Eğer içinizde bir parça yazarlık/yönetmenlik var (yani içinizdeki sinemacı, dışa çıkmış) ise sayısız şey sizi bir film yapmaya/yazmaya götürebilir.
ama bu bizim kısa film alemi için bayağı "fantastik" bir yaklaşım. Çünkü bizim kısacılarımızı film yapmaya iten şey çoğu örnekte aynı. Bunu incelemiştik, tekrarlamaya gerek yok. Daha çok "çıkış noktaları"nı konuşalım.
BU çıkış noktaları da çoğu örnekte (gördüklerimiz en az %90'ında) hikaye. İşlenmek isteyen bir hikaye ya da karakterler. Kısalarımızın çoğunun birbirine benzemesinin, küçücük bir yığından devasa bir "kısa film klişeleri" çıkmış olmasının en temel nedeni de bu zaten. Herkesin motivasyonu ve çıkış noktası aynı. Sayısız hikaye, sinopsis ortada geziyor. Ama tek bir genç yönetmenin, foruma 5 tane fotoğraf atıp "bu tip kadrajlar, anlar, renkler, tipler içeren bir film çekmek istiyorum" dediğini hiç görmedik. Aslında ortaya bir sinopsis atıp fikir istemekle bu eşit oranda mümkün, normal.
Neyse.... Tamam, istediğiniz motivasyonla film çekiniz arkadaşlar. Çıkış noktanız daha önce 25.409 kez kullanılmış olsun. Varsın olsun. Yeter ki film üretelim, canımız sağolsun.
Ama.... Tüm bu "tercih edilmeyecek" otaklıklardan kurtulmanın ve yaşanan kısırlığı bir ölçü de olsa aşmanın bazı yolları var. Motivasyonu bulup, çıkış noktasını belirleyip hikayeyi (senaryoyu bile değil) yazmaya başladığınız anda bir durup düşünelim arkadaşlar. Çünkü bu aşamada projemize yapacağımız çok küçük müdahaleler filmimizi birkaç katman yukarıya taşıyabilir.
1- Mekanlar....
Hikayenizi hiç değiştirmeden filminizde olan bitenin nerede süregideceğini bir düşünün. Çok alakasız, saçma olmadığı sürece filminizi, sinematografik mekanlarda çekmeye çalışın ve o mekanın görsel kapasitesini ve hikayeyle bağlarını filme katmaya çalışın. Atıyorum, iki sevgili kavga edecekse bunu (sayısız örnekte gördüğümüz gibi) basit bir kafede, sıradan bir park bankında, evin oturma odasında yapmasınlar. Bir tren yolunun/rayının yanında yapsınlar. Basit bir nedenle o konuşmanın sıradan bir yerde geçmesini engelleyin, çifti böyle bir yere getirin. Yemin ediyorum, filminizin o sekansı, filme büyük katkı yapacaktır. İlginç açılar arayın orada. Hatta bir trenin geçmesini bile bekleyebilirsiniz "motor" demek için. Kız dönüp gidecekse tam orada tren geçse, hikaye aynı d aolsa oln bitenin hissettirdikleri bambaşka olabilir. Bu durum, tamamen mekanın size sağlayacağı bir güzellik olacaktır. Çift yine ayrılır ama bu bir tren yolunun yanında olursa, farklı farklı (ve sizin anlatmak istediğinizle hiç de zıtlaşmayan) anlamlar katılacaktır filminize.
2- Hikaye kurgusu....
