Taken'ın ikinci bölümünün Türkiye'de çekileceğini ilk duyduğum zaman çok heyecanlanmıştım.
ve sevindim, ülkem Dünya'ya daha iyi tanıtılacak, Türkiye'nin popülaritesi artacak. Türkiye Dünya çapında bir filme ev sahipliği yapacak. Hadi bakalım...
derken, neyse abi başladık filmi izlemeye; Dış mekan çekimlerinin tamamı İstanbul'un arka sokaklarının mezbeleliklerinde yapılmış, ters ters bakan çarşaflı kadınlar, üstü başı kir pas içinde pasaklı insanlar. İstanbul' da yaşamayan birisi olarak görüntünün hiç de öyle olmadığına yemin edebilirim.
Tamam Dünya'daki bütün şehirlerde mezbelelikler, çöplükler, şehirin genel dokusunu bozan bir silüet olabilir tamam, ama filmde gösterilen Paris'in bir kaç saniyelik görüntüsü bile İstanbul'un 1 saatlik görüntüsünden daha güzel.
Hele o Arnavut eşkıyalarının Türkiye'ye girmesi yok muydu?
Aman Allah'ım! O nasıl bir gümrük kapısı arkadaş. Bizim köydeki bostanlığın girişi bile daha yüksek teknolojiyle donatılmış.
Aynısını Skyfall'da da yaptılar: Bunu çekimleri izleyen Eminönü esnafı fark etmiş: Pazar tezgahları 1950'li yılların.
Türkiye'yi geri bir ülke gibi gösterince ne oluyor, amaç ne?
amaç bize de demokrasi getirmek 😀
Allah'a şükür Atatürk bunu 90 yıl önce yaptı 🙂
Allahtan Atatürk 90 yıl önce demokrasi getirmiş, demek ki gelmeseymiş nasıl olacaktı memleketin hali...
Duvarlar… Görüyor musun? Duvarlar yükseliyor. Şşşşş, bağırmayı bırak sessiz ol! Bak bak, duvarları daha çok yükseltiyorlar...
Demokrasiyle Türkiye'yi 50'lerde göstermenin arasındaki bağ ne?
Komplo teorisi denince Türk'ün aklı daha çok çalışır. Kafa yoralım o zaman:
Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye eğer yan çizerse burada da karışıklık başlatacaklar. O gün geldiğinde batılıların aklındaki Türkiye bildiğin Afganistan vari bir şey olacak ve ABD Türkiye'ye sözde demokrasi getirmek için bıçağını bilerken batı kamuoyunun da rızasını almış olacak 🙂
Fazla mı uçtum?
Filmdeki İstanbul bildiğin Afganistan'dı.
Fazla uçmadın bilakis güzel bir giriş yaptın. Intercapiller de özet geçti ama ben anlayamadım.
Amerika sinema sektörü para kazanma üzerine kurulu, bu yüzden izleyecinin görmek istediği gibi çekiyorlar bütün filmleri.
Dünyada barbar diye bilenen milletlerden, birisiyiz. Adamlara işleniyor, tarih kitaplarında, en basit çizgi romanda.
Taken hadi aksiyon, Amilie deki İstanbul görüntülerine baktığında, romantik filmde bile bir taş var. Lost'ta örneği var, adam çölde olduğunu anlayınca "Türkçe biliyor musunuz" diye soruyor.
Figüranlardan bile anlıyorsun, gelişmiş olarak bilinseydik, modernlik açısından toplumumuza daha uygun giydirilirdi. Avrupada müslüman sınırının başladığı ülkeyiz, bize saldırmaları normal.
Kurtuluş Metrosu'nda, "ahlak anonsu"nu protesto etmek için protesto kavramının içinde eden eylemcilere "bozkurtlar"ın tekbir çekerek satırlı bıçaklı saldırısı geliyor aklıma. Sonra da yukarıda yazdığım Afganistan benzetmesini okuyorum da... Ortaya acayip bir ironi çıkacak zorlarsak 🙂
Taken filmini yapanlar BOP'a hizmet edebiliyor da olabilirler, gerçekten Türkiye'yi böyle görebiliyor da olabilirler. Ortada ciddi iki sorun var:
Birincisi ABD'nin Türkiye'ye yapacağı sürprizler (BOP çerçevesinde). Buna kinder sürpriz yumurta diyelim.
İkincisi Türkiye'de ciddi bir öfke birikmeye başlıyor. Neye ya da kime olduğu da belli değil. Buna da kindar nesil diyelim.
Filmde kullanılan Murat 131 arabaları ve dar sokaklarda tezgah devirerek yaptıkları komik kovalamacayı düşünüyorum sonra da Benazir Butto'nun öldürüldüğü günden sonraki, şüpheli kovalayan Lada marka arabalar aklıma geliyor. Aynı sahne. Birini sinema kameraları çekmiş diğerini haber kameraları... Biri kurmaca, diğeri gerçek...
