğmeye basması gerekir. O anda ekranın sağ üst köşesinde bir nokta belirir.
-Bu sektörde biz ona sigara deliği deriz.
Eğer kısayla uzun arasındaki farkın sadece metraj olarak dile getirirseniz o zaman uzun filmin ,kısaya göre daha önemli,daha saygıdeğer,daha üzerinde düşünülmesi gereken şeyler olduğunu söylemiş olursunuz.
Kısa film daha kişiye özeldir, daha cesurdur, para ve seyirci kaygısı gütmez..
Ben yıllar önce Tanrı'nın Yalakaları diye bir kısa film çekmiştim ve hiçbir uzun metraj film bu kadar cesur ve anlatmak istediğini anlatamamıştı. (Konusu gereği ile ) Ha film sinematografik olarak kendimce başarılı değildi.Zaten kimsede sinematografiye bakmadı .
Uzun film olarak bu filmi çekmeye kalksam, çekebilirmiydim acep ? Bana engel olan kaç kişi olurdu kim bilir ?
Aradaki farkı sadece metraj olarak görmemle saygıdeğerlik, önemlilik arasındaki bağlantıyı hiç anlayamadım?
Kısa film özeldir, cesurdur. Ama uzun, kişiye özel ve cesur değildir anlamına gelmez bu. Cronenberg, Fincher, Stone cesurun ve "kişiye özel"in kitabını yazmış ve sistemi kendilerine uydurmuş nadir isimlerdendir. Se7en 10 milyon dolarlık filmdir, Cronenberg'in hiçbir filmi 20 milyonu geçmemiştir, 20 milyonu zaten Amerikadaki en küçük şirket bile sağlayabilir. Uzunda da herşey para değildir. Cesur olmak mümkündür.
O Tanrı'nın Yalakaları'nı görmeyi çok isterim. Filmi görebilirsek sinematografisi, senaryosu vs. üzerine konuşuruz o zaman. Ama sinematografisine bakmayacaksak bize senaryoyu da göndersen olur. Ve uzun olarak çekip çekememen konusunda kim sana engel olurdu hiç mi hiç anlayamadım?
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;