Yine hikayeniz aynı. Tipleriniz, karakterleriniz, mekanlarınız.... Herşey aynı. Ancak.... Hikayenizde, eğer, hikayeyi ilerletme görevi görmeyen, sadece duygusal durum sergilemesi yapan çekimler var ise bunları filmin orasına burasına serpiştirin. Hatta baştan böyle çekimler, sekanslar düşünmediyseniz bile, sırf bu "serpiştirme" tercihi için böyle şeyler ekleyin. O çekimlerde, filmin genel görsel tercihlerine pek uymayan kamera kullanımları uygulayın. Örneğin çoğunlukla tripod üstündeyseniz o çekimleri elde omuzda yapın. Omuzluğa, steadi'ye gerek yok, 550d'yi elinizde tutun işte yaa. Tersi durum, genelde eldeyseniz, bu çekimlerde garip kadrajlı sabit planlar alın. Ve bunları filmin orasına burasına serpiştirin. Filminizin dokusu, akıcılığı bambaşka olacaktır.
3- Plastik malzeme....
BAzı arkadaşlar bilir.... Plastik malzeme sinemada, çekimi yapılan an'ın atmosferini, özelliğini gösteren/pekiştiren nesnelere verilen isimdir. Atıyorum, kahraman bir diskoya girer. Yönetmen baldırı çıplak bir hatun gösterir. Barmen tarafından doldurlan bardaklar (millet eğleniyor, içiyor, sevişiyor vs) gösterilir. Çölde iki kovboy yürüyorsa yönetmen kaktüs, akrep (sert iklim canlıları. Çöl çok sıcak) gösterir.
İşte siz de sahnelerinizde plastik malzeme kullanın. Bu verimli ayrıntıyı kullanan neredeyse hiç görmedim. Çok basit ama keyif verici birşey aslında. İki karakter parkta kavga mı ediyorlar? Yarım saniyelik bir kesmede, parkın yanındaki caddeden hızlıca geçen bir araba çekin. (Adamın acelesi var, gerilimli, hararetli) Ve kavga eden karakterlerden biri bir an bu arabaya baksın. HEm kurguyu akıcı yaparsınız hem duyguyu pekiştirirsiniz. Bu araba örneği, bir an aklıma gelen. Rüzgarda sallanan dal çekin. (Rüzgar ağacı zorluyor, yoruyor) Uçuşan bir yaprak çekin. Ot çekin b.k çekin. Azcık ilgisi olsun. Kurguda da kısacık verin. Yeterli olacaktır, inanın ki. Sadece vermek istediğiniz duygusal atmosferi nasıl destekleyeceğiniz konusunda azcık kafa yorun. Hİkaye, karakterler, olay falan yine aynı, belirtmeye gerek yok herhalde....
4- Oyuncu yönetimi....
Bu çok geniş bir konu. Ben sadece konumuz bağlamında bir iki şey belirteceğim.
- Bana göre, çok abartılmadıkça "en iyi repliği oyuncu yazar" Temelde doğru değil tabi, kast edilen şu: Oyuncu, eğer sizin yazdığınız repliği okumakta zorlanıyor ise, replik okunduğunda doğal durmuyor ise değiştirmekten ve oyuncunun rahatça, doğal biçimde okuyacağı repliği kullanmaktan çekinmeyin. Bu konuda çok feciyiz çünkü. Ego meselesi değil bu. Oyuncularınıza, karakterlerinizi yaratmakta güvenin. İnanın ki bir yönetmen karakterine yaklaşırken oyuncusu kadar "yaratıcı" yaklaşamıyor. Çünkü karakter yönetmen için bir malzeme. Oyuncu için ise varoluş sebebi! (Şehsen ben oyuncularıma hep güvendim ve hep harika sonuçlar aldım)
- Karakterlerinize ilginç bazı özellikler yükleyin. Renk körü olsun. Polen allerjisi olsun. Kekeme olsun. Hikayeyle ilgisi olması şart değil. zaten olmasa da öyle bir an gelir ki o özellik, o sekans için size birkapı açar. İki sevgili kavga ediyordur, ayrılacaklardır. Çocuk üzülüp intihar edecektir. O kavgada çocuk kekeleyip konuşamaz. Kız yine terk eder (Dikkat, hİkaye değişmiyor) çocuk, konuşamadan terk edilmiş olur. Sonuç aynı ama dramatik derinlik farklı. Herif konuşamadı bile.