Bu iki görüntüyü izleyen Norveçli Kenneth'in ne düşündüğünü tahmin etmek zor olmasa gerek: "Hep aynı, Ortadoğu'yu komple temizlemek gerekir."
Kenneth bu yorumu yaptığı akşam bir de tesadüfen TV'de Kurtuluş Metrosu'nda tekbir eşliğinde eşcinsel doğrayan bozkurtları izlerse ne düşünecek?
Şimdi Kenneth bize oryantalist yaklaştığı için mi biz geri kalmışız yoksa geri olduğumuz için mi Kenneth böyle düşünüyor hatta filmini bile yapıyorlar?
Tavuk mu yurtadan, yumurta mı tavuktan?
Ya da
Kindar mı kinderden, kinder mi kindardan?
ama yine de umut sarıkaya'nın karikatüründeki gibi 'ehe ıstanbul dedi' diye seviniyoruz 😀
"İstanbul dedi lan" 🙂
yani şimdi hollywood ile yarışmak demiyorum ama biz uçan arabalara binsek bile filmlerde nasıl gösterirlerse öyleyiz sonuçta. O yüzden bizim de nasıl olur bilmiyorum ama bi şekilde sinemayla karşılık vermemiz lazım.
Kendimizi ispatlamak zorunda mıyız lan sorusunu doğurur bu da ayrı bir konu.
Daha bir kaç hafta önce karaoğlan filmi miydi öyle bişeydi forumda epey tartışılmıştı. Kötü, çekmesinler bi daha falan diye. Hollywood anasının karnında öğrenmedi bu işi. Sonuç olarak biz de Amerika yı çölde gösterelim 😀
sonucu bağlamasan kopmuş gitmiştim anlattığından 😀
evet çölde zaten Amerika 🙂
o son cümleyi yazmayacaktım 😀
Adamlar öyle tercih etmiş, kurgusal bir hikaye sonuçta belgesel değil. Tabi bunun dışında işin içerisinde siyaset, imaj ve tanıtım meseleleri yok da değil ki sadece bizim için değil tüm dünya için geçerli bu. Dubai neredeyse bir batı ülkesinin şehri gibi gösterilirken aslında yerli kadınlar çarşaflı, erkekler de bilindik arap kıyafetleri içerisindedir (He Dubai'yi gidip görmedim ama gidip görenlerden birebir duyduğum ve arada bir şehir fotoğraflarından -reklam, tanıtım değil insanların kendi çektikleri- gördüğüm bu). Paris romantizmin şehri gibi gösterilirken aslında sokakları ve binaları leş gibi olan İstanbul'dan daha tehlikeli bir metropol. Adamlar zamanında reklamlar ve tanıtımlarla ve de elbette lobicilikle baskın kültür olan Amerikan kültüründe bir imaj oluşturmuşlar ki bu filmlerle de oluşturmaya devam ediyorlar. Yani standart Türk kafası olan "Türk halkı çok güçlü bir halktır, Türkiye'nin jeopolitik konumu da şöyle önemlidir" muhabbetine çok girmeyeceğim açıkçası şunu rahatlıkla söyleyebilirim adamlar bizi hiç mi hiç s*klemiyorlar, ne halk olarak ne de ülke olarak. Biz her zaman ki gibi kendi kendimize gelin güvey oluyoruz üstümüze böyle oynuyorlar, ülkeyi ele geçirmek istiyorlar diye ki bu düşünce sayesinde sanki ülke ele geçirilmemiş gibi hissediyoruz, gerçekleri göremiyoruz. Neyse felsefeyi bırakayım ana konuya gelirsek bu biraz Amerika'nın bize bakış açısından kaynaklanıyor yani aslında sadece bizimle alakası olan bir durum değil Amerika'lılar her ülkeye ve medeniyete karşı bir standart bakış açısı tutturmuş -tanıtım için olsun yermek için olsun-
Şahsen benim fikirlerim bu yönde. Öyle Türkiye'yi şöyle gösterdiler böyle gösterdiler diye çok kafaya takmaya da gerek yok çünkü bunun ucu yok. Alman'ların nasıl hepsi nazi değilse, Fransız'ların tamamı nasıl Amerikan düşmanı entel ve kaba değilse bizimkilerin de tamamı öyle değil. Bunda suçlu bence Hollywood'tan öte Taken 2'yi izlediğinde İstanbul böyleymiş, Türkler böyleymiş diyen Alman-İtalyan-İngiliz-Fransız ise 2. Dünya Savaşı ile bir filmi izlediğinde (izlemeye bile gerek yok) bütün Almanlar nazi hepsi faşist diyen Türk'tür aynı zamanda. Neyse biraz saptırmış olabilirim, ama 3 aşağı 5 yukarı konu bu.