Kısa bir cevap yazdım.
Ve yazdıklarım, yazarken ortaya çıktı.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Buraya yazsaydın keşke Görkem. Kopyalasana buraya dostum bir zahmet.
Aydınlatıcı olması için soruyu da kopyalamak lazım herhalde:
Soru:
İsyanım var ulan…
"Kısa Düşünmek"
Posted on Kasım 28, 2011
Benim uyuz olduğum temel bir sorunsal bu.
Kısa filmlerin genelde en vurucu olanları, “genelde” diyorum, kısa ve öz olanları gibi gelir bana. Ama bunu bilmeme rağmen, ben bunu başaramam pek. Ne bileyim, reklamcılık ya da reklam filmleri belki de böyle bir mantığın ürünüdür. Belki oralara bakmak faydalı olabilir.
Uzun metraj düşünmek ile, kısa metraj düşünmek diye iki kategori koyarsak, ikisi çok farklı bir düşünme biçiminin ürünü gibi. Kısada ciddi bir damıtma, deneysel bir derdin yoksa da, fazla soyutlamadan, soyut düşünebilmek gerekiyor. Böyle olmazsa herhangi bir kısa film, uzun filmin kısası gibi oluyor sanki, bilmem yanılıyor muyum? Oysa ayrı bir alan olarak, o alana özgü düşünmeliyiz sanki. Farklı bir düşünme biçimi olmalı kısa filmin. Farklı bir akıl yürütme. Nasıl olduğunu bilmiyorum. Bilen varsa, fikri olan varsa söylesin, faydalanalım. Bildiğim tek bir şey var, ben galiba, kısa filme uygun düşünemiyorum. Ama bunun üzerine düşüneceğim. 🙂
Bu yazının sebebi de öyle bir beyin fırtınası ortaya çıkarmak. Dostların katkılarıyla…
Cevabım:
En temel yaklaşım farklılıklarından birinu şu şekilde özetlemeye çalışabiliriz:
Diyelim ki bir film üretme eğilimindesiniz. Zihninizi tarıyorsunuz. Çeşitli fikirler, karakterler, mekanlar, kadrajlar, kamera hareketleri, kurgu oyunları vs. aklınızdan geçiyor.
Eğer kısa filmciyseniz, bir şeyleri kısa filmle anlatmanın dinamiğini çözmüş iseniz aklınızdaki fikrin kısa filme uygunluğunu otomatik olarak, farkında olmaya gerek dahi olmadan çözüyorsunuz. Uyurken nefes almak gibi. Yapıyorsunuz ama bilinçle, her defasında dikkat ederek değil.
Birşeyin kısa filmle anlatılmaya uygunluğu da en temel olarak şuradan geçiyor: Anlatacağım şeyin etkileyiciliğini açıkça sunsam mı daha etkili olur, yoksa (özellikle fikirsel ve duygusal) etkileyiciliğini izleyicinin düşünmesini sağlarsam mı daha etkili olur?
Bu ayırımı da mümkün kılan şey daha çok şudur: Uzun metrajda ortadaki durum karakterin kişiliğine, tecrübelerine, kimliğine göre önem sunar. Hayat dolu biri ölür. Çocuk bakıcısı kısırdır. Hayattan umutsuz biri insanlara hayat verir. Birileri sıfırdan şampiyon olur. Birileri zirvedeyken dibe vurur. Karşımıza çıkan final, karakterlerin geçmişleri ya da bazı özellikleri ile önem kazanır. Verdiğim örneklerdeki ilk kelimeleri/sıfatları çıkarırsanız hiçbirinin etkileyiciliği kalmaz. Ama kısa filmde daha çok, kimin ya da ne tür bir kişiliğin başına geldiği önemli olmayan olaylar anlatılır. Ya da kişinin başına gelen olayın öncesini görmesek de bunu etkileyici buluruz.
Ve bu durumu, daha “bir cümle” aşamasındayken hisseder/sezeriz. Bir kısa filmci, aklındkai fikrin, kısa filme uygunluğunu daha ilk aklına geldiği anda hisseder. Bu da bahsettiğim dinamiği otomatik olarak düşünmüş ve netleştirmiş olması sayesinde yapar.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
kısa filim için fikrim..
kısa cevap yoktur..cevap büyük ve noktalı olmalıdır
kısa düşünce yoktur. uzun metrajlı bir film kadar düşündüren yargılatan detaylı hissli ve bekleten bir düşünce olmalıdır.
anlatım. 2 kelimelin yanyana durması kadar kısa bir dağın gözünü alamadıgı kadar büyük olmadır.
bunları sagladıgımda kısa film hayalim tam olur.
ben de çekeceğim ilk kısayı çok merak ediyorum 🙂
aklıma fikirler gelip gidiyolar, kalıcı olan olmadı henüz.