- Coen kardeşlerin filmlerinde kullandıkları isimler! Sinema tarihinde bir olgu bu! Aliyi mehmeti cenki bilmemneyi bırakın artık. MAfya babasının adı Fikret değil uniseks bi isim olsun. Suat olsun. Gebertmek istediği adam "halamın adı da suattı" desin. VArsın bişi değişmesn, yine herifin kasafına sıksınlar. Adamın son konuştuğu şey halası olmuş olsun. İsimler yaratın. Sahnettin olsun çocuğun adı. Yingün olsun annesinin adı. Çocuk annesinin adını, 9 yaşına kadar yanlış söylemiş olsun. O çocuk belki de 29 yaşında annesinin gerçek yüzünü tanıyacak. ???
ŞU an aklımda sayısız ilginç, garip, kimi iyi ama kimi tabii ki garip/gereksiz/saçma şey geçiyor. Ama aralarında mutlaka işe yarayacak, sevimli şeyler de var. Bu bir zihin jimnastiği. Ve bizim filmlerimiz hep kısır, hep birbirine benziyor diye şikayet ediyoruz. İşte ekip çekimden bir hafta önce oturup laflarken böyle bir "beyin fırtınası" yapsa ya! Bu tip bir sohbette tek gerekli şey, ego meselesi olmamalı. "Yingünün 3 tane dediğini uyguluyoruz, benim 1. OLmadı" denmemeli. Öncesinde, sırasında ve sonrasında, projeyle ilgili fikir jimnastiği bitmemeli.
Daha devam etmeye çalışacağım.... Sizin de aklınıza gelen "her filme lazım" anlamında, "küçük tefek ama yararlı" şeyler geliyor ise paylaşın lütfen....
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
süper bence yazıdaki tek eleştirecegim nokta;
Neyse.... Tamam, istediğiniz motivasyonla film çekiniz arkadaşlar. Çıkış noktanız daha önce 25.409 kez kullanılmış olsun. Varsın olsun. Yeter ki film üretelim, canımız sağolsun
üretsinler üretmesinede adam filmi koyduktan sonraki ilk msg hıh yine klişilerle dolu berbat bi film diye eleştirilse o filmi buraya yada başka bir yere kimse koymaz,koyamaz,kendi arşivlerinde kaybolur gider.
Hikayenizi hiç değiştirmeden filminizde olan bitenin nerede süregideceğini bir düşünün. Çok alakasız, saçma olmadığı sürece filminizi, sinematografik mekanlarda çekmeye çalışın ve o mekanın görsel kapasitesini ve hikayeyle bağlarını filme katmaya çalışın
tek ve en dikkat ettigim husus ve en sıkıntılı yer.hep savundugum şey ama en zor kısım..
PORTFOLIO: http://xantia.cgsociety.org/gallery/908278/" onclick="window.open(this.href);return false;
Benim söyleyeceğim dizilere yönelik olacaktır.
Mümkün olduğunca çok karakter üretin. Çünkü hangi artistin yapım ekibine artistik yapacağı belli olmayacağı için çok fazla artist veya karakter ölmek zorunda kalıyor.
Bu yüzden çok karakter yaratırsanız, diziyi daha önce kısa kısa gösterilen karakterlerin üzerine yıkma imkanı elinizde olacaktır.
Yoksa öldürdüğünüz karakterleri diriltip diriltip diziye monte etmek zorunda kalırsınız.
Saygılarımla,
Deccal, gördüm seni sobe.
- Coen kardeşlerin filmlerinde kullandıkları isimler! Sinema tarihinde bir olgu bu! Aliyi mehmeti cenki bilmemneyi bırakın artık. MAfya babasının adı Fikret değil uniseks bi isim olsun. Suat olsun. Gebertmek istediği adam "halamın adı da suattı" desin. VArsın bişi değişmesn, yine herifin kasafına sıksınlar. Adamın son konuştuğu şey halası olmuş olsun. İsimler yaratın. Sahnettin olsun çocuğun adı. Yingün olsun annesinin adı. Çocuk annesinin adını, 9 yaşına kadar yanlış söylemiş olsun. O çocuk belki de 29 yaşında annesinin gerçek yüzünü tanıyacak. ???
