Aradım ama bilgi bulamadım. Merak ettiğim şu; diyelim ki iç mekan çekimimiz var. 50mm ile çektik. Sonra lens değiştirdik daha geniş almak istiyoruz ve 30mm taktık, bu durumda açı değişse bile arka plan ile oyuncu ya da obje arasındaki sıkıştırma oranı değişiyor. Atıyorum oyuncunun bir metre arkasında bir duvar var ve 50mm çıkarıp 30mm taktığımızda bu duvar daha uzağa gidecek. Bu nasıl ayarlanıyor? Seyirci farketmiyor mu yoksa sahne planlaması buna göre mi yapılıyor? Mesela aklıma şu geliyor, oyuncuyu ile duvar arasına bir metre koymayıp duvara yakın tutmak ve farklı bir açıdan 30mm ile çektiğimizde sıkıştırma farkını minimuma indirmek.
30mm ve 50mm arasında sıkıştırma çok atlamaz. Elbette olur ama olayın akışı bunun farkedilebilir bir durumda olmasının önüne geçer. Biz gibi gözü bunlara bakanlar görür sadece. Bu nedenle çok uç durumlar olmadıkça endişelenmeyin. Burada ilginç olan şey odak ve görüş açısı değişimi değil, o sıkıştırmanın dolaylı bir anlamsal katkısı olup olmadığıdır. Yani söz konusu sahnenin içeriğinde anlatılan olaya kimsenin farkına varmayacağı bir dokunuş eklemekte mi? O duvarın yakın ya da görece daha uzak olması sizce bir şey ifade ediyor mu? Bunları düşünün derim.
Geniş açı aslında bu bakımdan karaktersiz bir açıdır benim gözümde. Oturtma planı ve mecburiyet dışında hiçbir zaman geniş açıyı sevemedim. APS-C ya da MFT sensörler yüzünden habire genişe gidiyoruz ama bu arada bu gibi unsurları zımparalayıp geçiyoruz.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Cevap gelene kadar düşününce aslında çok da farkedilemeyeceğini anladım sanırım. Çünkü zaten 30 50 yakın, daha uzak bir aralk söylesem iyi olurdu. ben şöyle düşünmüştüm; diyelim dar bir odada yakın plan çekiyoruz 50mm ile ve geniş açıdan da almak istediğimizde yani bütün bir odayı mesela, lens değiştirmek gerekebilir, bu durumda böyle bir şey ortaya çıkar mı acaba, diye geldi aklıma. Tabii bu durumda da 18mm falan gerekmeyecektir 30mm ile uzaklaştığımızda zaten kendi gözümüze yakın bir şey çıkıyor ortaya(1.6x crop ile) o şekilde çekilir ve çok da bir fark belli olmaz. Burayı atlamıştım.
Geniş açıyı kit lensin 18mm'si dışında deneyemedim ama benim 50mm lensimle de iç mekan biraz dar olunca çok sıkışıyor her şey, ve genel plan almak da zorlaşıyor. Her zaman da arka plan gelip oyuncunun dibine yapışıyor. Dar açıyı pek sevemedim ben de bu yüzden. 30mm alınca sorunumun çözüleceğini umuyorum. Ama onda sıkıştırma var mı yok mu bilmiyorum. kit lens üzerinde denediğimde gerçeğe yakın bir görüntü alıyorum.
Anlamsal katkı hakkında haklısınız tabii, bunu bilinçli yapmak değil de istenmeyen bir şekilde ortaya çıkabilir mi diye düşünmüştüm.
bir de fulgura bir şey soracağım; geniş açıda şunu farkettim, kit lensle denemeler yaparken görüntü bükülüyorrdu bazen ve neden bükülüyor balon gibi oluyor diye soruyordum. Bu denemelerde de en geniş açıyla çekmişim demek ki. Ama dışarıda böyle bir çekim yapınca bükülme olmuyordu. Çekilen alanın genişliğinden dolayı farkedilmiyor mu yoksa alan büyüdükçe görüntü gerçekten hiç bükülmüyor mu, anlayamadım orayı.
Tüm 30mmler aynıdır. Yani kit lensteki sıkıştırmada ne görüyorsanız 100.000 dolarlık 30mm lens ile de aynısını göreceksiniz. Optik özellikler değişmez.
Balon dediğin durumun adı barrel distortion. Google'a yazıp bakarsan aynı şeyden bahsettiğimizden emin olabilirsin. Lensin odak uzaklığı arttıkça tasarım gereği distortion olur. Bir noktadan sonrası zaten "fisheye".
Dar açıda compression daha ilginç sonuçlar veriyor. Bu nedenle amatör sinemacıların pek başvurmadığı 85 ile 135mm lensler profesyonellerce uzun süre baştacı edildi. Film kameralarının çoğu üzerinde 85mm bulunurdu bu nedenle. ELbette set ya da açık mekan zorunlu bunun için. Kamera olaya uzak dururdu ki 85-135 vb kullanılabilsin. Bazı yönetmenler bu compressionun hastasıydı ve westernlerde de görülür bu.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Peki neden bu kadar seviyorlardı, yani bu sıkıştırmayı ne amaçla istiyorlardı? Bir de artık sevmiyorlarmış gibi söylediniz, öyleyse neden artık sevmiyorlar? Yine çok soru soruyorum kusura bakmayın 🙂
Yok, analog dönemde zaten elinde optik numaralar var ve efekt olayı daha zor. Bunlarda daha el altında ve ilginç müdahalellerdi. Bugün dijitalde daha filmin çekimi başlamadan bazı sahneleri bitiyor. Yönetmenler ve GYlerin elinde çok daha ilginç şeyler var. Ayrıca bugün daha çok para döküp set tasarlıyorsun ve setin daha çok ayrıntısının görünmesini istediğin için alan derinliği biraz daha az kullanılıyor. Eskiden sinemanın daha buğulu bir havası vardı çünkü seni başka bir diyara götürdüğü hissini vermeliydi. Bugün zaten onca efekt, ses vb ile seni sarmaladığı için 70lerin 80lerin buğulu çekimleri bize ancak nostalji etkisi veriyor. Bugün daha fazla unsurun arasında daha değişik ilişkiler kurabliyoruz kare içinde. Eskiden 4:3 oranı zamanlarında da kadraj sınırlı idi. Bugün genişe daha çok unsur koyuluyor ve negatif space denen alan artık aktif bir etmen.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Teknoloji biz amatörlere yardım ettiği kadar pahalı prodüksiyonlarla arayı da açıyor galiba. İkibinlerin başında holivud bu olaylara yeni yeni girerken avrupa çareyi hikayede bulmuştu. Artık holivud neredeyse bilgisayar oyunu şeklinde filmler satıyor ve avrupa sineması çizgisini pek bozmasa da holivudla arasında büyük bir uçurum yok. Bilgi ve ortalama bütçeyle hem iyi hikaye hem görsel zenginlik yakalanabiliyor. Biz üçüncü dünya ülkelerinin garibanları filmiyle nasıl sıyrılacak bilemiyorum. Artık hikayelerin çok daha mükemmel olması gerekiyor.
Neyse teşekkür ederm cevaplar için. 🙂