Persona
Blow-Up

şimdilik benim tam puan verdiğim filmler...

Başlık bu haliyle iyi oldu bence.

Biraz daha bu günlere gelirsek neler dersin kezzap ? 80-08 arası?

Şimdi zaten filmlere puan verme meselesi haddimize değil tabi, kendi çapımızda yapıyoruz bu değerlendirmeleri. Benim tam puan verdiğim filmler hiçbir şeyine bir şey söyleyemeyeceğim her şeyiyle kusursuz bulduğum filmler. O nedenle atıyorum Kubrick'in bütün filmleri neredeyse benim için 10 üzerinden 9'dur. Ama yine de ucundan kıyısından nacizane eleştirdiğim yerleri vardır. O yüzden hiçbir filmini bu başlığın altına yazmadım.

İşte 80-08 arasında da böyle bir sürü film vardır. (Belki tam puan da vardır.)

Ama buraya tamamiyle tam puan verdiğimiz filmleri yazalım.
Diğer türlü liste uzar gider zaten.

Benim cevabımı herkes biliyor, söylememe gerek yok sanırım..

Benim cevabımı herkes biliyor, söylememe gerek yok sanırım..

🙂

Kusursuz film mi olur arkadaşlar, yapmayın. Bu dünyada herşey yarım, kusurlu, eksik ve aciz, maalesef. Bırakılmışlık, varoluşçuluk, mitler, dinler falan filan bir sürü şey söylenir ama bu dünyaya gelmemiz zaten bir kusurun eseri. Hangi kusursuzluktan bahsediyoruz? Karamsarım, evet.

Big Lebowski'yi 4 kez izle ve tek bir kusur bulabilirsen bana haber ver..

Ben bulamadım..

Gerçi Sam Elliot'ın karakteri beni deli sinir ediyor ve gereğini hâlen göremiyorum ama görenler varmış, kusur saymıyoruz o nedenle :).

Filmin yapılması zaten bir kusur eseri diyorum ben de. Adam bu dünyada bir eksik(kusur) görmüş ve film yapmış. Film kusursuz olur mu? Neye göre? Kime göre? Hangi kıstaslar belirliyor bunu. Atıyorum renkleri bana göre kusurlu, beğenmedim diyip sıyrılırım. Kıstas yok bu dünyada. Bu dünyada olan herşey zaten kusurlu, kısaca bunu diyorum. Sen, ben, o, filmler, müzikler vs.. Hepsi bir arayışın eseri, ne arayışı? Bunu bilemiyorum ama bir arayışın eseri hepsi.

Of Bilal offf! Biz bilmiyoruz değil mi abi bunları? 🙂

Elbette kusurusuz hiçbir şey olmaz. Bizim kusursuz dediğimiz bir şeyde başka biri gider bir şey görür, eleştirir. Bizim sınırımızla sınırlıdır her şey. Burada tam puan verdiğim filmler benim içinde eleştirecek bir şey göremediğim bulamadığım, beni böyle alıp götüren düşünce ve his deryalarına sürükleyen filmler. Başkası bu ne lan der belki, yarın öbür gün ben beğenmeyebilirim ama şimdilik benim sınırlarım dahilinde 10 üzerinden 10 alıyor bu filmler.

Senin için de Taxi Driver öyle olabilir mesela.
"kusursuz" derken mutlak hakikate ulaşmış, fenafillah mertebesine erişmiş filmlerden bahsetmiyoruz. Bizim içinde bir kusur bulamadığımız, bu filmin her şeyi çok iyi dediğimiz filmlerden bahsediyoruz. Dolayısıyla liste baya bir daralıyor. Kimisi için böyle bir liste bile olmayabilir.

Hatta ben böyle düşününce Psycho'yu çıkartıyorum içinden. Evet çıkartıyorum.
Blow-Up'ı tekrar izleyesim geldi hatta.
"Görüyorum" ile ilgili yapılmış en iyi film bence.

Orjinal Cinayet - Righteous Kill

izledim. oyunculuklar hakikaten kusursuzdu, hele mahkemede Al Pacino nun hakimle konuşurkenki kısacık performansı gerisini izlenir kılıyo. Yani ben böyle ufak şeylerden etkileniyorum film benim için kusursuzlaştıran oyunculuk.

Egi ye ,

Bu arada Walter ın külleri dökerken tamının dude e gelmesi sonucu saydırdığı küfürler beni her izleyişimde komaya sokuyor 🙂

Carlito's Way --- Pulp Fiction --- Crash benim için harika filmler... İzlemediyseniz buaralar mutlaka izleyin 😉

Orjinal Cinayet - Righteous Kill

izledim. oyunculuklar hakikaten kusursuzdu, hele mahkemede Al Pacino nun hakimle konuşurkenki kısacık performansı gerisini izlenir kılıyo. Yani ben böyle ufak şeylerden etkileniyorum film benim için kusursuzlaştıran oyunculuk.

Egi ye ,

Bu arada Walter ın külleri dökerken tamının dude e gelmesi sonucu saydırdığı küfürler beni her izleyişimde komaya sokuyor 🙂
Muhteşemdir o sahne evet heheh..

De Righteous Kill'e kusursuz demek çok zor, zira bahsettiğin oyunculuklar dışında hiçbir düzgün tarafı yoktu filmin, oyunculuklar da senaryonun kilidi belli olduktan sonra tepe taklak oluyordu direk.. Ha sıkıcı değildi o ayrı. Hâkimle nerede konuşuyordu Pacino ya.. Hatırlamıyorum..

Bilal sen de bir bardak soğuk su iç kardeşim..

“Big Lebowski”den bu kadar çok bahsedilince, bununla ilgili Sinema dergisinin 2003 Haziran sayısında Kutlukhan Kutlu’nun, ‘günümüzün klasikleri’ adı altında altı sayfalık yazı yazdığını anımsadım. Filmin isim ve konu olarak, “The Big Sleep” ile bir çok bağlantısı varmış. Coen’ler Jeff Lebowski karakterini büyük ölçüde, Amerikan festival çevrelerinde iyi tanınan, kendilerinin de ilk filmleri “Blood Simple”ı satmalarına yardım eden Jeff Dowd üzerine kurduklarını söylüyorlar.

Thin Red Line (1998) Yön: Terence MALİK tamama ermiş gibidir, tuhaf bir tutarlılığı vardır gözümde. Keza buna benzer hisleri, 'Angel Heart (1987) Yön: Alan PARKER' - 'The Elephant Man (1980) Yön: David LYNCH' - 'Down By Law (1986) Yön: Jim JARMUSCH' -
'Pi (1998) Yön: Darren ARONOFSKY' - 'Vegas’ta Korku ve Dehşet (1998) Yön: Terry GILLIAM' - 'Star Trek IX İsyan (1998) Yön: Jonathan FRAKES' ..........gibi filmlerde de hissederim.

contact
garden state
eternal sunshine of the spotless mind