Burada ekleyebileceğim bir kaç şey var.
Seçtiğiniz ismin vurgu ve tonlaması çok önemli. Hatta bana göre provalarda özenli olarak çalışılması gereken ayrı bir durum da; bir oyuncuya verdiğiniz isimi diğer oyuncuya da sıkça söyletmeniz olmalı. Vurgu ve tonlamasında nasıl söylemesi gerektiğini gösterin. Belki ismi söyleyen oyuncunun ağzına yakışacak başka bir isim de bulabilirsiniz (tabi ismi taşıyan kahramanı nitelemesi lazım). Buna örnek olarak Çiçek Abbas filminde final sahnesindeki Abbas'ın bir Nazlı demesi vardır; benim için o laf unutulmazdır. Çok harika söylemiştir İlyas Salman, Nazlı ismini. Duygusu, vurgusu, tonlaması, tınısı herşeyiyle cuk oturmuştu.
Oyuncuya verdiğiniz isim, oyuncuyu nitelemeli. Oyuncuyla özdeşleşmeli. oyuncunun kişiliğine oturmalı. Kemal Sunal'ın belli kalıptaki rolleri için ismi neden Şaban'dır. Ya da Avcı filminde Şener Şen'in lakabı Avcı idi; kendi adıma şunu söyleyebilirim ki film boyunca filmden soğumamın ana sebeplerinden biriydi. Gerçi bu lakaptı ama olsun yeri oldu yazdım işte.
Çiçek Abbas'ı verince bunun da iyi bir örnek olduğunu farkettim. Abbas tek başına nasıl dururdu, Çiçek'i başına getirince nasıl durdu ki film adı olmuş yani.
Bir de Türkçemizde çok sık duyduğumuz isimler, bana çok basit gelir ve oyuncuyu nitelemediğini düşünürüm. İsmin karakteri çok basitleştirdiğini düşünürüm. Özellikle genç ve orta yaş karakterler için. Daha farklı isimler daha çekici gelebilir.
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
herşeyim tamam. senelerdir hep inceden inceye altyapımı bilgimi genişletmeye çalıştım. istedimki hep malzemem dört dörtlük olsun. son parçamı yeni edindim. ama sonra dona kaldım! "Ne çekicem lan ben şimdi?" dedim kendime. hikaye yok konu yok düşün düşün beynimi yiyorum. ve bu yazıyı okuyunca bişeyler oynadı yerinden. aslında neredeyse işlenmemiş konu yok. hatta her konu belki ayrı yönetmenler tarafından kaç defa işlenmiş. önemli olan hikayenin nasıl anlatıldığı ben bu yazıdan bunu anladım. ve daha birçok şey kattı teşekkür görkem hocam ben alacağımı aldım. şimdi yazmaya başlıyorum yakında filmimi taşırım buaralara. görüşmek üzere.
benimki öneriden çok şikayet olucak aslında.
hani şu kamera karşısında aşırı rahat gözüken tipler,(oyuncular)adam yada kadın,biriyle sohbetmi ediyor yoksa kamera karşısındamı belli değil,okadar rahatki oynamıyorbile.
bi esnafımı,iş adamınımı yada psikopatımı oynadığı sadece repliklerinden anlaşılıyor.konuşma aynı,ses tonu,mimikleri,hareketleri,yürüyüşü hepsi aynı.ne yazıkki bizde böyle oyuncular son dönemlerde çok rabet görüyorlar rahatlıklarından dolayı,bu tiplerden nefret ediyorum.
Mrb.
Kalenderin dediği gibi, BENİMDE İÇİMDEN BİRŞEYLER OYNADI.SANKİ BİRİ BİR KAPIYI ARALADI BEYNİMDE.
Saolun arkadşlar iyiki varsınız 🙂
Özellikle Görkem'e teşekkür ediyorum.Beynimizin içini okumak / beynimize birşey sokmak zor iş ama sen bunu yapıyorsun 🙂
Özellikle Görkem'e teşekkür ediyorum.Beynimizin içini okumak / beynimize birşey sokmak zor iş ama sen bunu yapıyorsun 🙂
aslen beyin cerrahımı ne 😀
selam. özellikle mekan konusunda verdiğiniz fikirleri yine klişe filmlerin çekilmesine yönelik buluyorum. ayrılma sahnesi için tren istasyonu... çok alışkın olduğumuz bir şey.
selam. kezzap sizi şahsen tanımamasam da yazdıklarını takip ediyorum ilgiyle. yalnız özellikle mekan konusunda verdiğiniz fikirleri yine klişe filmlerin çekilmesine yönelik buluyorum. ayrılma sahnesi için tren istasyonu... çok alışkın olduğumuz bir şey.
Dıt!, Dıt!, Error!
Yanlış takip...
Lütfen doğru takip için Görkem ifadesini kullanınız.
Mekanlar konusunda da, vurgulanmak istenen ortadadır. Buradan alacağımız klişelik değil, seçtiğiniz bir mekanı nasıl değerlendirmeli ve kullanım açısından nasıl kazandırılabiliri göstermek niyetiyle bir örneğe yer vermektir. Farklı bakış açılarını, sahnenin duygusallığına, sahnenin ritmine, ahengine vb uygun olarak, mekan potansiyelinden yararlanmak gerektiği ifade edilmeye çalışılmıştır.
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
selam. kezzap sizi şahsen tanımamasam da yazdıklarını takip ediyorum ilgiyle. yalnız özellikle mekan konusunda verdiğiniz fikirleri yine klişe filmlerin çekilmesine yönelik buluyorum. ayrılma sahnesi için tren istasyonu... çok alışkın olduğumuz bir şey.
Dıt!, Dıt!, Error!
Yanlış takip...
Lütfen doğru takip için Görkem ifadesini kullanınız.
Mekanlar konusunda da, vurgulanmak istenen ortadadır. Buradan alacağımız klişelik değil, seçtiğiniz bir mekanı nasıl değerlendirmeli ve kullanım açısından nasıl kazandırılabiliri göstermek niyetiyle bir örneğe yer vermektir. Farklı bakış açılarını, sahnenin duygusallığına, sahnenin ritmine, ahengine vb uygun olarak, mekan potansiyelinden yararlanmak gerektiği ifade edilmeye çalışılmıştır.
pardon ya yalnışlık olmuş. orijinal mesajı düzelttim. sana katılmıyorum bu arada HHK. "Atıyorum, iki sevgili kavga edecekse bunu (sayısız örnekte gördüğümüz gibi) basit bir kafede, sıradan bir park bankında, evin oturma odasında yapmasınlar. Bir tren yolunun/rayının yanında yapsınlar." bence doğal mekanın bozularak klişe mizansenlere yer verilmesine yönelik bu tren rayı önermesi. sevgililer için ayrılma mekanı istasyon olur hep zaten her filmde. herkeste hatta son bir umut olur giden trenden inmiş mi acaba diye. farklı bir bakış açısı göremiyorum.
selam. kezzap sizi şahsen tanımamasam da yazdıklarını takip ediyorum ilgiyle. yalnız özellikle mekan konusunda verdiğiniz fikirleri yine klişe filmlerin çekilmesine yönelik buluyorum. ayrılma sahnesi için tren istasyonu... çok alışkın olduğumuz bir şey.
Dıt!, Dıt!, Error!
Yanlış takip...
Lütfen doğru takip için Görkem ifadesini kullanınız.
Mekanlar konusunda da, vurgulanmak istenen ortadadır. Buradan alacağımız klişelik değil, seçtiğiniz bir mekanı nasıl değerlendirmeli ve kullanım açısından nasıl kazandırılabiliri göstermek niyetiyle bir örneğe yer vermektir. Farklı bakış açılarını, sahnenin duygusallığına, sahnenin ritmine, ahengine vb uygun olarak, mekan potansiyelinden yararlanmak gerektiği ifade edilmeye çalışılmıştır.
pardon ya yalnışlık olmuş. orijinal mesajı düzelttim. sana katılmıyorum bu arada HHK. "Atıyorum, iki sevgili kavga edecekse bunu (sayısız örnekte gördüğümüz gibi) basit bir kafede, sıradan bir park bankında, evin oturma odasında yapmasınlar. Bir tren yolunun/rayının yanında yapsınlar." bence doğal mekanın bozularak klişe mizansenlere yer verilmesine yönelik bu tren rayı önermesi. sevgililer için ayrılma mekanı istasyon olur hep zaten her filmde. herkeste hatta son bir umut olur giden trenden inmiş mi acaba diye. farklı bir bakış açısı göremiyorum.
Hikayenizi hiç değiştirmeden filminizde olan bitenin nerede süregideceğini bir düşünün. Çok alakasız, saçma olmadığı sürece filminizi, sinematografik mekanlarda çekmeye çalışın ve o mekanın görsel kapasitesini ve hikayeyle bağlarını filme katmaya çalışın.
Bir de orada yazılanı ayrı ayrı değil de bir bütün olarak düşünürsek anlatılmak isteneni tam çıkarabiliriz. Filmi estetik olarak kuvvetlendirme imkanları potansiyel uygunluklara göre bir örnek verilerek değerlendirmeye çalışılmış. Görkem'in anlatımını uygun, yerinde ve yeterli olduğunu düşünüyorum.
Yani bu, illa istasyonda olacak diye şart koşulmuyor. Yani istasyona taşıyabilirseniz temsil misal bu tür şeylerden yararlanabilirsiniz. Sen illa evde mi çekeceksin. Bu eve, nasıl değerler yükleyebiliriz. Aklıma ilk gelenler, mesela evin altından metro geçsin ve metronun her geçişinde evde sallantılar oluşsun. İki çiftin ayrılma sırasın buradaki mizansen yakalanabilir, hatta duvarın çatlaması da eklenebilir.
Ya da evin büyük bir penceresi olsun ve bu pencereden Nemrut'a rakip bir güneş batışı olsun. Batan güneşin verdiği kızıllığa anlamlar yükleyebilirsin. İster o odada, biri ruhuna özgürlük alsın, ister bir sevişmenin en zevki sefasında anlara denk gelsin, ya da elinden şekeri alınan bir çocuğun kızgınlığıyla eşgüdüm ilerlesin güneşim batışı....
Yani sahneye uygun potansiyel mekanlardan yararlanmak anlatılmış. Bunu, verilen örnek gıyabında olmamış demek, anlatımın vermek istediği mesajın önüne büyük bir set çekiyor.
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
Çok güzel bir konu, hepimize faydası olacaktır bu konunun, tam bir özeleştiri veya ağlama duvarı işlevi görecek bu konu.
Öykü
Bana kalırsa önemlidir ancak konunun anlatımından daha çok önemli değildir. En basitinden iyi bir konunun kötü anlatılmış örnekleri varken kötü bir konunun iyi anlatılmış örnekleride mevcuttur.
Lakin bir kısa film izleyicisi olarak belirtmek istediğim bir sıkıntı var ki biz öyküye gereken önemi vermiyoruz sanki. Bu konuda tembelliğimiz oldukça var. O kadar ki, kafamıza izlediğimiz filmlerden yerleşmiş olan klişelerin bile bile kurbanı oluyoruz ( Aykırılığın sembolü sigara, şizofreni, zamansal ve evrensel boyut atlamaları ). Ancak kurban olmamızın asıl nedeni bana kalırsa bunları kullanmaktan çok bunları kullanmayı becerememekten öte geliyor. Zira nedeni çok açık, karakter yaratımı kolay iş değilken, sıradan bir öyküyü anlatmak bile yeri gelince zor olabilecekken, internette hazır bulunan montaj kaynaklarından yararlanmak gibi hazır bulduğumuz klişelere sığınmak dahası bir karakter bile yaratmaktan kaçarken aslında farkında olmadan örneğin şizofreni gibi iki birbirine bağlı ama farklı karakter yaratmaya çalıştığımızı göremememizden kaynaklanıyor malesef.
Öyküleme
Öyküden oldukça ama oldukça önemli olduğunu ancak Türk bağımsız film yapımcısının bunu pek önemsemediğini, öyküyüsünden seyirciyi kazanmaya çalıştığını düşünüyorum.
Bir filmi yemek gibi düşünürsek sanırım öykü ancak yemeğin ismi ve herkes tarafından bilinen şekli olabilir bana kalırsa. Ancak o yemeği yapan ustaya yönetmen dersek, öyküleme ise o yemeğin nasıl yapıldığından nasıl sunum edildiğine kadar geçen süreçtir. Bu örnek bile öykülemenin ne denli önemli olduğunu gösteriyor.
Bugün sinema listelerinden inmeyen onlarca efsanevi film, iyi anlatıldığı için efsanevi sıfatını kazanmış değil midir? Esaretin bedeli çok mistik, kimsenin aklına gelmeyecek, konusu söylendiğinde ağızları açık bıracak bir konuya mı sahiptir?
Bunun yanı sıra hem öykü hem öyküleme konusunda ağızları açık bıracak filmler de mevcuttur (bana kalırsa inception) ki bunları yapabilmek için herhalde bir Nolan olmak gerekir.
Senaryo
Önemsemediğimiz ama en önemli şeylerden biri. Araştırdıkça senaryonun ve senaryo yazımının ne kadar teknik bir durum olduğunu keşfetmiştim.
Dolayısıyla genel bir takım şeylerden bahsedemeyeceğim. Ancak şu örneği verebilirim, kamera gözdür, senaryo hafıza. Hafıza kaybı yaşarsanız, hafızasınızı güçlendirmezseniz sadece siz dünyayı bir cennet gibi etkilenerek keşfedebilir, yollarda tek başınıza sadece siz eğlenerek yürür, sadece kendiniz için görürsünüz.
Piyasada çok güzel senaryo kitapları bulunmakta. Ancak bunun daha bir geniş konu olması senaryo konusunda ustalaşmak için oturup masa başında çalışmayı gerektiriyor bence. Zira çok geniş bir konu ve tarihin ilk zamanlarında anlatılan öykülerin tekniğine kadar varıyor kökleri ve örnekleri.
Müzik
Önemsenmeyen bir konu. Ses/müzik kategorisine girerseniz bir çok insanın kendi adını duyurmak ve bir projeye dahil olmak için müzik yapabileceğini söylediğine şait olursunuz. Buna rağmen güvensizlik ya, bırakamadık Requiem For A Dream soundtracklerini.
Oyunculuk
Gerçekten çok kötü örnekleri mevcut Türk kısa filmlerinde. Sadece oyunculukla ilgilenmeyen, arkadaş rızasıyla oynayan insanlarda değil (ki onlarda oyunculuk kusuru affedilebilir zira o filmlerde kusur o insanı baş sayısına göre seçip filminde oynatmak isteyen yönetmenindir) eğitim görmüş oyuncularda da bana kalırsa mevcut. Ya da senaristin hatasına da bağlı olabilir bu bilemedim.
Buna karşın bu forumda çok güzel oyunculuk sergileyen oyuncuların da olduğu çok film gördüm.
Bu yazı baş tacı edilmeli...
Sağda solda kitaplarda pek bulamayacağınız cinsten bir şey olmuş bu.